KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, tekrar saygılarımı sunuyorum.

Bu bütçe, 2020 yılı bütçesi nasıl bir bütçedir? Bu sorunun cevabını, hem burada konuşmacı arkadaşlar hem de dışarıda birçok uzman arıyor. Nasıl bir bütçedir? Biraz evvel Sayın Durmuş "IMF bütçesidir." dedi. "IMF'yle anlaşma yapmadınız ama bu bir IMF bütçesidir." dedi. Benziyor bana göre, tam IMF bütçelerini uygulamaları mümkün değil çünkü önümüzdeki dönemde bir süre sonra, epey bir zaman sonra olsa bile 2 tane seçim var, böyle bir şeyi uygulama şansları yok, böyle bir şık da yok yani, böyle bir motivasyonda yok Hükûmette. Böyle bir riski -tırnak içinde- alacak durumda da değiller. Bu bütçe, bana göre -biraz sonra da gerekçelerini söyleyeceğim- bir borç çevirme bütçesi. 2015 seçimlerinden sonra, 7 Haziran-1 Kasım seçimlerinden sonra bu sıkıntı, kriz... Hiçbir zaman adını koymadınız, tanımlamadınız, söyleyenleri "hain" filan ilan ettiniz "Ne krizi, ülkede kriz falan yok." dediniz ama bir panikle sıkıntıyı fark ettiniz, paniklediniz ve sürekli bir şekilde piyasayı değişik nereden nasıl olacak, etkileri belli mi, bunlara da çok bakmadan değişik teşviklerle tekrar büyümeye, o alışık olduğunuz, uçuyoruz falan, Türkiye ekonomisi uçuyor dediğiniz şeye dönmeye çalıştınız. Bunları yaptıkça battınız ama yaptıkça battınız çünkü önü arkası hesaplanmamış girişimlerdi ve hâlâ Maliye Bakanı en son "ivme finansmanı" filan dedi. Yani ivme finansmanını, ben yeni duydum, kaçırmışım, kredi garanti fonları, verilen teşviklerden sonra şimdi de ivme finansmanı diyor.

Değerli arkadaşlar, bütçeyle ilgili, Strateji ve Bütçe Başkanı Sayın Naci Ağbal yaptığı konuşmada kaynak nerede, bütçe nasıl bölünecek sorusuna şöyle bir cevap verdi: "Son dönemde ortaya çıkan küresel üretime ilişkin yukarı yönlü açıklamalar, global düzeyde faiz oranlarının aşağı gelmesi, gelişmekte olan ülkelere yönelik finansman koşullarının olumlu gerçekleşeceği beklentisi 2020 bütçesi açısından iyi gelişmeler." Yani Hükûmet diyor ki: Geçmişte para yağmıştı, şimdi dünya ekonomisi, küresel trendler tekrar bir genişlemeye doğru gidiyor, yağacak. Öyle bir şey yok değerli arkadaşlar, öyle bir şey olmayacak. Yani ticarette sözünü ettiğiniz iyiye doğru gelişmeler falan yok, zaten Sayın Ağbal'ın konuşmasından bugüne kadar geçen sürede bunların olmadığı da çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Kaldı ki siz geçmişte o ucuz para yağdığında o parayla ne yapacağınızı bilemediğinizden dolayı o para geldi, işte inşaata, betona falan döktünüz, şimdi, o paraların geri ödenmesi söz konusu olduğu zaman da bocaladınız. Şu anda yaşamakta olduğumuz krizin -siz buna hiçbir zaman kriz demediniz, demeyeceksiniz- en temel sebebi de bu. Dolayısıyla öyle bir kaynak akışı olsa bile, sizin geçmişte olup bitenlerden ders almış dolayısıyla bunu farklı değerlendireceğinize dair herhangi bir işaret yok. Bu bütçe teklifinde de böyle bir şey maalesef yok.

Değerli arkadaşlarım, bu bütçenin büyük kaynaklara ihtiyacı var. Bunu vergilerle ve vergiler yetmeyince yeni vergiler koyarak, mevcut vergileri artırarak, yeniden değerlendirme oranlarını artırarak, memuru, emekliyi "hedef enflasyon" diye onları da kandırarak... Güya rakamlarla hareket ediyorsunuz, etmiyorsunuz rakamlarla, onlara az vereceksiniz, çok vergi toplayarak bunları gidereceksiniz ama hesabı da biliyorsunuz, o kadar da değil. Daha başında gördünüz ki bu iş öyle vergilerle, yeni vergilerle, artan vergi oranlarıyla, yeniden değerlendirmelerle olacak bir iş değildir; borçlanmaya yöneliyorsunuz. Nitekim iç borçlanma stratejisi, kasım, aralık, ocak yayınlandı, müthiş bir borçlanma ve borç ödeme takvimine giriyoruz. Geçen gün torba yasa görüşülürken Bakan Yardımcısı zaten bunu söylemişti, enteresan bir şey daha söylemişti orada "Biz şimdi borçlanma limitini 70 milyar TL artırıyoruz ama hepsini şimdi kullanmayacağız, 2020'nin ilk aylarında çok büyük borç ödemelerimiz var, orada kullanacağız." filan diye bir şey söylemişti. Öyle de değil yani, 2020 Ocağında da rekor bir borçlanma var, 24 milyar TL gibi rekor bir borçlanma var.

Değerli arkadaşlarım, bu Hazine Finansman Programı'yla ilgili yayınlanan, Hazine ve Maliye Bakanlığının yayınlamış olduğu basın duyurusunda çok enteresan şeyler var, sizin ekonominizin nereye gittiğini ve bu bütçenin ne anlama geldiğini gösteren cümleler var. Bakın, birkaç tanesini okuyorum: "2018 yılında 59,3 ay olan nakit iç borçlanmanın ortalama vadesi, 2019 yılı Ocak-Ekim döneminde 28,2 ay olarak gerçekleşmiştir." Vade düşüyor değerli arkadaşlar, öyle kolay işler değil. Devam ediyor, başka bir cümle daha var, çok enteresan bir cümle var.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Devraldığınız yere geldiniz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Evet, aldığınız yere geldiniz.

"2018 yılında 17,5 olan sabit getirili TL cinsi iç borçlanmanın ortalama maliyeti 2019 yılı Ocak-Ekim döneminde yüzde 20,2 seviyesinde gerçekleşmiştir." Maliyet filan da artıyor. Sayın Cumhurbaşkanının söylediği gibi "Biz emrediyoruz, faiz düşüyor." gibi bir şey de yok değerli arkadaşlar. Bir de 2019 yılında borçlanmayla ilgili olup bitenler 2020'de neler olacağını da çok açık, net bir şekilde ortaya koyuyor değerli arkadaşlar. Hatırlayın, 2019 bütçesinde 81 milyar TL civarında bir borçlanma limiti konulmuştu, geçen gün burada torba yasayı konuşurken tartıştık, Bakanlık ve Sayın Cumhurbaşkanı yüzde 5 artırarak 90 milyar oldu. Ama biz biliyoruz ki eylül ayı sonu itibarıyla devlet zaten 114 milyar 883 milyon TL borçlanmıştı. Sayın Bakanın açıklamış olduğu Yeni Ekonomik Program'da da 2019 yılı borçlanma hedefini 125 milyar TL diye ortaya koymuştu. Bunların gerçekçi rakamlar olmadığını söylemiştik, tekrar edelim değerli arkadaşlar. Siz 2018 yılında 70-80 milyarı Merkez Bankasından olmak üzere en az 130 milyar TL civarında olmayan, daha evvel öngörülmeyen parayı aktardınız. 2020 yılında böyle bir şey yok, Merkez Bankasında birikmiş ittihat akçeleri yok, işte, tekrar imar affı -bilmiyorum, neyi affedeceksiniz, milletten neyi toplayacaksınız- yok, tekrar bedelli askerlik yok çünkü Askerlik Kanunu filan çıktı, böyle bir şey yok.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bunlar önce eşeğimizi kaybettiriyorlar, ondan sonra sevindiriyorlar.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bilemiyorum.

Dolayısıyla, 2019 yılında 125 milyar TL, daha sonra da 70 milyar TL borçlanma, aslında 160 milyar TL resmen görülüyor ama esas borç 160 milyar TL değil, açık diyelim buna ve dolayısıyla da borç 260 milyar çünkü 100 milyar TL beklenmedik bir şekilde geldi. Bakın, Hazinenin borç geri ödemesi 2020 yılında 352 milyar TL'ye çıkıyor. Yani 2020 borçlanması gayrisafi yurt içi hasılamızın yüzde 5,2'sinden yüzde 7,2'sine yükseliyor değerli arkadaşlarım. Yani burada ciddi bir SOS var. Bakın, şöyle bir yapıyorsunuz: "Biz kamu bankalarını değişik şekillerde teşvik ederek ya da zorlayarak piyasaya kredi vermelerini sağlayacağız ve piyasa tekrar canlanacak." diye bir şey söylüyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, evet, piyasanın ciddi bir şekilde paraya ihtiyacı var ama geçmiş dönemlerde, değişik yollarla -Kredi Garanti Fonu gibi falan- aktardığınız paralar da yatırıma falan yönelmedi, bunu çok iyi biliyorsunuz, başka ihtiyaçlar için insanlar kullandı, döviz aldı. Farz edelim ki bu şekilde piyasaya kredi vermeye çalışıyorlar, bir bakın, o günden bugüne yani bu program ya da böyle bir çalışma ilan edildiğinden bugüne ya da bankalara baskı yapılmaya başlandığından bugüne ne kadar para verilmiş? Bakıyorsunuz, verilen paraların çok büyük rakamlar oluşturmadığı gibi kamu bankaları vermiş tamamen bu paraları. Nereden bulmuş kaynağı? Daha nereye kadar verecek değerli arkadaşlar? Mevduat faizinin 3-4 puan altında para nasıl verilebilir? Bu nasıl sürdürülebilir olur? Böyle bir şey olur mu değerli arkadaşlarım? Görev zararları dönemine dönüyoruz, gerçekten, ekonomiyi teslim aldığınız 2002 yılına dönüyorsunuz değerli arkadaşlarım. Bu sürdürülebilir bir şey değil, olamaz böyle bir şey.

Şöyle cümleler kurulduğu zaman da öfkeleniyorsunuz, hainlikle falan suçluyorsunuz: Bu, iflasa doğru gidiyor değerli arkadaşlarım. Yani IMF programı falan değil, bu sürdürülebilir bir şey değil, bu borç sürdürülemez. Bakın, bankaların topladıkları mevduat ile verdikleri kredi arasındaki şeyler artıyor. Sizin her sene, her geçen sene ödediğiniz borç ve faiz miktarları artıyor, oranlar da bu şekilde artıyor. Dolayısıyla, bunlar sürdürülemez. Şimdi siz şöyle bir şey söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: "Böyle şeyleri konuşmayın. Burası Plan ve Bütçe Komisyonudur, bütün dünya burayı izliyor, ana muhalefet partisinin milletvekilleri 'Ülke iflasa doğru gidiyor, bu sürdürülemez, bu borç politikası sürdürülemez, batar.' demeyin. Derseniz dışarıdan insanlar nasıl algılar?" Bu şekilde bir yere gidemezsiniz. Burada olup bitenleri bir miktar belki milletten saklayabilirsiniz ama bana öyle geliyor ki daha vahimi şu: Başınızı kuma sokuyorsunuz ve gerçekleri kendinizden saklıyorsunuz. Yoksa bakın, şunu açık, iddia ederek söylüyorum: Dünyada parayı icat edenlerin var ya, parayı icat edenlerin, bir kuruş bir yerden bir yere geçtiğinde haberi oluyor. Siz burada "Efendim, saklıyoruz; aslında iç borç da almıyoruz, dış borçta şöyle yapıyoruz. "Şimdi soruyorum Sayın Bakan Yardımcısına ve Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısına: Niçin önümüzdeki dönemde yaptığınız borçlanmada hiç dış borçlanma yok? Dışarıdan borç alamıyor musunuz? Maliyet çok mu yüksek? Almak mı istemiyorsunuz? Yoksa başka kaynaklardan mı alacaksınız? Mesela, Varlık Fonu üzerinden mi alacaksınız Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım? Bu şekilde, bu rakamlara, şu anda tartıştığımız rakamların içine girmeyecek ve görünmeyecek, böyle mi sanıyorsunuz? Böyle bir şey yok değerli arkadaşlar. Sizin Varlık Fonu'yla ne yaptığınızı, ne yapmaya çalıştığınızı herkes biliyor. Zekâysa zekâ, bilgiyse bilgi, para; hepsi bunları biliyor. Yani 1 kuruş bir yerden bir yere geçerken insanlar hesabını yapıyor, kendilerine ne düşeceğini bekliyorlar, hesaplarını yapıyorlar. Dolayısıyla "Efendim, siz gidiyorsunuz da filan yerde ülkemizi şikâyet ediyorsunuz, şikâyet eden ahmaklar!" Hayır arkadaşlar, esas ahmaklık var ya -size söyleyeyim- başını kumun içine sokmak ve Türkiye'de olup biten gerçekleri görmemek. Bizim bu gerçekleri görmemiz gerekiyor. Türkiye nasıl bir kriz yaşıyor, nasıl bir borç batağının içindedir, ne geliyor, ne gidiyor; bunları konuşmamız gerekiyor. Akıllı olmak budur, bunu yapmamaktır esas ahmaklık. Yoksa "Efendim, işte, Brüksel'de, bilmem nerede konuşmuşsunuz Türkiye'yle ilgili..." Bilmiyor mu Türkiye'de olup bitenleri dünya değerli arkadaşlarım? Daha dün seçim oldu, seçim olurken Sayın Cumhurbaşkanı çıktı dedi ki: "Biz gerekirse bu belediye başkanlarını tekrar alacağız, vermeyin onlara oy, tekrar alacağız." Şimdi bakıyoruz, belediye başkanının üç sene, dört sene önceki bir dosyası indiriliyor... Ya, yeni bir şey yok, olsa alacak, tamam. Kanunlar yanlış bana göre ama kanunlar çıktı, yasal olurdu, yapar, terörü desteklemiştir "İşte mahkeme kararı dolayısıyla alıyorum görevden, onun yerine başkasını tayin ediyorum." Öyle değil ki. Peki, bunu ben biliyorum, siz biliyorsunuz da dışarıdaki insanlar bilmiyor mu? Dolayısıyla "Oraya gitti, konuştu, bu ahmaktır." Böyle bir şey olur mu değerli arkadaşlar? Bir daha tekrar ediyorum: Ahmaklık, başımızı kuma sokmaktır, gerçeklerin görünmesini engellemektir değerli arkadaşlarım, bunun altını bir kere daha çizeyim.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Nasıl bu konuya geldiğinizi anlayamadık ama Sayın Bekaroğlu...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sonra konuşursun sen.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Beştaş'ı görünce mi aklınıza geldi, anlamadım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Beştaş'ı falan görmedim.

Bu süreyi ekle.

CAVİT ARI (Antalya) - Size konuşma sırası gelince cevap verin.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Aydemir, bakın, sizi uyarıyorum.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Bekaroğlu, bakın...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Herkesin sözünü kesiyorsunuz.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Evet...

(Oturum Başkanlığına Sözcü Abdullah Nejat Koçer geçti)

BAŞKAN - Sayın Aydemir, dinleyelim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Daha evvel söyledim, yine söyleyeceğim bak.

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, devam edin.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yani, sanki, böyle, kusura bakmayın, sert bir şey söyleyeceğim... Söylemeyeyim mi? Ya böyle yapmayacağına söz verin, söylemeyeyim.

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, siz devam edin.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Bekaroğlu...

BAŞKAN - Sayın Aydemir, dinleyelim, bir dakika.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya düşmüşsünüz Ebû Cehil'in Mekke'de Peygamber'in peşine taktığı adamlar gibi sürekli şekilde fitne yapıyorsunuz ya! Fikrimizi söyleyelim biz de.

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, siz devam edin. Ara ara karşılıklı konuşmayı siz yapıyorsunuz tabii de, siz buyurun, devam edin.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Hangi ara ara ya, hangi ara ara ya? Sabahtan akşama konuşuyor ya!

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Bekaroğlu bir defa söylediniz "ahmaklık" diye, hadi geçtik; ikinci defa tekrar söylediniz "ahmaklık" diye, hadi geçtik; üçüncü defa tekrarladınız "ahmaklık" diye...

BAŞKAN - Sayın Aydemir ...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Evet, başını kuma sokmaktır esas ahmaklık, kayıtlara geçsin.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Size yakışmıyor, size yakışmıyor!

BAŞKAN - Sayın Aydemir, söz talebiniz olursa size söz veririm.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - O söz sahibine yakışmıyor Sayın Aydemir.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, bakın...

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sözün sahibinin niye söylediği belli ama, onu niye söylediği belli.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - O sözün sahibine yakışmıyor.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - O sözü sahibinin niye söylediği belli.

BAŞKAN - Sayın Aydemir, lütfen...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, bakın...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Beni niye karıştırıyorsunuz?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) -"Hoş geldiniz." demek için.

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, devam edin.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir miktar süre veriyor musunuz bana?

BAŞKAN - Süreniz var daha zaten.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Var mı, göremiyorum artık; evet, varmış.

Bakın, sürekli eleştirdik, bunun yerine birkaç da öneri getirelim yani. Öncelikle, bunların yerine, sorunun ne olduğunu açık ve net bir şeklide kabul etseniz keşke. Bazı itiraflar var, serpiştirilmiş şekilde itiraflar var hem bütçe gerekçesinde hem Cumhurbaşkanlığı Programı'nda itiraflar var ama olayın bütününü ortaya koymuyorsunuz ve yanlış yoldasınız değerli arkadaşlarım. Yani Türkiye'nin varlıklarını ve bütçesini Türkiye Cumhuriyeti devleti bütçesi olmaktan çıkararak Varlık Fonu gibi denetim dışı mekanizmalar oluşturarak yanlış bir yere gidiyorsunuz.

Bakın, size bir şey söyleyeyim: Sizin yaptığınız bu borçlanma bütçesi nereye gidecek, biliyor musunuz?

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu "siz" diye konuştuğunuz zaman cevap geliyor.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "Siz" derken Hükûmeti kastediyorum.

BAŞKAN - Bütçe üzerinde genel olarak şey yapalım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sizin bütçeniz değil mi bu, Hükûmetin bütçesi değil mi bu?

BAŞKAN - Hayır, hayır, karşı tarafa konuştuğunuz zaman şey başlıyor bu sefer.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, size bakmam gerekirmiş. Bilmiyorum, bakınca davaları kaldırır mısın, kaldırmaz mısın, onu bilmiyorum ama size bakarak konuşacağım. Davalarımız var ya aramızda. Size bakarak konuşayım.

Değerli arkadaşlarım, siz gerçekleri görseniz yani kriz, problem nerede, bu bütçede hangi problemler var, para yağarken hangi yanlışlıklar yapılmış, problem nedir, bunları açık bir şekilde itiraf etseniz, bunlara karşı tedbirler alsanız, 2003'te, 2004'te yaptığınız bütçeler gibi yapsanız "Evet, geçmişte problemler vardı, bu problemleri kabul etmişler ve hep beraber bu problemlerin çözülmesi için gayret edeceğiz." dedik.

Bakın, çelişkiye bakın: Bir taraftan yükleniyorsunuz, hazine dünya kadar borç alacak. Açık bir şekilde çıkıyor, çok açık, belli yani gelecek sene için "139,5 milyar TL açık olacak." demişsiniz. Dolayısıyla şimdi, kanuna baktığımız zaman yüzde 10, yüzde 10 artacak, 155-160 milyar TL borçlanacaksınız. E, belki bütçe değil ama yine bir torbayla getireceksiniz ama öyle değil iş, iş öyle değil. 2019'a baktığımız zaman, 2020'de 300-350 milyar TL açık meydana gelecek ve bunu -başka bir kaynağınız yok- borçlanarak karşılayacaksınız. Nereden karşılayacaksınız? Dış piyasadan da bir şey almıyorsunuz, herhâlde Varlık Fonu'ndan alacaksınız Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, bilmiyorum. Almadınız son zamanlarda hiç, dışarıdan bir şey almıyorsunuz. Gerçi "Özel bankaların çoğu yabancı bankaların oldu, onlardan alıyoruz, fark etmez." falan diyeceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, lütfen tamamlar mısınız.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum.

Siz bir taraftan müşteri olacaksınız yani bu parayı, 350 milyar TL'yi iç piyasadan alacaksınız ve serbest bir şekilde alacaksınız, öyle mi, yanılıyor muyum? Ben psikiyatri uzmanıyım, ekonomist falan değilim. Oradan alacaksınız ve faiz falan öyle oluşacak, ben de dışarıda parası olan birisiyim, bankam falan var. Bir de öbür taraftan da baskı yapıyorsunuz "Kredi ver, o şekilde para kazan." diye. Niye kredi vereyim? Neydi Ağabey ismi? "Crowding out" muydu?

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Evet.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir Rize aksanıyla konuşayım, "crowding out effect" öyle mi, dışlanma? Öyle olacak. Niçin insanlar gelsin de sizden borç alsın? Nereye dönüyoruz, biliyor musun Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım? 1990'lı yıllara dönüyoruz. 1990'lı yıllarda büyük holdinglerin bilançolarına falan bakılıyordu, şu yazılıyordu son raporlarında... Partimiz, o zamanki partim olan Fazilet Partisi bölündü, Saadet Partisi ve AKP diye iki parti ortaya çıktı, bütün bu işleri bilenler falan AKP'ye gitti, iş başa kaldı, ekonomi okumaya başladım o zaman. O zaman baktım ki bütün o büyük şirketlerin bilançolarında kârlarının yüzde 80'i, 85'i faaliyet dışı alanlar. Allah Allah, bunlar ne yapıyorlar, eroin mi alıp satıyorlar, başka bir şey mi dedim. Meğer bu "faaliyet dışı alanlar" devlete borç vermekmiş Sayın Başkan, öyleymiş. Oraya dönüyoruz, oraya dönüyoruz.

BAŞKAN - Evet...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Burada borç falan da alamayacaksınız ve bugün beklediğinizden sonuçları çok daha ağır olacak bir şeyle karşı karşıya kalacağız, böyle bir tehlike var. Ha, zaman da var yani bunun tedbirleri falan alınabilir ama bu gidiş, gidiş değil. Sayın Cumhurbaşkanına bunu anlatın, onun dostlarısınız, bunu anlatın kardeşim, anlatın ya. Naci Ağbal nerede, Naci Ağbal, ne yapıyor sarayda? Bunları anlatsın, benden iyi biliyor bunlar Naci Bey. Bunları anlatın lütfen.

Arz ederim efendim.

Teşekkür ederim.