| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Kültür ve Turizm Bakanlığı b)Radyo ve Televizyon Üst Kurulu c)Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ç)Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü d)Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı e)Vakıflar Genel Müdürlüğü f)Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı g)Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ğ)Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu h)Atatürk Araştırma Merkezi ı)Atatürk Kültür Merkezi i)Türk Dil Kurumu j)Türk Tarih Kurumu k)Kapadokya Alan Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 14 .11.2019 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın üyeler; duyduğuma göre maç varmış, onun için "Çok uzatma." diyorlar, ben de uzatmayayım.
RTÜK Başkanı da geldi buraya, ben de RTÜK üzerine konuşacağım doğrusunu isterseniz. Çünkü RTÜK her ne kadar kanununda, Anayasa'da ve kendi özel kanununda tarafsız davranması gereken bir kurum olarak belirlenmiş olsa da özellikle Halkların Demokratik Partisine ilişkin olmak üzere böyle davranmıyor ve bu açıklanmaya muhtaç bir durum esas itibarıyla ama ondan öte de, daha ciddi sorunlar var, onun için ben biraz daha teorik bir yere çekip değerlendirmek istiyorum.
Şimdi, özellikle, medya kuruluşları... Yani, biliyorsunuz, Türkiye'de televizyon 1993'e kadar devlet tekelinde olan bir kuruluştu fakat 1993'ten sonra, özel sektörün de televizyon kanalı kurabileceğine ilişkin bir yasa değişliği yapıldı. Tabii, teorik olarak baktığımızda özelleştirilen kamu hizmetleri özelleştirildikten sonra özel sektör tekeli olmaması için mutlaka bir regülasyon çerçevesinde özelleştirilirler. Nitekim, buna uygun davranılmış anlaşılan. Yani RTÜK de kurularak bir tür regülatör kurum olarak yani özel sektöre geçmiş olsa da bu yetki RTÜK kamu adına bu özel sektördeki yayınları takip etmek ve değerlendirmek gibi bir yetkiyle donatıldı.
Fakat arkadaşlar, şimdi, altını çizmem lazım ki bu özelleştirmeler yani daha doğrusu bu görevin kamudan alınıp özel sektöre verilmesi şöyle bir şey değil yani mesela bir manavı özelleştirmek gibi bir şey değil. Satılan bir domates değil, patates değil, portakal değil; satılan aslında toplumun demokratik ideallerini ve düşüncelerini etkileme gücüne sahip olan bir kurum yani televizyon şirketleri. Bunların önemi buradan geliyor. Yani bunlar gerçekten de bir toplumun nasıl düşüneceğini, hatta, neredeyse, ne yiyeceğine, nasıl giyineceğine ve hangi partiye yönelik sempati oluşturması gerektiğine kadar varabilecek olan etkiler sahibi durumunda. Bu sebeple de bütün dünyada özellikle medya özelleştirmelerinde bu tür regülatör kurumlar kuruldu. Arkadaşlar, bu kurumlar -kanunda da yazdığı gibi; hoş, Anayasa'da da yazıyor ama kanunda da yazdığı gibi- tarafsız ve yansız olması gerekiyor fakat biz "Üyelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki partilerin aldıkları oylara göre temsil edilmeleri" biçiminde yine bir kanun değişikliği yaptık -bence doğru olmayan bir yaklaşımla- ve RTÜK oluşmaya başladı. Dolayısıyla da, esasında, RTÜK'ün içine bu değişikle birlikte güncel siyaseti de dâhil etmiş olduk diyebilirim çünkü herhangi bir parlamentonun siyasi kompozisyonu bir şekilde RTÜK'ün yapısına yansıyacak demektir ve RTÜK'ün yapısına yansıyan bu anlayışlar da o dönemdeki medyanın nasıl çalışacağını da büyük ölçüde belirleyecektir. Nitekim, böyle de oldu ve bence RTÜK gerçekten sorunlu bir kurum olarak var ve var olmaya da devam ediyor.
Şimdi, şöyle bir sebeple söylüyorum bunu: Çünkü -RTÜK'ü çok dikkatle izliyorum, benim mesleğim de bu- mesela Türkiye'deki medya sektöründeki tekelleşmeyle ilgili tek bir şey söylemiyorlar. Hâlbuki, arkadaşlar, bugün itibarıyla baktığımızda, Türkiye'deki medya sektöründeki tekelleşme dünyanın herhangi bir ülkesinde olsaydı derhâl ve derhâl rekabet otoriteleri müdahale ederdi. Ben bu soruları -bilmiyorum, burada bulunan Kurul üyelerinden olan arkadaşlarım hatırlayacaktır- Rekabet Kurumuna da sordum birkaç defa ve doğru dürüst cevap alamadım. Ama ben biliyorum yani bu açıkçası böyle.
Şimdi, yani çok kabaca söyleyeyim size, hızla anlatmak zorunda olduğum için, onun için de şöyle söyleyeyim: 9 gazete, 7 televizyon, 6 radyo ve 6 "web" sitesi 7 grup tarafından yönetiliyor. Bu grupların adlarını biliyorsunuz; Demirören, Doğuş vesaire diye gidiyor. Şimdi, dolayısıyla da bu 7 grup bir anlamda Türkiye'deki medyanın hemen hemen önemli kanallarına etki etme şansına sahip. Dolayısıyla da bu, kendi başına Rekabet Kanunu çerçevesinde bir ilgiyi gerektiriyor zaten. Fakat asıl ilginç olan şey şu arkadaşlar: Yani bunun analizini yaptığınızda çıkan tablo daha da düşündürücü. Bu 7 şirket, 7 grup -söyleyeyim, tek tek size saymama gerek yok- inşaat, enerji madenciliği ve turizm konusunda iş yapan kuruluşlar ve bunların hemen hemen hepsinin Hükûmetle ihale ilişkisi var. Örneğin "Turkuvaz Grubu" dediğimiz grup bir inşaat şirketiyle de bağlantılı ama aynı zamanda televizyonları var.
Şimdi, arkadaşlar, bu olmaz yani bu dünyanın hiçbirinde olmaz, komik bir şey bu yani gerçekten komik bir durum. Çünkü böyle bir duruma kesinlikle müdahale edilmesi gerekir ama yani bizde işler böyle oluyor. Rekabet Kurumumuz olduğu hâlde, koca bir kurum orada olduğu hâlde ve her şey ortada olduğu hâlde herhangi bir müdahale olmuyor.
Bakın, arkadaşlar, ben daha kişisel bir şeye daha burada değineyim. Ben üniversitede hocalık yapmış bir insanım ve uzun zaman -özellikle altını çizerek söylüyorum- NTV ve CNN'e, birinden bir diğerine neredeyse her hafta tartışma programlarına çağrılırdım fakat günün birinde -HDP'den söz ettiğim için herhâlde ki HDP'li de değildim o zaman- Şirin Payzın aradı beni ve dedi ki: "Hocam, sen artık kara listedesin ve çağrılmayacaksın." ve arkadaşlar, çağrılmadım. Peki, kara liste kim tarafından yapılıyor arkadaşlar? Kimdir bu insanlar? Ben bilmiyorum ama RTÜK'ün bilmesi lazım. Dolayısıyla da bu çok vahim bir şeydir; bu, Türkiye'nin demokrasiden uzaklaşmasının manivelasıdır. Çünkü insanlar özgürce haber almak isterler ve ihtiyaçlarıdır bu. Ama siz bütün haberleri çarpıtıyorsanız... RTÜK Başkanı, lütfen, buna cevap verin: Yani Halkların Demokratik Partisinden herhangi bir kişiden neden söz edilmiyor, neden kimse bir programa çağrılmıyor Allah aşkına, Halkların Demokratik Partisinin bir açıklaması basının konusu olmuyor? Yani bunun nasıl bir açıklaması olabilir ki? Eğer bizim, Sayın Cumhurbaşkanının iddia ettiği gibi "terörle iltisaklı olduğumuz" gibi bir iddia varsa ortada, o zaman, biz de diyoruz ki mahkemeler ortada, buyurun, açıklayın bunu ama öyle olmuyor arkadaşlar. Burada bir tür OHAL düzeni Halkların Demokratik Partisi üzerinden devam ediyor ve benim anladığım kadarıyla, RTÜK de bunun önemli bir manivelası. Çünkü emin olun, bizim konuşma imkânımız olabilse... Ki burada arkadaşlar biliyor işte, burada neden bu tartışmaların canlı yayınlanmasını istediğimizi kaç gündür konuşuyoruz, geçen sene konuştuk, bunun bir tek sebebi var, bizim düşüncelerimizin de toplum tarafından duyulmasını sağlamak. Ben bu konuda kendi partime güveniyorum, gerçekten Türkiye'de asıl demokrasiyi savunun bir kadroyuz biz, Türkiye'nin ihtiyacı olan bir kadroyuz. Ama biz sesimizi herhangi bir şekilde duyurma imkânına sahip değiliz ve olamıyoruz.
Sayın Bakan, biliyorum, sizin uzmanlık alanınız bu değil, onu anlıyorum yani böyle bir durum var. RTÜK olarak -ki size bağlı hâle geldi bildiğim kadarıyla- bağımsız bir otorite olmaktan çıktınız, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı hâle geldiniz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI MEHMET NURİ ERSOY - Bağlı değil, iştiraki.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Evet.
Ama Allah aşkına, tamam, ben bunu çok iyi biliyorum. Yani şöyle söyleyeyim: Yasalarla yaratılmış olan Rekabet Kurumundan SPK'ye şuna buna baktığınızda, bütün bu yasaların bir maddesi şudur: "Bu kurum bağımsızdır." Fakat sonra bir şey çıktı "ilişkili" "ilgili" falan gibi laflarla çıkarıldı bu ve sonunda da -2011'de yanılmıyorsam- Sayın Cumhurbaşkanının bir kanun hükmündeki kararnamesiyle esasında bakanların denetimine tabi hâle geldi. Bu ne demektir? Bağımsızlıkları yok edildi demektir. Çünkü bakana bağlı bir kurum bağımsız olamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan, Sayın RTÜK Başkanı; sizi buldum, bunları size söylemek zorunda hissediyorum kendimi çünkü gerçekten de böyle bir demokrasi olamaz. Yani bakın, inceleyin, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki düzenlemeleri ele alın veya Avrupa'daki düzenlemeleri ele alın, hiçbirinde böyle bir husus yoktur, hiçbirinde herhangi bir siyasi parti... Ki biz herhangi bir siyasi parti de değiliz, Türkiye'nin üçüncü büyük partisiyiz ve Allah aşkına, HDP konuşuluyor, bir tek HDP'li çağrılmıyor. Neden? Çünkü kara listedeler. Kim koydu bu kara listeye? Bunu bilmiyoruz. Ben bunu aşağıda da sordum demin, bunun cevabını verecek olan birinci partidir, Hükûmettir ve maalesef, şu ana kadar da bir cevap alamadık.
Çok teşekkür ederim.
Bütçeniz hayırlı olsun diyorum.