KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, şimdi görüşmekte olduğumuz bu 32 maddelik torba yasayı bundan önce -bundan önce derken- 1 Kasım seçimlerinden hemen sonra başlayan bir seri torba yasanın devamı şeklinde görüyorum. O günden bugüne Hükûmet, Cumhurbaşkanlığı şimdi, Hükûmet yerine Cumhurbaşkanı diyelim, neyse, Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimi, biraz evvel ifade edildi, bir panik şeklinde, usul, yöntem, Anayasa filan, hiç bunlara bakmadan arka arkaya bu tip torba yasalar getiriyor. Bunlar geldikçe yenileri gündeme... Bugün görüştüğümüz torba yasa da böyle bir şey, bir süre sonra bunların ortaya çıkaracağı hasarı düzeltmek için, burada tekrar torba yasa görüşülürse şaşmayalım.

Değerli arkadaşlarım, defalarca söyledik, artık yani niye söyleniyor filan, biliyoruz diye dudak bükenler oluyor. Yasa böyle çıkmaz yani teklifin Hükûmetten gelmesi filan, bunları konuştuk usul tartışmasında ama bu torba yasa da bu şekilde çıkmaz. Bakın, şu üzerinde konuşmakta olduğumuz yasa ile ilgili esas komisyon olarak belki 11 maddesi Plan ve Bütçe Komisyonunu ilgilendiriyor, 1 maddesi Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunu, 10 maddesi Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunu, 5 maddesi Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunu, 4 maddesi Bayındırlık, İmar, Ulaştırma, Turizm... Bu şekilde görüşülmesi gerekiyor. Bakın, bizim, elbette, yurttaşın, vatandaşın lehine olabilecek, Türkiye'de işte ekonomiyi, demokrasiyi geliştirecek en doğru yasalar yapmak görevimizdir burada. Bunu yapmalıyız ama başka bir görevimiz daha var: Burada çıkarılmakta olan yasaların, yasa maddelerinin ne anlama geldiğini vatandaşın, ilgililerin de bilmesi gerekiyor ve evet yani dünya kadar teknik terim var. Amaç ne? Niye çıkıyor? Ne anlama geliyor? Bilmesi lazım. Bunu sağlayabilmemiz için de bunları ilgili komisyonlarda tartışmamız gerekir.

Değerli arkadaşlarım, maddeler üzerinde konuşacağız. Yasayla, teklif sahibi arkadaşımız da ifade etti, "Ekonomideki olumsuzlukların bertaraf edilmesi amaçlanmaktadır." dedi. TİKA'nın kredi kanallarının açılması amaçlanmaktadır dedi. Bakın, bütün bunların yapılabilmesi için öncelikle durum tespiti yapmanız gerekiyor yani Türkiye'nin çok ciddi bir ekonomik krizden geçtiğini önce bir kabul etmek gerekiyor. Bunların sebepleri üzerinde önce bir görüş alışverişinde bulunmak, geniş bir şekilde bunu tartışmak gerekiyor. Maalesef, Hükûmet bunu görmezden geliyor, hele hele sebepleriyle ilgili yapılan tahlillerin hiçbir anlamı yok. Biraz evvel Sayın Kalaycı da ifade ettiler, dediler ki: "İşte, ülkemiz her konuda saldırı altındadır." Sanıyorum bu yaşanan krizleri, sıkıntıları kendileri de kabul ediyor ve "Bu ekonomik saldırılar, işte, diğer darbe teşebbüsleri filan, bütün bunlar sonucunda bu olumsuz ekonomik tablo var. Biz bu tabloların düzelmesi için Hükûmeti destekliyoruz." Biz de destekliyoruz arkadaşlar ama bu, olayın küçük bir tarafından bakmak anlamına gelir. Ekonominin temelinde yani şu anda yaşamış olduğumuz sıkıntıların temelinde bu saldırılar filan yok. Yani saldırılar değil, esas sebep sizin, bilinçli bir şekilde Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetlerinin tercih etmiş olduğu ekonomik politikalardır değerli arkadaşlarım. Yani dünyada -güzel işte- piyasalar iyi giderken, kredi muslukları açılmışken, likidite filan ya da işte dünya merkez ekonomileri para basarak, dünyaya para pompalayarak kazandıkları dönemlerde hiçbir şekilde düşünmeden bol bol paraları aldınız, borç aldınız, rakamlar ortada, 500 milyar dolara yaklaşmış durumda. 180 milyar doları kısa sürede ödenmesi gerekli bir borç var. Şu anda yaşamış olduğumuz sıkıntıların temelinde de bu var.

Tasarruf filan yok. Değerli arkadaşlarım, bir gece, akşamdan sabaha, efendim, bizim tasarrufumuz yüzde 13'tü ama bugün yüzde 24,5 oldu. Tasarruf, para filan bu şekilde sağlanmıyor. Para yok, bu parayı biz dışarıdan buluyoruz. Dolayısıyla hangi tedbirleri, neleri almalıyız ki bunun maliyeti en düşük olsun? Yani bunun üzerinde kafa yorulması gerekiyor. "Hayır, öyle değil. Kredi kuruluşları bize saldırıyor, filanlar bize saldırıyor..." Bakın, bu şekilde bir yere gidilmez. Ekonomide güven de çok önemli, psikoloji de çok önemli.

Bakın, bugünlerde bir tartışma var. İşte bir sivil toplum kuruluşu, araştırma kuruluşu yabancı basın organlarında çalışan gazetecilerle ilgili bir rapor yayınladı. İşte, deniliyor ki: "Bunlar ajan, bunlar istihbarat örgütleri, bunlar da istihbarat elemanları." Peki yani bunları bu şekilde söylüyoruz, kredi derecelendirme kuruluşları, istihbarat örgütleri bize saldırıyorlar, evet, peki niye onlara aboneyiz arkadaşlar? Peki niçin bizim basın-yayın organlarımız, Anadolu Ajansımız, TRT'miz Londra'da, Kahire'de, Tahran'da görev yapıyor? İstihbarat elemanı olarak mı oraya gönderiyoruz değerli arkadaşlar? Bu şekilde bir yere gidemeyiz yani. İnandırıcı olmaktan çıkıyoruz ve bu Hükûmetin inandırıcı olmaktan çıkması kriz faturasının büyümesini ve herkesin bedel ödemesine sebebiyet veriyor. O nedenle, önce bu iş nedir, temelinde ne var bunu kabullenmek durumundasınız. Topladınız paraları, götürdünüz, işte, inşaata, hiçbir şekilde gelir sağlanmayacak, katma değer sağlanmayacak yerlere yatırdınız, şimdi o paraları geri vereceksiniz. Yüzde 3'le, 4'le alınan paraları geri ödemek için dünyada yüzde 7'yle, 8'le para arıyorsunuz, arıyoruz; bulamıyoruz bu parayı. Problem var yani sıkıntı var. Bakın, yüzde 3'le, 4'le aldığımız paraları çevirmek, borç çevirmek için Çin'den, şuradan buradan her yerden borç arıyoruz, bulamıyoruz.

Bir sürü sebepler var, yapısal mapısal sebepler ama en temel sebepler arkadaşlar... Demokrasi kurallar sistemidir. Yani herkes her istediğini yapamaz. "Ben seçildim, her şeyi yaparım." olmaz. Siz seçilenler hukukla sınırlanırsınız. Merkez Bankası Başkanı.... Eğer siz liberal ekonominin, serbest piyasanın, liberal piyasanın, bu ekonominin içendeyseniz, bu işler nasıl oluyorsa öyle yapmak durumundasınız. Efendim, ben seçilmişim, Hükûmetim, her şeyi yaparım. Dolayısıyla Merkez Bankası Başkanını da hiç sual etmeden alırım." Efendim, hukuki mi? Hukuki. Sayın Cumhurbaşkanının daha evvel kendisinin çıkarmış olduğu bir kanun hükmünde kararnameye bir cümle yerleştirilmiş: "Cumhurbaşkanınca süreli atanan üst kademe kamu yöneticileri ilgili kanunlarda öngörülen görevden alma gerekçeleri yanında, kurumsal hedeflere ulaşılamaması nedeniyle de sürelerini tamamlamadan görevden alınabilir." Buna dayanarak görevden alındı. Oysa Merkez Bankası Kanunu'nda bir Merkez Bankası başkanının nasıl görevden alınacağı çok açık, belli; alınamıyor. Alınabiliyor ama şartlar var işte, şu, şu, Merkez Bankası Başkanının yapmaması gerekli işleri yapıyorsa alınabilir.

Şimdi, arkadaşlar, bunlar kural. Demokrasi kurallar sistemidir. Yani özgür, herkes istediği şekilde "Ben özgürlükleri böyle kullanırım." diyemez. Seçilmiş hükûmetler "Biz seçilmişiz, istediğimizi yaparız..." Öyle bir şey yok. Siz seçilmişsiniz ve Anayasa'yla hukukla sınırlısınız. "Ben bunu tanımıyorum. Ben kanun çıkardım, o çıkardığım kanuna uygun olarak da bu şekilde davranıyorum. Şeylerimiz uyuşmadı filan." Bakın, dönemin sonu gelecek, hukuk sana ne zaman değiştirme yetkisi veriyorsa değiştireceksin. Eğer böyle yapmıyorsan, sen, siz o kurallara uymuyorsunuz demektir. Uymadığınız zaman da bu faturalar büyüyor.

Değerli arkadaşlarım, krizden geçmekte olduğumuzun en açık belirtilerinden bir tanesi, bakın, Hükûmetiniz 2003'ten başlayarak bugüne kadar 11 tane af, barış çıkardı, şimdi de tekrar varlık barışı getirdiniz. Dün niçin yapmıştınız, şimdi niçin yapıyorsunuz? Geçen sene yaptık arkadaşlar, en son 11/05/2018. Niye gene yapıyorsunuz, ne oldu o seneden bu seneye? Bir sene içinde ne kadar, nerede bir para birikti de bunu yapıyorsunuz? Kişiye özel midir bu, gerçekten bir ihtiyacı mı karşılıyor? Bakın, Sayın Bakana "Bu varlık barışıyla dışarıdan getirdiğimiz para ne kadar, kaç para geldi, altın, senet ne kadar geldi?" diye sorduk, "Bunu tespit etmemiz mümkün değil." diye bize cevap verdi arkadaşlar. Kurallara hiç kimse uymuyor. Dün de burada ifade ettim Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısının huzurunda, kendisine soru yöneltiyoruz, buradan çıkan yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkarmış olduğu yasanın uygulamasıyla ilgili bir soru yöneltiyoruz, Varlık Fonu'nun borçlanmasıyla ilgili. Bana, o yasanın ilgili maddesini yazıp 2 defa arka arkaya gönderiyor. Değerli arkadaşlarım, bu sadece bana filan değil, Türkiye Büyük Millet Meclisine yapılan bir hakarettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(Oturum Başkanlığına Başkan Lütfi Elvan geçti)

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, tamamlayalım lütfen.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tamam, tamamlıyorum.

Bunları bıraktım, böyle bir ülkede ekonomik istikrar filan olmaz. Yani siz kurallara uymuyorsunuz, siz denetimi kabul etmiyorsunuz. Denetim olmadıktan sonra bir kişi, bir insan her şeyi doğru nasıl yapacak değerli arkadaşlarım ya, böyle bir şey var mı? Yani yapamaz arkadaşlar ya, peygamberler bile sınırlanmış bu konuda, öyle mi? Sahabe soruyor: "Ya Muhammed, bu yaptığın işe vahiy mi geldi yoksa kendin mi karar verdin?" "Vahiy geldiyse bir itirazım yok, kendin karar verdiysen yanlış yapıyorsun." diyor. "Olmaz, bu savaşı dışarıda değil, Medine'nin dışında değil, hendek kazarak yapacağız." diye eleştiriyor. Peki, siz ne yapıyorsunuz değerli arkadaşlarım? Her şeyi bir kişi nasıl yapabilir? Böyle bir sistem olabilir mi değerli arkadaşlarım? Hayır, böyle bir şey olmaz. İstişareyle yapacağız ve kurallar olacak. Kurallar koyacağız, bu kurallara herkes uyacak. Uymayınca ortaya çıkan şey böyle bir sistem oluyor. Bunun faturaları var yani demokraside, orada, her tarafta faturası var ama en çok da ekonomiyle ilgili faturaları var.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, şirketleri kurtarmaya çalışıyoruz. Evet, yani böyle bir ihtiyaç var; ciddi bir yük altında bu şirketler, dövizle çok ağır borçları var özel sektörün biliyorsunuz, bankaların dışında da reel sektörün çok ciddi borçları var. Kriz var, işte, işçi çıkarıyorlar. Bunların, mümkün olanların kurtarılması gerekiyor. Peki, ben size soruyorum değerli arkadaşlarım: Ne kadar gerçekten böyle şirket var? Bunların durumu nedir? Ne kadar döviz borçları var? Nasıldır durumları? Takibi ne kadar yapılmıştır? Hangi sektörlerde? Sadece enerji sektöründe 60 milyar doların üzerinde batık kredinin bulunduğunu söylüyorlar değerli arkadaşlarım. Bunun anlamı var ya, enerji sektörü değil, Türkiye'nin ekonomisinin bir anda batması demektir. Böyle midir, değil midir? Bu konuyla ilgili bir bilgi sunabilecek misiniz siz enerji sektörüyle ilgili de birtakım düzenlemeler getiriyorsunuz değerli arkadaşlarım? Nasıl olacak bunlar? Nereden gelecek bu paralar?

Şirketleri yapılandırdık, peki, bir süre sonra bankaların durumu ne olacak değerli arkadaşlarım? Yani bu bankalarla ilgili, siz devlet bankalarına, kamu bankalarına birtakım kolaylıklar sağladınız, güzel. Peki, diğer bankalar ne olacak, nereye doğru gidiyoruz bunların hesabı yapılmıyor. Bunların hesabı yapılsaydı bize burada anlatılırdı değerli arkadaşlarım. Anlatmıyorsunuz siz bunları. "Burada böyle bir şey yapıyoruz, böyle ihtiyaç duyuldu." filan. Ama bunların hepsi birbirine bağlı şekilde devam ediyor.

Bakın, şimdi, bütçe açığı 80 küsur milyar. 81 milyar TL 2019 bütçesinde açık öngörülmüş değerli arkadaşlarım. Nereye kadar geldi biliyor musunuz şimdi? Bir defa 60 küsur milyar... 14 milyar TL kaldı. Bu açıkları verdiniz, neyle kapatıyorsunuz şimdi bu açıkları?

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, lütfen tamamlayınız.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum, son cümleler.

Böyle durumlarda her zaman yapıldığı gibi salma salınıyor. "Salma salmak" ne biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Köy ihtiyar heyetleri filan yapar yani köyle ilgili bir sıkıntı olduğu zaman "Hadi bakalım, Hasan'dan, Mehmet'ten, şundan bundan toplayalım." Bir hukuk devleti böyle olmaz ki değerli arkadaşlarım. "Salma salalım, oradan bir şeyler toplayalım, bu topladıklarımızla işi götürürüz."

Peki, "yedek akçe, ihtiyat akçesi" ne demek değerli arkadaşlarım? En zor durumlarda bize gerekli olan para demek. Bu parayı alıyorsunuz Adalet ve Kalkınma Partisinin mensupları, bunu kabul edin. Bu parayı alıp kullanacaksınız bu sene. Peki, bir sene sonra? Bir sene sonra da bir miktar kalacak. Peki, ondan sonra? Ondan sonra Allah kerim! Bu şekilde olmuyor değerli arkadaşlarım.

BAŞKAN - Evet...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Son cümlelerimi söylüyorum.

Elbette bunun siyasi faturasını ödeyeceksiniz, ödemeye de başladınız, çok acı bir şekilde ödemeye başladınız. Ödeyeceksiniz elbette ama bu faturaları sadece siyaseten siz ödemiyorsunuz, bu faturaları bütün bu millet ödüyor değerli arkadaşlarım. Yani tüyü bitmemiş yetimin hakkı, insanların hakkı filan... Yani burada yaptığımız iş basit bir iş değil "Parmağımı kaldırırım..." Yani biz öyle bir iş yapıyoruz ki elimizi kaldırıyoruz, şuradan şu kadar para şuraya aktarılıyor, şuradan şuraya aktarılıyor, adamların ölümüne, idamına, affına karar verebiliyoruz; çok önemli işler yapıyoruz. Milletvekili deyip öyle geçmeyin değerli arkadaşlar.

BAŞKAN - Evet, Sayın Bekaroğlu...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Büyük iş yapıyoruz, büyük bir sorumluluk altındayız. "Bana verdiler şu paketi, götürdüm Meclise, nasıl olsa çoğunluğumuz var, geçecek." Bu şekilde bir yere gidilmez değerli arkadaşlarım.

Saygılarımı arz ediyorum.