KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, Cemal Bey "en önemli madde" dedi 16 ve 17'ye sanıyorum. Hemen şunu ifade edeyim: Yani "Hep böyle olmuştur." diye bir hava esmeye başladı Komisyonda. "Yani hep böyle olmuştur, şimdi de denk geldi böyle oldu." Böyle değil bu iş yani. On yedi seneden beri bu ülkeyi yönetiyorsunuz, bundan on beş sene evvel, on sene evvel, beş sene evvel... Daha birkaç ay evvel Sayın Hazine ve Maliye Bakanının neler söylediğini biliyoruz yani her şey toz pembe filan gidiyordu ama bu taraftansa en azından sizin Komisyona geldiğiniz tarihten yani 1 Kasım seçimlerinden bu yana defalarca ve defalarca bu teşvikler, bu uygulamalar getirilirken "İşte halının altına süpürüyoruz, buradan bir sonuç çıkmayacak, daha büyük tedbirler, daha bedeli ağır tedbirler almak zorunda kalınacak ve bu bedeli herkes ödeyecek..." Ama sorumlusu sizsiniz yani. Bunu kabul edeceksiniz. "Böyle gidiyordu, Suriye uçak düşürdü, işte filan yerde rüzgar şöyle esti, bilmem böyle esti, bundan oldu." Hayır efendim, sizin uyarılmanıza rağmen bilinçli bir şekilde uygulamış olduğunuz tercihleriniz ve uygulamalarınızdan dolayı bunlar oldu. Yani bütün bu konuştuklarımızın altında bu 400 milyar TL'lik yapılandırmaya bizi zorlayan sebep Türkiye'nin de borçları, işte zamanında yüzde 3'lerle, 4'lerle almış olduğu borçları bugün çeviremiyor olması. Bütün bunların altında, temelinde bu yatıyor. Peki bu para nasıl geldi?

Bakın, Binali Bey güzel şeyler söylüyor zaman zaman. Bugün aşağıda da Genel Kurulda da tartışma konusu oldu. İşte, HDP Grubundan bir arkadaş işte "Kürt illeri" filan dedi, her zaman olduğu gibi AK PARTİ Grubu "Türkiye'de Kürdistan yoktur." filan diye atıldı. Hemen şeye işaret ettiler: "İşte Binali Bey dedi ya 'Kürdistan' filan diye..." Binali Bey başka bir şey daha demişti arkadaşlar. Demişti ki: "Zamanında bol para geliyordu, sandık ki hiçbir zaman bunu sormayacaklar filan, aldık bol bol, şimdi de 'Hadi bakalım, paralarımızı verin.' demeye başladılar ve sıkıntı buradan başladı." Bu paralar alındı ve en şeyle... Yani yağmalandı, mağlamandı filan, yani böyle bir şey söylemiyorum ama verimli bir şekilde kullanılmadı bunlar. Yanlış politikalar dolayısıyla kullanıldı ve problemler de buradan kaynaklanıyor. Nereden yanlış politikalar dolayısıyla kullanıldı? En önemlisi inşaat sektörüne, betona bu paralar gömüldü. Şimdi, oradan herhangi bir üretim olmuyor, oradan bir katma değer çıkmıyor, borçlarımızı ödeyemiyoruz. Adam "ver" diyor parayı, ödeyemiyoruz. Şimdi, bir düzenleme yapıyorsunuz değerli arkadaşlar. Rakamları ortaya koydunuz. İşte 106 milyar TL'lik batmış, işte takibe alınmış olan var. Yakın izlemede olan 285 milyar, dolayısıyla ortalama bu 31/3 itibarıyla dört ay daha geçti, dolayısıyla 400 milyar TL'lik yani 70 milyar dolarlık bir yapılandırmayla karşı karşıyayız. 2002'deki yapılandırma ne kadardı?

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - 200 milyon dedi, Anadolu yaklaşımı.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Neyse, bu rakamın çok çok altında bir rakam. Her neyse... O zaman da sormuştuk, şimdi de soruyoruz değerli arkadaşlarım: Nereden bulunacak bu para? Bankalar yapacak. Bankalar nereden bulacak? Bankalara verildiyse nereden verildi bu şey? Peki, şöyle bir şey söylüyoruz -biraz vicdanla da hareket edelim- diyoruz ki: "Emeklilikte yaşa takılanlar..." Hemen küplere biniliyor. "Ne demek emeklilikte yaşa takılanlar kardeşim? Kaç lira olduğunu biliyor musunuz? Nereden gelecek bu para?" "Ya, işte olur mu işte emekliye yüzde 5? Ya ayıp kardeşim ya, gerçek enflasyon o mudur?" "Nereden bulunacak" Hemen atlıyorsunuz. Peki arkadaşlar, bunlara nereden bulunuyor?

Bakın, bu batık kredilerin en önemlilerinden biri enerji batık kredileri. Enerjide de yanlış politikalar, enerjide de nereye gittiği bilinemedi. Dünya kadar sanayici, üretici alanlarından çekildiler, yanlış politikalarınız dolayısıyla, inşaata ve enerjiye para yatırdılar. Şimdi enerjide ne kadar batık borç var? "12 milyar dolar" deniliyor. "Fon kuracağız, onu kurtaracağız. İnşaatta fon kuracağız, onu kurtaracağız." Nereden gelecek bu paralar arkadaşlar? Teklif sahibi arkadaşımız bir şey söylesin. Başka diğer grup temsilcilerimiz bir şey söylesin. "Şuradan gelecek." diye bir şey söylesin bize. 2002'de filan IMF'den borç almışlardı, para gelmişti değil mi, bankalar kurtarıldı filan. IMF'yle anlaşma mı yapılacak? Oradan mı gelecek yani bu para? Nereden gelecek? Netice itibarıyla bizim paralarımızla yapacaksınız, bize sormadınız. Biz derken vatandaşları kastediyorum, bu ülkede yaşayan herkesi kastediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Geniş kitleleri kastediyorum.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - İş dünyasının bütün borçlarını sanki devlet ödüyormuş gibi bir şey söylüyorsun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "Bütün borçlarını devlet ödüyor." filan demiyorum yani böyle bir mugalatayla işi karıştırmayın. "Bütün paraları devlet ödüyor." demiyorum ama paraları devlet ödüyor.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Biz de çekiyoruz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Devlet filan kim ya? Devlet dediğiniz biziz, biz ödüyoruz yani. Netice itibarıyla nedir devlet?

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Siz büyük bir sorunun tohumunu ekiyorsunuz şu anda.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Devlet paraları topluyor, bizden vergileri topluyor. Vergileri de nasıl topladığınız, kurumlar vergisi ne kadar, direkt vergiler, dolaylı vergiler ne kadar alıyorsunuz, bunlarda ne kadar adalet var, ayrıca tartışılabilir ama hep beraber bir kaynak oluşuyor Türkiye'de. Burada haksız bir şekilde kanun çıkararak bu paraları belli kesimlere aktarıyorsunuz.

Enerji şirketleri... Kim bu enerji şirketleri? Sayayım isterseniz, burada sayılır mı sayılmaz mı?

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Borcun yapılandırılması bu, ortada bir borç var.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tamam, borç var.

Bereket Enerji, GAMA Enerji, Sabancı, bunlar kim? Ne kadar borçları var? Bir sürü söylenti var, deniliyor ki: "Bu firmalar Türkiye'de içeriye güvenmediklerinden dolayı dışarıya şu kadar para çıkardılar." "Hayır, öyle değildir." diyebiliriz ama ben de "Öyledir" diyorum. Öyle midir değil midir, bunları kim söyleyecek? Bizim cebimizden gidecek netice itibarıyla.

Dün, sağ olsun Sayın Yılmaz önemli bir şey söyledi, ben bilmiyordum, öğrendim. Dedi ki: "Yedek akçe filan bunlar hikâye, öyle bir şey yok. Bu, şu demektir: İsmini, adını koymuyorlar ama Merkez Bankası para basacak." Buymuş yedek akçe dediğimiz şey, Merkez Bankası para basacak.

BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) - Yok böyle bir şey! O 2002'den önceydi.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Merkez Bankasının para basmasının ne anlama geldiğini biliyoruz değerli arkadaşlar. Şunu söylüyorum: Yani "Bunu yapmayın, etmeyin." demiyorum ama bir defa burada pişkin pişkin -kusura bakmayın- oturup, bundan sorumlu, hepimiz beraber, hep beraber katkı sağlıyoruz, hep beraber güzel bir şeye... Hayır, çok kötü bir şey yaptınız, çok kötü yönettiniz, siyaseten bunun bedelini...

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Bir defa bu "pişkin pişkin" ifadesi sana hiç yakışmadı.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "Pişkin pişkin"i çıkardım, olgun olgun. Ne diyelim yani? Ben Türkçeyi ilkokul 1'inci sınıfta öğrendim arkadaşım, ancak bu kadar öğrenebildim...

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Hepimiz aynı gemideyiz yani.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - ...bu kelimeyi, bu deyimi, daha güzel ifadeler varsa o kelimeyi söyleyin onunla söyleyelim. Olgun bir şekilde, hiçbir şey olmamış gibi.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Resimde görüldüğü gibi.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Resimde görüldüğü gibi.

Hep beraberiz. Hayır efendim, ortak filan değiliz. Kanunla da insan soyulabilir, kanunla da eşkıyalık yapılabilir. Gelirsiniz, burada siyasi gücünüzü kullanırsınız, kanunları çıkarırsınız ve bir yerden alıp bir yere yönlendirirsiniz, şu anda yaptığımız şey de budur. Aldınız, topladınız, yanlış politikalar dolayısıyla insanları bu alanlara sevk ettiniz.

Bakın, değerli arkadaşlarım, dış borçlarla ilgili bir şeyiniz var mı? Nasıl ödenecek? Kim ödeyecek özel şirketlerin bu kadar büyük borcunu? Bunlarla ilgili bir şeyiniz var mı?

Peki, bu yaptıklarınızın tamamını sadece biz burada mı konuşuyoruz? Dünya izlemiyor mu sanıyorsunuz bunları? Dünya hepsini izliyor, Türkiye'de ne oluyor, kaç kuruş nereden nereye gidiyor, hepsini izliyor.

"Efendim, dünyanın hepsi bize düşman." Peki, hepsi bize düşmanlardan alıyorsunuz bu parayı değerli arkadaşlarım. Şimdi, oturalım, sizin on yedi yıllık iktidarınız döneminde kullandığınız kaynaklara bakalım, vergi kadar dışarıdan kaynak alıp kullanmışsınız.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Sayın Başkan, benim sözümü kestin, söyleyeceklerim vardı ama Sayın Bekaroğlu'nu süresiz konuşturuyorsunuz, olmaz.

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu'nun dokunulmazlığı var.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum değerli arkadaşlarım.

Bakın, kaynak filan yok, kaynak bizim cebimizdir. Haksız bir şekilde, çoğunluk gücünüzü kullanarak bizi de ortak etmeye çalışıyorsunuz ve çıkardığınız yasalarla cebimizdekini alıp başka bir yere aktarıyorsunuz. Emeklinin cebinden, işçinin cebinden... Bakın, şimdi, devlet işçileriyle ilgili yüzde 5 zam teklif ettiniz, memurun cebinden, işsizin cebinden alıp bir yerlere aktarıyorsunuz kardeşim. Bunu kanunla yaptığınızdan dolayı "Bu eşkıyalık olmuyor." filan diyemezsiniz değerli arkadaşlarım.

Şimdi, Faik Bey beni arkada bekliyor, söyleyecek mi diye. 2002'de, kendileri bu değişikliği yaparken ben Saadet Partisi adına kürsüye çıkmış, konuşmuş ve demiştim ki: "Taliban gibisiniz siz, dalıyorsunuz bir yere, eşkıyalık yapıyorsunuz, gücünüzü kullanarak bir yerden kapıp başka tarafa götürüyorsunuz." Aynı şeyi size söylüyorum arkadaşlar. Dalıyorsunuz, çoğunluk gücünüzü kullanarak birilerinin cebinden alıp bir tarafa gönderiyorsunuz. "Kurtarıyoruz efendim." filan diyorsunuz, biraz da geniş kitleleri kurtarın değerli arkadaşlarım.

Arz ederim.