KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu son zamanlardaki bir tartışma konusuyla başlıyorum sözlerime. Sayın Bakan geçen gün "Boğaziçi'nde İstanbul Büyükşehrin bir sözü yok ki elinden alalım yetkisini." filan diye bir açıklama yaptı. Ne demek istiyor diye merak ettim, araştırdım, gerçekten öyle olmuş.

Değerli arkadaşlar, 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu bütünüyle yürürlükte, ufak tefek şeyleri değişti ama öyle bir değişiklik yapılmış ki, önce kanun hükmünde kararnameyle, daha sonra da Cumhurbaşkanı kararıyla öyle bir değişiklik yapılmış ki "Mevzuatta İmar Yüksek Koordinasyon Kuruluna yapılmış olan atıflar, Cumhurbaşkanınca belirlenen kurul veya mercie yapılmış sayılır." cümlesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkarmış olduğu ve 1983 yılından bu yana yürürlükte olan kanun yürürlükten kaldırılmış bilmiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Cumhurbaşkanı artık kanunla düzenlenen konularda kanun hükmünde kararname de çıkarıyor, karar da veriyor ve Sayın Bakan da böyle bıyık altından gülerek bize bunları anlatıyor.

Sayın Bakanım, bunu bir tarafa koyalım. Sunumunuzda çevreyle ilgili, Karadeniz İklim Değişikliği Eylem Planı'yla ilgili başka konularda çok önemli laflar ettiniz, büyük laflar ettiniz. Şimdi, bunlar, tabii, kitaba yazınca, konuşunca böyle ama pratiğe gittiğiniz zaman böyle değil. "Şu kadar HES şeyi verdik ama çok dikkat ettik." filan. Hayır, öyle değil, hiç dikkat mikkat etmediniz yani gelen HES'leri, sizin istediğiniz projenin tamamını veriyorsunuz. Karadeniz'de böyle. "Karadeniz'de iklimle ilgili stratejik plan yaptık." filan... Hayır, on dokuz seneden beri yönetiyorsunuz ve Karadeniz'in dereleri, meraları, yaylaları yağmalandı, işte ondan sonra şimdi stratejik plan filan yapıyorsunuz; gitti. Bakın, yirmi gündür Karadeniz'e bir tek yağmur düşmedi. Kasım ayında böyle bir şey olmaz. Daha on beş gün daha yağmayacak, meteoroloji raporları öyle gösteriyor. Böyle bir şey olmaz, yok böyle bir şey. Tarihte, kuruluşundan beri yok. Bütün bunlar oluyor. Bütün bunlar olurken... Sizin o "ÇED" dediğiniz şey var, o basit şey ya ona uymadığınızdan dolayı bunlar oluyor ve bütün bunların hepsinin sorumlususunuz değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bu Bakanlık, bildiğiniz gibi... Sayın Bakanın kendisi de biraz evvel konuşurken altını çizdi, işte, kentsel dönüşümle ilgili "İnsan merkezli bir kentsel dönüşüm..." Yani Bakanlık, devlet, insan merkezli yani insanın güvenliğiyle ilgili, sağlığıyla ilgili, refah içinde, mutlu yaşayabileceği bir kent çevresi oluşturmayı amaçlıyor, böyle olması gerekiyor. Ama bakın, sizin hükûmet dönemlerinizde... Hani şimdi diyorsunuz ya "Yatay yapılaşma yapacağız.", "İstanbul'a ihanet ettik." falan gibi laflar söylüyorsunuz ya, evet, doğru, ihanet ettiniz siz, daha çok şeye ihanet ettiniz. Bunlar da bir lafla filan geçilmeyecek, bunlar hep konuşulacak. Şimdi, bunu yaparken değerli arkadaşlarım, sizin kente, konuta, insana yaklaşımınızda ciddi bir probleminiz var, bunu gözden geçirmeniz gerekiyor. Aslında ideolojik altyapınız filan da buna uygun değil ama rant ağır bastı. Sayın Bakanım, siz kente, insan, sağlıklı çevre... Konut hakkı mesela. Konut hakkı en temel haktır yani insanoğlunun en temel haklarından biri konut hakkıdır. Bu şekilde yanaşmıyorsunuz yani. Siz rantla bakıyorsunuz ve kenti, konutu, bunları tamamen finansallaştırdınız değerli arkadaşlar, problem bu. Şimdi, hani şu "dar gelirliye konut" filan diye sürekli projeler yapılır ya, en son Hazine ve Maliye Bakanı gene böyle "Dar gelirliye konut vereceğiz." filan diye bir şey... Ya dar gelirliye konut filan verilmiyor "Kimin elinde kaç kuruş para var, bunu nasıl toplayacağız?" gözüyle bakılıyor değerli arkadaşlarım.

Bakın, iki tane iş yaptınız; bir tanesi tamamen cambazlık, diğerleri de kentin nasıl finansallaştığını göstermesi açısından son derece önemli. Önce o basit olandan başlayayım.

"Gayrimenkul Sertifikası Sistemi" diye bir sistem, yürüyor, yürümüyor, duruyor. Bir iki deneme yapıldı, duruyor. Bu nedir biliyor musunuz arkadaşlar? Reklamı da yapıldı bunların. Reklamın da böyle site içinde, bahçe içinde acayip lüks konutlar filan gösteriliyor ve "Herkes bunların sahibi olabilir, hisse alabilir." diye insanlar iştahlandırılıyor, ondan sonra da deniliyor ki: "42 lira." İlk projede sanıyorum Başakşehir'de bir projenin hisseleri arz edilmişti, bir hisse, bir pay 42 liraydı. Bu şekilde, garibanın cebindeki 42 liraya göz diktiniz, o parayı alıp finans sistemine çekeceksiniz, böyle bir şey. Böyle yaklaşıyorsunuz.

Diğeri ise bütünüyle cambazlık değerli arkadaşlarım. Nedir bu cambazlık? Hatırlayın, farklı tip menkul kıymetlerin bir dizi karmaşık işlemden geçtikten sonra Merkez Bankası marifetiyle hazineye, tahvil piyasasına sürülmesi; bu çok enteresan bir şeydir, tam bir cambazlıktır, böyle çok zekice, dantel gibi düşünülmüştür.

Bakın, BDDK bir karar alıyor, diyor ki: "Portföyünde varlığa dayalı menkul kıymet bulunan bankalar için risk ağırlığı sıfıra indiriliyor." Bunların risk ağırlığı aslında çok da yüksekti, 1.250 gibi çok ciddi bir şeydi, bunlar sıfıra indiriliyor. Yani elinizde, aslında ne idiği belirsiz ki borçlara yani verilen kredilere karşılık çıkarılmış varlığa dayalı menkul kıymet var, riski çok yüksek. BDKK bir karar alıyor "Bunların riskini sıfıra indiriyorum." diyor. Sonra bunları Bankalar Birliğine ve katılım bankalarına bildiriyor. Eş zamanlı olarak da SPK Türkiye Kalkınma Bankasına 3,25 milyar tutarındaki VDMK yani varlığa dayalı menkul kıymet çıkarma hakkı veriyor.

Değerli arkadaşlarım, bunların tamamı şu enfekte kağıtlar. Yani banka inşaat şirketine vermiş olduğu krediye karşılık çıkarmış, bu krediler de ciddi şekilde batma noktasında olan krediler. BDDK'nin verdiği bu garantiyle bu krediler devlet iç borçlanma senedi gibi senetler hâline getiriliyor, sonra gidiliyor, bunlar Merkez Bankasında devlet iç borçlanma senetleriyle değiştiriliyor. Sonra gidiliyor, hem hazinede hem de BIST'te, Borsa İstanbulda bozduruluyor, nakde çevriliyor ve bu çevrilen paralar da şeyde kullanılmaya başlanılıyor.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir para yok ortada, böyle bir karşılık yok. Bu nedir biliyor musunuz? Bu, 2008'de Amerika'da ortaya çıkan krizin temel sebebi. Şimdi, 2018'de, 2019'da inşaatı kurtarmak, Türkiye'yi kurtarmak için bay damadın keşfettiği -ben cambazlık diyorum buna- cambazlıklardan bir tanesi ve bize ciddi bir şekilde çorap örülüyor. Bu yaklaşımla inşaat olayına yaklaştığınız zaman değerli arkadaşlarım, kenti ve konutu, insanların barınma hakkını finansallaştırmış olursunuz ve buradan hiçbir şey çıkmaz. Buradan kriz çıkar değerli arkadaşlarım. Buradan, bahsettiğiniz, insanların huzur içinde yaşayacağı güzel kentler çıkmaz.

Bize on iki dakika zaman vereceğini açıklamıştı Sayın Başkanım, onun için hızlı gideceğim.

İkinci önemli konu, bu kentsel dönüşümle ilgili konudur değerli arkadaşlarım.

Bakın, 2012 yılında kentsel dönüşümle ilgili bir kanun çıkardı sizin hükûmetleriniz. Bu da 6306 sayılı Kanun'dur. O zaman eleştirildi ve eleştirilere hiç kimse oralı olmadı. Nasıl eleştirildi? Bununla gerçekten güvenliğe, depreme yönelik bir kentsel dönüşüm olmaz. Burada bir kentsel dönüşüm olur ama ranta açık yerlerde dönüşüm olur ve buradan bizim amacımıza, hani afet riski... Kanunun ismi de öyle, bakın, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun. Afet riskiyle hiçbir ilgisi kalmazdı, uyarıldı, hiç dinlenilmedi. Nitekim, bu kanuna dayanılarak yapılan işlerin hiç birinin afet riskiyle ilgisi olmadı. Bunların tipik örnekleri, İstanbul Kadıköy'deki o ucubeler orada duruyor.

Değerli arkadaşlarım...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sayın Bekaroğlu...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya ben bitireyim, ondan sonra sen sözünü al, anlat kardeşim.

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar, lütfen...

Sayın Bekaroğlu, buyurun siz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Size önemli bir şey söylemeye çalışıyorum, sizi de ilgilendiren bir şey söylemeye çalışıyorum.

Bakın, bu şekilde depreme dayalı bir kentsel dönüşüm olmaz, mümkün değil, olmayacak. Olmadığını zaten Sayın Bakan yapmış olduğu açıklamalarda daha sonra itiraf etti değerli arkadaşlar, itiraf etti. Yani "Biz, şu kadar senede, yirmi senede tamamlayacağız, şu kadar konutu biz yapacağız, 300 bin konut yapacağız, 500 bin konut yapacağız..." Aa, ne yaptınız bugüne kadar? Yirmi sene istiyor. Siz 2003'te başlayamadınız, 2005'te başlasaydınız değerli arkadaşlarım, eğer yirmi sene dönüşecekse şimdi beş senemiz kalmıştı, bitiriyorduk bu işi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yani böyle olmazdı. Yapmadınız bunu değerli arkadaşlarım.

Başka bir şey daha, sizin önemli bir açığınızı, probleminizi söyleyeyim. Bunlar böyle dururken, Türkiye'de 7 milyon, 10 milyon riskli, çürük, kaçak yapının bulunduğu bütün resmî ağızlardan söylenirken gittiniz, seçimi kazanmak için imar affı çıkardınız değerli arkadaşlarım, üstelik de 2 defa çıkardınız. Bir yasa çıkardınız 24 Haziran seçimlerinden önce ve şöyle bir şey yazdınız oraya, bu utanılacak filan değil... Şimdi ben hesap vereceksiniz diyorum, kızıyorsunuz filan. Evet, Yüce Divanlık bir iş ya. Niye Yüce Divanlık bir iş? Dediniz ki: "Bu binaların sağlam olup olmadığından mal sahipleri, beyanname veren insanlar sorumludur." Ya vatandaşın laboratuvarı mı var, böyle yapacak gücü mü var, böyle bir şey yapılabilir mi arkadaşlar? Türkiye genelinde bütün çürük, dökük yapıların hepsine yapı kullanma belgesi verdiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Başkan, lütfen, birkaç dakika daha...

BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız efendim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu, bu ülkeye en büyük ihanettir, size söylüyorum arkadaşlar, en büyük ihanettir. Bunun şeyi...

Yetmedi, şimdi Boğaziçi'ni filan diyor... Boğaziçi mi kaldı Sayın Bakanım ya? Boğaziçi'ndeki kanun dışı yapılan, yasak, kaçak yapıların hepsini, imar affını Boğaziçi'nde de genişleterek... Daha sonra, Sayın Binali Yıldırım İstanbul'u kazansın diye tekrar çıkardığınız yasayla ortadan kaldırdınız. Sadece bunları konuşmak bile yeter değerli arkadaşlarım. Siz sadece bu kanunlardan dolayı eğer... Belki hukuk yarın size bir şey sormaz ama vicdanınız yok.

Bakın, ben bir soru önergesi vermişim Sayın Bakana, Zeytinburnu'ndaki insanların ölmesi üzerine demişim ki: Ya İstanbul'da böyle onlarca, binlerce -sadece İstanbul'da değil, Rize'de, her yerde- bina var. Bunlarla ilgili acilen bir şey yapılması gerekiyor filan demişim, bana cevap bile vermemiş Çevre Bakanı. Ondan sonra...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum, son cümlem.

BAŞKAN - Lütfen...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu soru önergemden altı ay sonra Kartal'da bina yıkılıyor, 21 kişi ölüyor değerli arkadaşlar. Bu 21 kişinin katili kimdir? "Kader" mi diyorsunuz değerli arkadaşlarım? Hayır. Bunun hesabını vereceksiniz. Size kişisel olarak söylemiyorum. Bunu sadece size değil, siyasi sorumluya değil, bürokratlara dediğim zaman kızıyorlar "Bürokratları tehdit etme" diyorlar.

BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum, son cümlelerim.

Bürokratları tehdit etmiyorum ama kanunsuz hiçbir işlemi size kimse yaptıramaz sevgili bürokratlar. Yapıyorsanız bunun hesabını vereceksiniz. Bu imar affından dolayı siz yerinizde duramazsınız, yatamazsınız değerli arkadaşlarım ya.

BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu millet bu hakkı size helal etmeyecektir.