KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan, bu konuda daha ilk açılış yaparken on dakika, artı iki dakika demiştiniz, şimdi, bunu yeni bir kararla bir dakikaya mı düşürdünüz?

BAŞKAN - Hayır, efendim.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - O zaman teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, sayın...

BAŞKAN - Şimdi, bu kelimeler üzerinden, bunlar doğru şeyler değil Sayın Sındır. Biz her türlü müsamahayı gösteriyoruz, göstereceğiz, size de gösteriyoruz. Ama şunu takdir edin ki, bakın: 40'a yakın söz talebi var Komisyon üyesi olmayanların.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ama Sayın Başkan, çok önemli bir bakanlık var, 2 bakanlık aynı güne denk geliyor.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan, bu konu bizim kabahatimiz değil, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gibi bir bakanlığın bütçesini 2 bakanlığı bir araya getirip bir güne sıkıştırırsanız ondan sonra da söz hakkımızı kısıtlamaya çalışırsınız.

BAŞKAN - Hiç fark etmiyor, diğer günlerde de aynı oluyor.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Onun için gerekiyorsa biz sabahlarız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Sındır, bakınız, bir; ben söz hakkınızı kısıtlamıyorum, daha önceki esnekliğimi biraz daha daraltıyorum, söz hakkınız kesinlikle baki, mevcut söz hakkınızın üzerinde zaten söz veriyorum size, merak etmeyin.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Evet, evet Sayın Başkan, zaten...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sındır.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Bakanım, Bakanlığımızın çok kıymetli bürokratları, salonumuzda bulunan değerli konuklar ve basınımızın değerli temsilcileri; gerçekten, çok önemli bir Bakanlık, bir yanında çevre, bir yanında şehircilik; iki yanında da aslında geleceğimiz. Ama sağlıklı, yaşanabilir, sürdürülebilir bir gelecek, bunu tesis edecek, bunun için gereğini yapması gereken bir kurumun bütçesini görüşüyoruz. Yani aslında her şey bir kenara, bu Bakanlığın yaptığı iş ve işlemler bir kenara. Onun için bunun bir de bir gün içerisinde, 2 bakanlık arasında, zamanı da sıkıştırarak görüşülüyor olması gerçekten çok kabul edilebilir değil.

Tabii, buraya gelen bütçe görüşmelerinde bizlere sunuş yapan değerli bakanlarımızın, bürokratlarımızın, ilgili kurumlarımızın tamamı 2002 yılında, AK PARTİ iktidara geldiğinden bugüne kadar ne yaptığını anlatıyor yani ortaya konan rakamlar bir yıla ait rakamlar değil. Aslında, bu bütçe görüşmelerinde biz 2018 yılı kesin hesabını görüşüyoruz, görüşmemiz gerekiyor, 2018 yılından bahseden yok, 2018 yılında ne yapılmış, ne hedeflenmiş, ne kadarına ulaşılmış, yok. Ne konuşuluyor? 2019 yılının faaliyet raporu daha bitmemiş olsa da, 2019 yılı icraatın içinden... Ha, bunu da sunarken 2002-2003 yılından bugüne kadar alınarak ne kadar büyük rakamlar olduğu biraz daha abartılı bir şekilde söyleniyor.

Peki, ben o zaman şunu soracağım: Bakın, 21 Ekim 2017 tarihinde Sayın Erdoğan'ın İstanbul Esenler'de gerçekleştirilen Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesi'ndeki sözü, sözün başını kısa geçiyorum ama o sözün son cümlesi şu: "Biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum." Aynen çift tırnak içerisinde, Sayın Erdoğan'ın kendi sözleri. Şimdi, ne kadar süslersek, ne kadar rakamlarla göz boyamaya çalışırsak çalışalım bir ihanet söz konusu bir kente, İstanbul gibi bir kente ve bu ülkenin Cumhurbaşkanının, Sayın Erdoğan'ın bu konunda sorumlu olduğunun da ifadesi, bir gerçek, kamuoyunun bilgisinde.

Sayın Bakan ne demiş geçenlerde, daha doğrusu seçim öncesi 24 Şubat konuşmalarında, bu da trajikomik bir durum gerçi, konuşmasında devam ediyor, Cumhuriyet Halk Partisine birazcık eleştirileri var, onları da geçiyorum, 11 maddelik bir manifestodan bahsediyor ve sonra şu cümleyle devam ediyor: "Bu maddeler çerçevesinde -çift tırnak içerisinde söylüyorum- artık biz şehirlerimizin elli yılını, yüz yılını planlayacağız ve bu planlar hakkaniyet çerçevesinde, vatandaşımızın da içinde olduğu rıza çerçevesinde olacak." Artık ifadesi demek ki o güne kadar yapılmıyordu, "Artık bundan sonra yapacağız." İnşallah diyorum, inşallah bu olur.

Şimdi, Sayın Bakanım, çevre anlayışınız, şehircilik anlayışınız... Çevre anlayışınız, bir kere bakın... Çevre ve Orman Bakanlığının, Sayın Veysel Eroğlu'nun Bakan olduğu dönemde, 2009 yılında 2009/7 sayılı bir Genelge var, hâlen yürürlükte, hâlen uygulanıyor, hâlen kullanılıyor. Çevre ve Orman Bakanı tarafından imzalanmış olan bu genelge "ÇED olumlu kararlarına karşı yargıya gidildiği durumda yürütmeyi durdurma kararı veya esastan iptal kararı söz konusu ÇED raporunun verildiği takdirde olumsuzluk hangi konudaysa o konu üzerinde yeniden ÇED verilmesi için süreç başlatılır." diyor. Yani "Biz illa da illa ÇED'i vereceğiz." diyor. Yani bu genelge, "Siz ne kadar mahkemelerde karar da çıkarsanız bunları yürütmeyi durdurma kararı veya iptal ettirseniz de biz bunu kabul etmiyoruz, umurumuzda değil, biz bu genelgeyle ÇED sürecini yeniden başlatırız." anlamını taşıyor.

Şimdi, bakın, bu ÇED'le ilgili -bu sizin faaliyet raporunuzdan- 2018 yılı ÇED karar sayıları, ÇED olumlu kararı, bakın, petrol ve madencilikte 133 olumlu karar var, "ÇED gerekli değildir." kararı 1460; sanayiyle ilgili konularda 35 ÇED olumlu, 465 "ÇED gerekli değildir." 10 katı, 15 katı; atık kimyada 69 tane ÇED olumlu kararı verilmiş, 355 tane "Ne gerek var ÇED'e." denilmiş; tarım ve gıdada 51 ÇED olumlu, 353 "ÇED'e ne gerek var." Bu gidiyor, enerjisi vesaire... Toplamda 401 tane ÇED olumlu kararı verilmiş 2018'de, 3.036 tane "ÇED gerekli değildir." denilmiş; 3.437. Ne kadar ÇED olumsuz kararı verildiği de yazmıyor, ben bunu hiçbir yerde göremedim. ÇED olumsuz kararının verilmiş olduğunu da zannetmiyorum çünkü kapı gibi bir 2009/7 sayılı Genelge var. Bu genelge uygulanarak inceleme, değerlendirme komisyonu yeniden toplanıp ÇED'i vermek adına mücadele veriliyor Bakanlık tarafından.

Değerli arkadaşlar, çevre anlayışı bu olmamalı, çevre anlayışı çevreye karşı hassasiyet, duyarlılık anlayışı olmalı. Eğer en ufak bir pürüz varsa o pürüz mutlaka dikkate alınmalı ve gereği yapılmalı, gerekiyorsa da izin de verilmemeli. Ama "ÇED gerekli değildir." demekle veya ÇED'i olumlu vermekle bir başarı olmuyor, bunu özellikle belirtmek istiyorum. Bu genelgenin derhâl yürürlükten kaldırılması gerektiğini, yasa tanımayan, hukuka aykırı uygulamaların önünü açan bir duruş olduğunu söyleyebilirim. Bununla ilgili sayısız madencilik faaliyeti, işte İzmir'in Efemçukuru altın madeni, iptal kararları, yürütmeyi durdurma kararları, tekrar "ÇED olumlu raporu verilsin." diye ÇED toplantıları, izleme, değerlendirme... Bir tanesine ben katıldım, salondan dışarı çıkarıldım, milletvekili olduğum dönemdi o, daha 2015 yılıydı; bunların hepsini yaşadık.

Sayın Bakanım, sizden ricamız, Bakanlığınızın bir Çevre Bakanlığı olması sebebibiyle gereğini bu anlamda yapmanız, çevreyi korumanız, çevrenin tahribatının önünü açan uygulamalara dur demeniz.

Tabii, imar barışının bir de şehircilik ayağı var, bir barış getirildi, güzel. İmar barışı neydi aslında? Kaçak, ruhsatsız ne kadar yapı varsa hepsine, binalara imar barışı üzerinden belge verildi. O belgeyle hepsi ruhsatlı gibi bir tutum içerisine... Tabii ki bir kentsel dönüşüm uygulaması olursa onların o uygulamanın içerisinde olması zorunluluğunu getirdiniz ama bir de bina yıkılırsa o belgeyi alan kişinin sorumluluğuna bıraktınız. Devlet anayasal sorumluluğunu da üzerinden attı bir kanunla, bu imar barışıyla ilgili kanunla. Şimdi, o kadar on binler, yüz binler, bilmem kaç milyar gelir elde ettiniz, yine burada bize sunduğunuz sunuşta: "Ülkemizin her yanında kaçak yapılaşmayla mücadele ediyoruz." gibi bir söz sarf ettiniz. Mücadele ediyorsunuz, imar barışıyla getirdiğiniz... Şimdi, orada şu yapılabilirdi imar barışıyla bunu getirmek yerine: Elektrik, su ihtiyacı vardı vatandaşın; insani yaşam ihtiyaçları, altyapı ihtiyaçları bu anlamda karşılanabilirdi.

Şimdi "35 milyon vatandaşımıza depreme dayanaklı konutlarda yaşam hakkını sağlayacağız." diyorsunuz; bu, bir itiraf. Aslında 35 milyon vatandaşımızın dışında toplam 80 milyon desek 45 milyon vatandaşımız için böyle bir güvence vermiyorsunuz, veremiyorsunuz. Bunun sonuçları da gerçekten çok acı olabilir Sayın Bakanım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sındır, lütfen tamamlayınız efendim.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Tabii, 2002 yılından bugüne 62.490 ÇED onayını verdiğinizi de hatırlatmak istiyorum ama ÇED olumlu raporu, ÇED onayı verilmeyen proje sayısının ne olduğunu da sizden duymak istiyorum.

Bir de şu okul ve kamu binalarının ruhsatı, tabii, bu ilgili kurumlar tarafından da tespit ediliyor ama -Millî Eğitim Bakanlığı özellikle- inşaat ruhsatları var mıdır? Bunların yapı sağlamlığı var mıdır, depreme dayanaklı mıdır, planlı mıdır, projeli midir? İmar barışından bu ülkede ne kadar kamu binası -okullar da dâhil- imar barışı kapsamı içerisinde bir belge verilerek hâlen kullanılır vaziyettedir? Bunların üzerine gidecek misiniz? Bunu da sormak isterim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.