KOMİSYON KONUŞMASI

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sayın üyeler ve değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, konuşacağımız Bakanlık doğrusunu isterseniz, baktıysanız eğer raporlarına çok geniş bir alanı kapsıyor yani gerçekten çok konu var; bunların bir kısmı büyük ölçüde dış ticaretle ilgili, diğer bir kısmı da iç ticaretle ilgili. Dolayısıyla da kapsama alanı itibarıyla... Zaten biliyorsunuz Ekonomi Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığının birleşmesiyle ortaya çıkmış bir Bakanlık dolayısıyla da işgal alanı oldukça geniş bir Bakanlık. Dolayısıyla da bu kadar bize verilen buradaki süreler çerçevesinde neyi, ne kadar ele alabileceğiz, doğrusu bilmiyorum. Onun için ben de bazı seçimler yaptım, onlar üzerinde konuşacağım.

Bir kere, öncelikli olarak, tabii, Ticaret Bakanlığının dış ticaret faaliyetleriyle ilgili, daha doğrusu, dış ticaretin düzenlenmesi ve tabii ki artırılmasına yönelik olmak üzere "Yapılan faaliyetlerden nasıl bir performans elde ettik"le ilgili olarak birkaç şey söylemek lazım geldiğini düşünüyorum. Ben bazı notlar aldım. Yani "Dış ticaret politikamızda acaba başarılı mı olduk?" diye bir soru sorduğumda, doğrusunu isterseniz, gördüğüm kadarıyla özellikle 2019 yılının Ocak, Eylül ayları rakamlarını dikkate alarak baktığımda başarılı olduğumuza dair çok ipucu yok. Bir kere, şöyle söyleyeyim: OECD ülkelerine yapılan ihracatımızın yüzde 1,8 azalmış olduğunu görüyoruz ki bu ihracatımızın yüzde 50'sinin yapıldığı bir kalem olması itibarıyla önemli. Burada demek ki ihracatımızın yüzde 50'sinin yapıldığı OECD ülkelerine olan ticaretimiz, 2019 yılı dikkate alındığında, yüzde 1,8 civarında bir daralma yaşıyor olduğunu görüyoruz. Bunun sonucunda ithalata baktığımızda, ithalatın hemen bütün alanlarında daralma olduğunu görüyoruz. Ayrıntısına girmeyeyim, hepimizin elinde o veriler var. Ama açıkça gözüken şu ki: İçine girdiğimiz dünya konjonktüründe ithalatımızın daraldığını, ihracatımızın da çok fazla bir genişleme göstermediğini söylüyor bana. Buna rağmen, sonuçta dış ticaret açığının giderek iyileştiğine dair argümanlar, biliyorsunuz, Hükûmet tarafından sıkça dile getiriliyor. Doğrudur fakat dış ticaret açığının daralması veya küçülmesi dediğimiz şey eğer ihracat artarken oluyorsa anlamlı bir cümle, öyle olmuyor, bu durum ithalatımızın daralıyor olmasından kaynaklanıyor yani üretimin daralıyor olmasından kaynaklanan bir sonuç olduğunu düşünüyorum.

Peki, öte yandan, Hükûmet tarafından ihracatımızın çok başarılı gittiği şeklinde sıkça dile getirilen bir cümle var. Doğrusu burada da çok emin değilim ben çünkü bakıyorum, mesela 2019'un ilk on ayında 154 milyar dolar civarında bir ihracat yapılmış, fena değil, bu sene itibarıyla kaçta biter bilmiyoruz ama 158'de bittiğini düşünelim ama 2014'te de 158 milyar dolardı. Yani yıllar itibarıyla baktığımızda ihracatımızda da olumlu bir gelişme olmadığını söylememiz lazım. Yani özellikle 2023 hedeflerine ulaşmamız için bu seyir çok yavaş bir seyir ve buradan giderek başarılı bir dış ticaret politikası uyguladığımız söylemek son derece zor geliyor bana.

Öte yandan, biliyoruz ki ihracat politikamız çerçevesinde yine Bakanlığımızın önemli bir tespiti var -hepimizin de katıldığı bir tespit bu- mümkün olduğunca teknoloji yoğun ürünlerin ihracatını sağlamak. Fakat burada da benim elimdeki rakam 2019'a ait yani teknoloji içeren ihracatımızın imalat sanayisi içinde ileri teknoloji ürünlerinin içinde olduğu ihracatın yüzde 3,1 olduğunu söylüyor. Dolayısıyla da dış ticaret politikamızın ihracat ayağına baktığımızda, ihracat ayağında çok başarılı olduğunu söylememiz bana zor geliyor. O bakımdan, birazdan diğer konuları da söyleyeceğim, ondan sonra da ne düşündüğümü söyleyeceğim.

Bunun dışında, ithalat politikamızla ilgili olarak Bakanlığımızın benimsediği anlayış bizim için de olumlu olan bir anlayış. Yani mümkün olduğunca ithalat konusu olan mallarımızın içeride üretilmesini sağlamaya yönelik olmak üzere, üretimi teşvike yönelik olmak ve üretimin artırılmasına yönelik olmak üzere, çalışan kurumlarla iş birliğiyle gerçekten de ithalatımızın bu anlamıyla azaltılması, bir başka biçimde söyleyecek olursak ithalat konusu olan malların iç piyasada üretilmesinin sağlanması. Tabii ki özellikle dış ticaret açığının lehimize oluşmasını ve giderek de ihracat temelli bir büyümeyi sağlayabilmemizin imkânı olacaktır diye düşünmemiz mümkün. Fakat orada da yine benim gördüğüm kadarıyla, birçok üründe, ki bizim ürettiğimiz birçok üründe -bunların çoğu tarımsal ürünler- gümrüklerin sıfırlandığını görüyoruz. Yine, şöyle söyleyeyim: Mesela 2018'de ayçiçek yağı, ayçiçek tohumu, buğday, arpa, mısır, pirinç, özellikle buğday, arpa, mısır, pirinçte sıfır gümrük kararı verilmiş yani bir bakıma ithalat yapılması teşvik edilmiş. Tabii bu soruyu sormamız lazım, Sayın Bakandan gerçekten bu sorunun doğrudan cevabını vermesini beklemiyorum çünkü bu, ekonominin yönetimiyle de doğrudan ilgili bir hadise. Yani tarıma ayrılan kaynakların yetersizliğiyle ilgili bir şey ve tarım üretiminin ciddi bir şekilde sıkıntılı olduğunu söyleyen bir şey.

Bu arada verdiğiniz belgelere bakarken ilgimi çeken bir madde var, onu sormak istiyorum, şöyle: 2018 yılı içerisinde Kimyasal Silahlar Sözleşmesi ve ozon tabakasını incelten kimyasal maddelere ilişkin 145 ithalat lisansı vermişsiniz. Niçin? Bunlar neye yarıyor Allah aşkınıza? Bunun cevabını bekliyorum lütfen.

Öte yandan bir başka konu daha var, bu da yine siyasi bir konu gibi duruyor ama Afrin'den 52 bin ton zeytin ithal edilmiş, patates de var ve bunlar nasıl olmuş ben anlamış değilim, hangi rejime göre bu zeytinler alınmış? İçerideki zeytin üreticilerinin iddiasına göre bu zeytinler Türkiye'ye getirilmiş ve Türkiye'de işlenerek yurt dışına satılmış. Şimdi, bunun nasıl bir mekanizma içerdiğini doğrusu merak ediyoruz, bunu da cevaplarsanız sevinirim.

Diğer bir konu -dış ticaretle ilgili bu kadar şey söyledik- iç ticaret, bununla ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum. Depoculuğa destek veriyorsunuz, ki bu çok makul, çok doğru bir şey. Özellikle tarımsal ürün üretenler, ürettikleri malları depolamak ve piyasa uygun olduğu zaman piyasaya sürmek biçiminde iktisadi rasyonaliteye uygun bir anlayışla depoculuk yaparlar, kendi depoları varsa ya da devletin depoları varsa orada ürünlerini depolamak isterler. Fakat bu ülkede geçen yıl -Sayın Bakan siz yeni Bakan olmuştunuz- bir soğan ve patates peşine düştük. Hiç unutmuyorum Hazine ve Maliye Bakanımız Sayın Berat Albayrak "50 bin ton depolanmış patates ve soğan tespit ettik ve işlem yaptık." dedi. Bir anlamda depocuların peşine düşmüştük. Yani siz Bakanlık olarak, depoculuğu destekleyen bir kurumun Başkanı olarak, bu anlayışın esasında siyaseten doğru olmayan bir anlayış olduğunu söylemeniz lazım gibi geliyor bana ve maalesef Türkiye'de siyasetin öz güveni öyle yerlere geldi ki gerçekten ekonomik rasyonaliteyi darmadağın eden bir anlayışla yürütülüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - İlave süre veriyorum.

Buyurun.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Benim anladığım kadarıyla 2018'de bu kapasiteyi yüzde 85 artırmışsınız, ki bence de doğru bir şey yapmışsınız ama doğru bir şey yapmış olduğunuz hâlde -bilmiyorum şu anda ne düşünüyorlar ama- o günün siyasetinde böyle bir mesele var.

Anlaşılan zamanım çok fazla değil onun için de hızla devam edeceğim.

KOBİ'ler iç ticaretin önemli unsurlarından bir tanesi ve bizim ilgi alanımızda olan bir kesim. Bildiğiniz gibi, KOBİ'ler, Türkiye ekonomisinin önemli bir dinamiğini temsil ediyorlar ve diyebilirim ki Türk ekonomisini bir çerçeveden değerlendirdiğimiz zaman şöyle söylememek mümkün: Ekonominin bir merkezi var, bir de çevresi var, merkezinde daha çok büyük şirketler var, daha çok ihracata yönelik olmak üzere üretim yapan şirketler var. Biliyorsunuz ki KOBİ'ler çevre firmaları olarak özellikle finansmana ulaşma konusunda sıkıntıları olan kesimler. Yani bu insanların fikirleri var, bu insanların yetenekleri var ama bu insanların yeteri kadar finansman imkânları yok. Dolayısıyla da bir devlet politikası olarak, normal olarak bunların finansmanla birleştirilmesi, yakınlaştırılması, daha doğrusu finansman sorunlarını aşmalarıyla ilgili katkıda bulunmak lazım, ki siz de bu konuda doğru bir adım atmışsınız "BAKK" diye bir proje yapmışsınız Anadolu'daki KOBİ'lere yönelik olmak üzere.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim devam edin.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bu da iyi bir şey fakat 2019 rakamları itibarıyla baktığımızda bütün bunlara rağmen... Ki 1 milyar euro da galiba destek vermişsiniz fakat her nasılsa 2019'un... Mesela şöyle söyleyeyim: Takibe düşen KOBİ kredileri yüzde 45 civarında. Efendim, 2019'un ilk yarısında 53 bin esnaf kepenk kapatmış. Haziran 2018-2019 yılları arasında 34 bin KOBİ piyasadan çıkmış ve 428 bin kişi işini kaybetmiş. Bir yandan sizin desteğiniz de var tabii, ayrıca Kredi Garanti Fonu'nun destekleri de var, onları hiç saymıyoruz ama ben, Bakanlık olarak sizin bu desteklerinize rağmen -nasıl oluyor da- böyle bir tür hezimetle karşılaşmış olmamızı nasıl yorumluyorsunuz, bunu da merak ediyorum. Bunu nasıl açıklarsınız?

Son olarak, Rekabet Kurumuyla ilgili olarak birkaç şey söylemek istiyorum: Bildiğiniz gibi geçen sene de yine konu etmiştik, Rekabet Kurumu serbest piyasa ekonomisinin olması gerektiği gibi çalışmasını sağlayacak olan kurumlardan bir tanesi. Fakat bu kurumların gerçekten bir işlev sürdürebilmesi için bunların bağımsız kurumlar olması gerekir. Bağımsızlıktan kastettiğimiz de sadece özel sektöre karşı değil, aynı zamanda devletin işletmelerine karşı da bir tavır üretebilme kapasitesi olması gerekir. Yani başka biçimde söyleyecek olursam, bu tür kurumların aslında devletin yani toplumun toplam iradesini yansıtan kurumlar olması lazım, tüm tarafların çıkarlarını gözeten kurumlar olması lazım ama maalesef, 2011'den beri bu Hükûmet bu gerçeği tamamen çiğnedi ve bütün bu kurumları bakanlıklara bağladı, ki Sayın Rekabet Kurumu Başkanı zaten Bakanın yanında oturuyor. Doğrusunu isterseniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Üstelik geçen yıl da arkadaydı, sanırım biz bunları söylediğimiz için Sayın Başkan buraya gelmiş ve sunum yapmış, bundan da memnun olduk ama şöyle bir şey söyleyeyim arkadaşlar: Türkiye imalat sanayisinin -neresinden bakarsanız bakın- yüzde 60'ında rekabet ihlallerinin olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla da Rekabet Kurumunun verdiği rakamların, açtığı ön araştırmaların, verdiği kararların sayılarının çok az olduğunu düşünüyoruz. Yani ben şahsen Rekabet Kurumunun olması gereken performansa sahip olmadığını düşünüyorum.

BAŞKAN - Lütfen, tamamlayınız efendim.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum.

Bir de Sayın Fuat Oktay geçen gün burada bir sunuş yaptığında 2018'le ilgili olarak söyledi, dedi ki: "Fiyatlama davranışlarında ortaya çıkan bozulma enflasyonun önemli bir sebebi oldu." Yani esasında bizim de tespitimiz buydu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Dövizden kaynaklanan maliyet artışları sonucunda piyasalarda fiyatlama davranışları bozuldu ve enflasyonun ortaya çıkmasının ve yükselmesinin de önemli sebeplerinden biriydi ama her ne hikmetse... Bu da mesela bu dönemde rekabet ihlalleriyle ilgili soruşturmaların daha yoğun olarak açılması gerektiğini gösteriyor.

Son bir nokta daha söyleyeceğim: Geçen gün burada bir kanun geçti, aşağıda, Genel Kurulda da konuşuldu -benim dikkatimi çekti- "Elektronik Para Kuruluşları Birliği" diye bir birlik kuruluyor. Ben sordum ama cevap da alamadım, bu birlik nasıl kuruluyor? Çünkü sonuç olarak piyasada özel sektöre ait farklı elektronik para işlemi yapan firmaların bir birliği kuruluyor. Bu bir tür meslek kuruluşu gibi görünmekle birlikte bunun herhangi bir kartel anlamına gelmediğini nasıl anlamamız lazım; bir. İkincisi de bu kurum kurulurken veya bu kurumun kurulması düşünülürken gerçekten, Rekabet Kuruluna danışılmış mıdır, Rekabet Kurulunun görüşü alınmış mıdır?

Ben burada noktalayayım, teşekkür ediyorum.