KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu salonda bulunan herkesi saygıyla selamlıyorum. Süreyya Bey'e de yeni görevinde başarılar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, meclisler ne için var? Neden bu millet 600 tane milletvekiline maaş ödüyor? Çünkü Meclisin görevi, arkadaşlar, yasa yapmak, millet adına, halk adına yasa yapmak, onların refahı ve huzuru için yasa yapmak ve aynı zamanda da yürütme gücünü dengelemek ve denetlemek.

Değerli arkadaşlar, burada herhangi bir milletvekilinin çıkıp biz dengeleme ve denetleme görevimizi etkin bir şekilde yapıyoruz diyebileceğini düşünmüyorum.

Bakın, niye meclisler var? Çünkü tek adam rejimleri arkadaşlar, yani padişahlar ve krallar tarih boyunca kimin düşman olacağına veya kimden vergi alınacağına tek başına karar vermişler ve halkların başına bela olmuş bu tek adam rejimleri. Şöyle olmuş: "Şu düşman." demiş, savaş çıkarmış, halklar yıkım yaşamışlar veya bir çiftçi, diyelim ki 10 ton buğday elde etmişse "Yüzde 50 vergi salıyorum." demiş, onun 5 tonuna el koymuş, büyük bir adaletsizlik yaratılmış. Bunun için Meclisler ihdas edilmiş ve kimin düşman olacağına ve kime vergi salınacağına, ne kadar vergi salınacağına Meclisler karar vermiş. Böylece dengelenmiş yani yürütme, kral veya padişah dengelenmiş, denetlenmiş.

Bizler de, bakın, bu coğrafyada 200 yıllık bir demokrasi mücadelesi veriyoruz. 1867'den başlayarak Meclis deneyimimiz var. Ancak bunlar hep akamete uğramış, darbeler olmuş, Meclis hep zayıflamış. Hep güçlü bir Meclisimiz olsun, yürütmeyi dengelesin, denetlesin istemişiz ama bunu asla başaramamışız.

Diğer bir mesele arkadaşlar: Meclisler niye var? Farklı düşünceler bir araya gelsin, o düşünceler hemhâl olsun. O topraklarda yaşayan kim varsa Türk, Kürt, Ermeni, Süryani, Alevi, Sünni, Hristiyan, Müslüman, farklı kültürlerin hepsi bir araya gelsin, dertlerini konuşsunlar, hemhâl olsunlar, dertlerini çözsünler diye var meclisler. Bu Meclis, bu konuda görev alabiliyor mu? Maalesef hayır.

Değerli arkadaşlar, bakın, Meclis adalet dağıtmak için var. Bize hizmet eden arkadaşlar var ya, bakın, servis yapıyorlar, çaylarımızı dağıtıyorlar, Meclisin temizliğini yapıyorlar, teknik hizmetleri veriyorlar, o insanlara adalet dağıtabiliyor muyuz Sayın Başkan Vekili? Hayır. Onlar arasında bile ayrımcılık yapıyoruz. Geçinemeyecekleri, yoksulluk sınırının altında gelirlere mahkûm ediyoruz onları. Kendi aralarında farklı ücretler veriyoruz, eşit işe eşit ücret ilkesini deliyoruz. Taşerondan 4/D'ye geçen arkadaşlarımızı maalesef inim inim inletiyoruz; yemek dâhil 2.500 lira maaş alıyorlar ve yemek yerlerse maaşlarından kesilecek diye çalışanlar bu Mecliste aç kalıyorlar, biliyor musunuz? 9 lira, 10 lira maaşlarından kesilecek diye yemek yemiyorlar, aç kalıyorlar, bisküvi yiyorlar koridorlarda. Bu Meclisin utancıdır bu arkadaşlar. Sayın Başkan Vekili, buna mutlaka çözüm bulmalıyız, ne gerekiyorsa bunu çözmeliyiz. Meclis önce adalet dağıtmalı.

Bakın arkadaşlar, milletin iradesi bir bütündür ve bizler milletvekiliyiz. Elbette yerellerden seçiliyoruz ama seçildikten sonra 82 milyonun vekiliyiz, değil mi Başkan Vekilim? Öyledir, 82 milyonun vekiliyiz ve bu irade bir bütünse, bu iradenin bütününe bir saygı gerekir. Hiçbirimiz KPSS'yle buraya gelmedik, milletin oylarıyla geldik. Ancak maalesef HDP'li milletvekillerine bir düşman hukuku uygulanıyor yürütme tarafından. Bakın, Sayın Başkan Vekilim, şu fotoğrafı gördünüz mü, sosyal medyada bayağı döndü. Geçen cumartesi günü 5 milletvekili İstiklal Caddesi'nde elimizde karanfiller ve bildiri var, bunu dağıtıyoruz "Yarın bizim İstanbul Kongremiz var, buyurun." diyoruz, etrafımızı yüzlerce polis çevirmiş, kalkanlarla bizi ablukaya alıyor. İşte, böyle bir iklimdeyiz arkadaşlar. Bu, Meclisin iradesine bir saygısızlıktır. Eğer "HDP'li arkadaş, ne yapalım? Sessiz kalalım." derseniz bilin ki eğer ki herhangi bir milletvekilinin itibarını yere düşürürseniz yarın bir başkaları hepimizin itibarını yere düşürür. Bu anlamda, bu konuda Meclisin ne yaptığını çok merak ediyorum Sayın Başkan Vekilim.

Diğer bir mesele arkadaşlar, soru ve görüşlerimiz kaba ve yaralayıcı olma iddiasıyla geri çevriliyor. Efendim "6-7 Eylül 1955 Pogromu" diyemezsin "Ankara gar katliamı" diyemezsin, "Roboski katliamı" diyemezsin "işkence iddiaları" diyemezsin diyor. Sayın Başkan Vekili, kaba ve yaralayıcı sözler sözlüğü rica ediyorum sizden. Bu sözlüğü bize iletin lütfen. Her dediğimiz "kaba ve yaralayıcı sözler" olarak yargılanacaksa nerede ifade özgürlüğü, nerede düşünce özgürlüğü? Biz nasıl milletin meselelerini buraya taşıyacağız? Böyle sansürcü bir anlayış maalesef Meclis Başkanlığında var.

Sayın Başkan Vekili, konuşmanızın önemli bölümünü de Ermeni meselesine ayırdınız. Ben de bir Ermeni milletvekili olarak birkaç bir şey söylemek istiyorum bununla ilgili. Bakın, 1915'ten önce bu topraklarda Isparta'da, Mersin'de, Adana'da, Trabzon'da, Diyarbakır'da, Bursa'da Ermeniler yaşıyordu ve her 5 kişiden birisi Ermeni'ydi bu coğrafyada Sayın Başkan Vekili. Şimdi hepimizi toplasanız bir stadyumu dolduramıyoruz. Bakın, bütün Ermenileri toplasak bir stadyumu dolduramıyoruz. Herhâlde biz buharlaşmadık, başımıza bir felaket geldi, büyük bir felaket geldi. Bu büyük felaketi de maalesef yüz dört yıldır inkâr politikalarıyla reddediyoruz, konuşmayı reddediyoruz. Bakın, başka parlamentolar konuşuyor, diyoruz ki "Konuşmasınlar." Ben de yüzde yüz katılıyorum, konuşmasınlar, bu toprakların meselesi bu topraklarda konuşulur ve dünyada bu meseleyi konuşacak tek bir Parlamento varsa Türkiye Büyük Millet Meclisidir çünkü biz bu toprakların evladıyız. Los Angeles'te şu an yaşayan da Sivaslı, Paris'te yaşayan da Erzurumlu, Londra'da yaşayan da Diyarbakırlı. Adalet bekliyorlar, hep beraber adalet bekliyoruz. Adaleti de burada bulmalıyız Sayın Başkan Vekili. Değerli arkadaşlar, bu topraklarda, bu Mecliste bulmalıyız.

Bakın, AK PARTİ iktidara geldiğinde geçmişle yüzleşme konusunda da önemli adımlar attı, çok önemliydi. Eşit adalet, adil bir gelecek kurma konusunda çok önemli adımlar attı ve bu sayede bu meseleyi konuşmaya başladık ve hatta yıllardır Sayın Cumhurbaşkanı -kendisine buradan teşekkür ediyorum- bakın, aynen şu ifadelerle 24 Nisan günlerinde açıklama yapıyor, şöyle diyor: "Yaşanan insanlık dışı acı olaylar için Ermeni halkına taziyelerimi sunuyorum." Bakın, çok önemli. Şimdi, böyle bir şey demiş bir Cumhurbaşkanı var, bu konuda yüzleşmeye hazır insanlarımız var ve biz maalesef gelmişiz işte "ABD şöyle dedi." "Fransa böyle dedi." diye bu meseleyi konuşmayı maalesef reddediyoruz ve yüz dört yıldır inkâr politikaları devam ediyor.

Bakın, benim babaannem -değerli arkadaşlar, 15 yaşına kadar da kendisiyle yaşadım- yetim kalmış, tek başına kalmış, ailesi sürülürken komşusuna emanet edildi, Müslüman komşusuna emanet edildi, o sayede hayatta kaldı. Hüseyin amcaya emanet edildi, o sayede hayatta kaldı. Arkadaşlar, bakın, "Ermeni saklayan evinin önünde asılacak" diye bir karar olmasına rağmen Hüseyin amca babaannemi korudu ve o sayede dedemle 2 yetim buluştular ve biz şu anda hayattayız. Biz Hüseyin amcanın hikâyesini anlatacağımıza, babaannemin hikâyesini dinleyeceğimize, dünyadaki yüz binlerce, milyonlarca Diyarbakırlı, Bursalı, Malatyalı, Mersinli Ermeni'yi dinleyeceğimize "ABD Parlamentosu şöyle demiş." "Fransız böyle demiş..." Yapmamız gereken, bu meseleyi bu topraklara taşımak. Babaannem bu meseleye Ermenice "..."() derdi yani "büyük felaket" demektir, büyük bir yıkım yaşamış bu topraklar.

SALİH CORA (Trabzon) - Biz de "Ermeni mezalimi" diyoruz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Evet, Ermeni halkı kaybetmiş ama topyekûn kaybetmişiz, bütün hepimiz kaybetmişiz. Bir büyük oyun oynanmış ve maalesef siyasi bir kararla dönemin cuntası bir karar almış "Ermeni halkı bu topraklardan sürülecek." diye. Diyoruz ki: "Babaannemin hikâyesini tarihçilere bırakalım." Ya, ben 47 yaşındayım, ben babaannemle beraber yaşadım, benim babaannemin hikâyesi nasıl tarihçilerin konusu olabilir? Bakın, dönemin iktidarının siyasi bir kararını diyoruz ki: "Tarihçilere bırakalım." Bakın, siyasi bir kararla sürgün olmuş ama "Tarihçilere bırakalım." diyoruz, hatta Sayın Cumhurbaşkanı "Bunu arkeologlara bırakalım." diyor arkadaşlar. Babaannemin meselesi nasıl arkeologlara bırakılabilir?

SALİH CORA (Trabzon) - Ne yapmamız lazım yani?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yapmamız gereken, yüz dört yıldır siyasi bir kararla süren inkârı bitirmek, bu toprakların meselesini bu topraklara taşımak.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Ne mesela yani "inkâr" dediğiniz ne?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ermeni halkının meselesi elbette ABD Kongresinin konusu olamaz ama mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisinin konusu olmalı. Babaannemin yaşadığı felaket ile babaannemin hayatta kalmasını sağlayan Hüseyin amcanın hikâyesini buluşturmalıyız. Talat Paşa'nın hikâyesini değil de Kütahya Valisinin, Ankara Valisinin, Lice Kaymakamının bu tehcire, bu sürgüne karşı çıkmasıyla buluşturmalıyız. Onlar konuştular bu meseleyi, onlar karşı çıktılar. Pek çok kamu görevlisi Ermenilerin sürülmesine karşı çıktı. Bu anlamda bunları buluşturmalıyız. Bu hikâyeyi Türkiye'de konuşmalıyız, bu Mecliste konuşmalıyız ve bu Mecliste çözmeliyiz arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - İlave süre veriyorum efendim.

Buyurun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Aksi takdirde, bakın, büyük felakette biz büyük bir yıkım yaşadık, yüzleşmediğimiz her suçun tekrarlanacağını düşünüyorum. Biz geçmişle de yüzleşelim, bu toprakların meselesini bu topraklara taşıyalım. Sivaslı, Diyarbakırlı, Malatyalı, Bursalı, Tekirdağlı Ermenilerin meselesi ABD Kongresinin meselesi olamaz ama mutlaka ve mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisinin meselesi olmalıdır diyorum.

Teşekkür ediyorum.