KOMİSYON KONUŞMASI

CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli bürokrat arkadaşlarımız, sivil toplum örgütlerinin değerli temsilcileri; ben de hepinizi bir kez daha selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Toprak Mahsulleri Ofisi, bilindiği üzere üretimde sürdürülebilirlik ve kalite ilkeleri doğrultusunda özellikle ürün stoklarının depolanması ve muhafazası amaçlı ve faaliyet alanında ürün piyasasını düzenleme görevi üstlenmiş bir kurum. Sayın Genel Müdür, özellikle bu teklifin, kurumun son saydığım amacına daha çok hizmet edeceğini ifade etti yani iç piyasa dengelenmesini sağlayabilmek amacıyla böyle bir kanuna ihtiyaçları bulunduğunu ifade ettiler.

Şimdi, piyasa koşulları içerisinde Kamu İhale Kanunu hükümlerine dâhil olup olmama meselesi, efendim, ihtiyaç olan ürünün hızlı bir şekilde alınabilme durumu, bu konular teknik konular. Yani kurumun çalışmaları içerisinde böyle bir kanuna ihtiyaç olmuş olabilir, bu tarafına bir şey demiyorum. Ancak, kurumun esas kuruluş mantalitesiyle beraber bunu bir bütün hâlinde düşünmek gerektiğini ifade etmek istiyorum. Şimdi, Toprak Mahsulleri Ofisinin -ki benim ilçemde de Toprak Mahsulleri Ofisi vardı ve döneminde inanın sokakta en itibarlı, kredisi yüksek, kendisine saygı duyulan müdür Ofis müdürüydü. "Ya, şu vatandaş Ofis müdürü." diye gösterilir, kendisine her zaman böyle saygıda bulunulan bir kişiydi. Çünkü Ofisin o dönem, özellikle çiftçinin yanında olduğu hissettirilmekteydi- bugün görüyorum ki mantalitesinin üreticiden yana değil, diğer, tali gibi -bana göre- gördüğüm ürün piyasasını düzenleyici yönünde daha öne geçtiğini görebiliyoruz. İhale Kanunu'nun süreleri var, bu sürelerden yararlanma, yararlanmama, ürünü daha ucuza yurt dışından alma konuları gündelik hayatın içerisinde olabilecek hususlar.

Değerli arkadaşlar, biz olaya daha geniş pencereden bakamadığımız müddetçe burada çok kanuna ihtiyacımız olur, çok ihale düzenlemelerine ihtiyacımız olur. Bugün Türkiye'nin en önemli sorunu, İhale Kanunu'yla ürünü yirmi sekiz günde alma meselesi değildir. Bu, tabii, tek başına kurumun veya Sayın Genel Müdürün sorunu değil, bu konu, Türkiye'de tarıma bakış açısıyla ilgili bir konudur. Siz şimdi ürünü Türkiye'de belli bir planlamaya tabi tutamazsanız, ürüne Türkiye'de nerede, ne kadar ihtiyaç olduğunu hâlen planlayamazsanız fiyat dengelemesini bir türlü beceremezsiniz, beceremediğiniz için de devamlı yurt dışından mal almaya ihtiyacımız olur ülke olarak.

Değerli arkadaşlar, bakın, nohutta bugün 2,80 veya 3 TL civarında bir fiyat belirledi Ofis. Şu an üreticinin bununla çok fazla bir para kazanması mümkün değil. Ancak, Ofisin vermiş olduğu bu fiyat üretici yönünden bir garanti sayılabilir. Yani üreticimiz -en kötü ihtimalle- en azından Ofisin verdiği bu fiyata razı olarak ürününü gidip oraya verebilir. Ancak bu fiyat dengelemeleri üründeki üretim dengesizliklerinden kaynaklanmaktadır. Örneğin arpada bu yıl açık var, bir önceki yıl da 15 milyon ton civarında arpa üretimi gerçekleşmiş, bir bakıyorsunuz ki üretim bir anda 5 milyon tona kadar inebiliyor. E, ne olacak? Fiyat yükselecek. Fiyat yükselmesini durdurmak için de Genel Müdürlük haklı olarak bir müdahale yapmakta. Yani fiyatı 1,3-1,4 seviyelerinde tutabilmek adına ithalatı, söz konusu kanundan da yararlanarak hızlı yapacak. Eğer bunu yapmazsa zaten, örneğin arpadan elde edilen diğer gıdalar, ürünler ve özellikle de hayvancılık bundan etkilenecek.

Yani kısa, öz, bunların hepsi birbiriyle bağlantılı konular. Yani şimdi tek başına, bu kanunun niye getirildiğinin değerlendirilmesinden öte, tarım politikamızın doğru değerlendirilmesine ihtiyaç var. Burada almış olduğumuz karar, bakın, sadece günlük bir soruna belki bir çaredir. Ha, siz böyle bir kanun getirdiğinizde insanların kafalarında hemen değişik soru işaretleri doğar. "Acaba hangi ürünle ilgili bir çalışma yapıldı veya yapılıyor?" Bununla ilgili "Kuş gribi vardı da yumurta mı ithal edilecek?" soruları akla gelebilir. Parantez içinde söylüyorum, yaşanmış örnekler.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın bu ülkede et ithalatı yapıldı, yine geçtiğimiz son dönemlerde. Öyle bir ithalat yaptık ki neredeyse ithal ettiğimiz eti ihraç noktasına geldik. Satmak zorundayız yoksa depolardaki bu etlerin gün gelip kullanım süresi geçecek. Yani iç piyasayı dengeleyeceğiz diye de kontrolsüz ithalatlar yapılmasının da doğru olmadığını savunuyorum. Yani etin fiyatını biz aşağı çektik, bu sefer yerli üreticimiz perişan. Yerli üreticimiz kendi ürettiği hayvanı neredeyse zararına keser vaziyete geldi. İşte, temel konu, değerli arkadaşlar, Türkiye'nin tarım politikasında hâlen düzenli bir ekim dikim yapılamayışından kaynaklanmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Arı, lütfen tamamlayabilir misiniz.

CAVİT ARI (Antalya) - Biz bu tip geçici çareler arayacağımıza kendi üreticimizi destekleyerek daha kalıcı çözümler bulmak zorundayız. Örneğin, ben size söyleyeyim, ürün bazlı yapılan teşvikler şu an iki yıldır ödenememekte değerli arkadaşlar. Çiftçimize "Yarısı sizden, yarısı bizden." diye söylendi ya mazot, bakın, mazotla ilgili litre başına yapılan destekleme hâlen yaklaşık on yıldır yapılagelen destekler. Bugün Türk çiftçisinin 155 milyon bu iktidardan alacağı var. Değerli arkadaşlar, biz geçici günlük çözümlerle meşgul olmayalım, Türk çiftçimizi kalıcı çarelerle güçlendirelim, kendi tarım politikamızı düzgün hâle getirelim ve böylelikle de bu tip kanunlara artık ihtiyaç olmasın diyorum.

Teşekkür ediyorum.