| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 15 .01.2015 |
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Teşekkür ederim.
Şimdi, Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Sayın Bakan Yardımcısı, İçişleri Bakanlığının ve bağlı birimlerinin değerli mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Varsa basın mensubu arkadaşlarımı da ve diğer birimlerin, diğer kurumların mensuplarını da saygıyla selamlıyorum.
Yalnız, bu madde Yüksek Öğretim Kurulunu ilgilendiriyor hem de çok ilgilendiriyor. Bilmiyorum, aramızda Yüksek Öğretim Kurulundan temsilci var mı? Yok gibi görünüyor.
CELAL DİNÇER (İstanbul) - Çağrılmamış.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Çağrılmamış herhâlde, yok gibi...
KOMİSYON UZMANI - Çağrıldı efendim.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Çağırıldı, gelmediler.
KOMİSYON UZMANI - 3 Aralıkta geldiler, sonraki toplantılara gelmediler.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Aslında bu madde...
CELAL DİNÇER (İstanbul) - Demek ki bu akademisyenler kabul etmeyecekler onları.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Yok, YÖK emredileni yapar o konuda, o konuda sorun çıkmaz.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Ali Ağabey, bu tasarı geldiği günden beri şu sentetik uyuşturucuyu anlatacak bir uzman çağırın buraya dedim, ne alt komisyonda ne esas komisyonda dinletemedim. Siz YÖK'ten adam istiyorsunuz, muhtemelen 25'inci dönemin ortalarında çağırabilirler.
CELAL DİNÇER (İstanbul) - Başkanım, bu taş size geldi, ona göre bak.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Şimdi, mesele şu: Tabii, biz ciddi konuları görüşüyoruz, bu konuları görüşürken uzman kişilerin görüşünü almamızda fayda var. Yani, konunun tüm ayrıntılarıyla değerlendirilebilmesi için uzman kişilerin görüşlerini almamızda fayda var, onun için diyorum. Yoksa, YÖK temsilcisi de gelse, efendim, ne derse desin muhtemeldir ki Komisyonun çoğunluğu bildiğini okuyacaktır ama hiç olmazsa bu durumu o temsilcinin ağzından öğrenme imkânımız ve fırsatımız olurdu.
Bir başka husus, şimdi, bu, aynı zamanda bütçeyi de ilgilendiriyor yani bir yerden alıyorsunuz, öbür tarafa gönderiyorsunuz. Aramızda Maliye Bakanlığı temsilcileri var. Sizden rica ediyorum -tabii, o arkadaşlarımız söz verilmedikçe veya ihtiyaç hissedilmedikçe anlıyorum ki söz almıyorlar- yani onlara da sorar isek biz kararımızı verirken belki daha sağlıklı verebiliriz. Hem mevzuat yönünden hem de bütçeye getireceği ve götüreceği açısından daha rahat karar verme imkânımız o zaman olabilir.
Şimdi, bu madde, bizim görüştüğümüz 13'üncü madde diğer maddelerde de gördüğümüz gibi tasfiyeyi öngören ve tamamen majestelerinin güvenlik güçlerini yaratmaya yönelik bir maddedir. O nedenle, izin verirseniz, bu madde üzerinde bazı hususlarla ilgili, daha doğrusu maddenin fıkralarıyla ilgili görüşlerimi sizin de dikkatinize sunmak istiyorum.
Şimdi, bu 13'üncü madde 10 geçici maddeyi bünyesinde barındırıyor. Öyle zannediyorum ki -herhâlde Sayın Başkan da daha önce söylemişti- Genel Kurula inerken bu fıkralar madde hâline gelecek herhâlde, öyle anlaşılıyor.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - 6 geçici madde var.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Evet, 6 tane. Numara sırasını, o zaman, yanlış yazmışlar. O zaman, herhâlde bu geçici maddeleri de birer müstakil madde hâline zannediyorum getirirsiniz. Aksi hâlde, yasa tekniğine de uygun değil. Aramızda yasama uzmanı var mı? Tekniğe uygun gibi görülmüyor.
KOMİSYON UZMANI - Yapılacak.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Yapılacak, peki.
Şimdi, bu tasarı yürürlüğe girdiğinde güvenlik bilimleri fakültesi kapatılmış olacak. Güvenlik bilimleri fakültesinde okuyan çocuklar, öğrenciler iktisadi ve idari bilimler fakültelerine nakledilmiş olacaklar veya nakledilecekler. Oradaki öğretim üyeleri, Bakanlığın atanmasını uygun görmedikleri galiba, YÖK'e devredilecek, tümü değil tabii, orada da bir seçme işi olacak yani. Efendim, mutfakta olanlar, bize yakın olanlar herhâlde onlar alıkonacaklar, diğerleri nakledilecek.
Bu "alıkonma" deyimi de son günlerde, biliyorsunuz, farklı anlamlarda kullanılmaya başlandı. Biliyorsunuz, işte, bizim Konsolosluk görevlileri rehin alınınca alıkonulmuş oldular. Bu yasanın bir yerinde de "alıkonma" deyimi geçiyor. Yani "alıkonma" da farklı anlamlarda kullanılmaya başlandı. Şimdi de bize yakın olanlar -bize derken yani kimi kastettiğimi biliyorsunuz- gene Emniyette kalmaya devam edecekler; ötekiler, ötekileştirilenler YÖK'ün emrine gönderilecek. Artık, o da YÖK'ün insafına kalmış bir şey. Yani, herhâlde, onlar da öyle zannediyorum ki dağıtımı yaparken üniversitelere ve fakültelere, onların isteklerini göz önünde bulundurmayacaklar. Herhâlde onların hoşlanmayacakları şekilde bir dağıtım yapacaklar, öyle anlaşılıyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, biz sıkça meslek okullarının, mesleki eğitimin önemini vurguluyoruz. Hemen hemen tüm siyasi partiler mesleki eğitimden ve meslek eğitiminin yararından söz ediyorlar. Ama, ne hikmetse meslek okullarını birer birer kapatıyoruz. Şimdi, daha önce öğretmen okullarını kapattık. Bana göre, onun zararını görüyoruz. Ondan önce de köy enstitülerini kapatmıştık. Şimdi, ah, vah diyoruz ama geçti. Şimdi, tapu kadastro meslek liseleri vardı, kapattık. Efendim...
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Enstitü kapanmadı, devam ediyor. Benim ilgili olduğum nokta.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Devam ediyor mu? Peki. Onu unutmuşlardır o zaman.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Koleje dönüştü, orada devam ediyor.
CELAL DİNÇER (İstanbul) - Ali Bey, hatırlattın şimdi, yarın bir kanun tasarısı getirirler, onu da kapatırlar.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Aman o zaman onu da kapatabilirler.
CELAL DİNÇER (İstanbul) - Yapma, bunlara da "Haşhaşi" derler, kapatırlar. Hatırlatma gözüm, yapma bunu ya.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Şimdi, şöyle, şu okul, bu okul meselesi olmaktan ziyade, arkadaşlar, biz mesleki eğitime önem vermeliyiz yani o açıdan söylüyorum. Yani, kapanmamış olmasından sevinç duydum.
Şimdi, biz ne yapıyoruz? Koleji kapatıyoruz, kolejle de sınırlı kalmıyoruz, güvenlik bilimleri fakültesini kapatıyoruz. Kapatırken de birtakım hak kayıplarına sebep oluyoruz. Bu iki açıdan da yanlış, hem kapatılması yanlış, kapatılırken de hak kayıplarına insanların uğratılması ikinci büyük yanlış. Hadi, koleji kapatırken şöyle diyorsunuz: "E, nasıl olsa Türkiye'de çok kaliteli eğitim yapan liseler var, efendim, oradan öğrenci alınabilir." Ama, şunu da kesinlikle göz önünde bulundurmak lazım: Yani, emniyet hizmetleri sınıfındaki arkadaşların, daha doğrusu Emniyet mensuplarının yaptıkları işler belli bir eğitimi ve belli bir bilgi birikimini isteyen işlerdir. Şimdi, biz rastgele emniyet hizmetlerine alır isek arkadaşlar, bizim emniyet hizmetleri zaafa uğrar. Yani, belki şu anda bir tasfiyeyi öngörüyor olabilirsiniz. Ben bunu hep söylüyorum: Siz devlet içinde yapılandığını iddia ettiğiniz bir yapıyı tasfiye etmek istiyorsanız tümüyle o kurumu işlevsiz hâle getiriyorsunuz, iş yapamaz hâle getiriyorsunuz, mesele odur, tüm mesele bu. Bana göre eğitim bilimleri fakültesinin muhafaza edilmesi lazım. Oraya öğrenci alırken, değerli arkadaşlarım, bakın, ne mülakat yapın ne şunu yapın ne bunu yapın, üniversite sınavlarına göre öğrenci alın, sorun bitmez. Orada cemaatçisi de olur, sağcısı da olur, solcusu da olur, şuyu da olur, buyu da olur, olabilir, olması da lazım yani herkes bu ülkenin evladı, onlar da girsin, bunlar da girsin. Ama, yok mülakat yapacağız, yok şey edeceğiz dediğiniz vakit siz kendinize göre eleman devşirirsiniz, kendinize göre eleman alırsınız, sizden sonra gelenler de onları atmak durumunda kalır. Artık, Türkiye'nin böyle bir şeye tahammülü yok. Yani, kamu kurumlarıyla, kurumlarla bu kadar oynamak, kurumları bu kadar içinden çıkılmaz hâle getirmek, kurumları işlevsizleştirmek, içini boşaltmak, güçsüz hâle getirmek ülke açısından çok zararlı bir şeydir.
Demin, zannediyorum, ya Hasan Hüseyin Bey söyledi ya Mehmet Erdoğan Bey söyledi, bürokrasinin devlet yaşamındaki önemini yadsıyamayız değerli arkadaşlarım, çok önemlidir. Siz burada kararları alırsınız, ne karar alırsanız alın uygulayıcılar onlardır. İyi uygulayıcı yoksa sizin aldığınız iyi kararlar bile kötü uygulanır, kötü sonuç verir. O nedenle, uygulayıcıları ihmal etmeyin, uygulayıcılarla oynamayın. İlla bizim görüşümüzden olacak diye de bir şey yok ya. Şimdi, isim vermeyeceğim, Cumhuriyet Halk Partisinin 1978'de iktidar olduğu dönemde kaymakamlık sınavına girip kazanan arkadaşlarımız, meslektaşlarımız -Bakan Yardımcımız mutlaka biliyor- şu anda aktif valiler ve iktidara yakın valiler. Olabilir yani o da olacaktır, o da olacaktır arkadaşlar, bunun sakıncası yok ki.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Sayın Valim, isimlerini vermeyin efendim.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Yok, vermiyorum isimlerini de zaten isimler biliniyor. Yakında onlar da emekli olacak. Zaten bizim dönemden birisi Musa Çolak bugün emekli oluyor. Yani, geçmiş de yavaş yavaş emekli oluyor, onlar da yakında bitecek.
Arkadaşlar, birbirimizi öyle seveceğiz. Bakın, insanlar tornadan çıkmış insanlar değil, tek görüşlü insan ararsanız, bozarsınız. Biz bu yapıya destek veriyor falan değiliz, sizin dediğiniz yapıya yani varsa öyle bir şey ama objektif olmaya çalışıyoruz. Bir karar alırken insanları ezmeyin, empati yapalım, kendimizi o çocukların yerine koyalım. Beş ay sonra mezun olacak çocuk ya, beş ay sonra, görüşü ne olursa olsun. Şimdi, bunun devlete karşı olan hissiyatını düşünebilir misiniz? Şimdi, bu çok günahtır, yanlıştır, yakışıksızdır. Siz onu öyle değilse bile o yola sevk edersiniz.
Şimdi, Türkiye'de PKK'nın güçlenmesinde Diyarbakır Cezaevindeki olayların etkisi olduğu söyleniyor. Mesela, dün veya evvelki gün eski Genelkurmay Başkanımız Sayın İlker Başbuğ da söylemiş.
Değerli arkadaşlarım, olaylardan bizim ders almamız lazım. İnsanlarla ilgili karar alırken, onları bir statüden alıp başka bir statüye geçirirken empati yapmamız lazım, kendimizi onların yerine koymamız lazım. Yakınları var, sizi de arıyorlar bizi de arıyorlar, mutlaka sizi daha çok arıyorlardır. Yani, onlara ses vermek lazım, kazanılmış haklara riayet etmek lazım. Hadi kolej öğrencilerini uygun liselere dağıttık. Aslında o yanlıştır, o da yanlış. Efendim, Millî Eğitim Bakanlığının insafına bırakacaksınız ve Millî Eğitim Bakanlığının nasıl dağıtım yaptığını biliyoruz. Bakın, samimi söylüyorum, Antep'te bir çocuğu 82 kilometre ilerdeki okula vermişler. Öyle olur mu ya, öyle şey olur mu? Bu ne demektir? O çocuk okula gitmesin demektir. Efendim, puanı ona uygunmuş. E, zaten, arkadaşlar, merkezdeki okullar yüksek puanlıdır. O zaman, düşük puanlı olan herkes uzağa gidecektir. O çocuklar nasıl gidecek? Gidemez. Yani, bir karar alırken şartları hesaba katmak lazım, bu konuda da öyle. Yoksa, bizim orada ne dostumuz var ne akrabamız var. Tamamen objektif olarak düşünüyoruz, bunları mutlaka değerlendirin diye düşünüyoruz. Bir karar alırken tümüyle insanları isyana sevk etmeyin.
Şimdi, kusura bakmayın, belki geriye de dönüş olacak, dün işte bu sokağa çağırma meselesi çıktı. Siz, insanların ellerinden tüm imkânları alırsanız arkadaşlar, o zaman onlar da başka yollara sapar. Siz barışçıl gösterileri engellerseniz, yasaklarsanız, onlar barışçıl gösteri yaparken elbette o zaman müdahale olur ise ne olacak? Araya başkaları da karışacak. Efendim, bu yasa dışı örgütlerin -burada deneyimli arkadaşlarımız var- istediği ortamdır, onlar bu tür ortamları severler. Siz böyle bir ortamı yaratırsanız onlar bu ortamı kullanırlar. Esas olan o ortamı yaratmamak.
Bakın, biz mülkiye müfettişiydik, gerçi Sayın Salihoğlu İstanbul grubundaydı, bu Sayın İsmet Sezgin İçişleri Bakanı olunca bizi zamanın Teftiş Kurulu Başkanı aldı, Sayın Bakana takdime götürdü. Sayın Bakan şöyle dedi: "Bakın, ben siyasetçiyim, siz kendinizi bana kullandırırsanız ben sizi kullanırım ama kendinizi kullandırmayın." Bak, aynen sözü bu. "Kendinizi kullandırmayın." dedi. Bürokrasinin öyle olması lazım, öyle olması için de siyasetçilerin ikide bir bürokrasiyi işte "bizimkiler, onlarınkiler" şeklinde bir ayrıma tabi tutup kendilerine göre düzenlememesi lazım. Bu çok yanlış bir madde, bundan önceki de çok yanlış bir maddeydi. Maddenin genel hatları bunlar. Bunların mutlaka bizim göz önünde bulundurmamız lazım.
Şimdi, sizin yakınınızdır, ilişkilerinizin olduğu insandır, Türk İdareciler Derneği Başkanı, eski Emniyet Genel Müdürüdür, valilik de yapmıştır, bir sorun bakalım bu akademi niye kurulmuş? Akademi zannediyorum o dönemde kurulmuş. Bir sorun bakalım değerli arkadaşlar, düşünce itibarıyla bizden ziyade size yakındır. Yani, bunu herkes biliyor, siz de biliyorsunuz. Bir sorun, bu akademi niye kuruldu, şimdi bu akademiyi niye kaldırıyoruz? Bir şey kurulduysa bir gereklilikten ötürü olmuştur. Ha, yanlış yollara sapmışsa, yanlış işler oluyorsa orada onu düzeltin yani kurumun kabahati yok, kabahati olan o kurumda bulunan görevlilerdir, insanlardır. Kurumu yeniden düzenleyin yani yeniden düzenleyin derken efendim kurumu işlevsiz hâle getiren veya amacından saptıranlarla ilgili işlem yapın ama kurumu muhafaza edin. Bakın, siz yarın güvenlik hizmetlerini kime teslim edeceksiniz? Şimdi, Polis Kolejini kapattınız, bugün gene Akademiyi kapattınız, yarın askerî okulları kapattınız, ondan sonra bilmem harp okullarını... Kime vereceğiz arkadaşlar bunları yani biz bu görevleri kime vereceğiz? Bakın, sıra, bu gidişat onu gösteriyor, bu gidişat sıranın askerî okullara geldiğini gösteriyor. Ben burada söylüyorum çünkü perşembenin gelişi çarşambadan belli. Onun için oralara gitmeden, gelin, külahımızı önümüze koyalım, yeniden düşünelim. Bu işlere de bu yanlış işlere de son verelim.
Şimdi, madde üzerinde, tabii, görüşlerimi bu şekilde ifade ettim. Pek çok arkadaşımın bu konuda benim gibi düşünmese bile benim bazı endişelerime hak verdiğini zannediyorum ama belki içinde bulunulan şartları... Kimseyi itham etmek için söylemiyorum, yani burada bulunan kimseyi itham etmek için söylemiyorum, diğerlerine söylüyorum, Hükûmet erkânına falan söylüyorum, efendim, burada bulunan kimseyi şey etmek için söylemiyorum, vicdanımızı gene şey yapalım, göz önüne alalım, bir danışalım, kendimizi onların yerine koyalım, efendim haksızlığın iyi bir şey olmadığını görelim. Bu çocuklar kolejden gelmiş. Kolej kaç sene, altı sene mi?
BAŞKAN - Dört.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Dört sene kolej, dört sene de akademide okumuş sekiz sene, kalmış iki ayı, üç ayı, beş ayı. Biz bu adamı atıyoruz, "Git, iktisadi, idari bilimler fakültesine kaydol." Ya, iktisadi, idari bilimler fakültesi öğrencileri açıkta, gidecek yer arıyorlar, çocuklar ikide bir bize mail atıyorlar, diyorlar ki: "Kimse bize sahip çıkmıyor." İşte, atanamayan öğretmenlerin sorunlarını dile getiriyoruz, diğerlerini dile getiriyoruz, iktisadi, idari bilimler fakültesi öğrencileri sahipsiz, e, şimdi, bunlar da öyle olacak. Yazık değil mi bu çocuklara, bu öğrencilere, bu insanlara? Bunlar düşüncesi ne olursa olsun bizim ülkemizin birer insanları, bizim ülkemizin birer ferdi. Onlardan da sorumluyuz Sayın Başkan. Bu konuda, bana göre, Hükûmetin tekrar düşünmesinde fayda var.
Bu konuda kafaların karışık olduğunu biliyorum yani tahmin ediyorum. Efendim, Emniyet mensuplarının da kıdemli emniyet mensuplarının da hatta görevden ayrılmış emniyet mensuplarının da kafalarının karışık olduğunu zannediyorum, tahmin ediyorum ama salim kafayla, sakin kafayla oturup karar vermek lazım. Kimseyi haksızlık karşısında isyana sürüklememiz lazım diye düşünüyorum ve daha fazla da zaman almamak için nasıl olsa önergelerimiz de var, o önergeler üzerinde konuşurken de ilave görüşlerimizi ifade ederiz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sizi bir kere daha düşünmeye davet ediyorum.