| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 02 .10.2019 |
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, başından süremi sınırladınız ama ben bir kırk beş dakika konuşmayı düşünüyorum desem...
BAŞKAN - Biz o zaman gidelim, siz devam edin, yarın gelince devam ederiz.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Yani süre sınırlaması yok sanırım.
Şimdi, Değerli Başkan, değerli Komisyon üyeleri ve değerli katılımcılar; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, arkadaşlarımız detaylı bir şekilde geneli üzerinde bir değerlendirme yaptılar. Ben çok fazla uzun tutmayacağım ama dediğinizi de yerine getirmiş olayım.
BAŞKAN - Sağ ol, Allah razı olsun.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Şimdi, "reform" Dil Kurumunun tanımına göre "düzenlemek, göstermek" anlamına gelen bir kavram yani bir şey geliştirmek amacıyla ihdas edilen bir ortam veya düzenleme.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu bir reform mudur, değil midir? Yargının gelmiş olduğu sürece baktığınız zaman, gelmiş olduğu aşama itibarıyla baktığınız zaman yargıdan ne bekleniyor, bu paketten ne bekleniyor ve yargı sisteminin gelmiş olduğu aşama nedir? Şimdi, bu paketin Meclis gündemine geldiği sürece kadar çok ciddi şekilde halkta ciddi bir beklentiye neden oldu ve beklenti yaratıldı maalesef.
Türkiye'ye şöyle bir baktığınız zaman, düşüncesinden dolayı cezaevinde olan binlerce siyasetçi, gazeteci, avukat ve partilerin eş genel başkanları... Şöyle bir baktığınızda gerçekten tablo çok ciddi boyutta ve maalesef ki karanlık bir tablo.
Şimdi, peki, yargı ne durumdadır? Nedir yani yargının şu andaki bize göstermiş olduğu fotoğraf? Yargının güvenilirliği ilkesi maalesef şu anda çok ciddi bir şekilde tartışılıyor. Yürütmenin yargı üzerindeki etkisi çok ciddi boyutlarda.
Değerli arkadaşlar, son on yıla şöyle bir baktığınız zaman çok ciddi düzenlemeler yapıldı. Âdeta bu kanun teklifinin içerisinde de yer alan seri yargılama gibi getirilmek istenen sisteme benzer seri kanun çıkarma anlayışı maalesef Mecliste hâkim. Peki, başka ne var bu yargıda? Bu yargının üzerinde gerçekten bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin Anayasa'ya girmesiyle erkler ayrılığının çiğnendiği bir durum söz konusu. Yargının topluma yaklaşımı sorunludur değerli arkadaşlar. Bu getirilen kanun teklifinde savunma makamına yönelik getirilen bir iki tane düzenleme var ama savunma makamı bu yargı sistemi içerisinde maalesef hiçe sayılmakta.
Değerli arkadaşlar, sulh ceza hâkimlikleri, son sistemde bizim hukuk sistemimize giren bir makam, âdeta militan anlayışıyla davranmaktalar ve ona göre karar vermekteler.
Değerli arkadaşlar, başka ne var peki bu yargıda? Bu yargıda tekçi ve cinsiyetçi bir yaklaşım söz konusu.
Bir diğer yaklaşım ise değerli arkadaşlar -biraz önceki konuşmacılar da belirtti- siyasi görüşe göre, siyasi anlayışa göre, kişiye göre karar veren bir yargı maalesef söz konusu.
Peki, bu "yargı reformu" diye nitelendirilen bu Strateji Belgesi'nin kimin tarafından getirildiği de aslında ciddi bir soru.
Şimdi, kimin ihtiyacı vardı ve kimin tarafından hazırlandı? Çok iyi biliyorsunuz değerli arkadaşlar, bu, saray tarafından hazırlanan bir metin. Halkın tartıştığı, halk katmanlarının tartıştığı ve ihtiyaca binaen tartışılan bir metin değil. Maddelere tek tek geçeceğiz ama genel olarak şöyle baktığınız zaman ilk etapta hükûmetin radikal bir dönüşle rotayı demokrasiden yana çevirdiğine ilişkin bir intiba yaratmakla birlikte, Türkiye'nin içine sokulduğu faşizan karanlıktan kurtarılacağı ve son verileceğine ilişkin bir beklenti olmasına rağmen ve bu yönde çok ciddi bir beklenti olmasına rağmen, maalesef, böyle bir tabloyla şimdi karşı karşıya değiliz. Fakat iktidarın pratiğine şöyle bir baktığımız zaman, kanun teklifini önümüze getiren anlayışın pratiğine şöyle bir baktığımız zaman neleri görüyoruz? Yargıyı yönetmeye ilişkin olan hevesini görüyoruz. Başka ne görüyoruz? Cezasızlık politikasının had safhaya ulaştığı bir süreci yaşıyoruz. Başka ne görüyoruz değerli arkadaşlar? Tutuklamanın tedbir olmaktan çıkarıldığı, cezalandırmaya geçildiği bir süreci görüyoruz. Burada getirilen metne bakıldığı zaman aslında niyet anlaşılıyor, niyetin ne olduğunu çok net bir şekilde görüyoruz. Aslında bu "yargı reformu" diye nitelendirilen ve bu şekilde servis edilen bu metnin, ekonomik kriz karşısında bir de başta uluslararası finans çevreleri, sermayedarların gönlünü birazcık da hoş tutmaya yönelik bir metin olduğunu söylemek gerekiyor.
Bu pakette tutuklamanın istisna hâline getirileceği söyleniyor fakat çoğumuz hukukçuyuz, biliyoruz ki tutuklama bir istisnadır değerli arkadaşlar.
Şimdi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle kuvvetler ayrılığı ilkesi, biraz önce belirttiğimiz gibi, maalesef tarihe karışmış durumda. Söz konusu paketin Mecliste yapılması gerekirken maalesef, dediğimiz gibi Cumhurbaşkanı tarafından teklif olarak getiriliyor. Bu paket reform niteliğinde olan bir teklif değildir, bir oyalama, bir makyaj paketidir diye değerlendirmek gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi, biz her şeyden önce şunu belirtmek istiyoruz ki bugün Terörle Mücadele Yasası'nın 7'nci maddesinde değişiklik yapılmak isteniyor fakat bu -biraz önce de konuşmacılar bunları belirttiler- hem Anayasa madde 125'te mevcut bu husus hem de değişik kanunlarda düşüncenin suç sayılamayacağına ilişkin hükümler mevcut. Yani gerek Ceza Kanunu'nda ve gerekse Ceza Muhakemesi Kanunu'nda bu hususlar olmasına rağmen, yeniden Terörle Mücadele Yasası 7/2'ye bunun eklenmesi bize göre sadece bir göz boyamaktan başka bir şey değildir.
Peki, bu maddeden, 1991 yılında getirilen bu Terörle Mücadele Yasası'ndan kaynaklı neler oldu? Yüz binlerce insan bu maddeden kaynaklı düşüncesini açıklamaktan dolayı hüküm giydi, Yüz binlerce insan mağdur edildi, tutuklandı, fişlendi, kamu haklarını kullanması elinden alındı.
Bir de değerli arkadaşlar, kanun yoluyla getirilen, sadece üç sene önce getirilen bu istinafa karşı temyiz yolunun, istinaf mahkemesinin bazı kararlarına karşı temyiz yolunun bu düzenlemeyle açılmış olması da aslında bir itirafın, mevcut olan İstinaf Mahkemeleri Kanunu'nun bir enkaza dönüştüğünün başka bir ifadesidir.
Şimdi, bunu şöyle bir... Bizim partimizden doğru binlerce örnek var. Bu ne demek değerli arkadaşlar? Sayın Selahattin Demirtaş'ın hüküm giydiği dosyanın da artık meşruluğu kalmamıştır, meşruiyet sorunu artık yaşamaktadır. Nedendir? Çünkü şundan kaynaklı: Meclisin gündemine gelen bu kanun teklifinde hem ceza almış olduğu Terörle Mücadele Yasası'nın 7/2'nci maddesi var, o değişikliğe götürülmek isteniyor; bir de yanı sıra verilen kararın Yargıtayda görüşülmek üzere temyiz yolu açılıyor. Daha başka bir anlatımla, daha yeni ihdas edilen Bölge Adliye Mahkemeleri Kanunu ve İstinaf Kanunu maalesef şu anda artık çöpe gitmek üzere ve bunun da meşruluğu tartışılıyor.
Değerli arkadaşlar, biz bütün avukatların sorunlarına rağmen, yine bu teklifle getirilmek istenen hususi damgalı pasaport yani halk arasındaki deyimiyle yeşil pasaport verilmesini elbette ki önemsiyoruz fakat avukatların yığınla sorunları var değerli arkadaşlar, yığınla sorunları var. Sadece reform diye, sadece yenilik diye avukatlara yeşil pasaport gibi bir madde hükmünü getirerek avukatlık mesleğinin hak ettiği bir aşamaya getirdiğine ilişkin beklenti de yerinde bir beklenti değildir.
Değerli arkadaşlar, avukatların içerisinde kendi mesleklerini icra etmekten kaynaklı ceza alan, cezaevinde olan, sürgünde olan onlarca meslektaşımız var, ben de daha önce avukatlık yapan biri olarak söylemek istiyorum. Bunlardan birisini hemen örnek vereyim: İnsan Hakları Derneğinin üyesi olup aynı zamanda bu yönde bu tür davalara bakan İbrahim Vargün şu anda Kırıkkale Cezaevinde, üç senedir cezaevinde kalmakta. Selçuk Kozağaçlı şu anda cezaevinde, Murat Vargün şu anda sürgünde. Benzer, daha ismini sayamayacağım onlarca, belki yüzlerce meslektaşımız savunmuş oldukları dosya veya müvekkilleri nedeniyle şu anda maalesef cezaevinde, takibatla karşı karşıya kalmış ve özgürlükleri ellerinden alınmış durumdadır.
Bizim Adalet Komisyonuna önerimizi: Öncelikle bu, meslektaşlarımıza, yeşil pasaportun ötesinde, savunma yaptıkları mahkemelerde kendi müvekkillerini savunabilecekleri özgür bir ortamın öncelikle yaratılması gerekiyor.
Bir diğer sorun değerli arkadaşlar: Avukatlık mesleğini şu anda icra eden birçok meslektaşımız asgari ücretin dahi altında maalesef çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Yargının sacayağı olan savunma makamının asgari ücretin dahi altında ücret alarak sosyal güvencesinin kötü olduğu ve bir BAĞ-KUR sistemine bağlı olan bir avukatın adli makamı olarak görülen adalet arenasında bağımsız bir şekilde kendi mesleğini icra etmesi, hakkın tecellisini sağlamasını bekleyebilir miyiz? Elbette mümkün değildir böyle bir beklenti içerisinde olmak.
Öte taraftan, tabiri caizse âdeta mantar gibi açtırılan ve açılan hukuk fakültelerinde öğretim görevlilerinin olmadığı bir ortamda avukatlar yetiştiriliyor veya hukukçular yetiştiriliyor. YÖK'ün büyük bir baskısı altında olan üniversitelerin aynı zamanda sorunudur demokratik, çoğulcu bir eğitim sisteminde eğitim alma hakkının sağlanması öncelikle önemlidir bizim önerimiz.
Yine değerli arkadaşlar cumhuriyet savcılarına çok ciddi bir yetki tanınıyor. Bu, hakkın yerine getirilmesi ve savunma hakkının kısıtlanması açısından da çok önemli bazı kriterler getiriyor bu kanun teklifi. Nedir? Bazı suçlarda değerli arkadaşlar beş yıl gibi bir süre kişinin hukuki durumu askıya alınmaktadır. Bu ne demektir? Kişinin mahkeme huzurunda suçsuzluğunu ispatlamasına, savunma hakkının yerine getirilmesine ilişkin olan hususların kısıtlanması anlamını taşıyacaktır. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesine de açıkça şimdiden aykırılıklar teşkil edecektir. Dolayısıyla sadece ve sadece hızlı bir yargı, hızlı bir sonuca ulaşmak ve yargının yükünü hafifletmeye yönelik bu kadar basit ve bu kadar kaba -çok af buyurunuz- bir yaklaşımla bu sorunları çözmek mümkün olmayacaktır.
Değerli arkadaşlar, sadece bu kanun teklifiyle getirilen sorunlar bununla mı sınırlı? Hayır, değildir. Bir diğer sorun ise seri yargılama sistemi ve basit yargılama sistemi diye bizim yargılama sistemimizde mevcut olmayan yepyeni iki yargılama konusunun bu kanun maddesine eklenmesi söz konusudur. Peki bunlar neyi getirecek? Bunlar daha önceki dönemlerde "meşhut suçlar" diye nitelendirilen, kişinin çok ciddi şekilde savunma hakkını da ihlal edebilecek olan bir yargılama sistemini bu kanun teklifi getirecektir. Bu savunma hakkının ihlali, hızlı bir şekilde karar vermeye ilişkin bu yol aynı zamanda maddi gerçeğe ulaşma, maddi gerçeği bulma yönünde de çok ciddi bir engel teşkil edecektir. Hukuk tekniği açısından da karma bir sistemi getirmekte ve zaten kafası karışık olan, zaten siyasal yapının etkisi altında olan yargılama makamlarının bu yönde de çok ciddi bir sınav vermeyecekleri de şimdiden açık ve apaçık ortada olan bir durum.
Bir diğer husus değerli arkadaşlar, şimdi, istinaf mahkemelerinin kararlarına karşı getirilebilecek olan kanun yolundan kaynaklı bazı suç tiplerinin arasında da bir eşitsizlik ilkesi eşitlik ilkesinin ihlali anlamına gelecek. Birçok, neye göre sayılmış olduğu belli olmayan birden fazla suç tipinden kaynaklı verilen cezalara karşı temyiz yoluna gidilmesi gerektiği burada belirtilmişken benzer suçlar nedeniyle temyiz yolunun kapatılmış olması da eşitlik ilkesine aykırı olacak ve bu da apayrı bir sorunu karşımıza getirecektir.
Değerli arkadaşlar, tabii, bu teklifle sunulan sorunlar bunlarla da bitmiyor. Bir diğer husus, yine uzlaştırma maddesine eklenen çok önemli maddelerden bir tanesi de değerli arkadaşlar, emekçinin çalışma ortamına yönelik olan müdahaleyi de zaten bağımsız olmayan, zaten tarafsızlığı tartışılan bir yargı makamının önünde işveren tarafında baskılanarak kendi talebinin de o çerçevede, o daha talebine ulaşmadan, adalete ulaşmadan uzlaştırma yoluyla bunun önünün kapatılmış olmasıdır. Bu da çok ciddi bir sorundur, bu da çalışma hürriyetinin kısıtlanması anlamında da çok ciddi bir problem olarak karşımıza çıkacaktır.
Ben bir diğer hususu da şu şekilde belirtmek istiyorum: Yine uzlaştırma maddesinin içerisine dercedilen bir diğer husus ise siyasal haklarının kullanılması ve konut dokunulmazlığıyla ilgili olan kısmının yani Türk Ceza Kanunu 119'uncu maddesi yanılmıyorsam, ona getirilmek istenen hususun yani uzlaştırma hükümlerinin içerisine alınması da çok ciddi sorunlara neden olacak.
Ben sonuç olarak şunu belirterek izninizle bu aşamada bitirmek istiyorum. Her şeyden önce soruşturma usul ve esaslarında getirilen bu mutlak değerdeki değişiklikler sonuç itibarıyla kovuşturmayı çok ciddi şekilde etkileyebilecek olan hususlardır. Ceza yargılama mantığında, ceza yargılama tekniğinde savunmanın kısıtlandığı, özellikle gizlilik kararlarının çok esas olduğu, asıl olarak kural hâline getirildiği bir sistemde bunun yanında soruşturma usul ve esaslarında meydana getirilmiş olan -bu öneriyle- ya da meydana getirilecek olan bu değişiklikle kovuşturmayı ciddi şekilde ihlal edeceği, ciddi şekilde sakatlayacağı yönünde de çok ciddi belirtiler vermektedir bu kanun teklifi. Bu nedenle biz öneri olarak şunu belirtmek istiyoruz: Biz torba hâlinde bir kanun teklifiyle Türkiye'deki yargı sisteminin sorunlarının çözülemeyeceği kanaatini taşıyoruz. Avukatlık Kanunu'ysa kendi mantığı içerisinde ve kendi bütünlüğü içerisinde yer alacak şekilde yeni bir... Ama meslek kuruluşlarıyla tartışarak, halkla tartışarak, toplumun tüm kesimleriyle tartışarak sadece Avukatlık Kanunu'yla ilgili olan hükümleri kanun teklifi hâline getirip daha çağdaş, daha demokratik ve daha insan haklarına değerli bir hâle getirmenin yolu vardır ve bu denenmelidir. Eğer Ceza Muhakemesi Kanunu'nda bir değişiklik yaratılacaksa yine bu kanun bütünlüğü içerisinde, sadece bu alanda bir kanun teklifi çalışması yapmak gerekiyor. Bunu da ne şekilde yapmak gerekiyor? Gene çoğulcu bir anlayışla, yine demokratik bir anlayışla bunları yapmak gerekiyor.
Tabii, ben şunu da belirteyim ve fazla da uzatmayacağım. Şimdi, biz en yetkili ağızdan, resmî ağızdan şöyle bir cümle duyduk, Ayşe Vekilimiz de biraz önce anlattı: "Biz bu paketi Halkların Demokratik Partisine vermeyeceğiz." Ama hemen kapının diğer tarafında getirilip bize veriliyor ve bize de bu şekilde sunuluyor. Ben şunu sormak istiyorum, gerçekten de merak ediyorum: Kimden, niye korkuyorsunuz? Basının önünde çıkın deyin ki: "Biz vereceğiz, tamam, onlar da siyasi parti, onlar 6 milyon insanı temsil ediyor." Totalde de 30 milyon insanı temsil eden bir siyasal parti. Peki, bu kanunu siz çıkardığınızda bize uygulamayacak mısınız? Bu kanun yürürlüğe girdiği zaman HDP'nin... Bu sözü verin. O zaman bize vermeyin bu kanunu, getirip vermeyin, biz de işin içine... Gerçekten biz de bu konuda bir tasarrufta bulunmayalım. Deyin ki: "Biz bu kanunları çıkarıyoruz ama HDP ve HDP'ye oy veren kişilere ve ailelerine biz bunu uygulamayacağız." Böyle bir hakkınız var mı? Kimsenin yok değil mi? Peki niye korkuyorsunuz, kimden korkuyorsunuz ki basının önünde diyorsunuz ki "Biz bunu HDP'ye vermeyeceğiz." Niye? Parti sayılıyor "AKP, CHP -orada bir boşluk yaratılıyor, biraz dın, dın, dın- ondan sonra MHP, İYİ PARTİ, ondan sonra bir tek milletvekili olan diğer partiler." Herkese verilmeli, tabii ki bizim şeyimiz de bu. Ama HDP'ye gelince üzerine bir karartma ondan sonra diğer... Yani bu demokratik anlayışa sığan bir şey midir?
Değerli arkadaşlar, bizim artık bazı korkulardan vazgeçmemiz gerekiyor, biz cesur olmak zorundayız. Bakın, bu Adalet Komisyonu cesur olmak zorundadır. Bakın, biz bu Türkiye toplumunun sorunlarını tartışıyoruz. Ha, siz bu kanunu çıkardığınızda Hakkâri'deki çocuğa uygulamayacaksanız tamam, biz varız. Ama olur mu böyle bir şey, böyle şey olabilir mi? Niye peki kapı arkasında gelip bize veriyorsunuz bu kanun teklifini? Niye bizden bu şekilde... Niye bizi o zaman bu Komisyona çağırıyorsunuz?
Şimdi, bunlar hep problemli değerli arkadaşlar. Biz bu toplumda... Bakın, ben şunu da söyleyeyim, ondan sonra bitireyim. Biz bu toplumun esası, kurumuyuz ve bu toplumun da herkes gibi vatandaşıyız ve bu halkın, halkların oyuyla biz buradayız. Biz gücümüzü halkımızdan alıyoruz, biz gücümüzü her ne kadar beğenmesek de Anayasa'dan alıyoruz, biz gücümüzü halklardan alıyoruz. Dolayısıyla bizim yok sayılmış olmamız hiç kimseye bir fayda da getirmeyecek ama buna benzer yasalar en azından yasama sürecinde de bu topluma, Türkiye toplumuna hiçbir fayda getirmeyecek. Bu nedenle hepinizi biraz daha cesur olmaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.