| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Çevre ve Şehircilik Bakanlığı b)Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü c)Gençlik ve Spor Bakanlığı ç) Spor Genel Müdürlüğü d) Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu e)Spor Toto Teşkilat Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 11 .11.2019 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Değerli Başkan, değerli üyeler, Değerli Bakan ve arkadaşları, değerli basın mensupları; hepinize saygılarımı sunuyorum.
Bu akşam Gençlik ve Spor Bakanlığını konuşuyoruz, epey geç bir saatte; saat ona geldi. Fakat aramızda genç yok, maalesef, genç yok arkadaşlar ve tuhaf olan şey şudur ki: Biz yaşlılar gençlerle ilgili, gençlerin hayatıyla ilgili, gençlerin hayattaki tercihleri, hayallerini gerçekleştirme yönleriyle ilgili konuşuyoruz ama gençler yok. Bu ama özel bir durum da değil esasında. Yani maalesef, Türkiye'de demokrasi ve demokratik yönetim anlayışı bu anlamıyla bir katılımcı noktaya gelmiş değil.
Her neyse, biz var olanın üzerinden konuşacak olursak, bakın, arkadaşlar, bizler burada Türkiye Cumhuriyeti devletinin önemli insanlarıyız yani milletvekilleriyiz, bakanlarıyız ve bütçeyi geçireceğiz ki bu bütçe önümüzdeki yıl itibarıyla gençliğin sorunlarına çözüm getirmek için kullanılacak bir bütçe olacak.
Peki, arkadaşlar, şöyle bir soru sorayım sizlere: Biz gençlere ne vadediyoruz? Biz yaşlılar, gençlere ne vadediyoruz? Bu sorunun cevabı herkese göre farklı olabilir ama bana göre şöyle: Biz gençlere diyoruz ki: "Git, devlet memuru ol, iyi kötü bir maaş alırsın. Öldürmeyen ama süründüren bir maaşla Personel Kanunu'nun basamaklarından bütün hayatınız boyunca tırmanırsınız ve sonra herkes gibi bu dünyayı terk edersiniz." Sanki bir alın yazısı bu.
Ya da gençlere diyoruz ki: "Boş ver, özel sektöre git. Evet, enflasyonun altında da olsa bir maaş alırsın, idare edersin." "Çalış, senin de olur." argümanı çerçevesinde gençlere tavsiyemiz özel sektöre gitmeleri ama sendikalara pek bulaşmamaları ve günün birinde belki kendisine de bir imkân sağlanarak belki benzer bir iş açmasının hayalini vermiş oluyoruz. Bu da bence bir alın yazısı; önerdiğimiz, biz yaşlıların gençlere önerdiğimiz bir alın yazısı.
Ya da biz diyoruz ki gençlere: "Git, yurt dışına git. Evet, ikinci sınıf vatandaş gibi davranırlar sana ama olsun, ne olacak ki. Sonuç olarak iyi bir hayatın olur. En azından Türkiye'deki arkadaşlarından daha iyi bir maaş alırsın. Evet, ara sıra da hakaret görebilirsin ama git, yabancı ülkelere git." Üçüncü alın yazısı da bu arkadaşlar.
Şimdi, fakat arkadaşlar, benim anladığım kadarıyla, gençler burayı terk etmek istemiyorlar aslında. Burada kurda kuşa yem olmadan, tefeciye bezirgâna yem olmadan özgür bir hayat yaşamak istiyorlar. Özgür ve demokratik bir ülkede yaşamak istiyorlar ve onun için gençler itiraz ediyorlar. Ben üniversite hocalığından geldiğim için gençleri oldukça iyi bilirim. Gençler itiraz ediyorlar ve arkadaşlar, gençlerin itiraz etmesi üstelik ilginç bir biçimde bu topraklarda çok ciddi bir gelenek oluşturmuş durumda. Hatırlarsınız "Jön Türk" diye bir laf vardır. Sanırım Türkiye'nin dünya siyasetine hediye ettiği tek siyasi kavramdır Jön Türklük. Konuşulduğunda "Jön Fransız" "Jön Amerikan" denmez, "Jön Türk" denir. Niye denir? Çünkü arkadaşlar, itiraz etmişlerdir Jön Türkler. Neye itiraz etmişlerdir? Abdülhamit istibdadına karşı itiraz etmişlerdir. Namık Kemalleri hatırlayın, Tevfik Fikretleri hatırlayın; hayatlarının çok rahatlıkla sona ereceğini bildikleri hâlde itiraz etmişler, düşündüklerini söylemişler, Abdülhamit istibdadında yazılar yazmışlar, gazeteler çıkarmışlar vesaire. Daha sonra da arkadaşlar, bu gelenek devam ediyor esasında. Mesela bu geleneğin içinde Deniz Gezmişler var. İtiraz eden gençlerden biriydi Deniz Gezmiş. Ve arkadaşlar, benim anladığım kadarıyla, bizim gençliğimizin orijinal bir özelliğidir bu çünkü onlar var olana razı olmayan, onlar gerçekten özgürlük isteyen, kendi hayallerini gerçekleştirmek isteyen insanlar ve onları biz dinlemiyoruz bile.
Dinlemediğimiz gibi, sorunlarına çare olsak o da bir şey belki ama o da olmuyor arkadaşlar. Bakın, demin Sayın Bekaroğlu söyledi, üniversiteli 4 gençten 1'i işsiz ki ben bu rakamın doğru olmadığını düşünüyorum, belki 4 gençten 2'si işsiz. Yani onlara bir iş bile veremiyoruz. Peki, ne oluyor bu insanlar? Bunlar bu itirazlarını yaparlarken, benim bildiğim kadarıyla, şu anda binlerce genç hapishanelerde, binlerce genç. Öyle veya böyle, bir siyasi argüman olarak söylemiyorum ama bir şeye itiraz ettiği için mevcut sistem tarafından hapishanelerle ödüllendirilmiş olan gençler bunlar. Ya da -yine sizler biliyorsunuz arkadaşlar- binlerce genç yurt dışına gitti. Yani izliyorsunuzdur, dört beş yıl içinde çok sayıda genç yurt dışına gitti ve orada bir gelecek arıyorlar. Emin olun -özellikle Avrupa'yı düşünerek söyleyeyim size- Avrupa milliyetçiliğinin azgınlaştığı bir dönemde bu gençleri bekleyen şey esasında, belki büyük ölçüde ırkçı saldırılara maruz kalacaklar.
Peki, bunlara çözüm getirmek... Yani ben mesela Gençlik ve Spor Bakanlığının konuşmasında, bize verdiği metinlerde biraz bunları görmek isterdim. Bunlar sahici sorunlar arkadaşlar, bunlar sahici yani bunlara "Yok." diyemezsiniz. Mesela -yine Bekaroğlu söyledi- uyuşturucu kullanımı. Yani rakamları ben şimdi -notlarımda var ama- vermeyeyim ama çok yaygın olduğunu ben biliyorum. Ben uzun bir süre Bilgi Üniversitesinde Rektör Yardımcılığı yaptım, idarecilik yaptım; kampüslerin etrafında uyuşturucu satıcılarının nasıl cirit attığını çok iyi bilirim.
Şimdi, dolayısıyla da böyle bir gençlik var ve böyle bir gençlik karşısında biz bütçeyi konuşuyoruz ve bu bütçeden onlara bir çözüm yolu bulmaya çalışıyoruz. Ben mesela rakamlara baktığımda dedim ki: Hiç olmazsa, hani, şu burslar meselesinde biraz bir şey olsa belki. Çünkü çok sayıda öğrencimiz var esasında, başka ülkelerin neredeyse nüfusu kadar öğrencimiz var bizim. Ben yanlış bilmiyorsam üniversitede okuyan 7,5 milyon, 7 milyon 800 bin civarında, 8 milyona yakın öğrencimiz var ve bunlara hiç olmazsa bir hani... Bir sürü patronların borçlarını siliyoruz, onlara krediler veriyoruz. İyi de bu çocuklara da hiç olmazsa bir destek verebilseydik. Ola ola 50 lira oldu arkadaşlar; 500 liraydı, 550 lira oldu.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - 45 liradan çıktı 550'ye.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Ya, ayıptır! 2002'den itibaren... Ayıp ya! 2002'de 45 liraydı. O zaman maaşlar neydi?
SALİH CORA (Trabzon) - Reel artışa bakın.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bundan da vazgeçtim.
BAŞKAN - Sayın Katırcıoğlu'na müdahale etmeyin.
Buyurun lütfen.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bundan da vazgeçtim...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Vazgeçmeyin Hocam, niye vazgeçiyorsunuz? Doğru.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Hayır yani bunların da altını çizdim. Başka bir şeye geleyim. Bugün yine -yanlış bilmiyorsam eğer- 1 milyona yakın öğrenci kredi kullanmış durumda ve 300 bin civarında öğrenci bu kredileri ödeyememiş durumda ve yine, burada telefonlarla veya ofislerimize gelerek bize diyorlar ki: "Bize yardımcı olun, her gün icrayla uğraşmaktan bıktık usandık." Şimdi, bunlar çok ciddi rakamlar değil tahmin ediyorum. Yani Sayın Bakan mutlaka...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Çalışmaya başlayana kadar bunlar ertelenebiliyor.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - İki seneden sonra faiz uygulanıyor.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Katırcıoğlu.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Şimdi, arkadaşlar, zaten zamanım doldu sanırım ama şunu söylemek istiyorum: Arkadaşlar, biz eğer gerçekten toplumda bir sorun çözmek istiyorsak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - ...gençlerle ilgili konuştuğumuz konu gerçekten bir sorun yumağı ve biz bu sorun yumağını ciddiye alarak tartışacaksak eğer... Ki ben, doğrusu, burada yapılan tartışmaların öyle olmama ihtimalinin çok kuvvetli olduğunu düşünerek söylüyorum bunu. O nedenle de gerçeğe değmiyoruz, gerçeğe dokunmuyoruz. Yani Sayın Bakanın çizdiği çerçeve hakikaten hepimizin içinde olmayı, gençlerimizin içinde olmasını arzu edeceğimiz bir çerçeve esasında ama gerçek bu mu? Bana kalırsa gerçek bu değil arkadaşlar. Gerçek, benim söylemeye çalıştığım, bu, gençliğin alın yazısı gibi; Türkiye'de bizim gibi ülkeyi yöneten insanların gençliği asla ve asla anlamaması gibi bir durumla karşı karşıyayız. Oysa gençlik yanı başımızda ve sessizce de olsa, seslerini duymasak da bize şunu söylüyorlar: Yaptığınız iş iş değil, gençliğin önünü açın.
Teşekkür ediyorum.