| Komisyon Adı | : | (10 / 38, 466, 494, 536, 978, 983, 984) Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu |
| Konu | : | Prof. Dr. Mehmet Hakan Türkçapar'ın, bilişim teknolojileri bağımlılığının psikolojik ve psikopatolojik yönleri ile bilişim teknolojilerinin sağlıklı kullanımı için çözüm önerileri hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 16 .10.2019 |
BAŞKAN - Buna ben cevap vereyim mi eski bir Millî Eğitim Bakanı olarak?
Millî eğitim bakanlarının karşılaştığı en sık ve zorlayıcı sorulardan bir tanesi de budur. Yani herkes kendisi için hangi konu çok önemliyse -turizm olabilir, hat sanatı olabilir, ilkyardım olabilir, bağımlılıkla mücadele olabilir, medya olabilir, çocuklara astronomi hobisi kazandırmak olabilir, bahçecilik olabilir- hangi konuyu insanlar çok önemsiyorsa hemen millî eğitim bakanlarını yakalarlar ve bu konuda özel bir ders yapılmasını isterler. Millî eğitim bakanları da onlara der ki: "İlköğretimde, ortaöğretimde -üniversite farklı, zaten Millî Eğitime bağlı değil üniversiteler- bizim haftada 40 saatimiz var ve bu 40 saat dolu, şu andaki müfredatta 40 saatler dolu dolayısıyla yeni bir ders ihdas etmek için bu derslerden bir tanesini iptal edip yerine onu koymamız gerekir." Bu tabii, tıpkı şimdi sizin bana bakışlarınızdan anladığım gibi, karşımızdakini tatmin etmez, o illa bu konuda bir ders olmasını ister.
EROL KAVUNCU (Çorum) - Mesela, seçmeli ders.
BAŞKAN - Hah, o zaman, millî eğitim bakanları seçmeli ders alanına çekerler topu ve derler ki: Zaten zorunlu dersler öğrencilerin en az şey öğrendiği derslerdir, zorunluluktan kaynaklanan psikolojik bir direnç vardır öğrencide, öğretmenlerde de o konuda bir rutin oluştuğu için. Ama özellikle, dersleri kaynatan konferanslar, seminerler, söyleşiler çocukların çok hoşuna gider, sadece hoşuna gitmekle kalmaz, onları çok daha ilgiyle dinlerler. Zaten bu tür ders önerilerinin büyük bir kısmı da bütün bir sömestri veya eğitim-öğretim yılını kapsayacak derecede bağımsız ders olarak yapılabilecek konular değildir. Diyelim ki buradaki konumuz, bağımlılıkla mücadele, bunun birkaç seminerle, konferansla, söyleşiyle, yarışmayla, geziyle vesaireyle yani çocukları sınıfın dışına çıkaracak, daha doğrusu, müfredatın dışına çıkaracak, onlara herhangi bir sınav korkusu yaşatmayacak bir etkinlik biçiminde planlanması pedagojik olarak da ekonomik olarak da çok daha uygun gibi görünmektedir. Zaten Millî Eğitim Bakanlığımızda da bu konuyla ilgili çalışmalar var.
Şimdi, hazır sözü almışken geçen hafta -siz yoktunuz geçen hafta- ben burada bir şey söyledim, sonra arkadaşlarım gösterdiler, internet medyasında, bazı medya sitelerinde o sözlerimin -çarpıtılması demeyeyim de- yalan yanlış aktarılmasına dair bir örnek. Geçen hafta yine internet bağımlılığını ve teknoloji bağımlılığını konuşurken konu FATİH Projesi'ne geldi ve o arada, FATİH Projesi'ni daha önce yürütmüş olan genel müdür arkadaşımız dedi ki: "Gerek öğrencilere dağıtılan tabletler gerekse sınıflarda kullanılan etkileşimli tahtalar FATİH Projesi'nin küçük bir bölümünü oluşturur. FATİH Projesi çok daha yaygın bir projedir ve bir yazılım projesidir aynı zamanda." ve EBA örneğini verdi, Eğitim Bilişim Ağı. Yani öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin, velilerimizin katkıda bulunabilecekleri ve yararlanabilecekleri çok büyük, dünya ölçeğinde büyük, bildiğim kadarıyla dünyada K-12 düzeyinde en yaygın kullanılan eğitim portalı, FATİH Projesi'nin bu omurgasına dikkat çeken bir konuşma yaptı. Ben de bu arada yine eski Millî Eğitim Bakanı olarak dedim ki: "Zaten bu etkileşimli tahtalar işin küçük bir bölümünü oluşturuyor ama bizim öğretmen kültürümüzü ciddi manada sıkıntıya soktu. Nasıl? Bizim öğretmen kültürümüzde öğretmenler, öğrencinin gözünde her şeyin en iyisini, en doğrusunu bilen, öğrencinin bilmediklerini bilendir. Hâlbuki etkileşimli tahtalar sınıfa girince çocuklar -hepimizin kendi çocuklarımızdan, yeğenlerimizden, öğrencilerimizden, torunlarımızdan belki, bildiğimiz gibi- bu yeni teknolojilere büyüklerden daha çabuk adapte oluyorlar. Nitekim, onlar da sınıflarda bu etkileşimli tahtalara çok daha kolay adapte oldular, öğretmenlerinden de hızlı adapte oldular ve dolayısıyla bazen sınıfta uygulama sırasında öğretmenlerine yardımcı olmaya başladılar 'Öğretmenim o öyle değil, onu bu taraftan yap. Onu öyle çekersen buraya gider.' falan gibi." "Bu tabii, öğretmen otoritesini ciddi manada örseleyen bir şeye yol açtı." dedim ama arkasından şunu da söyledim: "Biz de bunu gördüğümüz için, Millî Eğitim Bakanlığı olarak öğretmenlerin yaz tatillerinde aldıkları hizmet içi eğitim programlarında bu tür etkileşimli tahta kullanımına yönelik eğitimlere hız verdik. Daha çok sayıda öğretmenimizi daha yoğun bir biçimde etkileşimli tahta kullanımı konusunda bilgilendirdik hizmet içi eğitimlerde. Nitekim öğretmenlerimiz de sınıfta yaşadıkları güçlükleri bir daha yaşamamak için, öğrencilerin karşısında daha öz güvenli davranabilmek için başka konularda açtığımız hizmet içi eğitimlere göstermedikleri ilgiyi ve rağbeti etkileşimli tahta konulu hizmet içi eğitimlere gösterdi." Ben bunları söyledim, sosyal medyada tabii, Twitter gibi -148 karakter oldu sanırım şimdi- yerlerde insanlar 148 karakterle düşünmeye veya karşısındakini ancak 148 karakter ölçeğinde dinlemeye alıştıkları için benim bu sözlerim şöyle yansıtıldı: "Eski Millî Eğitim Bakanından acı itiraf, öğretmenler şöyle oldu..." Ya, benim derdim başka bir şey. Ben öğretmenler ile öğrenciler arasındaki ilişkinin aldığı yeni bir boyuttan ve buna karşılık Millî Eğitim Bakanlığının geliştirdiği yeni programlardan bahsediyorum. Bunu da FATİH Projesi'ni anlatmak için yapıyorum.
EROL KAVUNCU (Çorum) - Şimdi, özür dilerim, ben de bir öğretmen olarak...
BAŞKAN - Bunu okudunuz ve üzüldünüz...
EROL KAVUNCU (Çorum) - Hayır.
Şimdi, otuz yıla yakın öğretmenlik yaptım, birçok Millî Eğitim Bakanımız oldu. Öğretmen dostu olan -öyle mi diyelim bilmiyorum- yani öğretmenle iletişime açık, öğretmenle iyi iletişim kuran bakanlardan birisiniz, hakikaten öyle.
BAŞKAN - Çok teşekkür ederim. Zaten onun için bu türlü çarpıtmalar ağır geliyor insana.
EROL KAVUNCU (Çorum) - Hiçbir şekilde o açıklamalarınızdan öğretmenler rencide olmazlar.
BAŞKAN - Hayır, öğretmenlerimiz biliyor zaten meseleyi yani gerçekten öğretmenlerimiz böyle bir güçlük yaşadıklarını biliyorlar.
EROL KAVUNCU (Çorum) - Sadece iltifat olsun diye de söylemedim Sayın Bakanım, gerçekten.
BAŞKAN - Çok teşekkür ederim.