| Komisyon Adı | : | TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2214) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 07 .10.2019 |
AYHAN BARUT (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarımız, Bakanlığımızın kıymetli bürokratları, değerli bilim insanları, akademik kariyerli hocalarımız; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Özür dilerim, bir saniye.
Arkadaşlar, görsel basını -herhâlde gerekli malzemeyi almıştır kendince- dışarıya davet ediyorum.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Görsel basın kalsın içeride Başkanım.
BAŞKAN - Zaten sunuyor, Ayhan Bey kendi yayını yapıyor.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Rahatsız eden, farklı bir şey yok ki burada.
BAŞKAN - Aldı arkadaşlar.
AYHAN BARUT (Adana) - Zaten ben biraz dikkat ettim, görsel basın sizleri çekiyor da bizleri çekmiyor Başkanım, öyle yani.
BAŞKAN - Yok.
AYHAN BARUT (Adana) - Yani, özellikle TBMM Televizyonu bile -2 kamera var- sizleri çekiyor, bizi çekmiyor.
BAŞKAN - Sadece Orhan Bey konuştu.
AYHAN BARUT (Adana) - Orhan Bey'i çekmediler, ben gördüm.
BAŞKAN - Çekmişlerdir.
AYHAN BARUT (Adana) - Çekmediler, sorabilirsiniz.
BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyoruz arkadaşlar.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Mikrofon karşıda, Sayın Aksal'ın değil mikrofonlar.
BAŞKAN - Siz yapıyorsunuz arkadaşlar zaten, bu da bir yayın; bakın, şu anda Ayhan Bey yapıyor.
AYHAN BARUT (Adana) - Neyse...
Su Ürünleri Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'yle ilgili toplandık.
27'nci Dönem Üçüncü Yasama Yılının ilk Tarım Komisyonu toplantısında olmaktan duyduğum memnuniyeti belirtmek istiyorum. Ancak dönemimiz boyunca da -yaklaşık on beş aydır milletvekiliyiz- 2 defa -bu 2'ncisi- Tarım Komisyonunun toplantısında bulunuyoruz. Biz istiyoruz ki Tarım Komisyonu gerekli toplantıları çok sık yapsın; biraz önce sizin de söylediğiniz gibi, biriken sorunlarımızı burada uzun uzun değil, kısa aralıklarla anlatma imkânı bulalım çünkü seçim bölgelerimize gittiğimizde, memleketlerimize gittiğimizde -özellikle bizim bulunduğumuz bölgeler tarımla çok yoğun ilişkili olduğu için- oradaki üreticiler, çiftçiler, tarımla ilgili bütün kurumlar bizlerden çok önemli bilgiler ve açıklamalar bekliyor ancak ne yazık ki Tarım Komisyonu on beş ayda 2'nci defa toplanmış durumda. Gerekli görevimizi daha çok, sık yerine getirmemiz ve milletten aldığımız sorumluluğu yerine getirmemiz gerekliliğinin olduğunu düşünüyorum.
Tabii, 2002 yılından beri ülkede tek bir yönetim var ve tek yönetimdeki tarımı konuşuyoruz. Özellikle son on yedi yılda, Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere, bu görevde sanırım 8 ayrı Tarım Bakanı görev aldı; bunların içerisinde enstitü mezunu var, genel cerrahi mezunu var, işletme mezunu var, mimar var, iktisatçı var, İslam enstitüsü mezunu var ama ne yazık ki ziraat, gıda ya da su ürünleri mühendislerinin olmadığını görüyoruz. Bakanlık yapan bu isimler, dönemlerinde yeni bir tarım politikası, yeni bir destekleme modeli uygulamaya kalkmış ancak ülkenin tarımda vardığı bugün sonuç ne yazık ki çok yerinde olmamıştır. Bu uygulamalara şöyle bir göz atacak olursak: Öncelikle, Bakanlıkta bütçe düşürülmüştür. Tarımın 2002 yılındaki gayrisafi yurt içi hasıladaki yüzde 10'luk payı 2019 yılının ilk yarısında yüzde 3,5'a düşürülmüştür. Çiftçi Kayıt Sistemi'nde 2003 yılında 2,8 milyon çiftçi bulunurken bugün bu rakam 2,1 milyona gerilemiştir. 2002 yılında çiftçi borçları 4,5 milyar iken bugün 110 milyar liranın üzerine çıkmıştır. Mazot, gübre, ilaç fiyatları yılda yüzde 100'ün üzerinde; on yedi yılda kaç kat arttığını varın sizler hesaplayın. Özellikle son dönemlerde bölgemizde pamuk üreticisi çok zor ve perişan hâldedir; geçen yıl 4,5 liradan işlem gören pamuk şu anda, hasadı devam etmekte olan bölgemizde 3 liraya kadar gerilemiştir. Narenciye... Mart, nisan ayında mevsim normallerinin üzerindeki aşırı sıcaklardan meyveler çiçeklerini dökmüş; 1,5-2 liradan olan fiyatlar 70 kuruşa, 1 liraya kadar gerilemiş; verimde de, nereden baksanız, yüzde 50 ve üzerinde bir kayıp yaşandığı görülmüştür.
2002 yılında ekilebilen tarım alanları 26,4 milyon hektarken son on yedi yılda 3,2 milyon hektar gerilemiştir; bugün gelinen noktadaysa 23,2 milyon hektardan, cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşanarak, 19 milyon hektar civarında ekilebilir alan bulunmaktadır.
Üzülerek ifade etmeliyim ki tarımımız çökmüştür; çiftçimiz, üreticimiz perişan hâldedir. Ülkemizin, içinde bulunduğu derin hem ekonomik hem siyasi kriz ve komşu ülkelerde cereyan eden durumlarla Orta Doğu'daki pazarımızı kaybettik, Rusya başta olmak üzere buradaki pazarımızı kaybettik, Rusya'ya gönderdiğimiz narenciye ürünlerinin birçoğu geri dönmektedir. Uygulanan bu olumsuz uygulamalara baktığımızda, bunların çözücüsü kimler? Bunları nasıl çözeceğiz? Çözücüsü elbette Tarım ve Orman Bakanlığıdır.
Bakanlığın bugüne kadar yapması gerekenler: Tarımsal kaynaklarımızın korunmasını sağlayacak; üreticilerimizin çıkarlarını gözetecek; gıda güvencesinden, halkımızın gıda güvenliğinden hiçbir nedenle ödün vermeyecek; ithalata dayalı politikalardan vazgeçecek; ülkemizin gıdada kendine yeterliliğini sağlayacak; tarımsal ürünlerin her alanında çok boyutlu demokratik planlamayı ilke edinecek tarımın en önemli paydaşları olan genç beyinlerimiz ziraat mühendislerini, veteriner hekimleri, gıda mühendislerini, su ürünleri mühendislerini, teknikerleri ve teknisyenleri projeye, kadroya kazandırılacak olması gerekirken tek bir tane proje ve planlamasını görmedik; bırakın görmeyi, sözler bile tutulmadı. Aksine, neler görüyoruz, nelere şahit oluyoruz?
"Millî Tarım Projesi" adı altında tarımın özelleştirilmesinden tutun... 2006 yılında -AK PARTİ Hükûmeti döneminde- çıkarılan Tarım Kanunu'nun 21'inci maddesinde şöyle der: "Tarıma verilecek desteklemelerin, millî gelirin yüzde 1'inin altında olmaması gerekmektedir." Ancak ne acıdır ki 2006 yılından beri, çıkarılan kanundaki yüzde 1 olan rakam hiçbir zaman yerini bulmamıştır; yarısı ve yarısının altında bir rakam çiftçimize reva görülmüştür. Böylelikle, son on yedi yılda, çiftçinin bu kanundan doğan 151 milyar Türk lirasının üzerinde alacağı birikmiştir.
Şimdi ne yapılıyor arkadaşlar? Çiftçimizle alay ediliyor ve yeni bir destekleme modeli ortaya çıkarılıyor. Neymiş bu sistem? Üreticinin, çiftçinin en büyük girdisi olan mazot ve gübrede destekleme olmayacak; destekleme sistemi 4 kategoriye ayrılacak; çiftçi, puanlama sistemiyle oyalanacak.
Peki, arkadaşlar, çok açık ve net söylüyorum: Daha fazla ah almaktan, daha fazla intizar almaktan vazgeçelim. Çiftçinin bu milletin efendisi olduğunu unutmayalım, saçma sapan işlerle meşgul olmayalım. Ne demek puan sistemi? Üniversite sınavına mı giriyor çiftçi yoksa KPSS sınavına mı giriyor? Yoksa, siz kendinizi, daha fazla harcama yapması için vatandaşımıza çeşitli ticari pazarlama teknikleri üreterek puan toplatan bankalar mı sanıyorsunuz? Buradan, bu sistemden, bu yanlıştan vazgeçmemiz lazım; aklımızı başımıza almamız lazım. Çünkü ülkemizin 7 coğrafi bölgesinde, 81 ilinde hangi ürün üretiliyor, nasıl rekolte alınıyor az çok biliniyor. Üstelik de destekleme öyle puan muan toplayarak değil; tarımsal gerçekler, tarımsal teknolojiler, mevsim, iklim değişiklikleri dikkate alınarak tespit edilir ve yapılır. Bakanlık bünyesine sirayet etmiş, kavram üretmekten başka işe yaramayan tarımın, haşerelerinden kurtulması gerekmektedir. Düşünün, az puan alan az, çok puan alan çok destek alacakmış; gülelim mi, ağlayalım mı bu işe, bilemedik. Ülkemizde gün geçmiyor ki doğal afet, sel, su baskını, biraz önce de bahsettiğim aşırı sıcaklardan dolayı görülecek tarımsal hastalıklar, verim kayıpları... Peki, bu durumda çiftçinin desteklenmesini hangi kriterlere göre yapacaksınız?
Sayın Başkan, değerli katılımcılar; uzun zamandır dile getirdiğimiz, Sayın Genel Başkanımızın bir tespiti var: "Ülkemiz yönetilmiyor, savruluyor." İşte, tarımsal alanda da yönetilmiyoruz, savruluyoruz, hem de çok aşırı bir şekilde savrulma var. Ayrıca, toplumumuz tarafından yaşanarak görüldü ki dayatılan yönetim sistemi de bize yaramadı, her alanda tepetaklak oluyoruz. Atanmışlar seçilmişlerin önüne yönetici olarak geçiriliyor, topluma karşı sorumlu hiçbir pozisyonları yok.
Bakınız, Komisyon Başkanımız tarımın içerisinden gelen meslektaşımız ama masanın öbür ucunda oturan Bakan tarımdan çok haberdar değil, böyle olur mu? Hâl böyleyken, millî iradeyi temsil eden biz milletvekillerinin ne sorunları ne görüşleri ne de çiftçimiz adına ilettiğimiz talepler karşılanmıyor. Bundan zaman zaman, çoğu zaman da iktidar partisi milletvekillerinin sıkıntılı olduğu da basında ve kendi aralarında dile getiriliyor.
Damdan düşenin hâlinden damdan düşen anlar Değerli Başkanım, değerli vekillerimiz. Sayın Bakanımız 14 Kasımda et için "Üretim çok arttı ama tüketime yetişmiyor." dedi; bir yıl geçmeden, beş ay sonra Sırbistan'dan et ithalatı yaptık. "Ülkenin refahı artmış ki tüketim 6 kilogramdan 15 kilograma kadar çıkmış." dedi ancak bunun da olmadığını gördük.
"Orman Genel Müdürlüğüne alımlarda mülakat yok, KPSS puanlarına göre alınacak." denildi, sonradan mülakatla baş başa kalındığını gördük.
Kendisinden önce Tarım Bakanı olan Sayın Eşref Fakıbaba'nın 10.551 tane kadro sözü verdiği, biraz önce de söylediğim, ziraat, gıda, veteriner hekimler, su ürünleri, tekniker ve teknisyenlerin kadro sözleri tutulmadı, hâlâ yerinde duruyor ve bütün burada meslektaşlarımıza -sizler de dâhil- hepinizin SMS'lerine, maillerine binlerce mesaj gelmekte, bu meslektaşlarımızın feryatları artık ciğerlerimizi delmekte. Lütfen bu meslektaşlarımızın feryatlarına kulak verelim ve söz verilen kadroları, atamaları yerine getirelim.
Ülkemizin akciğerleri ormanlarımız yanıyor, uçaklarımızın yağ kaçırdığı söyleniyor.
Sudan'dan kiralanan arazilerle övünülüyor oysaki Çukurova'ya, Konya'ya, Ege'ye bakılsa, buradaki verimlilik artsa, bunlarla övünülse çok daha iyi olur.
Sayıştay raporuna hiç girmiyoruz çünkü bütçede bunu gündeme getireceğiz.
Günün sonunda gerçek şu: Ülkemiz tarımı ve hayvancılığı, mazottan yeme, gübreden ilaca, tohumdan elektriğe, nakliyeden pazara yani tarladan sofraya her halkada büyük bir fiyat artışı altında ezilmektedir. Üretici üretemiyor, desteklenmiyor, ürettiğinden kazanamıyor; tüketici de kaliteli ve ucuza yiyemiyor.
Değerli arkadaşlar, değerli katılımcılar; tarımın genel durumuna ilişkin oldukça fazla söyleyeceklerimiz elbette var ancak burada sözlerimi Komisyonun ana gündemine ilişkin bir iki değerlendirmeyle bitirmek istiyorum. Ülkemizde mevsimine göre en yararlı ürünlerin başında kuşkusuz balık gelmektedir. Balık ve diğer deniz ürünleri, sağlıklı beslenmede önemli yerini korumaktadır. Bu alanı düzenleyen kanunumuz 1971 yılında çıkarılmış ve yürürlükte olan Su Ürünleri Kanunu'dur. Mevcut kanunun yetersizliğini bütün arkadaşlarımız söylüyor ve tüm paydaşlar tarafından hem değişim yapılması hem yeterli hâle getirilmesi gerçeği vardır.
İmza sahibi milletvekillerimizin teklif çalışmaları sırasında sektörün paydaşlarıyla diyalog kurup görüşlerimizi alma gereğini hissettiğinde şöyle bir şey düşünmüştüm: Herhâlde Komisyonumuz ve Komisyon Başkanımız ilgili meslek odalarından, akademik kariyerli hocalarımızdan, üniversitelerden, sivil toplum kuruluşlarından gerekli görüşleri almıştır diye düşünmüştüm ancak hocalarımızla, odalarımızla, dernek başkanlarımızla yaptığımız görüşmelerde Komisyonumuzun buralardan herhangi bir görüş almadığını tespit etmiş bulunuyoruz. Tabii ki bir gelenek, AK PARTİ geleneğinde bu böyle, oldubittiye getirilip herhangi bir görüş alınmadan, anlık baskın kanun teklifleriyle karşımızda bulunuluyor. Burada çok kıymetli bilim insanlarımız var. Onların da hocalarımızın da burada söz alarak bu konulara, görüşlerine önem verilmesi gerekliliğini belirtmek istiyorum.
Dolayısıyla bizim onlardan edindiğimiz bilgiler ışığında bazı değerlendirmeleri şöyle yapmak istiyorum: Tabii ki bu konuda ilk çalışmayı -haksızlık etmeyelim- İstanbul Sarıyer Belediye Başkanımız Sayın Şükrü Genç gerçekleştirmiştir. 21 Ağustos 2019 tarihinde düzenlediği Balıkçılık Çalıştayı'yla, ilgili sektöre ait tüm konular işlenmiş ve taraflarla güzel görüşmelerde bulunulmuştur. Sonuçta, hem kanunen hem de uygulamaya ilişkin rapor çalışılmıştır; sektörel sorunlar, kooperatiflerin sorunları, pazarlamada yaşanılan sorunlar, denetim, kaynakların yönetimi gibi sorunlar ele alınmıştır.
Teklifte öngörülenlerden birincisi, ruhsat tezkerelerinin veya izinlerin verilmesinde zamanın belirlenmemesi önemli bir eksikliktir.
Yine ikinci olarak, teklifte kiralama yöntem ve teknik şartlarının süreleri, yıllık bedelleri Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından belirleniyor ve yine Bakanlık eliyle kiraya veriliyor. Bu, doğru değildir; bu kiralamalar Kamu İhale Kanunu esaslarına göre yapılmalıdır, aksi durumda her kiralamada bir şaibe aranacaktır.
Yine üçüncü olarak,
arkadaşlar, teklifte asla kabul edemeyeceğimiz bir düzenleme ise fahri su ürünleri görevlisi görevlendirilme isteğidir. Böyle bir şey olabilir mi? Biraz önce de söyledik, ülkemizde alanında uzman binlerce mühendis varken, özellikle bu alanda su bilimleri ve mühendisleri, su ürünleri mühendisleri, balıkçılık teknolojisi mühendisleri işsiz duracak, biz birilerini fahri olarak bu alanda görevlendireceğiz. Peki, niye bu insanları buralarda okutuyoruz, niye bu fakülteleri açıyoruz, niye bu genç meslektaşlarımızı yetiştiriyoruz? Sorarım size, fahri ziraat görevlisi ya da fahri gıda görevlisi ya da fahri tıp doktoru görevlisi gibi görevliler var mıdır da burada "fahri su ürünleri görevlisi" gibi bir ibare koyuyoruz? Bu, doğru bir şey değildir. Biraz önce söylediğim gibi, bu alanda çok sayıda meslektaşımızın önünün açılması, verilen sözlerin yerine getirilmesi de bu anlamda çok değerlidir değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, dördüncü olarak, bu teklifin içerisinde genel olarak ne su ürünleri kooperatifleri ne de su ürünleri meslek grupları yoktur, hepsi baypas edilmektedir. Kıyıya çıkış noktasından denetimlere ve pazarlama noktalarına kadar meslek örgütlerinin ve alanında yetkili su bilimleri mühendislerinin, su ürünleri mühendislerinin, balıkçılık teknolojisi mühendislerinin yer alması sağlanmalıdır ve özellikle otuz-otuz beş yılı aşkın süredir eğitim veren fakültelerimiz, bilim insanlarımız var. Değerli arkadaşlar, o kurumlardan, o bilim insanlarından utanmamamız lazımdır ve fahri görevliyi önermememiz gerekiyor.
Bu değişiklik kapsamında, 1380 sayılı Kanun'da ve ileride kanuna dayalı olarak tüzük ve yönetmeliklerde su bilimleri ve mühendislerinin, su ürünleri mühendislerinin, balıkçılık teknolojisi mühendislerinin yetkilendirilmesi gerekir diyorum, teşekkür ediyorum.