| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Millî Savunma Bakanlığı b)Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletmesi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 01 .11.2018 |
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sopa çok var.
Şimdi, ben Sayın Bakanı da dinlerken... Sonuç olarak üniformasını çıkarmış, buraya takım elbisesiyle, kravatıyla gelmiş, ömrünün büyük çoğunluğunu asker olarak geçirmiş bir Paşa'mız var karşımızda; çok acılar görmüş, çok insan öldürüldüğünü görmüş, çatışmalarda bulunmuş, komutanlık yapmış. Bakın, bazı böyle üniformasını çıkaran paşalar -dünya tarihinde pek çok örneği vardır- sonrasında ülkelerinin barışına hizmet etmişlerdir çünkü o kadar çok acı görmüşlerdir ki. Mesela bir Eşref Bitlis Paşa vardı, hani bir faili meçhule gittiğini düşünüyorum ben, hâlâ bir faili meçhuldür benim gözümde; "Bu iş silahla çözülmez arkadaş." diye o günlerde defalarca söylemişti, "Yalnızca silahla çözülmez, siyasetle çözülür, ülkenin barışıyla, demokrasisiyle çözülür." dedi ve maalesef bence hâlâ karanlık bir cinayettir. Bir helikopterde, aynı Muhsin Yazıcıoğlu gibi...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Uçakta, uçakta.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Uçakta -pardon- bence bir faili meçhule gitti çünkü barış isteyenleri çok sevmez savaş isteyenler ve onları bertaraf ederler değerli arkadaşlar.
Sayın Bakan ama ben karşımda bir siyasetçi görmedim sunumunuzda. Hani, savaşın bir anomali olduğunu, esas olanın barış olduğunu söyleyen askerler vardır; hedefin ona ulaşmak olduğunu ve toplumsal barışın esas olduğunu söyler siyasetçiler. Toplumsal barış da sopayla çözülmez. Oysa kendini çekiç görenler her şeyi çivi görürler. Millî siyaset, güvenlik belgesi hep bir düşman tanımlamıştır ve bu salonda bulunan bütün siyasi geleneklerden arkadaşlarımızın hepsi millî siyaset kurumunun, millî güvenlik siyaset belgesinin belli dönemlerinde iç tehdit, iç düşman olarak tanımlanmıştır; hani "irtica" olarak tanımlanmıştır, "komünist, solcu" olarak tanımlanmıştır, "Kürt" olarak tanımlanmıştır, "tehdit" olarak tanımlanmıştır ve buna göre de millî güvenlik siyaset belgesi oluşturulmuştur arkadaşlar. Toplumsal meselelerin, dediğim gibi, güvenlikçi bakışla çözülemeyeceğini düşünüyorum, bu çerçevede de siyaset kurumuna döndüğünüzü umut ediyorum bir Hükûmet üyesi olarak. Siyasetle meselelerin çözülmesini ve güvenlik-özgürlük bakışının dengesini sağladığımız noktada ülkemizi demokratik şartlara kavuşturacağımızın, hem güvenliğimizi hem özgürlüğümüzü kazanacağımızın çağrısını buradan Sayın Bakana ve bütün arkadaşlara yapıyorum. Çünkü sabahtan beri Sayın Bakan getirmiş 10 liralık bütçe; "15 lira olsun, 20 lira olsun. Daha çok tank olsun, daha çok top olsun. Daha çok İHA olsun, SİHA olsun..." Ya arkadaşlar, kaynakları kıt bir ülkede yaşıyoruz; çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden bir babanın olduğu, açlıkla, yoksullukla, maalesef büyük kıtlıklarla geçen bir ülkede bir ekonomik krizin içinden geçiyoruz; "Daha çok silah alın, daha çok savaş uçağı alın." dediğimiz bir dönemdeyiz. Keşke toplumsal barışımızı sağlasak ve bu bütçeler yarı yarıya, üçte 1'e düşse. Eminim ki Sayın Bakan da bunun hayal ediyordur, hepimiz bunun hayalini kuralım ama bunun nasıl olacağı siyasetten geçer ama ben burada siyaset duymadım, çözümü duymadım, iç barışımızı nasıl sağlayacağımızı, bütün ülkemizin vatandaşlarını kapsayacak bir anayasa hayalini duymadım. Bütün bunları tartışmamız, konuşmamız gerekir.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımız ve hepimiz bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık, bir ihanet girişimiyle karşı karşıya kaldık. Şükür ki atlatıldı, başarısız oldu. Başarılı da olabilirdi; eğer o darbede -eminim ki paylaşacaktır- akşam dokuzda düğmeye basılmayıp gece üçte basılsaydı büyük olasılıkla başarılı olacaktı çünkü iyi hazırlanmış bir darbeydi maalesef. Çünkü uyanamadık. Uyardık, "Bir darbe dinamiği var arkadaşlar." diye ben burada defalarca söyledim, şahitsiniz, darbeden önce ben defalarca söyledim. Nereden biliyorum? ByLock'um yok Sayın Bakanım, olamaz. Nereden biliyorum? Türkiye'nin siyasi tarihine baktığımda biliyorum. Türkiye'de olan bütün darbelerden önce toplumsal fay hatları tetiklenmiştir, toplum kamplaştırılmıştır, kutuplaştırılmış, nifaklar sokulmuştur, toplum birbirine düşürülmüştür ve oradan darbeye yürünmüştür; ordu içindeki belli dinamikler veya siyaset içindeki belli dinamikler, legal veya illegal yapılanmalar bu darbeye doğru yürümüşlerdir, ta 1913 Babıali'den beri bu böyledir, Babıali Baskını'ndan beri bu böyledir. Hep siyaset manipüle edilmiştir, belli güçler kendi siyasi emelleri doğrultusunda siyasete darbe yapmışlardır arkadaşlar.
Şimdi, darbe dinamikleri müesses nizamın ihtiyaçlarına göre belirleniyor arkadaşlar hani çünkü "Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır." diye bakar kendi gözlüğünden, "Ülke yanlış bir yere doğru gidiyor." diye bakar, "Efendim, irtica hortladı." diye bakar mesela. "Ne yapmamız lazım? Bu siyasetçiler bu işi beceremiyorlar, bir müdahale etmemiz lazım." der mesela ordu kendince.
Peki, ben size bir örnek vereceğim hemen, bakın: Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu'nu bilirsiniz, kendisi Özel Harp Dairesi Başkanıydı. Hepinizin onun hikâyesini okumanızı isterim arkadaşlar, bugün bizi suçlayanlar olarak hepiniz okuyun lütfen. Bakın, Sabri Yirmibeşoğlu emekli olduktan sonra bir röportajında demiştir ki: "Eğer bir yerde halkın galeyana gelmesini ve halkın bir mukavemet göstermesini isterseniz sizin değerlerinize yani sizin kimliksel değerlerinize, dinî değerlerinize düşmanın küçültücü bir hareket yaptığını gösterirsiniz; böylece halkı galeyana getirirsiniz. Özel Harpte bir kural vardır: Halkın mukavemetini artırmak için, düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır, mesela bir cami yakılır. Biz Kıbrıs'ta cami yaktık 1963'te." 1963'te kendisi Kıbrıs'ta görevlendiriliyor Özel Harp Dairesinin görevlisi olarak ve sonra Kıbrıs'ta yaşananları hepimiz biliyoruz. Sonra Sabri Yirmibeşoğlu ne yapıyor? Özel Harp Dairesinin görevlisi olarak 6-7 Eylül 1955'i planlıyor, programlıyor. Aynen şöyle söylüyor röportajında Yirmibeşoğlu: "6-7 Eylül 1955 Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi." Ne oldu 6-7 Eylül 1955'te? Selanik'te Atatürk'ün evi ajanlar tarafından bombalandı, aynı akşam gazetelerde basıldı "Atatürk'ün evi bombalandı." diye; bindirilmiş kıtalar İstanbul'da ve pek çok şehirde Ermenilerin dükkânlarını, evlerini basıp pek çok suça imza attılar. Bir pogromla karşı karşıya kaldık ve onun üzerine galeyana getirildi toplum, milliyetçi bir galeyana getirildi. Değerli arkadaşlar, sonra ne oldu Sabri Yirmibeşoğlu? Bir suçla karşı karşıya kalmadı. 1960 darbesi oldu onun üzerine, Adnan Menderes ve arkadaşları asıldı, oradan yürünen bir dinamikti bu. 1970'lerin darbesi oldu. 1980 darbesine giderken solcu kahvehanesiyle sağcı kahvehanesinin hangi ellerce bombalandığını biliyoruz çünkü Sabri Yirmibeşoğlu görevdeydi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika...
Evet, devam edin.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sabri Yirmibeşoğlu, 80 darbesinden sonra Genelkurmay Harekât Daire Başkanı oldu, sonra da Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri oldu 1988'te arkadaşlar.
Şimdi, Aczmendi maskaralarını televizyonlara çıkarıp Erbakan Hoca'ya darbe yapan, o postmodern darbeyi yapan zihniyetle açıkça söyleyeyim 15 Temmuz darbesini hazırlayan zihniyet aynıdır. Nasıl hazırlamıştır size de söyleyeyim. Hani diyorsunuz ya, "Çözüm süreci", "hendekler", "barikatlar" Biz o çözüm sürecinin nasıl bozulduğunu çok iyi biliyoruz, kimlerin bozduğunu çok iyi biliyoruz. 31 Ekim 2014'te Millî Güvenlik Kurulu toplantısında çöktürme planı imzalandı, birileri siyaseti manipüle etti. Efendim "İşte, orada hendek var, barikat var, silah depolandı." bilmem ne diye... Niye bunu yaptılar? Toplumu birbirine düşürmek için.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Hendek yok muydu?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Efendim, varsa da kapatılırdı. Daha önce de vardı, kapatıldı.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Siz bir şey yaptınız mı, yapmadınız mı?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ben onu söyleyeceğim, ben onu anlatacağım. Anlatacağım, dinleyin lütfen. Dinleyin lütfen.
BAŞKAN - Onu kabul ediyorlar zaten; orada bir sorun yok.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Biz dedik ki bakın, burada defalarca ben dedim ki: "Burada bir dinamik var, darbe dinamiği var. Bu masa devrilecek ve darbeye doğru yürüyecek bu alçaklar." diye söyledim, defalarca burada söyledim.
Nitekim ne oldu? Orada bir şekilde abluka oluştu, hendekler, barikatlar oluştu. Biz iki bakanımız vardı seçimden sonra, 50 milletvekili Cizre'ye, Sur'a, Silopi'ye gitmeye çalıştık. O alçaklar bizi durdurdular yolda, önümüze geçip mermiyi silahın ağzına verdiler "giremezsin" dediler. Niye? Çünkü biz gitsek durdururduk onları. "Arkadaşlar, bu yanlıştır, bu yanlıştır." derdik, Selahattin Demirtaş bunu defalarca söyledi.
AYŞE KEŞİR (Düzce) - "Alçaklar" derken kimi kastediyorsunuz?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Darbecileri kastediyorum, darbecileri.
BAŞKAN- Rahat olun, dinleyin; yani yoksa ben...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ve sonra arkadaşlar, bakın, bu darbeden sonra oradaki görevlilerin hepsi darbeden tutuklandı biliyor musunuz; 2. Ordu Komutanı dâhil hepsi tutuklandı, darbeci diye tutuklandı arkadaşlar, hepsi.
Şimdi, biz burada az önce anlattım, Özel Harp İdaresi parmağını aramayacak mıyız veya başka bir dinamiğin parmağı aramayacak mıyız? Aramazsak hata yaparız, aramazsak darbe dinamikleriyle yüzleşemeyiz arkadaşlar. Darbe dinamikleriyle yüzleşmek hepimizin boynunun borcu.
Bakın, 2007 postmodern darbesi denilen darbede Hrant Dink cinayeti, Santoro cinayeti, Danıştay baskını, Zirve katliamı; bütün bunlar yapıldı ve hani dinî değerlere önem veren bir iktidar Hristiyanları öldürüyor algısı yaratılıp "Ergenekoncu" denilenler tasfiye edilip yerine "Fetullahçı" denilenler atandılar onun üzerine ve sonra ne oldu? Fetullahçılarla AKP'liler birbirine düşünce darbeye yürümek için toplumun fay hatlarına nifak soktular ve bunun üzerine darbeye yürüdüler. Darbeye yürümek için darbe dinamikleri gerekir arkadaşlar.
Bakın, arkadaşımız az önce bir örnek verdi. O bodrumlarda 180'in üzerinde arkadaş vardı, hepsi sivildi. Bakın, Başbakan Ahmet Davutoğlu talimat veriyor, "Cizre'deki bodrumlardaki sivilleri sağlam çıkarın." diye talimat veriyor aradaki komutana. İçişleri Bakanı Efkan Ala talimat veriyor çünkü onlar silahsız; deniliyor ki "çıkılsın" O darbeciler o çocukları öldürdüler. Niye biliyor musunuz? Orada bir isyan çıksın, galeyana gelsin halk ve nihayetinde darbeye yürünsün diye bütün bunlar yapıldı. Biz bunlara uyanamazsak arkadaşlar, daha çok...
Bakın, 15 Temmuzla yüzleşildi mi? Sayın Bakan, 15 Temmuzla yüzleşildi mi? Bütün darbe gelenekleriyle yüzleşildi mi? Siz Savunma Bakanı olarak "Bu ülkede bir daha zinhar darbe olmaz." diyebiliyor musunuz özgüvenle? Eğer geçmişte yaptığımız hatalarla yüzleşemezsek aynı şeyler başımıza gelmez mi? Aynı hataları yaparsak aynı şeyler başımıza gelmez mi?
Biz şimdi bugün diyoruz ki: Arkadaş, ya bu darbecileri ezdik, şöyle oldu, böyle oldu. "Kahrolsun HDP" diyorsunuz, bilmem ne diyorsunuz, bizi suçluyorsunuz ama biz sizi uyardık; dedik ki: Bakın, böyle giderse bu toplum darbeye gider. Hâlâ "hendek, barikat" "hendek, barikat" Kim kazdırdı onları? Kim o yola soktu? Kim o Cizre'ye bizi sokmadı? Bunları sorgulamazsak, Ceylanpınar Suruç'ta 2 polisimizi kim öldürdü buna bakmazsak... Bakın, 2 polis öldürülüyor Ceylanpınar Suruç'ta; Davutoğlu'na darbeciler istihbarat veriyorlar, diyorlar ki "PKK yaptı." O gece emir veriliyor Genelkurmay Başkanına Kandil bombalanmaya başlanıyor. O günden beri binlerce kayıp var, binlerce gencimizi yine kaybettik. Çözüm süreci bitti. Huzurumuzu kaybettik, Savunma Bakanlığı bütçeleri 3 katına çıktı; milletimizin ekmek rızkını silahlara yatırıyoruz.
Bütün bunları sorgulamalıyız arkadaşlar, darbeler tarihine bakmalıyız, darbeler tarihiyle yüzleşmeliyiz. Bunlarla yüzleşmezsek başımıza daha çok çok çoraplar örerler.
Bakın bir örnek daha vereyim, yalanlanmadığı için söylüyorum: Sayın Ahmet Davutoğlu'nun, MİT Başkanının, efendim, pek çok kamu görevlisinin, Dışişleri Bakanlığından görevlilerin katıldığı bir toplantıda deniliyor ki... Bu yalanlanmadı, tapeler çıktı- "Efendim, bir operasyon lazım. Oraya girmemiz lazım, Suriye'ye. Ne yapmamız lazım? 'E, biz oraya birkaç kişi göndeririz, oradan buraya füze atarız -az önce anlattım ya; bir de cami vurulur- hani cami vurur toplumun millî manevi duygularını harekete geçiririz ve öyle operasyonu başlatırız.'" deniliyor. Yalanlanmadı hâlâ bakın bu ifade.
Bütün bu açılardan, yapılacak her türlü operasyonda bu darbe dinamiği ve geleneğine de bakarak, sorgulayarak yürümezsek emin olun başımıza daha çok çorap örerler. Bugün bizi hain sayarlar Millî Güvenlik Siyaset Belgesi'nde, yarın yine "iltica" diye onu sayarlar; aynen böyle olur çünkü Abdülhamit böyle baktı, sonra geldi İttihat, başka türlü yürüdü, sonra başka türlü gelenekler yürüdü ama hep bu darbe geleneği diri kaldı arkadaşlar Bâb-ı Âli baskınından beri.
Bütün bunlarla yüzleşmezsek daha çok felaketle karşı karşıya kalırız. Bütün Türkiye halkları yüz küsur yıldır birbirini kırıyor arkadaşlar. Geçen gün Almanya, Fransa, Rusya'nın başkanları ve Sayın Erdoğan bir araya geldiler, Suriye'yi konuşuyorlar. Ne işi var Almanya'nın, Fransa'nın, Rusya'nın benim ülkemde; Suriye'yi konuşuyoruz.
BAŞKAN - Toparlarsanız sevinirim.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Niye biz kendi ülkemizin halkları, siyasetçileri, bakanları bir araya gelip toplumumuzun geleceğini konuşamıyoruz, burada barışı tesis edip Suriye'ye de barış öneremiyoruz? Önce biz birbirimizle kucaklaşacağız, birbirimize sarılacağız, barışı, kardeşliği tesis edeceğiz, demokrasiyi tesis edeceğiz sonra Suriye'ye örnek olacağız çünkü burada da Türk var, Ermeni var, Kürt var, Türkmen var, Arap var, Alevi var, Sünni var, Hristiyan var; orada da aynı şekilde. Biz birbirimize sarılırsak Suriye'ye de örnek olabiliriz arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Paylan, son cümleniz...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Öbür türlü tankla, topla, savaşla, tüfekle, daha çok füzeyle bunlar çözülmez.
Hepinize saygılar sunuyorum.