KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, ben bir şey sormak istiyorum. Sayın Muş, arkanızda bürokrat arkadaşlar var, onların sözünü, şeyini hiç dinlemedik tabii ki ya da siz onlara danıştınız mı, ben merak ediyorum. Bu konuda, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından bir görüş aldınız mı ya da ihtiyaç duydunuz mu? Bu konuda ilgili meslek kuruluşlarından, Mimarlar Odasından, Şehir Plancıları Odasından görüş aldınız mı, çok merak ediyorum. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu bu konuda ne diyor acaba? Yani biz bu ülkede kültürel mirasımızı nasıl koruyacağız, ben hâlâ merak ediyorum. Az önce Sayın Başkan -meslektaşım diyeyim, 2004'te bu mesleği, belediye başkanlığını yapmış, hemen arkasından yaptığım için- her seferinde imar barışı, her seferinde imar barışı... Kentler üzerinde evet, büyük bir baskı var. Maalesef, arzu etmediğimiz hâlde, vatandaş, ne yapsın, elinde avucunda yok, bir yere barınacak bir yer yapıyor, sığınıyor, orada yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Tabii, ekonomik koşullar, şartlar da böyle olunca, içinde bulunduğumuz durumda yapacak daha başka bir şey yok. Bu vatandaşlar için demiyorum. Ben az önce tümü üzerinde söz aldığımda da söyledim, bu tür ruhsatsız yapılara ruhsat vermek ya da ruhsat muadili bir yapı kayıt belgesi vermek son derece yanlıştır, bunun sorumluluğunu devletin üzerinden atması "Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır." diyerek... Yarın bir gün İstanbul'da, bir bölgede fay hattında bir kırılma olduğunda, büyük bir deprem olduğunda -Allah korusun, Allah bir canımızı almasın, bir canımızı kaybetmeyelim ama- "Bunun sorumlusu biz değiliz, biz nasıl olsa kanunla 'Bu sorumluluk size aittir.' dedik." diyerek sıyrılamaz, devlet bu işten bu kadar kolay sıyrılamaz. O sorunun çözümü yani imar barışı sorununun çözümü için "Elektrikten, sudan, doğal gazdan ve diğer altyapı hizmetlerinden, internet vesaire gibi hizmetlerden yararlanmak isteyen yurttaşlardan yapı kullanma belgesi istenmez." diye bir hüküm gelse İmar Kanunu'na, bu yeterli. O vatandaşlara siz gene bu imkânları... Çok temel insani ihtiyaçlarını karşılaması için fırsat yaratılmış olurdu kanunda ama böyle olmadı. "Bir gelir getirsin, başvurular üzerinden herkes yapısını bize bildirsin, bunun üzerinden yol alalım, hem de kasamız para görsün. Binalar yıkılırsa da biz sorumluluğumuzu üstümüzden atmış olalım." gibi bir değişiklikle geldi.

Şimdi, bu Boğaziçi meselesini benden önceki bütün konuşmacılar altını çizerek vurguladı. Yani bu kadar kolay feda edilecek... Kıyı çizgisinden bahsediyorum, siluetinden bahsediyorum, buradaki kültürel varlıklarımızın, kültürel mirasın korunmasından bahsediyorum. Yoksa, zavallı vatandaşın yaptığı derme çatma bir yapının derdinde, peşinde değilim, onlar için de olsun, helalühoş olsun ama devletin bu sorumluluğu da üzerinden atmaması gerekir.

Şimdi, bu kadar kanun var korumak için, biz bir madde değişikliğiyle İmar Kanunu'nun geçici maddesine... Ve 2960 sayılı Kanun'u bir ekliyoruz, bütün o Boğaziçi kanunuydu, kültür varlıklarını, kültürel eserleri, kültürel mirası koruma, Boğaziçi, İstanbul, tarihimiz, Osmanlı, Bizans, yüzyılların değil binyılların, dünyanın merkezi olmuş bir kentin can alıcı bölgesini bir anda... Üzerinde varsa bütün kaçak, görüntü kirliliği yaratan müştemilat, ruhsatsız yapılar, ekler, ruhsatı olmayan, ruhsata bağlı olmayan her türlü yapıya da fırsat tanıyoruz. "Başvursunlar, alsınlar şeyi biz de kurtulalım, kasamıza para girsin veya orada bu işten fayda sağlayacak birileri varsa onlar da bu faydayı sağlasın..." Bu kadar kolay olmamalı değerli arkadaşlar yani İstanbul gibi bir kent bu kadar kolay feda edilmemeli.

Şimdi, ben arzu ederdim ki bu kroki kroki olarak ve koordinat verileriyle değil, bir harita üzerinde renklendirilmiş bir şekilde gelsin, biz de görelim. Bu harita üzerindeki konutların, bu değişiklikle kapsama girecek yapıların durumu hakkında bir bilgi gelsin. Bu bilgiler ışığında biz de bakalım, düşünelim "Doğru." "Şu bölge olur, şu koordinatlar olur." "Şunları kaldıralım, bunları ekleyelim." diyelim yani sanki gözden kaçırılan, görüntüden kaçırılan, haritayla bile vermekten... "Özensizlik" demiyorum buna, özen gösterilmiş ki bize harita verilmiyor yani görmemiz, algılamamız istenmiyor Boğaziçi'nin, bu bölgenin ne durumda olduğu veya nerenin kapsam içerisinde olacağı. Az önce söyledim, yine söylüyorum: Bakın, burada nereler var? Rumelifeneri, Garipçe, Anadolufeneri, Anadolukavağı, Sarıyer, Yeniköy, Beykoz, Çengelköy, Üsküdar kıyıları, daha, daha, daha işaretlemiş Mimarlar Odasından bizim arkadaşlar, bir sürü alan var imar affı kapsamına alınan. Üsküdar Fethipaşa Korusu da var, Beykoz Baruthane üstü de var, efendim, Reşitpaşa Mahallesi, Anadolukavağı, Dostlar Sitesi, Rumelifeneri Caddesi sınırı vesaire. Ya, bu harita olsaydı, bize sağlıklı verilerle bilgi verilmiş olsaydı kararımızı ona göre... Gerçekten o geniş halk kitlelerinin, büyük sorun yaşayan vatandaşın sorunu... Ama silüeti umursamayacağız, kanunlarla korunan bölgeyi umursamayacağız, kanunlarla işte, Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulu, Boğaziçi İmar İdare Heyeti, Boğaziçi İmar Müdürlüğü falan gibi -tabii, bunların hepsi ilga oldu düzenlemeyle, evet- bunları falan önemsemeyeceğiz "Kültürel miras da neymiş." diyeceğiz, bir kanun maddesiyle geçireceğiz; yazıktır, günahtır diyorum.

Bir şey daha söylemek istiyorum: Tabii, bu değiştirildi, burada gene söz konusu geçici 16'yla başvuru ve ödeme süresini bir yıla kadar uzatma yetkisi Bakanlar Kurulundaydı, Cumhurbaşkanına o yetki verildi ve normalde kanunda ilgili maddede 31 Ekim 2018 tarihine kadardı başvuru süresi; o, 31/12/2018'e uzatıldı. Yani şimdi, bu kanunun neden böyle telaşla geldiği de belli, bugün ayın kaçı? 24'ü, 26'sında Çarşamba günü Meclise gelecek; 26 ve 27'sinde -çarşamba, perşembe- geçecek, sonra Resmî Gazetede yayımlanacak, 31 Aralığa kadar da bir gün falan kalacak yani bunun bilgilendirmesi... Öyle bunu aportta bekleyen "Hemen başvurayım da milyonlar götüreyim." diyen zenginler değil de zavallı, sabah işine giden, gece yarısı işten evine dönen yurttaşın ne zaman haberi olacak, ne zaman başvuracak 31 Aralık 2018 tarihine kadar, nasıl bunu ödeyecek, bu başvurunun kayıt bedelini nasıl ödeyecek, ne kadar zamanda, bu parayı nereden bulacak falan... Yani buradan ben o vatandaşların bile kolay kolay yararlanabileceklerini zannetmiyorum. Cumhurbaşkanının bir yıla kadar uzatma yetkisi var, artırabilir kararnameyle, 31/12/2018 değil de 31/12/2019'a kadar uzatabilir ama şu anda öyle bir kararname yok, şu andaki süre bu yıl sonu bitiyor. Bunu da düşündüğümde gerçekten bu alanda... Yani şöyle söyleyeyim: Burada kaçak yapılara getirilen affın dışında can güvenliği tehlikeye atılıyor, diğer yandan kıyıları, tarihsel ve doğal alanları tahrip eden hukuk dışı uygulamalar da yasallaştırılıyor yetki belgesi verilerek. Yani biz İstanbul'umuzu, Boğaziçi'ni bu kadar mı önemsiyoruz? O kültürel mirasımıza, bize atalarımızdan, dedelerimizden, ecdadımızdan bırakılmış o mirasa bu kadar mı özeniyoruz? Bunun hiçbir kıymeti yok. Bir yandan "tarih" diyeceğiz, "İstanbul" diyeceğiz, "Dünyanın merkezi", "turizm" diyeceğiz ama öbür yandan bu tür küçük hesaplarla kentin dokusunu, siluetini, tarihini yok edeceğiz. Bu konuda düşüncelerimi bir kez daha paylaşmak istedim.

Teşekkür ederim.