KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Hocam.

Şimdi, bu değerler eğitiminden yola çıkarak ben de bir iki şey söyleyeceğim sizin sunumla ilgili: Geçen toplantımızda da bu gündeme geldi, genellikle insanlar hangi konuyu çok önemsiyorlarsa o konuda ayrı bir ders modülü oluşturmak filan gibi talepler olur, her zaman olur, bu değerler eğitimi konusu da uzun yıllardan beri böyle gündeme geldi zaman zaman yani "Bir değerler eğitim dersi olmalı." filan diye. Bu, değerler eğitimiyle kazandırılmak istenen kazanımların doğasına aykırı bir şey. Çünkü bunlar özellikle birtakım ahlaki davranış örnekleri yaşayarak ve örnek olduğu insanların kafasına çarpılmadan yapılırsa...

CUMHURBAŞKANLIĞI SAĞLIK VE GIDA POLİTİKALARI KURULU ÜYESİ PROF. DR. NECDET ÜNÜVAR - Anadolu yöntemiyle...

BAŞKAN - Yani çok spontane bir eğitim, çok kendiliğinden "Ya, değerler eğitimi diye bir ders var, hadi, gelin bakalım, size değerleri anlatacağız." demekle olmuyor, olmaz. Ama matematik öğretmeni de, resim öğretmeni de, okuldaki kantin yöneticisi de, servis şoförü de, servis ulaşım sorumlusu da, oradaki çocuklara göz kulak olmak için görevlendirilen servis görevlisi de bu değerler eğitiminin ayrılmaz birer parçası. Bugün de öyle yani bugün de bütün bu aktörler bir araya gelerek çocuklara birtakım değerler aktarıyorlar zaten. Ha, o değerlerin bir kısmı belki bizim hoşumuza gitmediği için biz bunun ayrı bir ders biçiminde formatlanmasını çare gibi görüyoruz, bu çare değil. Önemli olan bu aktörlerin de bu sürece birbiriyle uyumlu bir yaklaşımla kazandırılması. Bunun için de hizmet içi eğitimler yani servis şoförlerinin de, servis görevlilerinin de eğitilmesi, okuldaki çalışanların da, kantin görevlilerinin de, okul temizliğinden sorumlu çalışanların da, ailelerin, annelerin, babaların, herkesin, çocuğun okul ve eğitim hayatı ve dışında ne kadar etkili aktör varsa hepsinin bu sürece olumlu bir katkıda bulunmasını sağlayacak düzenlemeler. Bunlar da illa böyle yasal filan olmuyor, yasalarla olmuyor, bu bir; hani şimdi meşhur, çok moda bir tabir var, "ekosistem meselesi"

Şimdi, bakın, siz de bir değerler eğitimi yapıyorsunuz robotik eğitim yaparken, şu anlattığınız modelde bir değerler eğitimi yapıyorsunuz ama bana kalırsa bu değerler eğitimi bu biçimiyle, bu modelle bizim geleneksel, pek yücelttiğimiz değerlerimizle de çok uyumlu değil. Finlandiya'yla uyumlu, doğru; Amerika'yla uyumlu, doğru. Nedir o? Kıyasıya rekabet, liderlik, klan başkanlığı, yardımcılığı; bütün bunlar rekabetçi toplum değerleridir. Bizim yücelttiğimiz değerlerse daha paylaşımcı, daha iş birlikçi -iş birliğini kötü anlamda söylemiyorum- iş bölümüne öncelik veren, destekleyici, zayıfı kuvvetlinin yanında ezmeden sürece dâhil edici falan bir şeyimiz var.

Şimdi, siz Finlandiya örneğine bakarak veya bir başka örneğe bakarak "Oyunlaştırma bunu da gerektiriyor." diyerek böyle bir yola girmişsiniz. Tamam, bu bir deneyimdir, bu da kıymetlidir yani bizim çocuklarımızın, bu değerlerle büyüdükleri takdirde, ilişkilerinin nasıl biçimleneceğini, daha sonraki ileri yaşlarda iş birliği yapmalarını, çalışma hayatında birlikte çalışma kültürlerini ne kadar olumlu veya olumsuz etkileyeceğini zamanla görürüz; onun da araştırmalarını yine siz inşallah profesörlük tezinizde yaparsınız ama -yani bir ara yol bulmaya çalıştım siz konuşurken de- benim önerim şu: Şimdi, rekabet yakın çevreyle, fiziksel temas hâlinde olduğumuz çevreyle olduğu zaman yıkıcı oluyor. Bu Maxim Schreiber'in bir deyimi var: "Stasi sendromu." Stasi sendromu nedir? Stasi, Doğu Alman İstihbarat Teşkilatıydı Doğu Almanya yıkılmadan önce. Doğu Almanya, Almanya'yla birleşip komünist rejim çöktükten sonra Stasi'nin yani Doğu Alman İstihbarat Teşkilatının arşivleri herkese açıldı, herkes gidip orada kendisiyle ilgili dosyayı görme şansına kavuştu ve Doğu Almanya'da birden olağanüstü boşanmalarda patlamalar oldu. Niye? Çünkü dosyalardan görüldü ki kadın kocasının, koca oğlunun, oğul nişanlısının muhbiri yani Stasi aile içinden de bilgi alıyor. Bu yakın çevreden... Bu tür şeyler rekabet biçiminde olabilir, yumuşaktır; istihbarat veya muhbirlik biçiminde olabilir, serttir ama her hâlükârda ailelerin veya yakın çevre ilişkilerinin içine böyle girmemek gerekir.

Şimdi, bir sınıfta rekabet yerine... Çünkü o çocuklar servisle beraber geliyorlar, yemekte beraber oluyorlar, oyunda beraber oluyorlar, derste beraber oluyorlar; sadece sizin dersinizde değil, tarih dersinde, Türkçe dersinde de beraber oluyorlar, bahçede oynuyorlar; bunlar eğer bir rekabete sokulursa herhangi bir derste o rekabetin tortuları ve psikolojik geri tepmeleri başka yerlere yansır, oyuna da yansır, sokağa da yansır, servisteki hangi müziğin dinleneceği konusundaki münakaşalara da yansır. Çözüm ne? Ara çözüm: Rekabeti fiziksel ilişkide olunmayanlar arasında oluşturmak yani farklı okullar arasında, farklı okullar arasında. O zaman en başarılı çocuğu en başarısız çocuk da takdir ediyor "Bizim Ahmet onların Mehmet'ini yendi, onların Mehmet'inden daha iyi." diye. Şimdi, biz bunun örneğini okullar arası basketbol vesaire maçlarında görüyoruz. Ben hiç iyi basketbol oynayamazdım ama basketbolu çok iyi oynayan arkadaşlarımla iftihar ediyordum çünkü onlar Tunalı Ortaokulunu yeniyorlardı. Bana dokunmuyordu onların daha iyi, daha başarılı olmaları. Tam tersine, benim de iftihar edeceğim, benim de paydaş olduğum bir başarı hâline geliyor onların dış rekabeti. Rekabeti dışsallaştırın. Yani okul içinde, sınıf içinde şubeler arası bile tehlikelidir. Onun yerine, okullar arası, hatta uzak okullar -yani yakın okullar olsa yine kavga çıkar- arası olmalı. Sizin okulla, diyelim ki, filan yerdeki okul. Nasıl olsa, zaten, artık bu bilişim teknolojileri mesafe şeyini ortadan kaldırdı. Yani voleybol müsabakası için bir araya gelmek zorundasınız veya yakın olmak zorundasınız, ulaşılabilir olmak zorundasınız. Burada böyle değil. İşte, sizin verdiğiniz örnekte olduğu gibi, Hakkâri'deki çocuk Ankara'daki merkezden robotunu programlayabilir hâle geldiyse yarışmaları da siz buradan... Başka iller de olabilir yani diyelim Çorum'daki okul ile Eskişehir'deki okulu kardeş okul yapıp Eskişehir'deki okulla yarışmaya sokarsanız hem Çorum'daki bütün okullar sizin taraftarınız olur ve o başarıya paydaş olur hem de Eskişehir'deki okullarla düşmanlık filan olmaz, uzaktan şeyiniz olur. Bence bir ara çözüm bulmakta fayda var. Aksi takdirde, bakın, burada belki robotik eğitimi çok başarılı yaparsınız ama değerler eğitimine de zarar verirsiniz. Bizim kültürümüzde bu kıyıcı rekabet yok. Mesela Kırkpınar'da başlarken cazgır ne diyor? "Pehlivan, pehlivan; alta düştüm diye yerinme, üste çıktım diye sevinme..." Ne alttakini şey yapıyor ne üsttekini; bu da bir değerler eğitimidir.