KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önce usulle ilgili bir cümle kurmak istiyorum. Sağlık Bakanlığı bütçesini görüştük burada. Daha sonraki gün burada bir tartışma oldu "Sayıştay denetçisine sözleşmeleri verdiniz mi vermediniz mi?" diye. "Verdik." dedi. Şimdi bakıyoruz, bir gün önce Sağlık Bakanlığının bütçesinin görüşülmesine saatler kala Sayıştay bir yazı gönderiyor Sağlık Bakanlığına: "Kendisine teslim edilen belgelerin yeterli ve uygun olduğuna..."

Değerli arkadaşlarım, bu, çok şaibeli bir iş ve çok merak ediyorum, bu Sayıştay raporunda "Belgeler verilmedi, sözleşmeler verilmedi." diye yazan denetçiye ne oldu? Değerli arkadaşlarım, böyle devlet yönetilir mi; bunu takdirlerinize arz ediyorum.

Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; bu Kabinede çok sayıda, mesleğinde, alanında başarılı olmuş insanlar var; Turizm Bakanı, Sağlık Bakanı, Tarım Bakanı, Millî Eğitim Bakanı, Ticaret Bakanı filan yani. Tamam, güzel, Cumhurbaşkanı böyle takdir etti. Ben merak ediyorum, bunların her biri iş adamı, belli bir şeyi yönetiyorlardı. Kendi alanlarındaki ticaretleri devam ediyor mu? Mesela siz ne yaptınız hisselerinizi? Haber "Oktay Selçuk'a devretti." Bu, çok tartışmalı bir şey. Yani bir taraftan özel okullarla ilgili kararlar alacaksınız, öbür taraftan da özel okul sahibi olunacak, bu çok etik bir şey olmadı diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, daldan dala atlayarak gideceğim, iki tane konu üzerinde duracağım esas. Yükseköğretim Kurulu Sayıştayın raporlarına hiç cevap vermemiş. Takmıyor mu? Ne yapıyorsunuz? Verdiniz mi?

YÖK BAŞKANI PROF. DR. M. A. YEKTA SARAÇ - Verdik.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Güzel. Bu rektör atamalarıyla ilgili gerçekten bir değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz? Sayın Başkan, bu rektörler felaket ya.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Kurum Başkanı direkt atıyor Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Türkiye'nin her tarafından nepotizmin şeyleri geliyor ya; akraba, eş dost memur yapılıyor, şu bu.

Bakın, bir rektör Kıbrıs'ta ne dedi biliyor musunuz Sayın Başkan. Kıbrıs'ta 2 üniversite, evlenme anlamına geliyor bu "Tabii, biz kocayız, biz erkek tarafıyız." Bir rektör, İTÜ Rektörü... Bunlarla ilgili bir şey yapın, rezil oluyoruz ya, ne demek "Erkek tarafıyız." Lütfen, rica ediyoruz.

YÖK'le ilgili çok şey var da eğitim hastaneleriyle ilgili birtakım şüpheler var, endişeler var, özellikle İstanbul'daki eğitim hastaneleriyle ilgili, eğitim hastanelerinin kapatılacağıyla, şehir hastanelerine doktorlarının devredileceğiyle ilgili. Gerçekten, tıp eğitimiyle ilgili bu şekildeki tasarrufların ne anlama geleceğini muhtemelen aranızda tartışıyorsunuzdur. Ben de endişe olarak size aktarmış olayım.

Özel okullar tercihtir de -özel okullarla ilgili- bu Hükûmet geldiğinde yüzde 2'lerde olan özel okulların şeyinin yüzde 25'e ulaştığına dair bilgiler mevcut. Yani tercihtir filan ama bu iş, özel okul işi yani okullardaki bu fark gerçekten cumhuriyetin en önemli, en temel ilkesi olan eşit yurttaşlığa, fırsat eşitliğine aykırı bir şey. "Ya, işte, biz devlet okullarına da böyle yapıyoruz." Hayır, efendim, özellikle yeni başlayanların, ilkokuldan, ortaokuldan, oradan beri insanların ayrılması... Bir tarafının yolu -sizin yolunuz- bu taraftadır, siz burada bulunduğunuz zorluklar içinde, sıkıntılar içinde çamur içinde kalın. Belli bir kesim ise dalga dalga gidiyor. Bakıyorum sizin üst düzey yetkililerinizin hiçbiri -biraz sonra değineceğim- imam-hatibe falan göndermiyorlar, hatta çok özel okullara çocuklarını gönderiyorlar. Bu sadece ekonomik olarak değil, fırsat eşitliği açısından yani gerçekten cumhuriyetin temel ilkesi eşit yurttaşlık açısından da çok ciddi bir yaradır; bunu bu şekilde bilelim. "Bizim diğer okullarımız da özel okullar kadar iyidir." filan, öyle değil, diğer özel okullar kadar iyi değil; bazı özel okullar hiç iyi değil, o da ayrı bir şey.

Değerli arkadaşlarım, YÖK Başkanından başlamışken, bugünlerde bir Şehir Üniversitesi tartışması var. Dindar, vicdansız olur mu? Olur, bal gibi olur. Halk Bankasını yönetenler dindar insanlardır muhtemelen, devlet bankası, siz atadınız, yaptıkları işi görüyor musunuz?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Ne yapmış Halk Bankası?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yaptıkları işi görüyor musunuz değerli arkadaşlarım?

Bakın, Şehir Üniversitesi eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun vakfının kurduğu bir üniversite. Ahmet Davutoğlu'nu savunacak pozisyona falan düşmüyorum, öyle bir derdim yok ama bir haksızlığın altını çizmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu Şehir Üniversitesini kimse bana anlatmasın. Türkiye'de dünya kadar vakıf üniversitesi var Sayın YÖK Başkanı, Sayın Bakan, bunların durumlarını az çok biliyoruz; devletin kurduğu ve dünya kadar kaynak aktardığı üniversitelerde durumların ne olduğunu az çok biliyoruz ama Şehir Üniversitesi kısa zamanda önemli mesafeler kaydetmiş, Türkiye'nin gerçekten önemli, prestijli üniversitesi hâline gelmiştir; bunu hepiniz biliyorsunuz.

Şimdi, ne yapılıyor? Evet, TMMOB "Burada tarihî binalar var." diye bir dava açmış Danıştayda. 8 tane arsadan, 8 tane parselden biri üzerine açmış davayı, o davayı kazanmış. Şimdi, Halk Bankası "Sen benden 300 milyon TL borç alırken rehin olarak gösterdiğin ya da ipotek ettiğin bu parsellerin artık değeri kalmamıştır, hazineye geçmiştir. Dolayısıyla ben seninle bütün bu borç ilişkilerimi bozuyorum ve borçlarımı tahsil etmek için işlem başlatıyorum." diyor. El koyuyor bütün hesaplarına, el koyduruyor, maaş verilemiyor, 1 kuruş para harcatılamıyor ama bakıyorsunuz, 1 tane parsel değil, 8 tane parseldir ve -diğerlerinin değeri de- en az 700-750 milyon TL'lik bir varlığı var. Bu varlığı nereden etti, kim bağışladı? Bu, ayrı bir tartışma konusudur. Bu, siyaseten bir üniversitenin, çok önemli bir kurumun katledilmesi, yok edilmesidir, yapmayın! Yani siyasi gücü, devletin gücünü, yargı gücünü siz muhaliflerinizi yok etmek için kullanma... Vergiyi silah olarak, bankayı silah olarak kullanıyorsunuz.

Dindar nesil... Ne dindar nesli arkadaşlar ya, böyle bir şey olur mu? Bunu tarih yazacaktır Sayın Başkan, bunu tarih yazacaktır. Size de sizden sonrakilerin yüzüne bu vurulacaktır. "Yargı yapıyor." Yargı falan yapmıyor, öyle bir şey yok. "Banka yapıyor." Banka falan yapmıyor, çok açık, çok net, banka yapmıyor. Oraya değer biçmek için insanlar gönderilmiş, burada bir parsel var, bunun değeri 1 milyar, bunu devlet almış, burada da benzer 8 tane parsel var, 1 kuruş etmez. Böyle yargı olmaz, böyle bilirkişi falan olmaz, bunlar ciddi bir problemdir. Yapmayın, ayıptır yani siyasi rakip olacak, bilmem ne olacak diye Türkiye'nin önemli bir kuruluşunu, önemli üniversitesini -oraya doğru gidiyor- yok etmeyin, doğru değil. Çok prestijli bir üniversiteye doğru gidiyor, gerçekten gidiyor yani Bilkent gibi Bilgi Üniversitesi gibi -yani vakıf üniversitelerinden söz ediyorum- buraya doğru gidiyor, çok ayıp.

Değerli arkadaşlarım, ben şimdi bundan sonraki süremde imam-hatiplerle ilgili konuşacağım. Ben 3 çocuğumu imam-hatip lisesinde okuttum, biraz da inat olsun diye okuttum. Çocuklarımın biri -işte kız çocuklarıydı- üniversiteye girdi, işte bitirmek üzereydi, başörtüsü kavgası çıkınca son zamanlarda peruk taktı, okulunu bitirdi. Küçük kızım orta kısımdan ayrıldı, şeye gitti. Ortanca kızım üniversitede okuyordu yani imam-hatipten sonra istediği ideal okulu kazandı, Mimar Sinan Üniversitesinde sosyoloji okuyordu. Geldiler işte, 28 Şubatın o gaddar döneminde işte başörtüsü probleminden dolayı çocuğum okulunu terk etti; iki sene uğraştı olmadı, işte Viyana'larda, şuralar buralara gitti ama okudu Allah'a çok şükür. Kimseye düşmanlık falan beslemiyorum, bu ülkenin yaşamış olduğu ciddi problemlerden bir tanesi. Aslında dindarlık kavgası filan değildi, imam-hatip kavgası değildi; bu kavga, apaçık bir iktidar kavgasıydı. Bir dönem yeni bir dalga geliyordu Anadolu'da, belliydi ki iktidara doğru uzanacaktı, başka bir elit seçkin iktidarı kaybetmek istemiyorlardı. O benim kızım gibi, 16-17 yaşındaki üniversiteye giren çocuğum gibi insanlar bu kavganın malzemesi yapıldılar, yaralandılar o insanlar. Nasıl bakıyor şimdi, ölçmeye çalışıyorum, nasıl bakıyor bu ülkeye acaba, bu ülkeyi yönetenlere nasıl bakıyor? Bilmiyorum, binlerce insan nasıl bakıyor, onu bilmiyorum ama aynı şey bugün yapılıyor değerli arkadaşlar, tersten aynı şey bugün yapılıyor.

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım efendim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Biraz beş on dakika... İmam-hatip meselesi önemli bir mesele. Bir cümle söyleyeceğim, bu cümleye hepimizin ihtiyacı var.

Hâlâ neden fen liseleri değil de imam-hatip okulları destekleniyor diye şeyler çıkıyor. İşte eski Genelkurmay Başkanımız "Ne oluyor kardeşim, imam-hatiplerin sayısını niye artıyor?" filan. Değerli arkadaşlarım, -bizim arkadaşlara da söylüyorum- yahu mesele imam-hatip okullarının artma meselesi filan değil. Bu konuyu mutlaka ve mutlaka iktidar savaşının aracı olmaktan çıkarmamız gerekiyor, geçmişte yapıldı, şimdi Sayın Cumhurbaşkanı yapıyor.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Nasıl yapıyoruz?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Dindar nesil, imam-hatip nesli, şu kadar milyon insanlar, biz filan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın efendim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, değerli arkadaşlarım, ilgisi olmayan alanlarda sadece işte EĞİTİM-BİR-SEN size yol veriyor Sayın Bakanım, sadece imam-hatipler bütün okullarda müdür olmuyor, ilgisi olmayan dünya kadar alanlarda şeyler var, bunlar yanlış.

Bitiriyorum, bitiriyorum.

BAŞKAN - Lütfen.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Din eğitimiyle ilgili bir şey yapacaksak şu imam-hatiplileri oturup bir gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu imam-hatipler ne dindar nesil yetiştirir, yok öyle bir şey. İnternet kafelere kaç kişi gidiyor biliyor musunuz, kaç çocuk gidiyor biliyor musunuz Sayın Bakanım? 7,5 milyon çocuğumuz gidiyor. Yüzde 27,4 oldu gençlerde işsizlik. Bakın, imam-hatip okulları dindar insan filan yetiştirmiyor, böyle bir şey yok. Zaten belli, çocuklar okulları kazanamıyorlar, giremiyorlar, perişan oluyorlar, bu bir iktidarı pekiştirme ve sürdürme aracı hâline geldi. Bunlar doğru değil, uyarın, uyarın Sayın Cumhurbaşkanını, bunlar doğru değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, lütfen tamamlayınız.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bunun yerine, Türkiye'de bugünkü koşullara uygun, şartlara uygun, bilime uygun, akla uygun, dine uygun, geleneğe uygun bir din eğitimi yöntemini bulun Sayın Bakanım ya, yetkinsiniz siz bu konuda; bulun, cesur olun. Bulun ve bu imam-hatip şeyinden, bu kavgadan bu ülkeyi, bu gençleri kurtarın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir dakika daha verirseniz...

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Milyonlarca genç benim kızım gibi yaralanıyor. İmam-hatip ihtiyacımız varsa onlarla ilgili elbette kurumlar açılır. En iyisini açın, ona buna düşürmeyin bunu, devlet yapsın, en iyisini yapsın. Ama lütfen bu çocuklar -milyonları buldu, milyonları geçti- diğer çocuklarla yani... Cumhuriyetin kaçıncı yılına geliyoruz, şunu bir kaldıralım yani öğretmen-imam kavgası, imam-hatip-köy enstitüsü kavgası... Bunu bir kaldıralım ya, yorulduk, vallahi yorulduk. Binlerce, milyonlarca gencimizi, insanımızı sakat bıraktık bu sebepten dolayı. Dolayısıyla imam-hatip konusunu masaya yatırın, cesur bir şekilde ortaya koyun. Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu bu konuda size ciddi destekler verecektir.

Teşekkür ederim efendim.