| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2019) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 10 .07.2019 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli üyeler, ben de çok uzatmadan geneli üzerine birkaç görüşümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir kere, şimdi, aşağı yukarı bir zamandan beri...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, başka bir teklif sahibi var mı acaba? Teklif sahibi yok şu anda?
BAŞKAN - Onu konuştuk, bir müsaade aldık efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Özür dilerim, sorun yok.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Teklif sahibiyim, imzam var benim; geçebilirim oraya.
BAŞKAN - Evet Cemal Bey, siz buyurun.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Devam edebilir miyim?
BAŞKAN - Lütfen, lütfen...
Buyurun Sayın Katırcıoğlu.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Durmuş Yılmaz da söyledi, ben de aynı kanaatteyim, bir zamandan buraya gelen veya Genel Kurula gelen yasalar esasında Hükûmetin arayışlarını, biraz böyle panik hâlinde arayışlarını ifade ediyor.
Bunun dışında, mesela genel gerekçede şöyle bir cümle var, deniyor ki: "Hazırlanan kanun teklifiyle, ulusal ve uluslararası konjonktür kaynaklı makroekonomik gelişmeler dolayısıyla reel sektörde ortaya çıkabilecek finansal sorunların çözümlenmesi." Şimdi, "çıkabilecek" yani gelecekte çıkabilecek olduğu söyleniyor. Yani esasında bu cümle "Ülkede kriz yoktur." diyen Cumhurbaşkanına itiraz etmemek veya Cumhurbaşkanından farklı görüş serdetmemek kaygısıyla, böyle ifade edilmiş olan bir cümle olduğunu düşünüyorum. Ki bu da esasında gerçeklerle bağımızın niçin ve neden koptuğunu da söylüyor.
Şimdi, ben bu kanunun ayrıntısına bir şey söylemeyeceğim fakat neden bu kanunla uğraşıyoruz ve aşağıda şu anda başladı, turizm ajansı kanunu görüşülmekte. Benim anladığım kadarıyla, Hükûmet panik hâlinde, karşılaştığı bütçe açığıyla ilgili olarak ne yapacağını düşünmeye çalışıyor ve elindeki bütün imkânlar çerçevesinde nerelerden neler çıkarabiliriz diye bakarak bir uygulama yapmaya çalışıyor. Şimdi, mayıs ayı verileri itibarıyla, benim elimde en azından mayıs ayı verileri var, 12,1 milyar TL bir bütçe açığı var ve geçen yılın aynı ayına göre gelirlerde 2,2 milyar bir artış var fakat 24 küsur milyar giderlerde bir artış var. Sonuç olarak ocak-mayıs ayı itibarıyla baktığımızda, 66,5 milyar TL bir açık var. Şimdi, geçen sene yine hatırlayacaksınız, bu yeni ekonomik program açıklanırken ne denmişti? 2019 yılının bütçe açığı hedefi olarak da 80 milyar civarında bir rakam ifade edilmişti. Yani bu anlamıyla baktığımızda, biz esasında planlanmış olan bütçe açığının yüzde 80'ine neredeyse 90'ına kadar kullanmışız ve önümüzde en az altı ay daha var.
Şimdi, bu durumda ne yapılabilir? Şimdi, esasında bu durum şunu söylüyor: Bütçe açığı kaçınılmaz olarak borçlanma anlamına geliyor ve borçlanma da faizlerin artması anlamına geliyor. Zaten yıllık faizler 24... Şimdi, arkadaşlar, şöyle bir dünya düşünün: Amerikan Merkez Bankası "Ben önümüzdeki dönemde faizlerde düşüş yapabilirim." demiş. Böyle bir dünya konjonktürü var ve bu konjonktürün içinde Türkiye'ye bakıyoruz; Türkiye bu açıkla nasıl baş edeceğini düşünürken esasında, bir anlamıyla, bir tarafıyla da Merkez Bankası Başkanını değiştirerek faizlerde bir kısılma yapmayı amaçlıyor fakat bütçe açığının eğer borçlanmayla kapanması söz konusu olacaksa bu faizlerin artması anlamına gelecektir. Dolayısıyla da benim anladığım kadarıyla, dediğim gibi sarayda bir grup insan oturmuş "Yani biz nasıl yaparız da bütçenin açığını borçlanmayla değil de başka kaynaklardan sağlayabiliriz?" demişler. İşte, bu kanunun bence içinde olan hususlar, artı demin de söylediğim gibi Genel Kurulda konuşulmakta olan turizm ajansı da aşağı yukarı aynı amaca hedeflenmiş yani borçlanmaya gitmeden kaynak yaratmak gibi bir derdi var.
Bu, demin de kısa konuşmamda söylediğim gibi, anlaşılabilir bir şey fakat arkadaşlar, böyle, bir ülke ekonomisi yönetmeniz mümkün değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Katırcıoğlu, lütfen...
EROL KATIRCOĞLU (İstanbul) - Başkan, ben konuşmuyorum, siz konuşun. Böyle bir toplantı olmaz kusura bakmayın. Türkiye Cumhuriyeti Meclisindeyiz, Komisyondayız ve herkes kendi arasında konuşuyor ve ben de burada bir şey anlatmaya çalışıyorum sizlere. Yani esasında, buraya geldiğimden beri söylediğim şey bu. Bu tür toplantılar gerçekten anlamsız toplantılar, boşuna konuşuyoruz ya. Yani ben konuşmaya başlarken bile biliyorum ki hiçbir şey değişmeyecek. İkna olmak gibi bir meselemiz yok birbirimize...
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Hocam, dinliyoruz sizi.
EROL KATIRCOĞLU (İstanbul) - Hayır, dinlemiyorsunuz... Dinlemiyorsunuz... Ben de konuşmuyorum.
BAŞKAN - Peki... Peki...
EROL KATIRCOĞLU (İstanbul) - Zaten konuşmamın da kıymetiharbiyesi yok.
BAŞKAN - Olur mu öyle şey?
EROL KATIRCOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, siz konuşun ve konuşmaya devam edin.
BAŞKAN - Hocam, bu kadar alınmayın ya.
EROL KATIRCOĞLU (İstanbul) - Kusura bakmayın ama böyle davranmak zorunda kalıyoruz.
BAŞKAN - Zaman zaman oluyor. Mesela her bir partimizden gelenler oluyor.
EROL KATIRCOĞLU (İstanbul) - Ya arkadaşlar, bir kanun konuşuyoruz. Bu kanun sonucunda birçok insanın hayatını etkileyecek kararlar çıkacak buradan ve biz bunları konuşamıyoruz. Zaten konuşamıyoruz. Nitekim ben demin konuşmaya başlarken bunu söyleyecektim zaten. Ben ne söylersem söyleyeyim sizler için fark etmeyecek çünkü Meclis, bugün itibarıyla siyaset birbirini dinleyen insanlardan oluşmuyor. Herkesin kendisine ait bir pozisyonu var, herkes o pozisyonu ifade etmekle mecbur hissediyor kendisini. Oysa meclisler, ortak akıl üretmesi gereken yerlerdir, komisyonlar da öyledir.
Biz şimdi burada ortak akıl üretmeye mi çalışıyoruz? Hayır arkadaşlar, birbirimizi kandırmayalım; böyle bir şey yok. Bir kanun teklifi geldi. Burada konuşulacak ve geçecek. Bunu da biliyoruz.
Peki, ne olmuş olacak böylelikle? Yani bu kanun gerçekten Türkiye'nin ihtiyacı olan bir kanun olarak mı geçmiş olacak, sahiden ortak aklın ifadesi olan bir kanun mu olacak? Hayır, olmayacak ve şimdiye kadar olmadı. Onun üzerine düşünüyoruz, ya Türkiye niye kötüye gidiyor?
Arkadaşlar, konjonktür falan değil, kusura bakmayın. Bu Hükûmet, Cumhurbaşkanı hükûmet sistemi denilen sistem ülkeyi yönetemiyor, bu ekonomiyi yönetemiyor. Bunu kabul edin. Dolayısıyla oturup düşünelim.