KOMİSYON KONUŞMASI

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, şimdi, epeyce zamandır bu Komisyonda çalışmalar yaptık. Bu Komisyonun kuruluş amacı da bu kazaların araştırılarak alınması gereken iş sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin belirlenmesi.

Şimdi, biz burada, tabii, bu çalışmaları yaparken birçok şeyi de belirledik aslında. Yani, burada, şimdi belki kazanın nedeni net olarak ortada olmasa da o kazanın neticesinde gelişmelerin nasıl olduğu yani o bandın yandığı, bandın yanmasından dolayı o karbonmonoksit ve dumanın 301 canımıza mal olduğu ve oksijen maskeleri olmadığından dolayı o kazadan kurtulma şanslarının da olmadıklarını tespit ettik. Ama biz Komisyon çalışmaları başlarken şunu da ifade etmiştik: Yani, alınması gereken acil tedbirler varsa bunları tavsiye edelim, tavsiye kararları çıkartalım, bir şekilde bunlar acilen hayata geçsin çünkü bu madenlerdeki çalışmalar hâlen devam ediyor. İşte, yine en son gittiğimiz Soma'da kazanın olduğu maden olsun, işte, diğer, Işıklar'dı girdiğimiz, yani, oralarda çalışmalar yok "Durdu.", "Başladı." vesaire ama her yerde hâlâ kömür çıkartılıyor ve hâlâ eski kanun ve yönetmeliklerle çıkartılıyor. Ha, şimdi, bu arada yeni bir şeyler yapılmaya çalışılıyor ama Komisyonda konuşulan, uzmanların söylediklerine kimsenin kulak asmadığı ortaya çıkıyor. Neden? Zaten, işte "Alev ilerlemez, bant kesinlikle olmalı." diye bir şey olmadı, bir.

İkincisi: Oksijen maskesiyle ilgili geldi yönetmelik, işte, zorunluluk geldi ama bu zorunluluk "Otuz dakikanın altında olamaz." diye geldi. Şimdi, bunu yazan kimse bir sorar ya yani birine sorar. Neden? Çünkü ne diyorlar? "Otuz dakikanın üstünde sadece elli beş dakikalık oksijen maskesi var, bu da 3,5-4 kilo. İşçiler bununla çalışma yapamaz." Bir.

İkincisi: "Yirmi beş dakikalık oksijen maskesi var. Bununla da ara istasyonlar kurularak daha da verimli bir şekilde bu sağlanabilir." Ha, bu süre bir yıl verildi ama bir yıl verirken de bir yıl içerisinde kazaların olmayacağının, bir yıl değil bir gün içerisinde kazaların olmayacağının bir garantisi yok. Ha, tedarik konusunda sıkıntılar olabilir, vesaire ama bununla ilgili de en azından bu çalışmaları yapmak, siparişleri vermek noktasında da yine bir denetim mekanizmasının oluşturulması lazım diye düşünüyorum.

Yani, burada, şimdi, bizim gördüğümüz, özellikle kömür madenlerindeki kazalara veya ölümlere neden olan asıl iş sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili problem nedir? Yangınlar ve yangınlar neticesindeki karbonmonoksit veya zehirli gazların oradaki işçilerin vefatına sebep olması. Bununla ilgili aslında çok acil yapılması gereken bazı şeyler var.

Şimdi, yani, böyle çok saçma bazı şeyler oldu. Neymiş? Komisyonun görevi değilmiş. Yani, ne demek bu Komisyonun görevi değil? Yani, tavsiye kararı alamazmış, vesaire. Biz bu Komisyonu kurduk ve sorumluluk altındayız hepimiz. Allah korusun, bir kaza olursa, şu olursa, bu olursa hepimiz sorumluluk altındayız. Neden? Çünkü sadece burada laftan öteye gitmedik.

Ha, ben, şimdi, bayramda Çalışma Bakanıyla Bursa'da bayramlaşmada görüştüm. "Gönderin bize, niye göndermiyorsunuz?" diyor, Bakan da bana böyle söylüyor yani "Aldığınız bilgi, belge, işte, vesaire varsa, yapılması gerekenler bize gönderin." diyor. Şimdi, öbür taraftan siz birilerine söylüyorsunuz, "Yok, işte, bu Komisyonun görevi değil." Niye, görevimiz ne bizim Allah aşkına? Yani, bütün Komisyon çalışmaları bitecek, uzatmamızı alacağız, raporu yayınlayacağız, ondan sonra arşive kaldıracağız, arşivde birileri gelip "Bu çalışmalar yapılmış." cinsinden bir şey olacak. Yani, ben hâlâ şuradayım: Allah aşkına, yani, şu yaptığımız iş, attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değsin. Birileri gerçekten bir şey yaptı yani veya yarın, öbür gün şu Komisyon hakikaten... Çünkü fedakârca çalışmalar yapılıyor, biz biliyoruz, içindeyiz. Yani, birçok insan maden ocaklarının kapısından içeri giremez ama burada Komisyon üyelerinin neredeyse tamamı 4 tane madene, ta kömürlerin çıkarıldığı yere kadar gitti ve hakikaten de bunu görev olarak bildikleri için, zorunluluk olmamasına rağmen -yani, bazı arkadaşlar da "Girmiyorum." da diyebilirdi ama- herkes girdi, o sıkıntıları gördü.

İşte, mesela çalışma saatleriyle ilgili bize daha kanun çıkmadan önce söylendi. Yani, o gün, dönemin Sayın Başbakanı "Altı saat." dedi, çok affedersiniz sanki ayet söyledi, hemen o altı saati kanuna dercettik. Ya, orada herkes söylüyor "Yapmayın, altı saat uygun değil." İşçiler de söylüyor "Yedi buçuk saat olsun ama beş gün olsun, iki gün..." Yani, bunu biz burada bile bile, bunun doğrusunu önümüzde yaza yaza niye bunları biz yaptıramıyoruz, niye yapılmıyor? Şimdi, zannediyorum torba yasaya gelip yine yedi buçuk saate dönüşecekmiş. Niye yani? Bunlarda biraz daha böyle etkin olmamız lazım, artık sonuna yaklaştık, sonuna geldik. Yani, bir gün bir gündür; bugün yapalım, yarın yapalım, bir an önce şunları yapalım. Burada konuşmaktan öteye gidelim, not almaktan öteye gidelim diye ben bunları söylemek istiyorum.

Teşekkür ederim.