| Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1410) (Alt komisyon metni) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 10 .01.2019 |
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım ve sivil toplum örgütlerinin değerli temsilcileri; öncelikle konuşmama başlamadan önce selam, saygılarımı iletiyorum.
Tabii, bizim için, Zonguldak için Türkiye Taşkömürü Kurumu çok önemli bir kurum. Neden çok önemli bir kurum? Çünkü Zonguldak'ın bütün psikolojisi, sosyolojisi, geçimi, ekonomisi, her şeyi taş kömürü üzerine kuruludur ve yüz yetmiş yıldır bizim Zonguldak'ta taş kömürü çıkartılır ve Zonguldak taş kömürüyle var olmuş bir kenttir. Dolayısıyla Türkiye'deki diğer illere baktığımızda Zonguldak'ın durumu farklılık arz eder. Tabii, taş kömürü de gerçekten stratejik bir üründür, enerji kaynağıdır. Bugün KİT Komisyonunda Türkiye Taşkömürü Kurumunun Sayıştay raporlarını görüştüğümüzde de yine benzer ifadelerde bulunmuştuk. Orada Genel Müdürümüzün yapmış olduğu sunumda, önümüzdeki yıllarda taş kömürü tüketiminin dünyada yüzde 74 oranında artabileceği öngörülmektedir ve taş kömürünü de çok ciddi oranda ihtiyacımız var.
Şu anda Türkiye'nin ortalama yıllık taş kömürü tüketimi 36-37 milyon ton civarında. Bunun 6-7 milyon tonunu yüksek kalorili; 6 bin, 7 bin kalorili dediğimiz, koklaşabilme özelliğine sahip taş kömürü tüketimi oluşturmakta, geriye kalan yaklaşık 30 milyon tonluk bölümü de termik santrallerde ve evlerde yakacak olarak kullanılmakta.
Dolayısıyla, bizim üretimimize baktığımızdaysa, Türkiye'deki üretime baktığımızdaysa üretim son derece düşük rakamlarda. Bugün itibarıyla, 2018 Kasım ayı itibarıyla özel sektör ve kamunun üretimine baktığımızda yaklaşık 1,5 milyon ton civarında bir üretim yapılmış. TTK'nın üretimi 700 tona yakın, 650-700 civarında bir üretim yapılmış yani otuz altıda 1'ini ancak üretebiliyoruz. Oysa rezervlere baktığımızda yaklaşık 1,5 milyar ton rezerv var yani bunun 750 milyon tonu görünür rezerv olarak ifade ediliyor. Bizim Zonguldak havzasına baktığımızda da -havza olarak nitelendiriliyor madencilik anlamında, teknik anlamda- havza imtiyaz alanı 6.885 kilometre. Bu maddenin kapsamı içerisine giren, ruhsatların kapsamına giren şey 6.885 kilometre; 3 bin kilometresi denizde, 3.885 kilometresi ise karada. Toplam 1.545 kilometrekarelik alan bölünerek beş ayrı ruhsat sahası belirtilmiş ve havzanın eksi 1.200 metre derinliğine kadar hesaplanan jeolojik rezervini 1 milyar 500 milyon ton olarak hesaplamışlar az önce ifade ettiğim gibi, 823 milyon tonu da bunun yüzde 55'i özel sektör madenciliğine açılmış.
Türkiye Taşkömürü Kurumu da genel müdürlük birimleri ile 5 müessesede faaliyetlerini sürdürmekte ve ağırlıklı olarak da 3 müessesede "koklaşabilme özelliğine sahip" dediğimiz yani 6 bin, 7 bin kalorili, demir çelik sektöründe ve ağır sanayide kullanılan taş kömürünü üretebiliyoruz Kozlu, Üzülmez ve Karadon bölgelerinde ve bu da rezervin yaklaşık yüzde 57'sini oluşturmakta.
Türkiye Taşkömürü Kurumunun da kurulu kapasitesi 5 milyon ton. Ancak bakıyoruz üretim rakamlarına, son derece düşük rakamlar. Gitgide düşen bir üretim rakamı söz konusu. Sadece ve sadece bu 5 milyon ton kurulu kapasiteyle demir çelik sektöründeki ihtiyaca dahi cevap veremiyoruz bugünkü tüketime göre. Dolayısıyla taş kömürüne ihtiyacımız var.
Aynı zamanda Zonguldak'ın da en büyük sorunu işsizlik değerli arkadaşlar ve on binlerce gencimiz de şu anda işsiz vaziyette iş beklemekte. Ve yukarıda, netice itibarıyla, işçi var, aşağıda kömür var ama bunu çıkartacak bir irade yok.
Geçen dönem, Sayın Başkanımız iyi bilir, o da katkı sunmuştu bu değişikliğe, yardımcı olmuştu. O kısım korunuyor. İşte o zaman bu görüşlerimizi ifade etmiştik. Gerçekten yani bu özelleştirmenin önünü açan bir maddeydi bu. Yani Türkiye Taşkömürünün uhdesinde bulunan ruhsatların bölünerek, parçalanarak özelleştirilmesinin önünün açılacağını öngörüyorduk ve aynı zamanda buraya da yeterli yatırımın yapılmayacağını düşünerek özelleştirme sonrasında da kurumun kapatılacağını düşünüyorduk. O vesileyle, o bizim dikkat gösterdiğimiz hususlarda Sayın Başkanımız da yardımcı olmuştu, yine TÜRK-İŞ Başkanı...
BAŞKAN - Gece saat üçte hallettik o işi.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Evet, beraberce çıkarmıştık. Mevcut sahalar korunmuş ve redevanslı sahalarla ilgili bölünme, parçalanma onayı verilmişti.
Şimdi yine benzer bir madde yani baktığımızda aynı hükümler burada da var, biraz genişletilmiş bir hâli var. Şimdi, bizim yine burada en büyük endişemiz, hani, özelleştirmeye aslında karşı değiliz. Burada özel sektörün temsilcileri de var ancak Türkiye'de değil sadece, dünyada da yani yer altı kömür madenciliği en tehlikeli, en riskli ve en fazla yatırım gerektiren sektör ve kârlı bir sektör değil, özel sektörün çok da fazla teveccüh gösterdiği bir sektör değil. Hele bizim ülkemizde, özellikle Zonguldak havzasında, özel sektörün çok da teveccüh gösterebileceği bir sektör değil gibi geliyor bana. Çünkü yer altı kömür madenciliği gerçekten, dediğim gibi, zor, riskli ve büyük yatırımlar gerektiren bir alan ve bizde de 1.200 metreye kadar rezerv var yani bunun aşağıya kadar inip çıkartılması maliyetli gerçekten. Ancak ihtiyacımız da var. İşte bu -bahsettim- yıllık 37 milyon tonluk tüketime Türkiye ortalama yıllık 4,5 milyar dolar bir para ödüyor. Çok büyük bir rakam Sayın Başkanım. Yani son sekiz yıla, 2010 yılından bugüne kadar baktığımızda rakamlara 32, 33 milyar dolar civarında bir para ödemişiz, çok büyük bir rakam. Onun için bizim ne yapmamız lazım? Bu yer altında bulunan kömürü pahalı da olsa çıkarmamız lazım. Çünkü yerli ve millî diyoruz, Hükûmetin politikasının böyle olduğu ifade ediliyor ama yerli ve millînin içini dolduramıyoruz bu şekilde. Ne oluyor? Dışarıdan ithal ediyoruz.
Dolayısıyla bizim buradaki önerimiz yani bu şekilde havza madenciliğinden vazgeçiliyor... Şimdi, havza madenciliğini yapmazsanız birtakım tehlikeler ve riskler ortaya çıkıyor; işte üretim düşüyor, işte iş kazalarına davetiye çıkarıyor.
Şimdi, tabii, maddenin içeriğine baktığımızda, ağırlık olarak redevanslı sahalarda sanki bir bölünme, parçalanma var. O zaten geçen sefer çıkarttığımız maddede vardı yani redevanslı sahalarda zaten ruhsatın bölünmesi, parçalanması, devredilmesi imkânı vardı.
BAŞKAN - Olan bir şeyi mi yapıyoruz diyorsunuz burada siz?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Yani vardı zaten, çok da fazla bir şey değiştirmiyor. İlave olarak, sanırım, burada şu var sadece: İşte, redevanslı sahalarda iş kazalarından doğabilecek olan sorumluluktan kurumu kurtarması gibi bir durum söz konusu. Ama baktığımızda, bunun da büyük sakıncaları olacağını düşünüyorum ben, şöyle: Şimdi, bu redevanslı sahalardaki çalışan şirketlerin tamamı güçlü şirketler değil yani ekonomik anlamda güçsüz olan şirketlere de veriliyor bu. E, ne olacak? Şimdi, buralarda bir iş kazası meydana geldiğinde veya işçiler yasal haklarını alamadıklarında bu sefer ne olacak? TTK'ya gidiliyordu. E, şimdi, işçinin hakkı ortadan kalkmış olacak. Dolayısıyla işçiler açısından, çalışanlar açısından son derece sakıncalı bir durum bu. Yani eğer devlet burada bu sahayı redevanslı olarak veriyorsa, devrediyorsa burada işçiye yani çalışanlara da bir güvence sağlamalı bence çünkü bakıyorsunuz, on yıl redevanslı sahada faaliyet gösteren şirketler var ama şu ekonomik ortamda sıkıntıya düştüklerinde ne olacak? İşçilerin kıdem tazminatları ve diğer yasal hakları ödenemeyecek. Ödeyemeyince ne olacak? E, zaten güçsüz bir şirket ekonomik anlamda. TTK da bu sorumluluktan kurtulursa, devlet güvencesi de ortadan kalkarsa o arkadaşlarımız, işçi arkadaşlarımız ortada kalacaklar deyim yerindeyse, herhangi bir güvenceleri olmayacak veya bir iş kazası olduğunda, Allah korusun... Yani bu yer altı kömür madenciliği dünyanın en riskli işidir diyoruz, en tehlikeli işidir diyoruz ve toplu ölümlerin yaşandığı bir iştir diyoruz. Gerçekten yakın tarihimizde çok acı olaylara sahne olmuş bir alan yani 301 madencimizi yitirdik Soma'da, yine Zonguldak Karadon'da özel bir şirket devam ediyordu, 30 işçimizi yitirdik, daha sonra 8 işçimizi yitirdik. Mesela, Soma'da olan olayda Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumunun sorumluluğu vardı, müteselsil sorumluluk vardı. Orada yaşamını yitiren madencilerin ailelerinin bir hak kaybı olmadı güvence olduğu için ama bu şekilde bu ruhsatları bölüp parçaladığımızda ve devrettiğimizde, özel sektöre bunu tamamen devrettiğimizde, devleti bu mekanizmadan çıkardığımızda, TTK'yı çıkardığımızda veya TKİ'yi çıkardığımızda, Allah korusun, büyük bir madencilik kazası olduğunda yaşamını yitiren o madencilerimizin aileleri tazminatlarını alamayacaklardır diye düşünüyorum. Onun için yani bu güvenceyi bence ortadan kaldırmamamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Ya, düşünebiliyor musunuz, eşini kaybediyor bir kadın, 3 çocuğuyla ortada kalıyor ve sadece bir maaş bağlanıyor. Elbette maaş da bir güvence, SGK güvencesi, neticede bu primleriyle ödenen bir şey ama tazminat davası açtığında tazminatını tahsil edemiyor. Bugün Zonguldak'ta, özellikle bu kaçak maden ocaklarında bunu rahat bir şekilde görebiliyoruz yani bu tür sorumluluktan kurtulma durumu söz konusu olabiliyor ama redevanslı sahalarda Türkiye Taşkömürü Kurumunun sorumluluğu devam ediyor.
Biz hem havza madenciliğinden vazgeçilmesi nedeniyle ve bu havza madenciliğinden vazgeçilmesinden doğan tehlike ve risklerin artması nedeniyle hem de bu işçilerin yasal haklarına kavuşmasının önünde bir engel olacağı düşüncesiyle bu maddenin geri çekilmesini talep ediyoruz.
Sabırla dinlediğiniz için çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.