| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 07 .10.2019 |
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bizim yapmış olduğumuz teklif, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7'nci maddesinin ikinci fıkrasıyla ilgili, biraz önce arkadaşlarımız da belirtti. Burada 2 maddede ekleme yapıyoruz, 2 fıkrada ekleme yapıyoruz. Birinci eklememiz, terör örgütünün cebir ve şiddet içeren eylemlerini övecek ya da bu eylemlere başvurmayı alenen teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi. İkinci eklememiz ise düşünce, ifade ve basın özgürlüğü kapsamında açıklama, haber ve eleştiriler bu suç tipi yönünden cezalandırılmaz fıkrası. Neden bunları getirdik biz? Şundan getirdik: Şimdi önümde "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Tarihinde Düşünce ve İfade Özgürlüğünden En Fazla Mahkûm Olan Ülke" adı altında istatistikler var. Bu istatistikleri incelediğimiz takdirde bir de Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunan Ayşe Çelik ve barış akademisinin Füsun Üstel kararı incelendiğinde ifade ve düşünce hürriyeti açısından bu değişikliklerin yapılmasının doğru olacağı kanaatindeyiz. Şu anda getirilen madde hükmünün -biraz önce arkadaşlarımız da söyledi- 301'de olduğu ve yürütme erkinin yargı üzerindeki hâkimiyeti nedeniyle uygulamada zihniyet problemleri olduğunu, erkler ayrılığı ilkesiyle bağlantılı olan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı olmadığından dolayı uygulamada zihniyet problemleri olduğunu ortaya koyan kararlar çıktığından dolayı Türkiye de AİHM'den devamlı cezalandırmaya başlandı. Bakınız, bu noktalar çok önemli arkadaşlar. Türkiye, ülkemiz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde 2018 yılında düşünce ve ifade özgürlüğünden en fazla mahkûm olan ülkeler arasında ilk sırayı alıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2018 adli yılı verilerine göre Türkiye'nin 40 davada ifade ve düşünce özgürlüğünün korunmasıyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10'uncu maddesini ihlal ettiğine hükmediyor. 10'uncu maddenin ihlalinde 14 mahkûmiyet kararıyla Rusya, Türkiye'nin arkasından 2'nci sırada yer alıyor. Yine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin adil yargılanma hakkıyla ilgili 6'ncı maddesinin farklı fıkralarından ihlalde verilen kararlarda ise Rusya 68 mahkûmiyetle ilk sırada, Türkiye ise 53 mahkûmiyetle Rusya'yı izliyor. Türkiye, en fazla ihlal kararında Rusya'nın ardından 2'nci sırada olmasıyla birlikte, şu ana kadar toplam 3.128 davada en az 1 maddeden Türkiye aleyhine karar çıkıyor, 1'inci sıradayız. AİHM tarihinde en fazla mahkûmiyette Türkiye 1'inci sırada, 2'nci Rusya. AİHM'de karar için bekleyen davalarda 7.100 başvuruyla Türkiye 4'üncü sırada geliyor. Arkadaşlar, bu gerçek. Bu neden gerçek? Şundan gerçek: Neden AİHM'de bu kararlar çıkıyor? Çıkmasının nedeni şu: Sistem tıkandı, yargı bağımsız değil, tarafsız değil, Cumhurbaşkanı sistemi dediğiniz tek adam sistemi artık yargı üzerindeki vesayeti ortadan kaldırmadığımız sürece, demokratik parlamenter rejime geçmediğimiz, denge, denetlemeyi, yasamayı etkin bir hâle getirmediğimiz sürece tıkandık; bu net. Onun için diyoruz ki: Yargı reformuna başlarken ilk başta getireceğimiz nokta, yasama, yargı ve yürütme, kuvvetler ayrılığı dengesini sağlamamız gerekiyor. Bu, yürütmenin yargı üzerindeki vesayetini de ortadan kaldıracak nitelikte olacak.
Şimdi, bu mahkûmiyetlerin nedenleri arasında, biraz önce söylediğim gibi, sistem olduğu kadar uygulamadaki zihniyetin de olduğu... Çünkü uygulamadaki zihniyetin olması sistemden kaynaklanıyor. Bakınız arkadaşlar, burada TMK'nin 7/2; TCK'nin 301'inci maddeleriyle birlikte bu konuda verilen kararlar Anayasa Mahkemesi tarafından da veriliyor. Çok ilginçtir -incelediğim zaman- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen mahkûmiyet kararlarını aynı şekilde Anayasa Mahkemesi vermeye başladı. Barış Akademisyenleri davasında 30/7/2019'da Füsun Üstel'in 10 akademisyenle beraber başvurduğu bireysel başvuru dosyasında Füsun Üstel ne demişti? "Bu suça ortak olmayacağız." demişti. Biraz önce vekil arkadaşlarımız "Bu suça ortak olmayacağız." lafı hendeklerde söylendiği zaman "Nasıl, ceza vermeyecek miyiz?" diye konuşmuştu. Evet, Anayasa Mahkemesi diyor ki: Bu, düşünce ve ifade özgürlüğü içine giriyor, karar bu.
Arkadaşlar, bakınız, ikinci karar, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu Ayşe Çelik kararı var. Ayşe Çelik kararında Anayasa Mahkemesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin mahkûmiyet kararlarında olduğu gibi bazı beyanlarda bulunuyor ve diyor ki: İfade özgürlüğünü ve ifade özgürlüğüyle beraber düşünce hürriyetinin burada ihlali var. Ne demiş? Açıkça şunu söylüyor Anayasa Mahkemesi kararında: "Terörün övülmesi, terörizme destek ve gösterisi, şiddet kullanımına, silahlı direnişe ve başkaldırıya doğrudan ve dolaylı teşvik olmamalı." Aynı bizim önerimiz gibi. Ne diyoruz biz? Önerimizi veriyoruz, diyoruz ki: Cebir ve şiddet içeren eylemlerini övecek ve bu eylemlere başvurmayı alenen teşvik edecek... Aynı. Biz ne yapmışız? Anayasa Mahkemesinin Ayşe Çelik ve Füsun Üstel kararındaki gerekçeleri getirmişiz kanun maddesine ekliyoruz. Neden? Biz bu memleketin evladıyız, biz de Türkiye'nin AİHM'de mahkûmiyet kararlarıyla mahkûm olmasını istemiyoruz. Biz demokrasiyle yaşamak istiyoruz, özgürlükler içinde yaşamak istiyoruz. Çıktığımız zaman Aydın'da JES'lere karşı mücadele eden vatandaş bir basın toplantısı açıklamaya kalktığı zaman, hayır, valilik yasaklamasın, ondan sonra gidip de Selçuk'un o kenarında basın açıklaması yaparken gelip de Jandarma onları engellemesin diyoruz arkadaşlar. İnsanlar özgür yaşasın, insanlar demokrasi içinde yaşasın, insanlar Anayasa'dan kaynaklanan gösteri ve yürüyüş hakkı, düşünce özgürlüğü ve siyasi hak ve özgürlüklerini kullansın diyoruz.
Bakınız, yüksek mahkeme, Anayasa Mahkemesi kararına ne diyor: Anayasa'nın 26'ncı maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini, TV programındaki ifadelerinin terör örgütü propagandası yapmak suçunu ortaya koymadığını, ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini ve bu nedenle yerel mahkemeye "Gereğini yap." diyor, aynı Füsun Üstel davasında olduğu gibi. Bu kadar açık. Bu kadar açık olduğu hâlde, 301'deki maddeyi buraya getirmekle, maddeyi "Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz." eklenmekle ve takdiri mahkemeye bırakmakla iş bitmiyor. Burada haber verme sınırını aşmama ölçüsü ne arkadaşlar? Burada hukukçu arkadaşlarımız var, burada üniversite öğretim üyesi arkadaşlarımız var. Haber verme, haber sınırını aşmama ölçüsü nedir? Bu ölçüyü ve sınırı kim belirliyor, nasıl belirliyor? Evet, 285 son fıkrada vardı da ne oldu?
Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığının eğitim kitabına göre haber: "Temelinde bireyi yaşamsal olarak ilgilendiren gelişmeler ve bu gelişmelere ilişkin bilgilerdir. Kitle iletişim araçlarında yer alan haberler bireyleri kişisel, yerel, yöresel, ulusal ve uluslararası düzeyde; toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel yaşamdaki gelişmelerden bilgi sahibi kılar." TDK'de "İletişim veya yayın organlarıyla verilen bilgi." der. Anayasa ne der? Anayasa şunu der: Kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, bunlardan dolayı suçlanamaz." Şimdi, biz ne diyoruz arkadaşlar? Eğer istenilen bu değişiklik, bu tanımlar ve Anayasa hükmüne göre uygulanacaksa doğrusu bu. O zaman demokratik bir ülke olma yolunda adım atmış olacağız ama mesele ne arkadaşlar? Mesele şu: Yürütmenin yargıda müdahalesiyle demokratik bir tahammül sınırı önemli burada. Siyasi iktidarın tahammül sınırıysa bu, bize on yedi yıllık deneyim bunu gösteriyor ki o zaman bu değişikliğin yapılmasının hiçbir anlamı kalmıyor. Neden? "Çocuklar ölmesin." diyenlere uygulanacaksa, "Ülkede savaş var." diyenlere uygulanacaksa bu özgürlükler olmaz, ifade özgürlüğü olmaz.
BAŞKAN - Süleyman Bey, artık biraz toparlayalım. Epey zaman geçti.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Biz diyoruz ki muhalefetin her ifadesi birinci parti tarafından suçlandırılacaksa, muhalif olmak bu Türkiye'de ifade ve fikir özgürlüğü nedeniyle mahkûm olmayı gerektiriyorsa, terör propagandası yapmadan cezaevleri ifade ve fikir özgürlüğünü ortaya koyanlarla dolduruluyorsa o zaman bu getirdiğiniz kanun kime hizmet edecektir?
Arkadaşlar, haber verme, eleştiri gibi soyut ölçülerle bu düzenleme yetersizdir.
BAŞKAN - Peki, teşekkür ediyorum.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Bir saniye efendim, bir saniye.
BAŞKAN - Çok uzadı Süleyman Bey.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Uzatmıyorum, burada gerçekleri konuşuyoruz Başkanım. Adalet Komisyonu üyesi olarak, bir hukukçu olarak, bir milletvekili olarak bunları konuşmazsam görevimi yapmamış olurum.
BAŞKAN - Konuşuyorsun da 3 arkadaşın süresi var.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Bakın, demokrasi ve özgürlükleri burada söylemem lazım, söylemek zorundayım, susmamam lazım benim, susarsam görevimi yerine getirmeyeceğim. Bir saniye, bitireyim.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Mahkeme karar vermiş zaten.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Bir saniye, bitireyim.
Anayasa Mahkemesi, biraz önce anlattığım, Ayşe Çelik, Füsun Üstel ve diğerleri gibi, Sırrı Süreyya Önder kararları gibi ölçütleri koymuş arkadaşlar. Soyut ifadeler üzerinden haksız mahkûmiyetler, yargılamaların önüne geçecek düzenleme, bizim vermiş olduğumuz cebir ve şiddet içeren eylem ölçütü burada ciddi bir öneridir, tartışılması gerekir.
Teşekkür ederim arkadaşlar.