| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2019) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 11 .07.2019 |
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Çok teşekkür ediyorum.
Bir kere şöyle başlamak gerekiyor: Faik Bey'in söylediği her şeye yüzde yüz katılarak konuşacağım, hem deneyim ışığında bunu söylüyor olmasının bir kıymeti var hem de hakikaten yaşanan bir gerçek var ülkede. Çözülmesi gereken sorunu doğru tespit etmeden, bugün, sadece şirket kurtaralım kaygısıyla yasa yaparsak belki birkaç şirket kurtarırız gerçekten ama Türkiye ekonomisini kurtaramayız. Bizim hedefimiz birkaç şirket kurtarmak değil, bizim hedefimiz o şirketlerin içinde barındıkları Türkiye ekonomisini kurtarmak olmalı. O zaman, Türkiye ekonomisinin bu şirketleri bu noktaya taşımış olan özelliklerini tespit etmeden ilerlemek doğru bir yasa yapmayı ortaya çıkarmaz. Dolayısıyla, şu tespitte ortaklaştığımız kesin: Türkiye'de bir kriz var. Buna "kriz" deseniz de demeseniz de bir kriz var. Üstelik bu kriz, kılcal damarlara kadar yayılmış bir kriz, birkaç banka kurtarmak, bir kamu kurtarmak değil, kılcal damarlarda üretim yapan şirketlerin bir reel sektör krizinden bahsediyoruz. Dolayısıyla, bunu bir maddenin teknik detayını tartışmakla sınırlı kılarsak o zaman korkarım ki yarın yeniden, yeniden İstanbul yaklaşımı, yeniden ve yine yeniden İstanbul yaklaşımı, belki 81 ilin adını koyduğumuz yeni yaklaşımlara ihtiyaç devam eder. Onun için, her şeyden önce bence yapmamız gereken en temel tespit ne oldu da bu şirketler kurtarılması gereken bir kredi krizini doğurur hâle geldi? Ne olduğunun yanıtını dışsal faktörlerde arayıp bir kadermiş, bizim elimizde olan sebeplerden olmamış gibi tartışırsak o zaman çare üretemeyiz. Dünyada bizim kontrol edemeyeceğimiz şeyler hep olacak, uluslararası konjonktür hep değişecek, beklenmedik olaylar hep olacak ama bize düşen, beklenmedik olaylar karşısında güçlü bir ekonomiyi var etmek olmalı.
Dolayısıyla, izin verirseniz -biraz uzatmama da izin vermenizi rica ederek, başka hiçbir maddede söz almayacağım- bu krizin üç nedeni var diyorsak, bu üç nedeni hakkaniyetle tartışalım.
Birinci neden, bugüne kadar krediye dayalı bir düzen kuruldu. Bu kredi bağımlısı düzeni değiştirmek için hiçbir adım atılmadığı gibi, bugün de krediye bağımlı düzeni devam ettirmek ısrarı ortaya çıkmış vaziyette ve bu krediye bağımlı düzen içerisinde krediyi alan şirketlerin aldıkları kaynağı doğru, etkin, verimli, bir daha krediye ihtiyaç duymayacakları alanlara yatırması için kamu yol gösterici rolünü üstlenmedi. Ne yaptı kamu? Rantı, işe yaramayacak verimsiz inşaatı -verimli inşaata elbet ihtiyaç vardır ama- her şeyinin önüne koyan, bunu yaparken de işi bilene değil yandaş gözükene işi vermeyi tercih eden, dolayısıyla bir "know how" ekonomisi değil "know who" ekonomisi kurmayı bilerek ve isteyerek yapan bir anlayışın sonucunda bu krediler çarçur edildi. Bu değişmediği sürece, yarın yeniden bir kredi kriziyle karşılaşırız, yeniden yapılandırma ihtiyacı çıkar. Bunu değiştirecek miyiz? Esas ihtiyacımız bu tartışma. Bunu yapmazsak, evet, bu düzenlemeyi yaparız, geçiririz, birkaç şirketi de bugün kurtarırız, bir ay sonra, iki ay sonra, üç ay sonra, beş ay sonra yine aynı şeyi tartışıyor oluruz. Bu değişecek mi?
Bu krizi çıkarmış olan ikinci temel sebep...Dolayısıyla, birincide şunun da altını çizeyim, oraya geri gelmek istiyorum sonra, nasıl yapıldı, kamu yol gösterici rolünü hangi araçlarla üstlendi? En temel kullandığı araç Kamu İhale Kanunu oldu. Kamu İhale Kanunu ayda bir kez değiştirildi bu ülkede, ayda bir kez kime gideceği, kimi tanıdığı üzerinden belirlenen bir düzen içerisinde kredinin nereye kullanılacağını yönlendiren bir araç oldu. Şimdi, bin beter bir iş yapılıyor, bırakın bunu düzeltmeyi, Kamu İhale Kanunu'ndan muafiyet getirilen fonlar oluşturuyoruz. Varlık Fonu, Kamu İhale Kanunu'na tabi değil. Turizm Ajansı, adı ajans ama fon, Kamu İhale Kanunu'na tabi değil. Artık kanunu değiştirmiyoruz, kanuna tabi olmayan işler yapmayı tercih ediyoruz. Bu değişmediği sürece bu kriz devam edecek.
İkinci temel sebebi, kurallı işleyen bir ekonomiyi tamamen yıktık. Bunun yerine neyi koyduk? Keyfî işleyen bir ekonomik düzeni koyduk ve bu keyfiliği de ortaya çıkaran en temel unsur, kapsayıcı bütün kurumları yok ettik, tamamen dışlayıcı kurumlar kurduk. Bu kapsayıcı kurumlardan kastım ne? İçinde biz yokuz mesela. Burada da esasında öyle bir muamele oluyor, haydi konuşun da bitirin, gidelim. Aynı kaygıyı duyuyoruz, aynı gemide değiliz, bu gemiyi batıran biz olmadık ama aynı kaygıyı duyuyoruz. Ben de bu ülkenin bir parçası olarak bambaşka işler yapılabilecek bir potansiyel görüyorum. Ama sesimizin duyulmadığı, demokrasinin olmadığı bir yerde kurallı işlemez işler, keyfî yürür. Parlamenter demokrasiyi yıktığımız andan itibaren bu kriz hızlandı ve derinleşti. Parlamenter demokrasi iyileştirilerek geri gelmezse yarın yine ve yeniden bir kredi krizini konuşuyor oluruz. Bu yetmez, hukuk yok; bu yetmez, soğan depolarının basıldığını, fiyat genelgelerinin yayımlandığını, kredinin kime verileceğinin talimatla yapıldığını dünya âlemin bildiği bir ekonomik düzen kuruldu. Piyasa ekonomisinin yıkılmış olması tartışılabilir, kurallı işleyen bir düzen yok edildi. Tabii ki kriz çıkar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Başkan Lütfi Elvan geçti)
BAŞKAN - İlave süre vereceğim efendim.
Buyurun.
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Bunların hiçbiri değişmezse bu paketin bir anlamı olmaz, geçiririz, birkaç şirketi kurtarırız, kurtarmak için, Sayın Öztrak'ın da önermelerini de dikkate alarak hatta artırarak belki teknik düzenlemeler de yaparız ama çare olmayacağı gerçeğini kabul etmezsek biz, sürekli burada aynı konuyu tartışıyor oluruz.
Bu krizin ortaya çıkışında üçüncü sebep, evet, uluslararası konjonktür değişti, değişir tabii ki dinamik bir dünyada yaşıyoruz ama uluslararası konjonktürün 2019 yılında bizim gibi dışarıdan kaynağa ihtiyacı olan ekonomiler için zor koşullar getireceğini, 2013'te dünyaya Amerikan Merkez Bankası duyurmuştu zaten. Gözümüzü kapattık, kulağımızı tıkadık ve dedik ki: "Biz devam ediyoruz ne olursa olsun." İşte buraya kadar devam edilebildi. Evet, uluslararası konjonktür değişti ama hiç beklenmedik bir şekilde değişmedi ki, biz biliyorduk bugünlerin geldiğini. Buna hazırlık yapmamayı seçmiş olmayı tartışmazsak eğer o zaman konjonktür değişmeye devam eder, beklemediğimiz şeyler olmaya devam eder ve bu beklemediğimiz şeyler üzerinde harcadığımız vakit kendimizi hazırlamak için harcamamız gereken vaktin önüne geçmeye devam eder. Bunu değiştirmediğimiz sürece bu krizi çözemeyiz.
Dolayısıyla, şimdi, teknik kısmına geleceğim ama teknik kısmın, hakikaten bunlar değişmeden bir işe yaramayacağı gerçeğini tespitle söyleyeceğim. Diyelim ki bu düzenlemeyi yaptık ve şimdiki değeri değiştirmeyecek biçimde zamana yayarak bu batmış şirketleri kurtarmaya karar verdik. Değer değişmedi ve ödeme zamanı geldi, koşullar da değişmedi, biz aynı ekonomik düzende devam ediyoruz, aynı antidemokratik düzende devam ediyoruz, aynı toplumsal barışı yıkan düzende devam ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, tamamlayabilir misiniz konuşmanızı.
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Tamamlayacağım.
Bunları olduğu takdirde, ödeme günü geldiğinde değerini hiç değiştirmeden şirketleri bugün rahatlattığımız koşullarda yarın ödeme yapma kapasitesi yaratacaklarını düşünüyor muyuz? Mümkün değil. Düşünüyorum diyen, hiçbir gerekçeye dayandırmadan bunu söyler. Biz temenni yapmakla yükümlü değiliz. Ben de ödemelerini istiyorum ama ödeyebilmeleri için koşulun sağlanmadığı yerde bu olmaz.
O zaman, ikinci senaryo: Diyelim ki bir değer düşecek yani bir "hair cut" olacak, bir kesinti kabul edilecek, dolayısıyla, bankalar bir kısmını üstlenecek bu yükün, o zaman soru şuna geliyor: Bankaların yaşayacağı zararı kim karşılayacak? Bankalar buna hazır mı? Hakikaten reel sektör krizini tamamen bankaların üzerine yıkacak bir düzeni kurarsak bu işten kurtulacağımızı mı düşünüyoruz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bunu Bankalar Birliği Genel Sekreterimize de soralım.
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Mutlaka yanıtlayacaktır.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Zorunluluk getirmiyor ki.
BAŞKAN - Bankalar Birliği Genel Sekreterimize söz vereceğim zaten.
Sayın Böke, lütfen...
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - İzin verirseniz bitiriyorum, çok haklısınız, bir daha söz almayacağım, hakikaten iyi niyetiniz için de teşekkür ediyorum.
Tabii, bankalar için bir soru daha: Bu kötü kredileri devam ettirme refleksi ve kötü kredi doğuran sistemi değiştirmeden bunu yapma refleksi yeni ve gerçekten ihtiyaç olan kredileri sıkıştırmıyor mu? Bu soruya bir yanıt ihtiyacı olduğu kanaatindeyim.
Bir de son olarak, şimdi, teknik detay yani düzeltmeler yapacak olsak burada ne yapmak gerekir? Yeni İstanbul yaklaşımını yapalı birkaç ay oldu, 2018 Eylüldü. Ben, isterim ki Türkiye Büyük Millet Meclisine bu yaklaşımı sonucu ne oldu anlatılsın. Kimler yararlandı, ne kadar faydalanıldı? Bunu şunun için söylüyorum: Verimli kaynaklara aktarılmasını sağlayacak kurallara, kriterlere ihtiyaç var, bu kriterlerin şimdiden konuşulmasına ihtiyaç var. İkinci bir denetimle birlikte, halkın denetim yapacağı Meclisin mekanizmasının da bunun parçası kılınması gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla ben diliyorum ki bir sonraki uzun sohbetimiz, yeni yaklaşımlara ihtiyaç doğurmayacak değişiklikler üzerinde olsun.
Şimdiden teşekkür ediyorum.