KOMİSYON KONUŞMASI

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; şimdi Devlet Malzeme Ofisini konuşurken birden bire Kamu İhale Kanunu'yla ilgili bir tartışmaya döndük. Doğrusu muhalefetten gelen sesler makul geliyor bana da zaten. Yani Kamu İhale Kanunu öyle bir istisnalarla örülmüş vaziyette ki olmaması belki de daha iyi diye düşünmek mümkün. Fakat arkadaşlar, şimdi, burada, tabii, bu süreler kısa ve çok uzun konuşamıyoruz, onun için de çok uzun konuşmaya ihtiyacı olan bir konu esas itibarıyla ama şöyle söyleyeyim size, özetlemeye çalışayım düşündüklerimi: Bugün Adalet ve Kalkınma Partisinin ekonomi perspektifi 1980'li yılların liberal rüzgârlarından hâlâ etkilenmiş olarak devam ediyor. Yani ticarileştirme, özelleştirme, serbestleştirme gibi bir perspektif var geri planda fakat öte yandan da 2008 krizinin getirdiği bir sonuç olarak da bir Hükûmet müdahalesi, devlet müdahalesi sayılabilecek olan bir anlayış da bu çerçevenin içine konmuş durumda.

Şimdi, ben demin bir cümle sarf ettim. Bence o cümle çok önemli ve altını tekrar çizmek istiyorum. Demokrasi ağır işler, doğrudur ama demokraside hata yapma olasılığı daha düşüktür. Tam aksine, diktatörlükler çok hızlı işler, çok hızlı kararlar alınır fakat o kararların yanlış olma ihtimali de çok fazladır yani bir zamanlar, mesela, bir anekdot aklıma geliyor bu ölçek ekonomilerinin önemiyle ilgili olan, ki bu aşağı yukarı İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra giderek önemsenmiş bir konudur, ölçek ekonomileri esasında bir yanıyla maliyet tasarrufu sağlayan imkânlar önümüze serer ama öte yandan da ölçek ekonomilerini gerçekleştiren şirketlere, firmalara bir piyasa gücü yani fiyatı belirleme gücü sağlar. Dolayısıyla da böyle bir çerçeveden baktığımızda, dünyada bu gelişmeler aslında, özellikle 2008 krizinden sonra, büyük şirketlerin ve ticarileşmenin vardığı olumsuz sonuçlardan sonra, dünyada benim görebildiğim kadarıyla tam tersi bir eğilim var. Yani KOBİ'lere yönelik olmak üzere, bazı işlerin küçük ölçekli yapılmasının daha hızlı olabileceğine dair, esnek üretim biçimleri denilen, esnek üretim denilen, özellikle dijital devrimin getirdiği imkânları kullanan küçük firmaların daha etkili olduğuna dair anlayışlar var ve bu sebeple de dünyada böyle bir, küçük olanın daha etkin olduğu bir yeni gelişme trendi var. Şimdi, bütün bu tartışmalar ortamında biz öyle bir şey tartışıyoruz ki İhale Kanunu'yla Devlet Malzeme Ofisinin devlet adına alacağı, açacağı ihalelerde Kamu İhale Yasası'ndan uzaklaşarak bu işleri yapamaz mıyız? Daha hızlı yapamaz mıyız? Daha hızlı yapmanın daha doğru yapmak olmadığı bilinciyle baktığımızda, bir kere bunun, üzerinde düşünülmesi gereken bir nokta olduğunun altını çizeyim.

Şimdi, arkadaşlar, bugün Türk ekonomisine baktığımızda yani biraz mikro iktisattan anlayan insanlar olarak Türkiye ekonomisine baktığımızda, Türkiye ekonomisinde küçük-orta ölçekli şirketlerin egemen olduğu çok az piyasa vardır, tam aksine, büyük şirketlerin hâkim olduğu sektörler görüyoruz. Bunu ben söylemiyorum, açın TÜİK'in yoğunlaşma oranları indekslerini -ki bize bir ölçüde ipucu verir- Türk imalat sanayisinin yüzde 60'ına büyük şirketlerin egemen olduğu bir yapıya sahip olduğunu görüyoruz ve biliyoruz. Şimdi, bu ölçüler bence yeteri kadar da göstermemekte var olan durumu ama böyle baktığımızda şu anlama gelir bu: Demek ki herhangi bir ihale açtığınızda sizin karşınızda büyük ölçekli firmaların alıcı olma ihtimali veya satıcı olma ihtimali var ve üstelik de devlet olduğu için de -genellikle bu bir gelenektir- bir tür kartel kurarak ihalelere girme eğilimi var. Hatırlayın, geçmişte Sağlık Bakanlığında gerçekleşen bu kalp piliyle ilgili olan davayı hatırlayın. Devlet Güvenlik Mahkemesi açmıştı ama esas itibarıyla aynı zamanda bir rekabet davasıydı bu çünkü Sosyal Sigortalar Kurumuna kalp pili satan firmalar kendi aralarında anlaşmışlar ve dünya fiyatlarının çok üzerinde fiyatlarla kalp pili sağlıyorlardı SSK'ya yani devletten nemalanıyorlardı. Arkadaşlar, Türkiye'nin çıplak gerçeğini görelim, Türkiye'de servet edinme aracı hâlâ devlettir. Devlet olduğu için o nedenle Türkiye siyaseti her zaman için ekonomiden çok daha önemlidir.

Şimdi, Sayın Durmuş söyledi, ben de o yılları hatırlıyorum, 2000'li yıllarda büyük bir kriz yaşarken krizden çıkmayla ilgili olarak alınan tedbirlerden bir tanesi de bu Kamu İhale Kurumuydu. Bir anlamda, sağlayacağı bir kredibilite anlamında etkisi olan ve aynı zamanda olası kuralsızlıkların, kanunsuzlukların da önüne geçecek bir kurum olarak dizayn edildi fakat arkadaşlar yani geldiğimiz nokta, Bülent Bey'in söylediği gibi, hakikaten Kamu İhale Kanunu'na dahi ihtiyaç duyulmayacak bir yere geldik. Niye geldik? İşte altını çizerek söylüyorum, özellikle Sayın Cumhurbaşkanımız hızlı karar almak ihtiyacında, sanki hızlı karar almayı doğru karar almakmış gibi bize anlatıyor ama böyle bir şey yok; tam aksine, doğru karar almak daima daha fazla sayıda insanın fikirlerini alarak verilecek kararlardır. Eğer hata yapmak istemiyorsak bu böyledir. Bakın, bir örnek vereyim size, zaman zaman bu örneği veriyorum: Karadeniz Sahil Yolu Projesi... Karadeniz Sahil Yolu Projesi'ni o zamanlar, Mesut Yılmaz'ın Başbakan olduğu zamanlar 3-4 bakan verdi ve ortada büyük bir skandal olarak yaşadığımız bir Karadeniz Sahil Yolu Projesi'yle baş başa kaldık. Şimdi, arkadaşlar, dolayısıyla da -uzatmadan- esasında prensip olarak tartışmamız gereken şey anladığım kadarıyla Kamu İhale Kanunu'na ihtiyacımız var mı yok mu? Şimdi, eğer çok hızlı işler yapmak istiyorsanız galiba yok yani gözüken o. O zaman belki de bu tartışma oraya uzatılmalı, Bülent Bey'in söylediği gibi, Kamu İhale Kanunu'nun anlamsızlığı kararı verilerek en azından Meclise öneri olarak getirebiliriz ki bu yasa yürürlükten kalkmalıdır diye ama aksi takdirde eğer gerçekten -yine Durmuş Bey söyledi bence ve çok doğru söyledi- kapitalist sistem bile olsa kurumlara ihtiyaç var, kurallara ihtiyaç var, dolayısıyla da Kamu İhale Kanunu gibi bir kanuna ihtiyaç var.

Teşekkür ederim.