KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkanım, siz sayın bürokratlara söz verirken ya da vermeden önce basmıştım, belki tartışma bittikten sonra söz almış gibi oldum, özür dilerim.

BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Tabii ki Türkiye için önemli olan dış politikanın temeli ve kendi çıkarımız, ulusal çıkarlardır.

Şimdi, biz bu tartışmayı, Venezuela bazındaki tartışmayı aslında bir başka konuda yaşadık, İran konusunda biz yaşadık, benzer anlaşmalar da Meclisten geçti. Bu Meclisteki muhalefet milletvekilleri o dönemde de bu tür anlaşmaların ya da işte Sayın Çeviköz'ün belirttiği gibi, işte bazı özel şirketlerin de devreye girmesiyle uluslararası yaptırımları, ambargoları bir şekilde delecek, baypas edecek girişimlerin başımıza sıkıntı yaratacağını burada bizlerin yerinde oturan milletvekilleri ya da kanaat önderleri dile getirdi, dinlenmedi ve sonra Türkiye hatırlarsanız neler yaşadı: Bir, Rıza Zarrab davası yaşadık. Bunun birçok veçhesi tartışılabilir ama en nihayetinde Amerika Birleşik Devletleri'ndeki -keşke tabii ki bu mesele Türkiye'de yargının konusu olabilseydi- bir mahkemede biz Türkiye'de çok muteber bir şahıs olarak sunulan, ekonomiyi kurtardığı, cari açığı kapattığı iddia edilen bu Zarrab adlı kişinin ne işler çevirdiğini, kendi itiraflarıyla ayan beyan bir kez daha görmüş olduk.

Burada tabii ki bu anlaşmadan sanırım şu amaçlanıyor: Çünkü bir vurgu dikkatimi çekti -sanırım anlaşmanın girişinde- Sayın Büyükelçi doğru hatırlıyorsam anlaşma telekonferansla imzalanıyor değil mi?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI İKİLİ SİYASİ İŞLER GENEL MÜDÜRÜ BÜYÜKELÇİ AHMET RIZA DEMİRER - Evet.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Yani bu herhâlde acele olduğu için muhtemelen çünkü yoksa bir karşılıklı ziyaretle yapılır bu tür anlaşmalar, örneği var mı bilmiyorum, video konferansla imzalanan anlaşma örneği var mı bilmiyorum yani 1.200 sayfalık bir anlaşmanın video konferans yoluyla imzalandığı bir örnek bizim arşivimizde var mı bilmiyorum. Ama demek ki çok acil isteniyor bu, çıkarılması. Bunda sanırım şu umut ediliyor Türkiye açısından, bizim için, Türkiye Cumhuriyeti açısından: Ambargo altında bir ülke var, Amerika yaptırım uyguluyor, dünya yaptırım uyguluyor, Avrupa Birliği yaptırım uyguluyor, biz elimizi çabuk tutarsak ve bir nevi bir mekanizma kurar isek biz bu ambargo altındaki ülkeden, bu ambargodan faydalanırız. Kendi çıkarımıza yani bunu hani etik tarafıyla eleştirilebilir ama ulusal çıkar anlamında böyle bir düşünce var ise Türkiye'yi yönetenlerde, olabilir, değişik dönemlerde değişik ülkeler bunu yapabilir. Böyle acele, apar topar bir anlaşma imzalanabilir.

Sayın Çeviköz'ün sorduğu birçok soru çok önemli, işte anlaşmanın o tercihli ticareti yani sıfır gümrük alınacak mallar arasında ne olduğu, olmadığı. "Bundan sonra altın durdu." dediniz ama başka şekillerde altının girişi olacak mı, olmayacak mı? Çünkü benim önümde değişik haberler var, bunların arasında en önemlisi mesela siz "Kasım itibarıyla durdu." dediniz değil mi? 6 Şubat 2019'da Ulusal Meclisten Venezuela muhalefeti, muhalefet milletvekili Carlos Paparoni diyor ki: "Maduro Hükûmeti izinsiz olarak yani Ulusal Meclisten izin almadan, bizlerin izni, onayı olmadan Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne 73 ton altın sattı." Bir haber bu, bir Google aramasında buldum ve itiraz ediyorlar, buna muhalefet itiraz ediyor. Benzer şekilde hem Amerika Birleşik Devletleri Türkiye'ye, "Bakın, yapmayın bu ticareti Venezuela'yla." diyor hem de sadece onlar değil, Lima Grubu diye bir grup var, Amerika kıtasındaki, yanılmıyorsam, 13 ülke, aralarında Kanada'dan Arjantin ve Brezilya'ya, Şili ve Peru'ya uzanan ülkelerin bulunduğu, onlar da çağrı yapıyorlar, spesifik olarak Türkiye ve Rusya'ya "Bunu yapmayın, bu ticareti yapmayın." diyorlar. Az önce kaldığım yerden devam edeceğim. Yani biz, bu fırsattır, bu ambargodan biz faydalanalım... Aynı İran'da yaptığımız gibi bakın, "İran ambargosundan biz faydalanalım." dedik, uluslararası topluma meydan okuduk, "Biz bu ambargoyu tanımıyoruz." dedik, "Faydalanalım." dedik ama sonra onun arkasından ne kadar kirli işler çıktığını maalesef yaşayarak ve hem itibarımızı kaybederek hem bazı, işte şu anda hâlâ çok önemli bir bankamızın bir genel müdür yardımcısı Amerika'da cezaevinde şu anda bu kirli işler, dalavereler nedeniyle. Şunu demek istiyorum: Yani biz üç kuruş kazanacağız derken işin ucunda daha büyük kayıplar olabilir. Tabii ki dış müdahalelere karşı olduğumuzu ben bir kere daha kayda geçireyim yani Venezuela'ya dışarıdan bir askerî müdahale vesaire bunlara karşıyız. Biz ne Maduro'cuyuz, ne Maduro'nun karşısındayız. Venezuela halkı özgür seçimlerle kimi seçerse tabii ki her ülkede olduğu gibi biz saygı duyarız ama şunu söylemek istiyorum: Şimdi uluslararası yaptırımlar uygulanıyor, bir bölümü Amerika'nın tek taraflı yaptırımları, bir bölümü Avrupa Birliğinin, belki başka yaptırımlar gelmekte, gelecek. Şimdi, bunları bile bile, biz bu yaptırımlara rağmen... Galiba bu anlaşmada mesela madenler de...

Madenler var mı Sayın Bürokrat?

TİCARET BAKANLIĞI ULUSLARARASI ANLAŞMALAR VE AVRUPA BİRLİĞİ GENEL MÜDÜR VEKİLİ HÜSNÜ DİLEMRE - Var.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Madenler var mesela. Şimdi, ben okuyorum uluslararası basında ve uluslararası konuşulan, yazılan çizilenlerde; sadece "petrol" demiyorlar, sadece "altın" demiyorlar, "değerli madenler" diyorlar, bunun içine başka madenler de giriyor. Yani bir şekilde o madeni siz alıp onun parasal değerini Venezuela yönetimine aktardığınızda işte bunun yaptırıma takılma ihtimali var. Yaptırım dediğiniz şöyle bir şey oluyor: Sadece size "Ya niye yaptın? Öyle yapma." demiyor. Örneğin, sizin Amerika Birleşik Devletleri'yle ticaret yapan tüm şirketlerinizi bir anda kara listeye alabiliyor, örneğin Avrupa Birliğiyle. Yani siz "Ne alakası var, biz tarafı Venezuela bir tarafı İran!" dersiniz ama öyle bir uluslararası ticaret sistemi var ki siz yakalandığınız anda bu yaptırımlara, sizin anlı şanlı bankalarınız, övündüğümüz bankalarımız bir anda yaptırım altında girebilir. Bunun yaratacağı kaybı hesaplamak, düşünmek lazım. Üç kuruş, dört kuruş, işte "Biz bu ambargo altındaki Venezuela'nın bu durumundan faydalanalım, Türkiye istifade etsin." diye... İşte ne bileyim, uçaklar bulunur, şirketler bulunur, bir Zarrab benzeri tipler bulunabilir, bugün bulunur, bugün bir zenginlik yaratılır, bu zenginlikten sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin hazinesi değil, belki işte bu şirketler ve onların yakınlarındaki kişiler faydalanır ama sonrasında... Biz bunu gerçekten İran meselesinde çok acı bir şekilde tecrübe ettik. İşte o mahkemenin kayıtları dünyaya yayınlandığında... Aslında birçoğu bilinmekteydi. Keşke burada bağımsız, tarafsız mahkemeler yargılayabilseydi bu alavere dalavereyi; yapamadık, ondan sonra maalesef Amerika'dan izlemek zorunda kaldık. Ama bu tecrübeden ders alalım ve yani biz kısa dönemli, üç beş kuruş kâr edeceğiz diye sonrasında bizi daha fazla zarar edeceğimiz bir noktaya sokmayalım. Ben şunu demiyorum yani Maduro'ya yardım edelim, yardım etmeyelim, onu demiyorum; bizim ulusal çıkarımız sadece üç günlük değildir, bir yıl sonrasını, beş yıl sonrasını düşünmemiz lazım. Türkiye'nin yaptırım altında giren bir ülke olması... Az önce Sayın Emre ifade etti, Batı kurumlarında, Batı dünyasında maalesef, özellikle demokrasi karnemiz nedeniyle iyi bir sicilimiz yok. Onun ötesinde, uluslararası politikada yaşadığımız gelgitler nedeniyle de güvenilir, itibarlı ve istikrarlı bir ülke algısı da yaratamıyoruz. Böyle bir durumdayken üzerine bir de yaptırım altındaki -işte Sayın Çeviköz'ün kamuoyuyla paylaştığı mesele çok önemlidir- Venezuela YSK'sının başının, işte bütün şaibeli bir ismin Türkiye'de bulunuyor olması şu anda ve aslında işte bir taraftan da belki Venezuela'da seçimlere gidilecek eğer bu şey böyle giderse; kim çağırdı, nasıl geldi, niye geldi, hiç kimse sahip çıkmıyor, soru önergesine yanıt verilecek mi bilmiyorum süresi içinde. Tüm bunlar üst üste konulduğunda bu çok kaygı verici bir noktaya itebilir ülkemizi. O yüzden biz şimdiden hazır konu Dışişleri Komisyonumuzdayken bu konuda üzerimize düşeni yapalım, İran tecrübesinden ders alalım. Bakın, orada da ilk başta hep anlatılan, kamuoyuna verilen iyi niyetliydi. İşte "İran halkının bu tür ambargolardan etkilenmemesi için Türkiye insani bir pozisyon alıyor." deniyordu ama altından neler çıktığını hep birlikte yaşadık. Bundan ders alalım diyorum; yeni Zarrab'lar yaratmayalım, yeni yaptırımlarla karşılaşmayalım.