| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Dijital Hizmet Vergisi Kanunu İle Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2312) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 30 .10.2019 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın üyeler, değerli bürokratlar ve basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu paketle ilgili olarak konuşmaya başlamadan önce birkaç kanaatimi ve gözlemimi paylaşmak istiyorum. Bir kere, yine bir torba yasayla karşı karşıyayız ve yine bir etki analizi taşımayan bir yasa teklifiyle karşı karşıyayız. Oysa, bu Komisyonda çok değerli üyeler yani yıllardan beri bu Komisyonda hizmet etmiş olan Bülent Bey gibi, Mustafa Bey gibi insanlar sürekli olarak her yasa gündeme geldiğinde etki analizi konusunu gündeme getirirler ve fakat hiçbir zaman bir cevap alamayız. Yine, aynı şekilde "Yahu, artık bu torba yasadan vazgeçin, doğru dürüst tek çerçeveli yasalar getirin." diye uyarıda bulunuruz fakat yürütmeyi temsil eden -diyelim- arkadaşlar maalesef bu konularda herhangi bir değişiklik yapmadılar.
Şimdi, buradan giderek ben şöyle düşünmeye başlıyorum. Hakikaten anlaşılması zor bir durum bu. Çünkü eğer etki analizi diye bir mesele varsa ki var, bütün dünyada da var, değil mi? Denetleyici etki analizleri aslında bugün dünyada bütün yönetimlerin kullandığı bir yöntem. Peki, biz niye bu kadar söylediğimiz hâlde kullanmıyoruz? Bu, bir.
İkincisi, niye bugüne kadar hâlâ torba yasa ısrarında bulunuyoruz? Ben mesela şöyle bir konuşma duymadım Adalet ve Kalkınma Partisindeki arkadaşlardan: "Torba yasa iyidir." Öyle demediler onlar da. Efendim "Etki analizi olmadan da olur." demediler. "Etki analizi olsa iyi olur." diyorlar. Ama bir türlü bu konuda bir adım atamıyoruz. Yani esasında bu bizi nereye getiriyor arkadaşlar? Benim anladığım kadarıyla, bu yasama sürecinin sağlıksız bir süreç olduğunun en azından öncelikli olarak konuşulması gerektiğini söylüyor bana. Ya, böyle yasa yapılmaz arkadaşlar. Yani Allah aşkınıza, hiç mi başka ülkelerde bu süreçleri görmedik, yaşamadık. Yani üstelik de bu vergi kanunu teklifiyle esasında bir borçlanma yetkisi alıyor Hükûmet ve bu kadar kolay olmaması lazım. Çünkü benim hatırladığım kadarıyla -ben 1990'lı yılları hatırlarım, bu Mecliste danışman olarak bulunuyordum- o zamanla Sümer Oral ile Temizel'in tartışmalarını ve etrafındaki kadroların tartışmalarını yaşamış bir insan olarak bu kadar kolay değildi işler. Şimdi, ben size söyleyeceğim: Bu yasa teklifi için sonuçta el kaldırılacak, çoğunluktaki arkadaşlar AK PARTİ ve MHP olduğu için de bu yasa teklifi geçecek. Ama geçtiği zaman bizim eleştirilerimiz ne olacak? Sevgili Durmuş Yılmaz olsaydı -buradan dönüp söylüyor- bana şey derdi "Hocam, yine suya yazdınız." derdi. Evet, suya yazmış olacaktık, hakikaten suya yazıyoruz ve geldiğim günden beri -bilir arkadaşlar- ben de bunu tartışıyorum: Burada benim ne işim var veya burada zamanı önemli olan -herkes gibi- insanlar olarak burada niçin boşuna vakit kaybediyoruz? Böyle bir duygu var çünkü gelen gidiyor, üstelik de herhangi bir ciddi tartışmaya da... Tartışmadan kastettiğim karşılıklı etkileşimi kastederek söylüyorum yani bir ortak akıl bulma çabasını görmek istiyorum. Ama ben açıkçası zaman zaman bu Komisyon toplantılarında çok sıklıkla söylediğim gibi, burada bir ortak akıl arıyor olduğumuza dair bir izlenim içinde olamadım ve şimdi de aynı şekilde devam ediyor.
Şimdi, işin bu girizgâhı bir bakıma ve yani hakikaten bütün bu toplantılarda içine düştüğüm psikoloji de böyle: Yani konuşsam mı, konuşmasam mı acaba, konuşsam ne olacak, konuşmasam ne olacak, bir katkısı olacak mı konuşmamın? Şimdi, mesela, genel yapısı itibarıyla bu yasayı konuşurken bu yasayla ihdas etmeye çalıştığımız konaklama vergisi, dijital hizmetler vergisi, yeni konut değerlemesiyle ilgili olan vergiler, bütün bunlar aslında dolaysız vergiler ve sizler, hepiniz biliyorsunuz ki dolaysız vergiler yansıtılmaya en müsait vergilerdir. Ne demek bu? Yani vergi yükü geldiği zaman sadece aktörler bu vergiyle ortaya çıkan maliyetleri çok rahatlıkla fiyatlarına yansıtabilirler. Kaldı ki Türkiye ekonomisine kim bakarsa baksın, arkadaşlar, her ne kadar Türkiye ekonomisinin bir serbest piyasa ekonomisine bağlı olduğunu söyleyen bir iktidarla on yedi yıldır yaşıyorsak da şunu biliyoruz: Yani Türkiye'de serbest piyasa mekanizması çalışmıyor zaten. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı şudur: Türkiye ekonomisinde esasında iktisadi aktörlerin, şirketlerin, bireylerin piyasa güçleri vardır, pazar güçleri vardır. Bu ne demektir? Bu, artan maliyetleri çok rahatlıkla fiyatlara yansıtabilme yeteneklerinin olduğunu söyler. Şimdi, siz vergiyi artırıyorsunuz, dijital hizmetler vergisi, konaklama vergisi... Şunları demin Mustafa Bey de söyledi: Mesela, konaklama vergisinin turizmle bağlantılı etkisi ne olacak, bunu ben merak ediyorum doğrusunu isterseniz. Yani bu piyasanın özellikleri dikkate alınarak bakıldığında, bu vergi artışının nasıl bir sonuç üreteceğine dair bilgilenmek isterim ben şahsen ve bu yasayı hazırlamış olan arkadaşların da bize bu bilgiyi vermiş olmalarını isterdim ama bu yok.
Mesela, banka muamele vergisinin artırılması da aynı şekilde. Nasıl bir bankacılık? Zaten bankacılıkla ilgili olarak sıkıntılı bir yapımız var. Yani bankacılık fikriyatı yanlış olarak icra oluyor Türkiye'de. Yani bunları konuşacağımıza, biz, böyle bir vergi paketi içinde bunları konuşmadan "Bir an önce bu işler bitsin gitsin." diye bakıyoruz.
Bu çerçevede, baktığımızda, yine çeşitli maddelerde oluyor ama bir tanesi 31, 32'nci maddelerde gözüküyor. Bu beyanla ifade edilen gayrimenkullerin değerlenmesiyle ilgili düşük harç meselesini aşmak için bir yöntem öneriliyor; Tapu ve Kadastro Müdürlüğünün değerlemeyi kendisinin yapacak olduğunu anlıyorum ben buradan. Bu bir kere nasıl olacak, doğrusu bu ciddi bir soru. Yani bir devlet kurumu -tırnak içinde- diyorum, aslında Hükûmet kurumu hâlinde çalışır bütün kurumlarımız biliyorsunuz. Çünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi dediğimiz sistem, esasında bir devlet yönetim sisteminden çok, devleti hükûmete benzeterek oluşmuş olan bir sistem. Yani benim devletten kastettiğim bağımsız davranması gereken, toplumun farklı kesimlerinin çıkarlarını düşünerek davranması gereken devlet kurumlarının bugün artık Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle hükûmet kurumları hâline geldiğini biliyoruz ve dolayısıyla da bir hükûmet kurumu tarafından çeşitli gayrimenkullerin değerlendirilmesi yetkisini vermek bence çok tartışılması gereken bir konu diye düşünüyorum.
İkinci olarak da yine 32'nci maddedeydi galiba, oranların da ne olacağıyla ilgili olan yetkiyi de doğrudan doğruya Cumhurbaşkanına veriyoruz. Esasında bu benim söylediğimi doğruluyor. Yani 2000 aşağı yukarı... Arkadaşlar, kişi başına millî gelir dağılımı meselesini konuşuyoruz. Bakın, ben size söyleyeyim, Gini katsayıları açık açık söylüyor, 2013, 2014'e kadar Türkiye'de gelir dağılımında bir iyileşme vardır, 2014'ten sonra aşağı inmektedir yani bakarsınız rakamlara, öyle gözüküyor. Efendim, bunlar TÜİK rakamlarıdır ki şaibeli olma ihtimalleri de çok kuvvetlidir ama ona rağmen, gözüken bu. Şimdi, böyle bir ortamda yani ben hakikaten anlamakta zorlanıyorum, kararların merkezî hâle getirilmiş olması, getiriliyor olması, Cumhurbaşkanlığına bağlanıyor olması veya Cumhurbaşkanının atadığı yetkili kurumlara bağlanması... Ki bugün yine bir bilgi vardı gazetelerde veya Twitter'da görmüşsünüzdür; Boğaziçi başkanlığı diye bir şey ihdas edilecek ve bu başkanlığa da Cumhurbaşkanı atama yapacak. Böylelikle de İstanbul boğaz görünümleriyle ilgili olarak kararların çoğu, yerel yönetimler değil tamamen Cumhurbaşkanlığı sistemi olarak Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi çerçevesinde yine Cumhurbaşkanı etrafında oluşmuş olan kadro tarafından alınmış olacak.
Şimdi, arkadaşlar, bunlar tümüyle baktığımızda, gerçekten biraz dışarı çıkıp baktığımızda yani hepimiz bunu yapabiliriz, biraz Türkiye'nin tartışmalarının dışından çıkıp baktığımızda ki bunu yapmamız çok sağlıklı bir şeydir, bu gidiş, gidiş değildir yani buradan bir şey olmaz, gerçekten olmaz. Ama ben bunu defalarca söylediğim için söylerken de yine söyledim ama hiçbir kıymetiharbiyesi kalmayacak, havada uçup gidecek biliyorum ama böyle bir gidiş olmaz. Yani bir borçlanma yetkisini bir torba yasanın içine bir maddeyle sıkıştırarak geçirmiş olmak kabul edilebilir bir şey değil. Dünyanın her yerinde yönetim tabii ki vergileri istediği kullanmak ister, para politikasını istediği kullanmak ister ama bütün bunları denetleyecek kurumlar vardır. Hiçbir denetleyici kurumun neredeyse kalmadığı, eskiden devlet kurumu dediğimiz bütün kurumların doğrudan doğruya Hükûmet kurumu hâline gelmiş olduğu bir Türkiye'de, dolayısıyla da kararların merkezî olarak alındığı bir Türkiye'de yanlış yapma olasılığımız çok fazla ve yanlış yapıyorsunuz derim ben.
Teşekkür ederim.