| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1579 |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 19 .02.2019 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yeni bir torba görüşüyoruz, mini torba diyelim.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu torbayla ilgili, tabii, her sefer konuşuyoruz, iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımız da diyor ki: "Ya, bıktık, yeter, ezberledik bunları." Tamam, siz ezberlediniz ama sorunlar devam ediyor. Onun için tekrar etmek zorundayız.
Bakın, değerli arkadaşlarım, Plan ve Bütçe Komisyonu, tamam, belli konularda ihtisaslaşmış, uzmanlaşmış bir Komisyon, birçok arkadaş da öteden beri bu Komisyonda çalışıyor ama öyle konular geliyor ki torbalar aracılığıyla, normalde ihtisas komisyonunda görüşülmesi gerekiyor; ilgili sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının kanaatlerinin alınması, geniş bir şekilde tartışılması ve ondan sonra karar verilmesi gerekiyor. Biz bunu yapmıyoruz, ivedilikle bekliyoruz. Aslında zaman da var, niye böyle bekleniyor, son anda torbalara boca ediliyor? Bunu da anlamak çok zor. Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor, sağ olsun, başkanlarımız da -bir koşturmaca- kırk sekiz saat inceleme zamanı bile vermiyor bize. Hatırlayın, bu teklifi perşembe günü görüşecektik; çarşamba günü akşam geç saatlerde elimize geçti. Perşembe günü görüşecektik, sonra itiraz edilince filan, işte, birtakım vaatlerle, "Muhalefet için zaman istemeyeceğiz." filan gibi şeyler söyleyerek salı gününe ertelettik. Yani, görüşmeden; görüşsek bile bizim ilgi, ihtisas alanımızda olmadığı için tam olarak ne yapıldığını anlamadan geçip gidiyor. Geçip gidiyor ama bunun sonuçları oluyor değerli arkadaşlarım. Şimdi, biz, işte, "etki değerlendirme" filan dediğimiz zaman sadece "Bu madde dolayısıyla kamu ne kazanacak, ne kaybedecek? Kime ne..." bundan ibaret değildir; telafi de, parayla ölçülemeyecek karşılıklar da, bedeller de ödenebiliyor. Bakın, geçen sene 24 Haziran seçimlerinden önce yine Plan ve Bütçe Komisyonuna -yine biz ihtisas komisyonu değildik- imar affı, siz "imar barışı" dediniz iktidar milletvekilleri olarak, imar barışı geldi ve yetmedi, Boğaziçi, biliyorsunuz, istisnaydı, bu aralık ayının sonuna doğru çıkardığımız başka bir torbayla Boğaziçi de dâhil edildi. Peki, arkadaşlar, bunun karşılığı ne oldu? Kartal'da bir bina çöktü, 21 kişi öldü. "Ne ilgisi var?" falan diyeceksiniz; ilgisi çok açık değerli arkadaşlar: "Beka sorunu" falan diyorsunuz ya; işte, buyurun, beka sorunu. Çok açık ilgisi. Nedir çok açık olan ilgisi? Bakın, o yıkılan binada birtakım usulsüzlükler varmış, kaçak katlar varmış değerli arkadaşlarım.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Kim izin vermiş, hangi belediye?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, kim izin vermiş bilmiyorum. Siz verdiniz, biz verdik, o verdi, öyle bir şey söylemiyorum ki yani. Ya, burada bir cinayet işlendi; kim izin verdi, ben bilmiyorum ama genel bir şey yapıldı, ben onu söyleyeceğim. Zaten yargı süreci devam ediyor. "Kim izin verdi..." Kaldı ki CHP belediyesi izin vermedi değerli arkadaşlarım; ben onlara girmiyorum yani hiç önemli değil ama olan şey neydi? Şuydu: Bir yasa çıkardık ve bu yasayı burada tartışmadık değerli arkadaşlarım. Biz dilimizin döndüğü kadar söylemeye çalıştık ama Sayın Özhaseki -şu anda Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı- "Çok önemli bir şey yapıyoruz: Barışıyoruz toplumla, helalleşiyoruz toplumla." dedi. Şimdi, bakalım kim kiminle helalleşecek arkadaşlar?
Ne olursa olsun, şu tarihe kadar yapılan binalarda dilekçe verip para yatırdığı andan itibaren meşru hâle geliyor; tehlikesi konusunda da mal sahibine sorumluluk yükleniyor. Yani, ben devlet olarak gidip şu binaya bakmıyorum. Mal sahibi ne yapacak? Yani, kat maliki neyle yapacak bu işi, nasıl değerlendirecek, ne yapacak? Gidiyor, "Benim binam sağlam." diyor. Ben gidip bakmıyorum, bakmadım. İşte, Kartal'daki bu bina da öyle oldu; verdiler, parayı yatırdılar, meşru hâle geldi. Ve bina çöktü değerli arkadaşlarım. Şimdi sorumlusu kim? İşte, burada yapılan yanlış nereye gidiyor? "Ne ilgisi var?" İlgisi var değerli arkadaşlarım. Bu ülkede 23 milyon konut stoku var, 23 milyon; bunun yüzde 60'ı -tam da rakamlar belli değil- en asgari 60'ı, 60 ila 65'i arasında kaçak. Bu 65'i ne ediyor? 15 milyon. 15 milyonun da 8-9 milyonunun çürük olduğu söyleniyor. Kim söylüyor? Zaman zaman sizin Hükûmetiniz, Sayın Özhaseki tarafından açıklama yapılmış; zaman zaman Mühendis ve Mimar Odaları tarafından raporlar yayınlanmış ve 8-9 milyon çürük konutumuz var. Burada imar affı çıkardınız ve rey aldınız değerli arkadaşlarım, biz de korkumuzdan çok fazla ses çıkaramadık. Ben bunu eleştirirken Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekili Mehmet Muş "Bekaroğlu, sen imar barışına karşı mısın, söyle? Karşı mısın, söyle?" diyerek beni güya seçmene şey yapıyor "İmar barışına karşı çıkıyor." diye. Ne oldu arkadaşlar? Ya, 9 milyon insan çürük evde oturuyor değerli arkadaşlarım, biz sebep olduk buna. Niye? Burada bu kurallara uymadığımızdan dolayı. Bu, budur; kim ne derse desin yani. Şimdi, orada projesini çizen mimar, denetleyen bilmem 3 kişi gözaltına alındı; her seferinde yapıldığından dolayı hafifletici sebepler çıkacak. Ben size söyleyeyim: Suçlu hepimiziz, hepimiz suçluyuz; muhalefetiyle, iktidarıyla beraber, 21 kişinin ölümünden ve bundan sonra bu sebeple ortaya çıkacak ölümlerde hepimiz suçluyuz değerli arkadaşlarım, kendimi filan ayırmıyorum. Cumhurbaşkanı, o zamanın Başbakanı Sayın Binali Yıldırım, o zamanın Çevre ve Şehircilik Bakanı Özhaseki, o zamanın TOKİ Başkanı şimdiki Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Kurum, iktidar, muhalefet, hepimiz suçluyuz çünkü usulüne uygun yapmadık. Şimdi de arkadaşım burada anlatıyor, diyor ki: "İşte, '(A)' belgesi, '(C)' belgesi filan gidecek." Değerli arkadaşım, sana şimdi söyleyeyim ben belgeler sonucunda ne oluyor; yani, yeteri kadar denetim yapılmadığından dolayı bu ülkede ortaya çıkan iş kazaları, iş cinayetleri sonucunda ne olduğunu söyleyeyim. Bak, şubat ayını da söyleyeyim, bunların sorumlusu kimdi?
Bakalım arkadaşlar: 18 Şubat 2019; Muğla Milas'ta maden ocağında meydana gelen göçükte 2 ölü, 2 ağır yaralı. "(A)" grubu mu vardı, "(B)" grubu mu, "(C)" grubu mu vardı? Buradaki denetçinin belgesi neydi, bana söyleyin? 18 Şubat 2019...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Belediye Başkanınız kaç gün sonra geldi?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, ben ne diyorum, sen ne diyorsun arkadaş? De bakalım, de bakalım arkadaş, de bakalım.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Her gün oradaydı, her gün.
BAŞKAN - Ekrem Bey... Arkadaşlar...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ben ne diyorum, sen ne diyorsun?
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Ben her gün oradaydım, her gün.
BAŞKAN - Arkadaşlar, dinleyelim. Hatibe müdahale etmeyin.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Birecik Hastanesinin inşaatının 4'üncü katından asansör boşluğuna, temizlik yaparken, bir çocuk düştü, bir insan düştü. Bu inşaat firmasının çalışanını "(A)" grubu, "(B)" grubu...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Söyler misiniz, hangi...
BAŞKAN - Sayın Çelebi...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bırak kardeşim ya, bırak ya, bırak ya! Bak, geçen sefer söylediğimi sana tekrar ediyorum: Bir şey anlatıyorum, sen bunu bozmaya çalışıyorsun uğultu çıkararak.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ben bozmuyorum.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bakın değerli arkadaşlarım, Peygamber Efendimiz Mekke'de tebliğ ediyor, hakkı tebliğ ediyor.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Doğrular neyse onu söylüyorum.
BAŞKAN - Sayın Çelebi...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ebu Cehil peşine Mekke'nin meczuplarını takıp gürültü yaptırıyor. Aynen bunun gibi. Nedir? Bir şey anlatmaya çalışıyorum ben ya! Hepimiz suçluyuz diyorum, hepimiz değerli arkadaşlarım.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Meczupluğu siz söylüyorsunuz...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir şey anlatmaya çalışıyorum. Bakın, sadece şubat ayında olan kazaları şey yapıyorum.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Orada bir bina çöktü...
BAŞKAN - Sayın Çelebi, lütfen...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ocak ayında olan kazalarda 155 insan öldü. Arkadaşlar, bunlar anne, baba, çocuk, oğul tamam mı? Bir empati yapın, empati; bir rakam olarak görmeyin 155'i. Bizim burada yaptığımız hatalardan dolayı... Madem bunlar doğru şeylerdi, niye biz zamanında iş güvenliğiyle ilgili belgelerle tarihleri o şekilde yaptık, madem doğru şeylerdi? Diyor ki: "Yeteri kadar uzman yoktu." Ne yaptınız? On altı seneden beri bu ülkeyi yönetiyorsunuz ve bu iş kazaları, iş cinayetleri her gün artıyor, bunlarla ilgili niye yeteri kadar "(A)" grubu, "(B)" grubu, "(C)" grubu belgesi olan yetiştirmediniz? Niye yeteri kadar denetim yapmıyorsunuz değerli arkadaşlarım? Burada başlıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinde başlıyor ve hepimiz sorumluyuz, hepimiz; sivil toplum örgütleri de elbette kendi meslek gruplarının çıkarlarını savunmak için buraya gelecekler ama genel olarak bakacağız ayağımızı bastığımız zemin ne oluyor, insanlık hâli ne oluyor? Vicdanımıza bir bakacağız, danışacağız, ondan sonra el kaldıracağız değerli arkadaşlarım; öyle bir şey yapmıyoruz biz, koşturmacayla devam ediyor.
Değerli arkadaşlarım, biz diyoruz ki: Bu kanun yapma şekli yanlış. Yani, bunu nereden anlıyoruz? Biraz evvel Mustafa Bey de ifade etti, değerli arkadaşlarım, iki ay evvel yaptığımız düzenlemeyi şimdi değiştiriyoruz; beş ay evvel yapmıştık aynı düzenlemeyi, iki ay evvel yeniden değiştirmişiz. Demek ki burada bir problem var değerli arkadaşlarım. Bu, olacak gibi değil. Arkadaşımızı suçlamıyorum, hiçbir milletvekilini suçlamıyorum ama belli ki, çok açık ki Hükûmetin ihtiyacı olarak bir teklif getiriliyor buraya. Hükûmete gidiyor, nereye gidecek yani? Hükûmete gidiyor. Teklif geliyor. Dolayısıyla, karşımda Hükûmet oturması gerekir ki Hükûmetle ilgili benim konuşmam gerekiyor, onu arkasında da bürokratları oturması gerekiyor ki konuşmam gerekiyor. Benim muhalefet olarak görevim ne anlama geliyor? Bunu açık hâle getirmektir. "Bilgi asimetrisi" diye bir şey var arkadaşlar; sömürünün en temelinde, "emperyalizm" dediğimiz şeyin en temelinde günümüzde bilgi asimetrisi var. Geniş kitleler, kendileriyle ilgili alınan kararların ne anlama geldiğini bilmiyor; onun için zaten aracı birtakım kuruluşlar filan oluşuyor, onlar da lobi yapıyor filan; geniş kitlelerin aleyhine, kendi uzmanlıklarında güçlü olanların lehine kullanıyorlar, terk ediyorlar. Benim, burada muhalefet partisi olarak görevim, değerli arkadaşlarım: Bu kanunun, bu düzenlemenin ne anlama geldiğini sokaktaki insanın bilmesi gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - İzninizle, uzatmayacağım.
BAŞKAN - Buyurun, lütfen tamamlayın Sayın Bekaroğlu.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Bunu sadece, işte, "filan inşaat firması", işte, "devletten şunu alan, milletin anasını..." Onlar değil. Orada çalışan gariban işçinin de bu düzenlemeyle "(A)" sınıfı belge yerine "(B)" sınıfının belgesi olan denetlendiğinde kendisi açısından ne ortaya çıkabileceğini bilmesi gerekiyor. Benim görevim budur değerli arkadaşlarım ve ben bu görevimi yapıyorum.
Şimdi, dedi ki: "Siz, devletin, Hükûmetin, bütçenin fazla vermesinden rahatsız oluyor musunuz?" Hayır, bundan rahatsız olur muyuz hiç? Biz milletin aldatılmasından rahatsız oluyoruz değerli arkadaşlarım. Ocak ayında, işte, milletin karşısına çıkıyorsunuz, bir algı operasyonu: "Bütçe 5 milyar TL fazla verdi." Hiç görülmemiş. Nasıl oluyor da verdi? Çünkü siz kurnazlık yaptınız. Kurnazlıkla olur mu bu işler değerli arkadaşlarım? Maliye, para işleri kurnazlıkla olur mu? Nisan ayında, mayıs ayında hazineye girecek olan parayı yine Merkez Bankasının Genel Kurulunu ocakta yaparak ocak ayında aldınız ve eğer olmasaydı o para daha ilk birinci ayda 40 milyar TL açık verecekti bütçe değerli arkadaşlar. Sizin bütçe ocak ayında 40 milyar...
BAŞKAN - Evet, Sayın Bekaroğlu...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Anlatalım ya, izin verin, biraz konuşalım, çok az şeyler söyledik.
BAŞKAN - Sürenizi kullandınız.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Neyse, maddelerde konuşacağız.
BAŞKAN - Maddelerde yine söz vereceğim.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kimse yok burada Sayın Başkanım, bak, üyeler, kimse yok, konuşalım. Niye şey yapıyorsunuz ki bizi? Maddelerde konuşacağım.
BAŞKAN - Talepler var.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ben bitiriyorum, bağlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, maddeler gelince bunlar üzerinde tek tek konuşacağız, o zaman ne kadar süre verecek Sayın Başkan bilmiyorum. Elbette -13 madde, 15 madde mi oldu neyse- bu torbayla gelen birtakım gerekli, vatandaşımız için doğru olan maddeler var ama bunların olması şu soruları sormamızı engellemiyor. Niye bu zamana kadar gelmedi? Niye böyle apar topar yapıyorsunuz? Niye iki ayağınızı bir pabuca sokuyorsunuz? İşte, aynı şeyleri 24 Haziran seçimlerinden önce de yaptınız, iki ayağınızı bir pabuca soktunuz. "İmar affı" dediğimiz bir işi 70 maddelik bir torbada 2 madde olarak bir yere sokuşturdunuz ve bunun sonucunda o binalar yıkıldı. Şimdi duruyor o mezarlar. O tabutlar duruyor değerli arkadaşlarım. Her an yıkılabilir, duruyor. Niye? Sizin bu aceleciliğinizden dolayı ortaya çıkıyor. Ha, bunu da söyleyeyim: Biz de buna ortak oluyoruz. Mehmet Muş oradan bağırınca "Karşı mısın imar barışına Bekaroğlu, karşı mısın seçim öncesinde?" Sesimi çıkarmıyorum. İşte, grup başkanıma diyorum ki: Ben buna karşı çıktım. Ben oy kullanmayayım ama biz de grup olarak şöyle idare edelim. Böyle olmaz değerli arkadaşlarım. Hepimiz suçluyuz, hepimiz sorumluyuz bu olup bitenlerden.
Teşekkür ederim.