KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Önce, 15 Temmuz hain darbe girişiminde yaşamını yitirenleri, demokrasi şehitlerini saygıyla anıyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Bilgiç, eski başkanımızı da özellikle selamlıyorum, hoş geldiniz efendim.

BAŞKAN - Sayın Bilgiç, hoş geldiniz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu görüşmekte olduğumuz... Aslında Anayasa'nın 166'ncı maddesinin gereğini yapıyoruz. Aslında bu planın, On Birinci Plan'ın 2018 yılının sonunda biteceğini hepimiz biliyorduk ve o 2018 yılının içinde görüşülüp tartışılıp karara bağlanmalıydı. "Yedi ay plansız gitti, bundan sonra da böyle gidecek." filan diyebilirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, hem geç geldi hem de görüşmesini bana göre usulüne uygun olarak yapmıyoruz. Biraz evvel usul tartışmasında arkadaşlarımız da ifade ettiler, hem Plan ve Bütçe Komisyonunda hem de Genel Kurulda eksik yapıyoruz diye düşünüyorum. En azından kesintisiz şekilde bu Komisyonda ve Genel Kurulda görüşülmesi kuralına uyulmuyor. İhtisas komisyonu raporlarının -ki 43 adet ihtisas komisyonu var; biraz evvel Sayın Başkan 3.500 öğretim üyesinin katkı sağladığını söylediler; önemli bir metin- bırakın bize ulaşmasını, hiçbir yerde bulamıyoruz değerli arkadaşlarım. Niye saklıyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, bilemiyorum. Hiçbir yerde bulamıyoruz. Araştırdık nereden bulabiliriz diye, bulamadık maalesef.

Değerli arkadaşlar, bu bir önceki beş yıllık plandan farklı olarak bu planda yeni bir öncelik eklenmiş olumlu bir şekilde. Ekonomi politikaları, üretim ve istihdam politikaları, iş gücü politikaları, bölgesel ve kentsel politikaların yanı sıra ilk kez hukuk devleti, demokratikleşme ve iyi yönetişim başlığıyla yeni bir bölüm eklenmiş. Bu ilktir. Tabii çok enteresandır, bütün bu sorunları ortaya çıkaran bir ekibin böyle sorunlar var diye farkına varması ve demokrasiyle ilgili, demokratikleşmeyle ilgili, hukuk devleti ve iyi yönetişimle ilgili de birtakım cümleler plana koyması enteresandır. Niye enteresandır? Tam da bu cümlelerin konulduğu anda Türkiye'nin demokrasisi, hukuk devleti tartışılıyor değerli arkadaşlarım. Yani "Yabancı gazetecilerin Türkiye'deki eklentileri" diye raporların hazırlandığı, tartışıldığı bir ortamda nasıl bir düşünce özgürlüğünü tartışacağız? Gerçekten ilginç ve endişe verici gelişmeler.

Şimdi, biz iyi yönetişimden söz ediyoruz, işte hukuk devletinden filan söz ediyoruz ama daha çok, yakın zamanda, Cumhurbaşkanı bir anda, bir sabah tak diye Merkez Bankası Başkanını aldı. Bakıyoruz nasıl aldı filan diye, gerçekten hakkı varmış, hukuk gereğiymiş. Niye? Çünkü bir kararnamede, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde denilmiş ki: "Cumhurbaşkanınca süreli atanan üst kademe yöneticileri, ilgili kanunlarda öngörülen görevden alma gerekçeleri yanında kurumsal hedeflere ulaşılamaması nedeniyle de süreleri tamamlanmadan görevlerinden alınabilir." Öbür taraftan Merkez Bankası Yasası ortada duruyor ve orada da Merkez Bankası Başkanının nasıl görevden alınacağı, daha doğrusu nasıl görevden alınamayacağı yazıyor değerli arkadaşlarım.

Bu Planın ikinci olumlu yanı, bana göre; bugüne kadar işte bu yanlış, inşaat odaklı politikalardan vazgeçilip sanayileşme, yıllardan sonra sanayileşmenin öne çıkarılması, gerçekten her ne kadar dünya işte sanayi 4 devriminden filan söz ederken tekrardan sanayileşmenin hatırlanıyor olması ve imalat sanayisinde belirlenen öncelikli sektörler başta olmak üzere yerli üretimin artırılması ve sanayileşmenin hızlandırılmasının öngörülmesi enteresan.

Tabii burada bir başka konu da öncelikli sektörlere ilaveten tarım, turizm ve savunma sanayisi. Ama tarımın burada sayılmış olması da çok ilginç çünkü sizin döneminizde, on yedi yıllık iktidar döneminizde gerçekten Türkiye, -deyim yerindeyse, sembolik olarak söylüyoruz- işte saman ithal eden bir ülke hâline gelmiştir. Bunu da konuşuyor olmakla, aslında, Adalet ve Kalkınma Partisi on yedi yılda neler yaptığını, neler yapmadığını da bir şekilde itiraf ediyor.

Planın makro öngörülerine gelecek olursak tek olumlu yönü bir önceki planda öngörülen, bize göre çok uçuk, hayali 2023 planlarından vazgeçilmiş olması. Herhâlde sizce de gerçekten 2003 hedefleri dediğiniz hedeflerden, işte gayrisafi yurt içi hasılanın 2 trilyon dolara çıkması, kişi başına gelirin 25 bin dolara yükselmesi, ihracatın 500 milyar dolara çıkması, işsizliğin yüzde 5'lere indirilmesi filan, bu hayalî hedeflerden vazgeçilmiş olması aslında olumlu bir şey. Şunun için olumlu bir şey çünkü plan... Daha sonra ben de birkaç cümle yine söyleyeceğim. Güvenilirlikle ilgili çok ciddi bir problemi var Türkiye'nin. İşte çok kızıyoruz kredi derecelendirme kuruluşlarına, işte "bunlar hain, gâvur..." Gene şimdi Garo kızacak bana "gâvur" kelimesini niye kullandın diye, ben kullanmıyorum, alıntı yapıyorum Garo. Hemen kızıyorsunuz fakat arkadaşlar, bu güvensizliği siz ortaya çıkarıyorsunuz. Yani bir planı, beş yılı belirleyecek ekonominin anayasasını yaparken bile güvensizliği siz ortaya çıkarıyorsunuz. Nasıl çıkarıyorsunuz bu güvensizliği? Uçuk, hayalî hedefler ortaya koyarak. Siz, evet, şu kadar ihtisas komisyonlarıyla, şu kadar uzmanla filan incelerken bütün dünyada bakıyor yani Türkiye'de ne oluyor, ne olmuyor, her şeye bakıyor. Maalesef ve maalesef dâhil olduğumuz o ekonomik sistem, Wall Street'te oturan uzmanlar, bir yerden, işte bir köylünün cebinden bir başkasının cebine 1 lira giderken bile oradan ne kadar alacağını hesap ediyor ve takip ediyor; ne oluyor, ne olmuyor, herkes biliyor, kapalı bir toplum değil yani Türkiye. Zaten kapalı bir toplum bugünün teknolojik gelişmesinde mümkün değil.

Bir başka önemli şey: Hane halkı, şirketler dâhil tüm ekonomik aktörlerin borçlu olduğu, bu borçlanma durumunun tavan yaptığı böyle bir ortamda, küresel durgunluklardan söz edilirken -ki programın girişinde siz de bunları yazıyorsunuz; 2018 yılında ortaya konulan iyimser 50 dolar ham Brent petrol fiyatı varsayımı yapılmış ve orada da büyük atlamış olmanız- dünya kadar sıkıntılar varken, dünya ticaretiyle ilgili problemler varken, işte dünyada herkes hedeflerle ilgili daralmadan söz ederken -neye dayanarak bilemiyoruz- ortalama yüzde 4,3 oranında bir büyüme ortaya koymuşsunuz ve bunun nasıl olacağına dair de bir tane şey yok yani somut, objektif, şu şekilde yapacağız, böyle olacak denilmiyor.

Bakın, verimlilikle ilgili bir önceki dönemde yani 2014-2018 plan döneminde toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısı 0,3 yani verimlilikle ilgili siz bu on yedi senede önemli işler yapmışsınız ve Türkiye ekonomisi çok verimli bir şekilde çalışmaya başlamış, katma değer artmış, dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu verimlilik dolayısıyla bunlar olacak ve yüzde 4,3 oranında büyüyeceğiz diyebileceğiniz hiçbir şey yok. Başka ne oldu? Ben bilmiyorum, bir yerden böyle petrol filan, böyle bir şey de bulunmadı değil mi arkadaşlar? Böyle bir şey yok. Bir de hemen alt paragraflarda diyorsunuz ki bizde cari açık işte ne görüyorsunuz, ortalama 0,9; ithalata dayalı bağımlı bir büyüme modelinde nasıl olacak cari açık binde 0,9 olurken neyle, nasıl şey yapacaksınız? Gerçekten bir şey mi bulundu da biz bilmiyoruz? Yani ben Karadenizliyim filan, hiç petrol kokusu mokusu gelmiyor, oradaki aramalardan zaten vazgeçildi. Nedir yani? Gerçekçi olmak gerekiyor değerli arkadaşlarım. Gerçekçi olmayınca ayağımızı yere basmıyoruz ve ondan sonra da herkes zarar ediyor.

Tabii, burada işsizlik rakamlarıyla ilgili de çok gerçekçi olmayan bir rakam ortaya koyuyorsunuz, 4,3 milyon yeni istihdam öngörüyorsunuz. Neye göre? Hangi alanlarda ne gibi yatırımlarda ne gibi gelişmeler olacak, kaynaklar nereden bulunacak, bununla ilgili hiçbir şey yok. Yani Merkez Bankasının ihtiyat akçeleriyle mi olacak, ne olacak? Ki onların da para basma anlamına geldiğini, Sayın Yılmaz'dan bir önceki oturumda öğrenmiştik.

Peki, kişi başına gelir 12.484 dolar. Bu rakamın üzerinde gerçekten oturup düşünmemiz gerekiyor değerli arkadaşlarım. Yıllarca "2023'te 25 bin dolar gelir olacak." diye anlattınız, hâlâ insanlar, yani bu işleri takip etmeyen insanlar böyle bir beklenti içindeler sizden ve "12.484 dolar olacak." diyorsunuz 2023'ün sonunda. Bu da nasıl olacak? Bu olabilecek mi? Bunu gösteren objektif... Neye dayanarak bunlar olacak, 4,3'lük büyüme nasıl sağlanacak, bunlarla ilgili de hiçbir şey söylemiyorsunuz.

Kaldı ki değerli arkadaşlarım, siz bu millî gelir serileriyle ilgili bir düzeltme yaptınız, o düzeltmeye rağmen, eğer o düzeltme olmasaydı şimdi bu rakamları konuşmuyordunuz ama o düzeltmeyi ne bize, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine ne Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine, hiç kimseye, ekonomiyle ilgili yazıp çizen insanlara ne de uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarına anlatamadınız. Ne oldu da Türkiye'de bir şey oldu? Özellikle de tasarrufla ilgili Türkiye'de yüzde 14 tasarruf varken bir gecede yüzde 25'e nasıl çıktığıyla ilgili kimseye inandırıcı olarak hiçbir şey söyleyemediniz maalesef.

Şimdi, böyle bir ortamda, yani bu şişen millî gelir tahminlerine de bakılarak elbette Türkiye'nin ekonomisiyle ilgili olumsuz raporlar yazılıyor. İşte kredi notlarıyla ilgili ciddi problemler ortaya çıkıyor, kıyameti koparıyorsunuz. Ben bu kredi derecelendirme kuruluşuyla ilgili, değerli arkadaşlarım, ilgili bakana soru sordum geçtiğimiz dönemde. Yani bu işte hangi kredi derecelendirme kuruluşuyla hangi anlaşmalarımız var, bunları tek tek yazdı, sadece anlaşmaları. İşte kaç lira olduğu filan, bunları söylemedi. Bizim bu çok kızdığımız kredi derecelendirme kuruluşlarıyla anlaşmalarımız var ve bizim vergilerimizden onlara para ödüyoruz. Madem siz kendi kredi derecelendirme kuruluşlarınızı kurdunuz, ona bağlı olarak bütün dünya size kredi verecekse niçin bunlara milletin parasını gönderiyorsunuz? Böyle değil arkadaşlar. Yani bir devlet yönetiyorsunuz. "Sistemin içindeyiz" diyorsunuz. Yani böyle bu kapitalizmin, neoliberalizmin de ciddi problemleri filan var. Gerçekten bir şey çözmüşseniz bunları yazın. Bunları dünyayla tartışın, müzakere edin, belki dünya da derin bir nefes alır ama öyle bir şey yok maalesef.

Bu planın en önemli eksikliklerinden bir tanesi de bozuk gelir dağılımının tespitine ve buna yönelik çözüm önerilerine hiçbir şekilde yer verilmemesidir. Mevcut, devam eden ve çıkışın daha da uzun sürmesini beklediğimiz krizin önemli sebeplerinden biri, bu bozulmadır değerli arkadaşlar. Bu bozulma dolayısıyla toplumun en altında kalanlar gerçekten çok büyük bedeller ödüyor. Yani ekonomide bir küçülme olduğu zaman, krizler olduğu zaman durumları iyi olanlar da bir bedel ödüyor elbette, sanayicisi, herkes bir bedel ödüyor, herkesi etkiliyor. Ama en aşağıda olan, işte işsizler, geniş toplum kesimleri çok daha büyük bedel ödüyor. İşte 10 tane lüks arabası olanın 2 tanesini kaybetmesi, bu da bir bedeldir ama evine 3 tane ekmek götüren bir adamın 1 ekmeğini kaybetmesi çok büyük, dramatik bir bedeldir değerli arkadaşlarım ve bu ülkede bunlar yaşanıyor maalesef.

Bana göre bu plan, ciddi bir şekilde teknik bir analizden de yoksun bir programdır. Bu teknik analiz adına yapılanlar mevcut Hükûmetin yanlış, yanıltıcı politikalarının tekrarından başka bir şey değil. Bu durumda planın güvenilirliği yoktur değerli arkadaşlarım. Örneğin "2018 yılının ortasından itibaren ekonominin dengelenme sürecine girmesiyle kamuda mali disiplini ön plana alan ve fiyat istikrarına destek veren maliye politikaları ağırlık kazanmıştır, bunlara devam edilecektir." deniliyor. Bunun böyle olduğuna dair bir kişi çıksın bir şey söylesin. Gerçekten bundan dolayı mı olmuştur? Gerçekten dengeleme neticesinde mi bu sıkıntılar ortaya çıkmıştır? Bu olumsuz rakamlar ekonominin kendini dengelediğinden dolayı mıdır, yoksa sizin yanlış tercihleriniz, temel olarak yanlış tercihleriniz, daha sonra yürütmekte olduğunuz, bundan önceki dönemlerde en çok sizin eleştirdiğiniz işleri tekrar sizin yapmanız sonucunda seçim ekonomileri sonrasında mı bunlar ortaya çıkmıştır değerli arkadaşlarım?

Bunları itiraf etmeden, bunları kabul etmeden ortaya koyacağınız plan da plan olmaktan çıkıyor. Anayasa'nın gereği böyle bir çalışma yaptık. Sayın Başkan anlattı, "Şu kadar süre çalıştık." filan dedi ama çok ciddiyetten yoksun şeyler de var. Mesela bu özel ihtisas komisyonlarının hangisinde kadın üniversiteleriyle ilgili bir öneri var? Yok. Sayın Cumhurbaşkanı Japonya'ya gittiğinde gördü, önerdi, hemen plana alındı. Bunlar da çok küçük şeyler gibi görünüyor ama bunlar da planın ciddiyetiyle ilgili çok büyük sıkıntılar oluşturuyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin borçlanma maliyetinin ne durumda olduğunu biliyoruz. 500 milyar dolara doğru yaklaşan dış borçları; bir sene içerisinde 177, 180 milyar doların ödenme zorunluluğunu; daha evvel yüzde 3'lerle, 4'lerle alınan kredileri, borçları şu anda yüzde 7'yle, 8'le, 8,5'la kapatmak için tekrar borç aldığımızı biliyoruz. Ne kalıyor? Yurt içi tasarruflar... Yurt içi tasarrufların millî gelire oranının yüzde 30'un üzerine çıkarılması hedefleniyor arkadaşlar. Yurt içi tasarrufları yüzde 30'a çıkaracak arkadaşlar. Bu rakamdan sonra aslında bu planın tartışılacak bir şeyi de kalmıyor. Neyle yapacaksınız? Yüzde 14'tü, 14'tü bir buçuk sene evvel. Bir sabah kalktık dediniz ki: "Yüzde 26." Buraya İstatistik Kurumunun yöneticileri geldiler, sorduk: "Bizi bir ikna edin, neyle yaptınız, ne oldu?" Yani zorunlu olarak çıkardığınız BES dolayısıyla mı oldu bunlar arkadaşlar?

Soygun o BES. "BES" dediğiniz soygun arkadaşlar ya. 2.020 lira maaş alan insanın zorunlu olarak 100 lirasını, 200 lirasını almak gerçekten eşkıyalıktır, kusura bakmayın, soygundur ya. O para çok önemli bir para ya. Süt alamıyor, süt.

Niçin belediyeleri kaybettiniz? Bunun için kaybettiniz. Çünkü Cumhuriyet Halk Partili belediyeler dediler ki: "Biz her çocuklu evin kapısına süt koyacağız." Bunun için kaybettiniz. Siyasi propaganda için filan söylemiyorum yani. Yaptığınız işler, bu zorbalıklar dolayısıyla bütün bunları.

SALİH CORA (Trabzon) - Bu sabah süt gelmedi.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Gelecek, gelecek, dur bakalım.

Şimdi, diyorsunuz ki: "Yüzde 30'luk tasarruf." Yani birisi, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, buradaki bürokratlar hangi objektif kriterlere, nelere göre...

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, iki sene sonra büyük bir yerde bir petrol, bir şey mi fışkıracak, bir şey mi oldu yoksa birisi bir keşif yaptı da o keşfin patentini alacağız, milyar milyar dolarlar mı yağacak? Yapmayın değerli arkadaşlarım. Bu inandırıcı değil yani. Böyle yaptığınızdan dolayı dünyada kredibilitemiz, işte güvenirliğimiz filan artmıyor, prestijimiz artmıyor, tam tersi, azalıyor ve bu azalmanın bedelini herkes ödüyor, biraz evvel ifade ettim, en çok dar gelirliler ödüyor.

Değerli arkadaşlarım, işte, "Biz kurallara uyduk." filan... Yani bütçeyle ilgili rakamlar elimizde değerli arkadaşlarım. Ne kadar bütçe açığının olduğu belli. 2019 bütçesinde öngörülen açığa neredeyse yaklaştık, 10 milyar TL kaldı; ilk altı ayda yaklaştık değerli arkadaşlarım. Nasıl olacak peki? 2019'un sonunda, 2019 bütçesinde öngörmüş olduğunuz bütçe açığının 3 misli belki de bütçe açığı ortaya çıkacak, bu gidiş onu gösteriyor değerli arkadaşlar. "Nereden gelecek bu değirmenin suyu?" diye sormak durumundayız.

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, son iki dakikanız.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yapmayın. Biraz herhâlde şey yaparsınız bize.

Şimdi, başka bir şey daha var: 24 milyar dolarlık doğrudan sermaye girişi öngörülüyor. Ortalama 10 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiş doğrudan yabancı sermaye ve 24 milyar dolar... Ya, nasıl olacak arkadaşlar? Uluslararası ilişkilerimizin durumu ortada yani, ne diyeceksiniz, ne diye insanlar buraya gelecek doğrudan şey yatıracak? Bunları anlatmanız gerekiyor. Bu ihtisas komisyonlarında neler konuştunuz, bunları anlatacaksınız ki o zaman inandırıcı olsun bu söyledikleriniz.

Bakın, enflasyonla ilgili söyledikleriniz ile yaptıklarınız hiçbir şekilde örtüşmüyor.

Zamanım bitiyormuş, uzatmak istemiyorum. Ya, siz para basmaya başladınız değerli arkadaşlar, para. Yıllar sonra, on yedi sene sonra, yirmi sene sonra para basmaya başladınız tekrar, Merkez Bankasına "Para bas." demeye başlandı. "Hayır, basmadık." filan değil, basmaya başladınız. Merkez Bankasında para falan yok. Merkez Bankasından para çekerken yapılan iş para basma işidir. Sadece yedek akçelerden dolayı, sadece kârdan hisse almadan dolayı değil, o finans cambazlıklarıyla yaptığınız, işte, kirli kâğıtları devletin bankaları üzerinden biraz yenileyip, onu götürüp Merkez Bankasıyla takas yaparken de yaptığınız şey para basmadır. Yani para basarak mı bunları yapacaksınız?

Başka bir şey: Hiç denetimden söz edilmiyor, şeffaflıktan söz edilmiyor, bütçe denetiminde şeffaflıktan söz edilmiyor değerli arkadaşlarım. Öyle bir siyasi ekipsiniz ki sizin istediğiniz raporlar çıkmadı diye Sayıştayın sorumlu elemanını görevden aldınız. Artık millet bütçesinin Sayıştay denetimi bütünüyle ortadan kalkıyor. Böyle bir noktaya geldik. Devletin, milletin vergilerinin neredeyse önümüzdeki dönemde kuracağınız fonlarla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Birkaç dakika daha verirseniz bitireceğim.

İLHAN KESİCİ (İstanbul) - Ben konuşacaktım, benimkini sana veriyorum on dakika.

BAŞKAN - Yok. Sözünüzü tamamlamak için size söz vereceğim. Başka birinin sözünü ilave yapamıyoruz. Bilgi olarak söyleyeceğim.

Bir de sözünüzü tamamlamak üzere süre vereceğim ama ilave süreyi lütfen istemeyelim çünkü çok sayıda konuşmacı var, hepsi de sıra bekliyor.

İLHAN KESİCİ (İstanbul) - Benimkini verebilirsek, ben vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - O kadar fon kuruyorsunuz ki Varlık Fonu'ndan Turizm Fonu'na kadar, vergilerimizle oluşan, halkın toplanan paralarının neredeyse üçte 2'sini denetimin dışına çıkarıyorsunuz. Böyle bir ekonomi güven vermez değerli arkadaşlarım.

Son olarak bir şey daha söyleyeyim, çok önemli olduğu için söylüyorum. Türkiye'nin finansla ilgili çok ciddi problemi olacağı zaten bu birbirine tutmayan plan hedefleriyle de çok açık görülüyor. Öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki dönem de kamu-özel ortaklığı, kamu-özel iş birliğiyle büyük projeler finanse edilmeye devam edilecek. Kamu-özel iş birliği projeleriyle millete çok büyük kazıklar atıldı, çöktü. Geçen gün Komisyondan geçen ve yarın Genel Kurulda görüşeceğimiz torba yasayla getirdiğiniz maddelerle de çok açık ortada.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bağlayayım, son cümlemi söyleyeyim...

Değerli arkadaşlarım, bu hedef, bu plan bundan önceki Onuncu Plan gibi rafa kaldırılacak bir plandır. Zaten kaldırın da bu planı. Bu planla, bu laflarla giderseniz Türkiye hiç önünü göremez diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.