KOMİSYON KONUŞMASI

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, sonda konuşmanın bir avantajı olacağı umudundayım. Söylenebilecek makro ekonomik istikrarsızlıklar ve uyumsuzlukların hepsi neredeyse söylendi ama şununla başlama ihtiyacı duyuyorum. Bir kalkınma planı tartışıyorsak önce kalkınmanın tarifini ortaya koymamız gerekiyor.

Kalkınma dediğimiz şey ekonomiyle sınırlı olmayan, içinde siyasi ve sosyal refahın gelişmesini de barındıran bir bütüncül programdır. Bu programın içerisinde bırakın siyasi ve sosyal refahın da artmasını gözeten bir yaklaşımı ekonomideki yaklaşımı da sadece büyümeyle sınırlı gören, dolayısıyla paylaşıma dair bir endişe, kaygı ve paylaşımı düzenleyici unsurları tartışmayı gerekli gören bir anlayış da bu metinde yok yani esasında, tartıştığımız şey bir kalkınma planı değil, tartıştığımız şey "Nasıl olur da biz büyümeye devam ederiz, bu büyümeyi yeni dönemde nasıl tarif ederiz?" kaygısının ötesine geçmiyor. Bunun ötesinde, herhangi bir modelin kalkınmaya yol açabilmesi için olmazsa olmazın demokrasi olduğu gerçeği burada sıkça vurgulandı, tam da bugün vurgulanması çok kıymetli. "Ne darbe ne dikta" diyen bir anlayışla milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini güvence altına alan bir demokrasi kurulmadığı takdirde ekonomide ne yaparsak yapalım kalkınmanın mümkün olmayacağını esasında son yıllarda yaşanan gelişmelerle Türkiye bir örnek olarak ortaya koyuyor. Onun için, biraz detay konuşacağım ama bu detaylar bu büyük gerçeği gölgelesin istemem. Demokrasinin olmadığı yerde kalkınma olmaz. Bugün, Türkiye'de demokrasi yoktur. Bu planın içeriği de demokrasiyi sağlamak bir yana, demokrasiyi yıkmış olan anlayışı sürdürme iddiasını ve iradesini bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu plandan kalkınma maalesef çıkmaz.

Şimdi, eğer planı bir kalkınma planı olarak değerlendireceksek esasında iki temel soruyu sorma ihtiyacı ortaya çıkıyor. Birinci soru: Onuncu Kalkınma Planı hedefleri nasıl tuttu, tutmayan hedefler niye tutmadı, ne eksik yapıldı, On Birinci Kalkınma Planı hazırlanırken bu eksikleri gidermek adına neler yapılmalı? Böyle bir ders çıkarma faaliyetinin yapılmadığı yerde, geçmiş plandan öğrenilmediği takdirde hakikaten ihtiyacı tarif eden bir plan yazılması da mümkün olmayacaktır. Bunu yapmak çok önemli. İkinci temel soru da: "On Birinci Kalkınma Planı" adı altında sunulan planda ülke adına hedeflenen şey ne, bu hedefleri gerçekleştirmeyi öngördüğümüz küresel koşullara dair öngörülerimiz ne? Bunlar ne derece gerçekçi?

Ben, izin verirseniz, önce Onuncu Kalkınma Planı'na dair bir kısa değerlendirme, ardından da yarın kalkınma planının kendisini tartışacağım için bugün On Birinci Kalkınma Planı'nı hangi küresel koşullarda tartıştığımıza dair öngörüleri biraz masaya yatırmak istiyorum. Şimdi, Onuncu Kalkınma Planı'na baktığınız zaman esasında ne yapılıp yapılmadığına dair tartışmayı bizim yapmıyor olmamız gerekir. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı sayfasında aradım doğrusu "Onuncu Kalkınma Planı'nın hedefleri bunlardı, hedeflerin bu kadarı tuttu, tutmasının sebebi..." veya "...tutmamasının sebebi şudur." diyen bir anlayış aradım ama maalesef böyle bir anlayış hiçbir yerde yok.

Şimdi, baktığınız zaman 2014-2018 Onuncu Kalkınma Planı'nı esasında bir yerde değerlendiriyor rapor ama bu değerlendirmeyi yaparken çeşitli tarihlerin önemli olduğunu vurguluyor fakat 2014 yılının önemli bir tarih olduğu gerçeğini yok sayıyor. 2014 yılı, bugün resmîleşmiş olan başkanlık rejiminin Türkiye'de fiilen başladığı tarihtir ve millî gelirin istikrarlı bir biçimde düşmeye başladığı tarihtir esasında. Dolayısıyla bir kalkınma planıyla çözmemiz gereken sorunun ta kendisini tarif eder 2014 yılı. Oysa Onuncu Kalkınma Planı'nı anlatırken 2014 yılına bir milat koyulmadığı gibi, bu krizi çıkarmış olan, ekonomik, siyasi, hukuki, demokratik krizi çıkarmış olan başkanlık rejimini olumlayan bir 154'üncü maddeyle karşı karşıya kalıyoruz. Yani bu plan, Onuncu Kalkınma Planı dönemini değerlendirirken esasında yaşananları ortaya koymayan, gerçeklikten kopmuş bir plan.

Hedeflere baktığınız zaman bu tablo daha da net ortaya çıkıyor. Mesela, işsizlik 2018 için Onuncu Kalkınma Planı'nda yüzde 7,2 hedeflenmişken gerçekleşme yüzde 11 olmuş, kadınlar sorumlu tutulmuş. Oysaki aynı plan kadınların iş gücüne katılımını öngörürken yüzde 34,9 oranında katılacaklarını öngörmüş. Kadınlar, bu oranda katılmamışlar bile iş gücüne. Sorumlu kadınlar değil, sorumlu yeterince iş yaratılmasına imkân verecek ortam, başkanlık rejimiyle hukuksuzluk ve ranttan yana bir tavırla yıkacağınızı öngörmüyor olmanız sorunu yani öngörülememiş olan şey iş gücüne katılım oranı değil, öngörülememiş olan şey yeterince iş imkânı yaratmak için ihtiyaç duyulan hukuk, ihtiyaç duyulan verimli ve etkin yatırım alanlarını böyle bir anlayışla kuramayacağımız gerçeği. Bu öngörüden yoksun olduğumuz her koşulda işsizlik artmaya devam edecektir Türkiye'de ve sorumlusu kadınlar olmayacaktır.

Benzer şekilde eşitsizliklere vurgu yaparken bunun çözüldüğü ve esasında bir sorun olmadığına dair bir izlenim ortaya konuyor oysa baktığınızda Onuncu Kalkınma Planı'nda Gini katsayısı 0,36 öngörülürken en güncel veriye göre gerçekleşme 0,40 olarak gerçekleşmiş. Benzer biçimde kadın-erkek fırsat eşitliğinin arttığına vurgu yapılmış. Oysa bakıyoruz küresel cinsiyet eşitliği verilerine, bırakın bir düzelmeyi, ağır bir kötüleşmeyle karşı karşıya bu ülkede kadınlar. 149 ülke arasında kadın-erkek eşitliğinde 130'uncu sıradayız. Herhangi bir başarıdan ve fırsat eşitliğinden bahsetmek mümkün değil veya enflasyona bakalım: Enflasyon için Onuncu Kalkınma Planı'nda 2018 için hedef yüzde 4,5 iken gerçekleşme yüzde 20,30 olmuş. Olağan şüpheliler hemen yazılmış: "Kurlar attı, gıda fiyatları değişti, davranışlar bozuldu." Kim bozdu, neden bozuldu, niçin kurlar arttı? Bu gerçek ortaya konulmadan şöyle bir ibare konulmuş: Merkez Bankasının bu bozulmaya karşı para politikasını sıkılaştırmış olması bir olumluluk olarak vurgulanmış. Aman ha, bunu Cumhurbaşkanı duymasın, tam da bu nedenle Merkez Bankası Başkanını görevden aldı daha birkaç hafta önce. Bu kalkınma planı, bu Cumhurbaşkanlığı rejimiyle ve bu yönetim anlayışıyla Türkiye'ye düşük enflasyonu getirmez.

Benzer sıkıntılar maliye politikasında da belirgin ama izin verirseniz ben sağlanamamış olan bu hedefleri daha fazla tartışmayıp On Birinci Kalkınma Planı'nın yazıldığı küresel koşullara dair yapılmış değerlendirmeleri eleştirmek istiyorum çünkü bu değerlendirmeler Türkiye'yi tarif edilen küresel koşullarda yaşamayacak, bundan izole edecek, içe kapatacak bir anlayışı ortaya koyuyor. "Neden?" derseniz, çok açık, mesela "Küresel Eğilimler ve Türkiye'de Etkileşim" bölümüne baktığınızda madde 23 ile 27 büyük bir dijital dönüşümden bahsediyor, "Ulaşım ve konaklama gibi alanlarda yaygınlaşan paylaşım ekonomisi iş modelleri dünyada gelişecek." deniliyor. Peki, Türkiye'de ne olacak? Mesela uber geldiğinde piyasayı düzenlemek yerine uberi yasaklamayı tercih eden bir anlayışla ekonominin küresel gelişmelerin doğurduğu yeniliklere açık olmayacağı içe kapalı bir gerçeği Türkiye'ye dayatan bir anlayış çıkıyor.

Benzer zihniyet madde 29'da, diyor ki: "Dünyada sosyal medya ve e-ticaret alanlarındaki bilgi platformlarının yayılarak etki göstermesi bekleniyor." Peki, Türkiye'de ne olacak? En büyük ve en yaygın böyle bilgi platformu olan "Vikipedi" Türkiye'de yasak. Dolayısıyla dünyadaki gelişmeleri mış gibi okuyan, başka raporlardan tercüme eden ama Türkiye'yi bu gelişmelere kapatan, içe kapalı, dünyadan kopmuş ve var olması gittikçe zorlanan bir zihniyeti dayadığı açıkça ortaya çıkıyor.

Benzer bir konu da madde 51'de, deniliyor ki: "İş gücü piyasasına ilişkin kurumların zayıflamasının etkisiyle dünyada reel ücretlerdeki artış verimlilik artışının altında kalmıştır." O zaman soru şu: Acaba iş gücü piyasasına ilişkin hangi kurumlar zayıfladı, sendikalar mı zayıfladı? O zaman, Türkiye'de yeniden sendikalaşmanın önünün açılacağını mı varsaymalıyız? Yani mış gibi yaparak, başka raporları tercüme ederek kalkınma planı yazılmaz. Hakkaniyetli ve Türkiye'nin ihtiyaçlarıyla örtüşen bir kalkınma planı yazılacaksa küresel gelişmelerle uyumlu, bu gelişmeleri dış saldırıya dönüştürecek zafiyetler oluşturan değil, bunlara karşı ülkeyi hazırlayan işler yapılmalı.

BAŞKAN - Sayın Böke, lütfen tamamlayabilir misiniz.

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Benzer bir örnek madde 68'de. Çevre duyarlı kentleşme yaklaşımının önemini koruduğunu söylediğiniz kalkınma planının elimize geçtiği gün ODTÜ'de öğrenciler gazlandılar ağaçlarına sahip çıktıkları için. Söylenen söz eğer eylemle uyumsuz olursa o zaman hakikaten göze hoş görünen kalkınma planları yazılır, bunu da AKP sıralarından milletvekilleri dile getirirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Son sözümü söylüyorum.

BAŞKAN - Evet, lütfen...

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Gerçek bir kalkınmanın olabilmesi için söz ile eylemin uyumlu olduğu, demokrasinin var olduğu bir düzeni kurmamız gerekiyor.

Tekrar teşekkür ediyorum.