KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu salonda bulunan herkesi saygıyla tekrar selamlıyorum.

Sayın Başkan, öncelikle Sayın Savaş sunumunu yaptı. Siz usul üzerinde bir oylama yaptınız. Şu anda biz muhalefet partileri yetkilileri olarak ilk sunumlarımızı yapıyoruz. Kimi ikna etmeye çalışıyoruz bu torbayı geri çevirmesi için? Çoğunluğu yani 1'inci partiyi ikna edeceğiz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Başkanı.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Başkan tarafsız bizim gözümüzde, öyle olması lazım.

1'inci partinin milletvekillerini ikna etmek için konuşma yapacağız, öyle değil mi? Ama şu sıraların fotoğrafını basın çeksin lütfen. Şimdi biz konuşacağız, 1'inci partiden 2 milletvekili burada yalnızca, 15'te 2. Şimdi biz duvarlara mı konuşacağız yani kime konuşacağız, kimi ikna edeceğiz, "hayır oyu vermesi için kimi ikna edeceğiz? 1'inci partiyi ama maalesef 1'inci partiden 2 vekil var.

Sayın Başkan, biliyorum, aşağıda yoklama var diye arkadaşlarımız gittiler kuvvetle muhtemel ama böyle oluyor işte, buraya verilen önem bu şekilde. Torba yasa olunca maalesef verilen önem de bu şekilde oluyor. "Ferman saraydan yazılmış, bize mühür basmak düşer." diyorlar milletvekilleri. İşte ferman sarayda yazılınca, burada etkin müzakere yapılmayınca yasamanın kalitesi de bu kadar oluyor arkadaşlar. O yüzden Türkiye baş aşağı gidiyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, torba yasalara neden karşıyız, ikinci örneği de vereyim. Herkes lütfen bu torbanın 1'inci maddesini okusun. Bakın, 1'inci madde şunu öngörüyor arkadaşlar, o kadar özensiz hazırlanmış ki şunu öngörüyor eğer bu şekilde geçerse buradan, diyor ki: "Türkiye'de bulunan bütün kurumları yani kurumsal ve şahıs firmalarının tamamını, bankaları, şirketleri, büyük-küçük bütün mükelleflerin tamamını Sayın Cumhurbaşkanı isterse istediği sektörü istediği kadar hasılat usulü vergilendirmeye geçirebilir." Sınırsız...

Ya, Sayın Başkan, böyle bir maddenin sizin tarafınızdan kabul edilmiş olması; Sayın Mustafa Savaş, sizin de böyle bir şeyin altına imza atmış olmanız kariyerinize bence hakarettir çünkü dopdolu bir kariyer var. Burada bizim serbest muhasebeciler odamız var, ona bir gitseydiniz "Ya, arkadaş, bu ne diyor?" deseydiniz, emin olun, size sayfalarca doküman çıkarırdı, dünya örneklerini çıkarırdı ve bu maddeyi buraya getirmezdiniz. Sayın Başkan da emin olsun, eğer ki iki gün önce Sayın Mehmet Muş bunu basına açıkladı diye... Biraz daha inceleme fırsatı olsaydı, biraz daha derinlemesine inceleme fırsatı olsaydı, emin olun, bu torba geri giderdi. Demek ki incelenmemiş, demek ki yeterince incelenmemiş.

Diyor ki: "Sayın Cumhurbaşkanı isterse Türkiye'deki her kurumu hasılat usulüne göre yüzde 10 vergilendirmeyle kapatabilir." "Kayda kuyda gerek yok arkadaş, ne hasılat yaptın?" "Yüzde 10." Peki, kayıt dışılık ne olacak? Eskiden olduğu gibi hasılatı düşürürse ne olacak? Yok, belli değil ve bir yetki daha veriyoruz, diyoruz ki: "Türkiye'deki bütün kurumları isterse yüzde 5'e de düşürebilir." "Hasılatının yüzde 5'ini ver, kayda kuyda gerek yok. Muhasebeciye de gerek yok ha, gitme muhasebeciye, ne vereceksin ayda 500 lira, bin lira, 2 bin lira, 5 bin lira; ver yüzde 5'i devam et." diyecek.

Arkadaşlar, bu, gerçekten dördüncü dünya ülkeleri standardıdır. Bakın, üçüncü dünya ülkelerini geçtim, dördüncü dünya ülkeleri standardıdır. Bizim hedefimiz birinci ligdi, ikinci ligdeydik, hayalimiz birinci ligdi, üçüncü lige düştük, şimdi dördüncü ligin standartlarını bize öneriyorsunuz; teessüf ederim. Değerli arkadaşlar, bu maddenin de mutlaka geri çekilmesini öneriyoruz, bu konuda önergemiz olacak. Bakın, torba yasaları bu anlamda reddediyoruz, bu anlamda kabul edilmesin diyoruz.

Şimdi, gelelim torbanın ruhuna arkadaşlar. Torbanın ruhu şudur, herkes bilsin: Değerli arkadaşlar, hazinede para bitti, hazineye kaynak lazım; torbanın ruhu budur, para bitti, vergi toplayamıyoruz, bütün dengeler sarsıldı. Bir de şirketlerde para bitti, şirketlerin nefesi bitti. Bakın, patronlar milletvekillerinin odalarının kapısında, ben görüyorum, patronlar geliyor, bütün bakanlıkların kapısında patronlar var. "Battık, bittik, mahvolduk." "İflas edeceğiz." diyor patronlar ve dört yıldır aynı şeyi yaşıyoruz arkadaşlar. Dört yıldır Plan ve Bütçe Komisyonunda sürekli torba yasalarda patronlarla ilgili palyatif tedbirleri görüyoruz. Biz patronlara karşı değiliz, elbette işverenler olacak, elbette yatırım yapacaklar, üretecekler, istihdam edecekler; bunu tamamen destekliyoruz ama arkadaşlar bakın, dört yıldır biz vergi afları yaptık mı? 6 kere yaptık vergi affı. Varlık barışları yaptık mı? 4 kere yaptık varlık barışı. Teşvikler çıkardık mı? Ya, arkadaş, patronlara bir masaj yapmadığımız kaldı, o kadar teşvik çıkardık. Yani dedik ki: "Sigorta almayacağım arkadaş." Bakın, SGK Başkanımız burada, bütçesinin ne kadar sarsıldığını biliyorum. Niye? Teşvikler yüzünden değil mi Başkanım? Bütçeniz sarsılıyor, teşvikler var çünkü. Bir işçi çalıştırana bir işçi bedava, altı ay sigorta verme, muhtasar verme. En son ne dedik? Maaşı da benden dedik yani yetmedi, işçi çalıştır, sigorta yok, muhtasar yok, maaşı da benden dedik. İşe yaradı mı Sayın Savaş? İşe yaradı mı? İyiye mi gittik? Hayır. Demek ki patronlara iyilik yapmış olmuyoruz, 81 milyona da iyilik yapmış olmuyoruz teşvik yaparak. Bakın, iddia ediyorum, patronlara desek ki "Ben size üstüne para vereceğim, işçi alın." Almıyorlar, almayacaklar. Niye? Güven yok. Yahu, güven endekslerine bakalım, Tüketici Güven Endeksi'ne, Ekonomi Güven Endeksi'ne bakalım, bütün güven endeksleri yerlerde sürünüyor. Talep var mı? Talep yok. Neden yok? Söyleyeyim: 2.020 lira asgari ücret yaptık. Açlık sınırı ne arkadaşlar? 2.124 TL. 4 kişilik bir aile yalnızca tenceresini kaynatsa -yalnızca diyorum bakın, giyim yok, harçlık yok, kira yok, elektrik yok, hiçbir şey yok- 2.124 TL. Nasıl talep olacak? Nereden talep olacak? Otomotivciler nereye araba satacaklar? Beyaz eşyacılar nereye buzdolabı satacaklar? İstediğin kadar teşvik ver. Yapmamız gereken toplumu güvenle buluşturmak, refahla ve gelirle buluşturmak. Yani tepedeki birkaç bin patron elbette şikâyet ediyorlar, haklılar; talep yok, güven yok, iş yapamıyorlar, vergilerini ödeyemiyorlar, sıkıntı var ama bu yöntemi dört yıldır deniyoruz, dört yıldır serum bağlıyoruz, işlemiyor. Kortizon veriyoruz, geçici bir rahatlama sağlıyor. Kortizonu kim veriyor? Kredi Garanti Fonu Başkanımız burada. Ya, 300 milyar liralık kortizon verdiniz piyasaya, 300 küsur milyar lira kortizon verdiniz, işe yaradı mı? Yaramadı. Ne yaptı o kortizon? Bünyeyi geçici bir iyi hissettirdi, geçici olarak rahatladık, aman da ne güzel dedik. Dedim ki o zaman, kortizon geçici olarak iyi hissettirir ama sonunda kanser yapar, hasta eder, şeker hastalığı yapar, tansiyonu yükseltir ve kalp hastalığına yol açar; hepsi çıktı. Geçici olarak iyi hissettik ama nihayetinde bünye patladı. Koşturdunuz, 100 metreyi 20 saniyede koşacak bir kişiyi 15 saniyede koşturdunuz; evet, koştuk, iyi hissettik ama nefes nefese kaldık, kalbimiz dayanmadı, nihayetinde çöktük. Demek ki arkadaşlar, piyasayı, patronları iyi hissettirecek tedbirlerle bu iş olmuyor ama hâlâ ısrar var, bu torbada hâlâ ısrar var maalesef, yeniden aynı hatayı yapıyoruz.

Bakın, ne zaman yoldan çıktık biliyor musunuz, 2015 yılında bu iktidar demokrasi ve barış yolundan çıktığından beri yoldan çıktık. Bütün kaynakları tek adama bağlayıp saraylar, hanlar, hamamlar yaptırdığı yıldan beri bu yoldan çıktık. Kaynakları uçan saraya, yazlık saraya, kışlık saraya harcayınca... İşte "İmam böyle yaparsa cemaat ne yapar?" diye bütün kamu kurumlarına gidin, şatafat var, israf var, Mercedeslerle dolaşmak var, lüks arabalarla dolaşmak var. Bülent Arınç'ın maaşını 13 binden 20 bine çıkarınca "Vay edepsizler, bana nasıl bunun hesabını sorarlar?" diyen, hesap vermeyen anlayışın sonuçlarıdır bunlar; bu bir. Bu yüzden güveni kaybettik.

İkincisi: Güvenlikçi politikalara hapsolmak var. 2015'te güvenlik rakamlarımız 40 milyar liraydı, şimdi 160 milyar liraya çıktı. Güvenliği mi sağladık? Hayır. Huzurumuz mu var? Hayır. Refahımız mı var? Hayır. Kaynakları silaha, savaşa harcayarak güvenlik de sağlanmıyor. Bütün bunların sonucunda güven yok oluyor. Faiz harcamalarımız 20-30 milyar lirayken 120 milyar liraya çıktı, o da sırf rakam olarak, 150 milyar lira faiz ödeyeceğiz. Erbakan'ın deyimiyle "Sizi gidi faizciler sizi." durumuna geldik maalesef. Bütün bunların sonucunda bünyemizin dengeleri şaştı, bir bünye olarak söylersek kalbimiz, tansiyonumuz, şekerimiz, her şeyimiz yerinden oynadı. Yerine geri getirecek şey bu tip teşvikler değil arkadaşlar. "Efendim, Merkez Bankasının kaynağını alıp da ben şuraya koyayım da üç kuruş daha param olsun, oradan üç ay daha maaş vereyim." değil. Yapmamız gereken, yapısal tedbirler. Ya, 1'inci maddede diyorsunuz ki: "Hasılat usulü vergilendirmeye geçelim." Allah'ınızı severseniz, Mustafa Savaş, siz şurada oturuyordunuz, yıllarca dedik ki buraya gelir ve kurumlar vergisi reformu gelsin, değil mi? Demedik mi hep beraber? Dedik. Mehmet Şimşek vadetmedi mi yıllardır "Getiriyorum, getirdim..." En son, baskı baskı, 2017'de geldi buraya, alt komisyona sevk edildi. Sayın Başkan, iki buçuk yıldır alt komisyonda bekliyor biliyor musunuz gelir vergisi reformu. İki buçuk yıl sonra da getire getire bize hasılat usulü vergilendirmeyi öneriyorsunuz reform olarak. Bu mudur Türkiye'nin gerçeği? Gerçekten yazık bizlere ya. Bu mudur Türkiye'nin gerçeği? Bu durumdan çıkmamız lazım arkadaşlar.

Bakın, İstanbul yaklaşımına dönersek şirketlere "Bırakalım, batsınlar." diyemeyiz, elbette bir yaklaşım göstermek lazım ama bununla beraber, yakıcı durumla ilgili bir adım atmamız lazım ama bunu çok derinlemesine tartışmamız lazım. Bu, diğer yapısal reformlarla birlikte yürümezse arkadaşlar yani demokratik reformlarla ve ekonomik reformlarla birlikte yürümezse emin olun, işe yaramaz. Bakın yıllardır yapılandırma yapıyoruz, şirketlere ne diyeceğiz? Diyeceğiz ki: Altı ay, bir yıl, iki yıl daha erteleyelim ama işe yaramayacak. Yapmamız gereken, yapısal reformlar.

Peki, kim karar verecek bu İstanbul yaklaşımına? Bağımsız denetim kuruluşları. Bağımsız denetim kuruluşlarını biliyorum arkadaşlar, yıllardır denetimleri yapıyorlar, batması gereken pek çok firmanın kredisi yapılandırıldı, Kredi Garanti Fonu da maalesef buna destek verdi. Batması gereken pek çok kuruluşa bankalar telefon açtı "10 milyon verelim." "15 milyon verelim." dediler, hepsi de onaylandı. Şimdi, bağımsız denetim kuruluşlarının raporlarıyla pek çok kredi yapılandırılıyor ama emin olun, bunların pek çoğunda da yandaş şirketler var, bir dayısı, bir amcası olan şirketler var "Hamili yakınımdır." kartı olanlar var. Bunların önüne nasıl geçeceğiz Sayın Mustafa Savaş, nasıl geçeceğiz? Şeffaf bir şekilde olacak mı bu yapılandırmalar, denetlenebilecek mi? Kim denetleyecek? Yani şu ana kadar olan yapılandırma pratiğine baktığımızda asla, kurtarılması gereken, istihdam yaratma potansiyeli olan firmalar kurtarılmadı. Pek çok "zombi şirket" denilen şirketlerin kredileri yapılandırıldı. Bunu derinlemesine tartışmalıyız.

Çok vaktim olmadığı için diğer konuya geçeceğim. Sayın Mustafa Savaş, faiz neden, enflasyon sonuç mudur?

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Soru-cevap şeklinde konuşmayalım, daha sonra değerlendiririz. Bizi sınava mı tabi tutuyorsunuz Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, hayır.

BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen devam edin ve tamamlayın.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Faiz neden, enflasyon sonuç mudur? Burada Merkez Bankasıyla ilgili maddeler var, siz getirdiniz sonuçta, sizin imzanızla geldi.

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Konuşacağız.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Çünkü o kurumun başkanı dört gün önce görevden alındı arkadaşlar biliyorsunuz ve Merkez Bankası Yasası'na göre Merkez Bankası başkanı ancak görevi kötüye kullanırsa görevden alınabilir, bunu biliyoruz. Ama meğer bir kararname varmış, bu kararnameye göre de "Kurumsal hedeflere ulaşamazsa görevden alınabilir." denilmiş. Değerli arkadaşlar, Merkez Bankası Başkanımız geçen sene buraya geldi, ne kadar zor durumda olduğunu gördük. Geldiğinde dolar 3,90'dı, aynı gün bu masadan kalktığında dolar 4,10'a çıkmıştı. Dedim ki: Ya görevinizi yapın ya istifa edin. Tencere kaynıyordu yani düdüklü tencere patlamak üzereydi, dolar fırlıyordu, Merkez Bankası Başkanına dedim ki: Ya görevinizi yapın ya istifa edin. On gün sonra Para Politikası Kurulu vardı, PPK; Merkez Bankasının yangına su dökmesi lazımdı, orada 2 puanlık veya 2,5 puanlık bir su dökseydi yangın sönecekti. O zaman faiz yüzde 12'ydi yani yüzde 15'e çıkarsa yangın sönecekti. Sayın Cumhurbaşkanı açıklama yaptı "Faiz neden, enflasyon sonuçtur." dedi, "Faizi yükselten karşısında beni bulur." dedi ve Merkez Bankası PPK buna yenildi. İstifa da etmediler, buna yenildiler ve sonucunda dolar 7 liraya fırladı, faizler yüzde 25'e fırladı, enflasyon yüzde 25'e fırladı. Burada sorumlu elbette istifa etmeyen PPK'dir. Bir baskı varsa istifanı vereceksin, ya görevini yapacaksın ya istifa edeceksin. Ama ondan önce birinci sorumlu Sayın Cumhurbaşkanıdır, ikinci sorumlu da damadı Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak'tır. Bu baskıya yenilen Merkez Bankası da bu anlamda sorumludur ama baskıyı yapan, vesayeti kuranlar da elbette sorumludur.

Değerli arkadaşlar, şimdi bu Merkez Bankasına diyoruz ki... 34 milyar lira ocak ayında Merkez Bankasından alındı, normalde nisan ayında alınması gereken ve seçim yatırımlarında kullanıldı biliyorsunuz ve çarçur edildi, israf edildi. Ki eğer o 34 milyar can yani piyasaya verilen kan işe yarasaydı şu anda şartlar daha iyi olurdu, parasal bir genişleme sağlandı, işe yaramadı. Kurumlar vergisini yatırdı Merkez Bankası, 10 milyar lira kurumlar vergisi yatırdı, etti 44 milyar lira, ek bir parasal genişleme; o da gitti ki 80 milyar lira açığımız var ilk altı ayda. Şimdi de diyorsunuz ki: "46 milyar lira daha alacağız." Yedek akçe falan filan, bunu bir kenara koyalım; bu, para basmaktır, açıkça söyleyeyim, parasal genişlemedir.

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Katılmıyorum.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Para basmaktır, net olarak böyledir. Ha, ihtiyaç da olabilir bakın, ben buna kategorik olarak tamamen karşı değilim. Eğer kan kaybetmişseniz bünyeye bir tüp kan vermek gerekir yoksa bünye ölebilir, buna kategorik olarak karşı değilim ama karşı olduğum şey, kaynağın alınıp israf edilmesidir. İşte, efendim, böyle kredi paketleriyle zombi şirketlere aktarılmasına, yandaş şirketlere aktarılmasına, saraylara, hanlara, şatafata aktarılmasına, faizleri yükselterek israf edilmesine karşıyım. Yoksa bu kaynaklar sosyal politikalara harcansa, güveni yükseltmek için harcansa, gelir sağlansa yoksul kesimlere, piyasa o yönden canlandırılsa bunu destekleyebilirim çünkü geçici, ihtiyaç olabilir.

BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen, tamamlayabilir misiniz. Maddelerde de konuşacaksınız zaten.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkanım, 32 tane madde var, daha 2'ncisindeyim, bir konu daha var, bitireceğim.

BAŞKAN - Tamam, maddelerde konuşacaksınız zaten.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Torba getirmeseydiniz çoktan bitmişti Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır, geneli üzerinde varsa bir şeyiniz onu söyleyin ama maddelere geçtiniz, onun için. Maddeleri zaten görüşeceğiz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ama Başkanım, genel maddelerden oluşur.

BAŞKAN - Lütfen, buyurun, tamamlayınız.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.

Bu anlamda, bunun da işe yaramayacağını düşünüyorum. Yani genel politikamızı değiştirmediğimiz sürece bu 46 milyar da israf olacaktır ve bunun sonuçları çok yakıcı olabilir. Yani 46 milyar daha enjekte edersiniz piyasaya, bu da tansiyonu yükseltebilir, kalbi fazla çarptırabilir ve enflasyon, faiz ve döviz kuru sarmalına ülkeyi bir kez daha sokabilir. Bu anlamda, bunun üzerine çok ciddi tartışmamız lazım.

Diğer mesele şu: "Merkez Bankası zorunlu karşılık politikasına kendi karar verecek." diyor bu yasa teklifi. Sayın Mustafa Savaş siz bir bankacısınız ama biz politikacılarız. Şimdi, düşünün ki kredilerde diyecek ki Merkez Bankası: "Bundan sonra imalat sanayisinden zorunlu karşılık istemiyorum, yüzde sıfır; inşaat sanayisinden yüzde 5 istiyorum." Buna kim karar verecek? Arkadaşlar, biz değil ha, Merkez Bankası karar verecekmiş. Bakın, ben Merkez Bankasının tam bağımsızlığını savunmuyorum, biz parti olarak da savunmuyoruz. Mesela, para politikasını hükûmetle birlikte belirleyip -bir referans var çünkü- ona göre para politikası belirlenir. Bir hedef konuluyor ama araç bağımsızlığı olmalı, bunu savunuyoruz. Aynı şekilde, burada da hangi sektörlerin destekleneceğiyle ilgili bakın, kalkınma planına referans verilebilir mesela, "onaylanmış kalkınma planı" denilebilir veya başka bir şeyi tartışabiliriz ama referans yok. Merkez Bankası hangi sektörlerde karşılığı neye göre ayıracağına keyfî, kendi karar verecek diyor, bu ciddi bir sıkıntıdır arkadaşlar. Bağımsızlık fetişine girmeyelim, bağımsızlığı zaten sözde bıraktık. Ben açıkça söyleyeyim: Bu maddeye bir madde daha ekleyebiliriz "Merkez Bankasının Başkanı Tayyip Erdoğan'dır, Başkan Yardımcısı Berat Albayrak'tır."

NİLGÜN ÖK (Denizli) - O kadar da değil ya!

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Varlık Fonu'nda yaptık bunu. Arkadaşlar, Varlık Fonu'nun Başkanı kim? Tayyip Erdoğan, Başkan Yardımcısı da Berat Albayrak. Burada da aynı şeyi yapalım, gerçekten daha gerçekçi olur yani sözde bağımsızlık olmamış olur.

BAŞKAN - Evet, Paylan...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, çok önemli dört maddeye değiniyorum yalnızca, geri kalanını maddelere bıraktım.

BAŞKAN - Evet, buyurun Paylan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, iki dakikada toparlıyorum.

Varlık barışı... Sayın Mustafa Savaş, değerli arkadaşlar; bu bizim 4'üncü varlık barışımız ve daha öncekilerin sonuçlarını bilmiyoruz. Bakın, Sayın Zekeriya Temizel -kulakları çınlasın- "nereden buldun yasası"nı getirmişti ve "nereden buldun yasası"yla birlikte ülkeler arası bilgi paylaşımı olacaktı. Biliyorsunuz, bilgi paylaşımı hâlâ sağlayamadığınız bir şey. "Nereden buldun" olmadığı sürece ve ülkeler arası bilgi paylaşımını sağlamadığınız sürece ülkeler arasında 10 tane varlık barışı yasası getirin, hiçbir işe yaramıyor, sonucu da olmuyor. Bir de güvenli bir liman olmadığımız sürece yani paranın kaçtığı bir yer olmaktan çıkıp güvenli bir liman olduğumuzu açıklamadığımız sürece yani demokratik kurallarla hukuk devleti olduğumuzu göstermediğimiz sürece para kaçmaya devam eder. İsterseniz yüzde 1 vergiyi bırakın "Ben üste yüzde 1 para vereceğim." deseniz yine para gelmez. CDS primimiz 400. Yani 400 puan sigorta ödenen bir ülkede "Yüzde 1 vergi vereceksin, para getir." denmez. CDS 50'ye düştüğünde bu ülkeye para gelir, bu da demokratik adımlarla olur.

Son olarak kamu-özel iş birliğiyle ilgili de Sağlık Bakanlığının getirdiği, arkadaşlar. Bakın, şehir hastanelerinin bu şekilde yapılmamasını önerdik yani "Döviz kurlarıyla, euroyla, dolarla sözleşme yapmayalım arkadaşlar." dedik, bu yanlıştır. Şehir hastanelerine kategorik olarak karşı olmamız ayrı bir şey ama ne oldu? Euro patladı, dolar patladı iki yılda bütün sözleşmeleri yenilemek zorunda kaldınız. Yirmi beş yıllık sözleşmeler var arkadaşlar ve burada ciddi bir kamu zararı var, bunun da hesabını siyasi olarak sormamız gerekiyor.

Arkadaşlar, son olarak şunu söyleyeyim: Kalkınma planında önemli hedefler var ama 2013 Kalkınma Planı'nda da çok önemli hedefler vardı, 2023'te 2 trilyonluk bir ekonomi olacaktı, enflasyonumuz yüzde 5 olacaktı, kişi başı gelirimiz 25 bin dolar olacaktı, işsizlik yüzde 5 olacaktı. Bütün bunlar hayal oldu. Sebebi, demokratik ve ekonomik reformları yapmamamızdır. Gelin, böyle palyatif adımlardan vazgeçelim, demokratik ve ekonomik reformlarımızı yapalım. O zaman, inanın, hem huzurumuz olur hem de refahımız olur, böyle teşvik torbalarından vazgeçmiş oluruz.

Saygılar sunuyorum.