| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 07 .10.2019 |
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, bu maddeyle ilgili değerlendirmemiz şudur, bununla ilgili bir önergemiz de var: Şimdi, söz konusu olan tutuklama. Gerçekten "tutuklama" deyince, son yıllarda çok ciddi şekilde hak ihlallerine neden olan bir husus olduğu için, izninizle biraz üzerinde durmam gerekiyor.
Şimdi, burada tutuklamayı daha önce Ceza Muhakemesi Kanunu'nda olan ve aynı zamanda ceza muhakemesinde olan tutuklama sadece kovuşturma ve soruşturma değil, soruşturma ve kovuşturmanın bütünü şeklinde bir kanuni düzenleme söz konusuydu ama bu teklifle, bu maddeyle getirilmek istenen husus soruşturma aşamasında farklı tanımlanmış, belli bir süreyle sınırlandırılmış, bunun yanında, onun ötesinde bir de kovuşturma süresinde olmak üzere iki safhada tutuklamayı tanımlamış yeni bir kanun maddesiyle karşı karşıyayız.
Peki, burada bizim üzerinde durduğumuz husus, hak ihlallerine neden olabilecek husus niye bu kadar önemli hâle geliyor? Bir defa tutuklama müessesesi maalesef istisna olmaktan çıkarılmış, bir genel kural hâline getirilmiş durumdadır. Yani biz genel olarak tutuklamayla, tutuklama tedbiriyle karşı karşıya kalan binlerce insanın olduğunu ve bundan dolayı da mağduriyetler olduğunu çok iyi biliyoruz.
Bir ilke var, Sayın Başkan, şimdi, soruşturmadaki usul ve esaslar mutlaka ama mutlaka kovuşturmayı etkiler. Niye etkiler? Çünkü adil bir yargılama sistemi, adil bir yargılama süreci mutlaka ve mutlaka soruşturma süreciyle başlar ve kovuşturma süreciyle devam eder, onun için çok çok önemlidir.
Şimdi, "Bunu istisna hâlinden çıkarmış, kural hâline getirmiş." diyoruz. Bazı suçlarda savcıya iki yıla kadar tutuklama yetkisi veriyor. Bu kadar vasıtanın elinde olduğu, bütün kamu gücünü elinde bulunduran bir makamın bazı suçlarda iki yıla kadar tutuklama fırsatını elinde tutan bir makamın bu kadar yetkiyle donatılmış olması hukuk devletine uyabilecek bir ilke olamaz.
BAŞKAN - Şimdi sınırsız ama.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Şimdi, şöyle bir şey: Şimdi, iki yıla kadar dava açması gerekiyor bazı suçlarda. Hangi suçlar? İşte Ceza Kanunu'nda 2'nci kitabın 4'üncü, 5'inci, 6'ncı kısımlarıyla "terör suçları" diye nitelendirdiğimiz suçlarda bir yıl, altı ay, altı ay da uzatmak üzere iki yıla kadar uzatabiliyor.
Peki, buna bu kadar takdir yetkisi verilmesi, bu kadar bir alan verilmesi doğru mudur? Bizce doğru bir durum değildir. Neden doğru değildir? Çünkü gerçekten bu tutuklamalardan dolayı çok ciddi mağduriyetler olmaktadır, adil yargılama hakkı ihlal edilmektedir, soruşturma safhasında ciddi şekilde bir keyfiyete neden olabilecek bir durumdur bu. Bu nedenle bunun bu şekilde kanun maddesine eklenmemesi gerekiyor. Diğer bir husus, şimdi, baskı altındadır, sabahtan beri anlatıyoruz niye meramımızı bu şekilde anlatmak durumundayız? Şimdi, bir tedbir olmaktan çıkarılan bir müessesinin bu şekilde geniş yetkilerle donatılmış olması da doğru değil. Özellikle ve özellikle terör suçlarında tutuklamanın rahatlıkla keyfîliğe dönüştürülebileceği tehlikesi çok fazladır. Bu nedenle de bunun yeniden ele alınması gerektiğini biz ileri sürüyoruz.
Peki, neyi ihlal edecek? Bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesinin çok ciddi şekilde ihlaline neden olacaktır. Çünkü "Adil yargılama ilkesi soruşturmayla başlar." dedik, soruşturmaya uygulanacak olan ilkelerle başlar. Dolayısıyla bu çerçevede yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Bir de şöyle bir müessese daha var, onu da özellikle... OHAL KHK'siyle getirilen ve 2018 yılında kanunlaşan değişiklikle, cumhuriyet savcılarına... Mahkeme önüne gelen dosyayı inceliyor, bütün detayıyla inceliyor dosyayı, siz de biliyorsunuz, hâkim oluyor, dosyadaki mevcut olan kriterlere sahip oluyor ve elinde mevcut olan kanıtlara göre sanığın tahliyesine karar verebiliyor mahkeme, daha önce veriyordu. 2018 yılında savcıya getirilen bu yetkiyle savcının itiraz etmesiyle bir sonraki mahkemeye gidiyor, o mahkeme o sanığı dinlememiş, o yargılama meydanında sanığın meramını göz önünde bulundurmamış, dosyadaki mevcut olan delillere hâkim olmadan yeniden tutuklama kararı veriyor, bunun örneklerini çok çok fazla yaşadık çünkü tahliye kararı çıkıyor, daha cezaevinden çıkmadan itiraz geliyor, itirazdan sonra tekrar tutuklamayla karşı karşıya kalıyor. Dolayısıyla tutuklama tedbiri çok ciddi, sorunlu bir tedbir. Ve şöyle bir Anayasa'ya baktığımız zaman, Anayasa'nın 13'üncü maddesinin, 19'uncu madde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 11 no.lu Protokolü'nün 5 ve 6'ncı maddesine aykırılık rahatlıkla teşkil edebilecek bir tedbir unsuru olduğunu çok iyi biliyoruz. Bundan dolayı Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde mahkûmiyete uğradığını da çok çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla demokratik her türlü hak kullanımı da -bir de biraz önce söyledik- başka şekilde nitelendirilen bir yargılama sistemini de göz önünde bulundurduğumuz zaman bunun kötüye kullanılabileceği... Burada da ben hani eminim ki burada herkesin derdidir, daha demokratik bir yargılama sisteminin hâkim kılınmasını da dert edindiğimize göre özellikle bu tutuklama tedbirinin istisna hâline getirilmesi ve mümkünse kişileri veya sanığı mağdur etmeyecek düzeyde yeniden düzenlenmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve mahkemesinin ilkelerine yeniden oturtulması gerektiğini düşünüyorum.
Çok teşekkür ediyorum.