KOMİSYON KONUŞMASI

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Aslında biz Genel Kurulda da görüşlerimizi bu anlamıyla bildirdik. Evet, en nihayetinde bir harekât başladı ve biz HDP olarak başından beri de buna karşı durduğumuzu sebepleriyle birlikte hem Mecliste hem de dışarıda kamuoyuyla paylaştık. Burada Dışişleri Komisyonu olarak bu kadar önemli bir konunun cereyan ettiği bir dönemde keşke gündem yapabilseydik veya bizim de aklımıza gelseydi, biz gündem olmasını önerebilseydik.

Ben müsaadenizle bu konuyla ilgili fikirlerimizi kısaca ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Çok kısa olursa çünkü 10 anlaşma var gündemimizde.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Elimden geldiğince kısa...

BAŞKAN - Ben hiçbir zaman sözünüzü kısmak istemiyorum biliyorsunuz ama...

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Yok, yok, elimden geldiğince özetlemeye çalışacağım.

BAŞKAN - Gündem dışı olduğu için...

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Türkiye'de özellikle Suriye savaşı 2011 Martında başladığı günden bugüne kadar, gerçekten, ben de ayrıca sınır ilinde yaşayan, yaşamını sürdüren bir vatandaş olarak da kendimizi hiç güvende hissetmediğimizi belirtmek isterim. Sınırlar cihadi selefi gruplar açısından hallaç pamuğuna çevrildi. Hiçbir şekilde güvenlikte ciddi anlamda önlemler, sınırlarda önlemler alınmadı. Ekonomi çok ciddi olarak etkilendi. Ölçeği ne olursa olsun gerek Suriye gerekse Suriye'den Orta Doğu ve Afrika ülkelerine açılan kapılar uzun yıllar ticari olarak etkilenmiş durumda. Nakliye açısından da baktığımızda Türkiye bir tırlar mezarlığına dönmüş durumda. Şimdi ise özellikle mülteci ve göçmen sorunu -"sığınmacı" diye ifade ediyoruz biz ama- savaşın başladığı günden bugüne kadar çok sayıda Suriyelinin Türkiye'de yaşadığını biliyoruz ve mülteciler açısından savaşın yarattığı travmaları biliyoruz.

Adına "tampon bölge" "uçuşa yasak bölge" ya da şimdiki tabirle "güvenli bölge" denilen bölgeye 2 milyon mülteciyi yerleştirmeyi planlamak orada yaşayan Kürt, Arap, Ezidi halkları yerinden etmek ve başka vatandaşları oraya yerleştirmek anlamı taşıyacaktır. Bu nedenle de biz bu planlamaya karşı çıkmıştık. Uzun yıllar devam edecek bir Kürt-Arap savaşının daha sonra içine Türkleri de çekecek bir savaşın uzun yıllar devam etmesinin önünü açacaktır. Ayrıca, yine, göçmenlerle ilgili "Biz göçmenlere asla araçsal yaklaşmıyoruz." şeklinde iktidardan doğru açıklamalar yapılıyor ama Urfa'da Suriye Millî Ordusu varlığını ilan ediyor ve Suriye Geçici Hükûmetini eğer biz Türkiye sınırlarında kabul ediyorsak Suriye'nin toprak bütünlüğünden nasıl bahsedebiliriz, bahsetmemiz mümkün müdür?

İdlib meselesi bizim için önümüzde duran önemli sorunlardan birisidir. Burada yine yanlış izlenen dış siyasetin, Suriye siyasetinin ürünleri yaşıyoruz. Şu an İdlib'de binlerce selefi terörist grubun yaşadığını biliyoruz. Hatırlayın, gözlem noktaları bombalandığı zaman İdlib'deki cihadi selefi çeteler "İki saat içinde Reyhanlı'yı ele geçiririz." tehdidinde bulundular ve buna karşı iktidar partisinden veya Hükûmetten doğru hiçbir açıklama yapılmadı. Reyhanlı'da IŞİD üyesi ve Ceyşul İzze'nin komutanlarından El Sarut'un cenazesine binlerce insan katıldı. Demek ki bugün esasen sınır ötesinde yapılacak müdahaleden ziyade Türkiye topraklarına sızmış ve başkent Ankara'nın dahi güvende olmayacağı, her birinin ayrı bir canlı bomba niteliğinde ortalıkta gezdiği cihadi selefi çetelere karşı esasen yurt içinde bir mücadelenin yürütülmesi gerektiğinin altını çizmek isterim.

Şunu da özellikle söylemek ve vurgulamak istiyorum ki: Ülke çok büyük bir ekonomik kriz içinde, işsizlik, yoksulluk ve güvencesizlik diz boyu, kadına yönelik şiddet diz boyu, doğal kaynakların sermayeye peşkeş çekilmesi tarif edilemez boyutlara ulaşmış durumda. Burada bu konular karşısında yaşanan yani bir yandan ekonomik kriz bir yandan da siyasi kriz karşısında mevcut olan tek adam rejiminin, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin esasen Türkiye'deki asli meselelere yanıt veremeyen bir pozisyonda olduğunu ve bu sınır ötesi harekâtın, operasyonun aynı zamanda iç siyaseti dizayn etme ve rejimi bir bakıma koruma anlamı taşıdığını, rejimi kurtarma operasyonu anlamı taşıdığını ifade etmek isterim.

Son olarak da şunu belirterek sözlerimi bitireyim: Biz ne Türkiye'de ne de Suriye'de Kürt, Türk, Arap, Ezidi hiçbir ayrım yapmaksızın bir insanın dahi burnunun kanamasını hiçbir şekilde istemiyoruz. O nedenle, esasen "sınır güvenliği" adı altında başlatılan ama bunun çok ötesinde bir anlam taşıyan ve Türkiye'yi Orta Doğu'nun bataklığına sürükleyen büyük bir oyunun cereyan ettiğini görüyoruz. Bu oyun karşısında Türkiye halklarının ve Meclisin çok daha uyanık olması... Bu konuda, evet, Meclis tutumunu almıştır ve tezkereyi onaylamıştır ama bu tezkerenin 82 milyon vatandaşın çıkarlarına bir tezkere olduğu kanaatinde değiliz. Ümit ediyoruz ki bu operasyon en kısa zamanda son bulur ve daha fazla gözyaşı akmaz.

Teşekkür ediyorum.