KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, Komisyonun değerli üyeleri, sayın milletvekilleri, Sayın Bakan ve Dışişleri Bakanlığının kıymetli mensupları; Sayın Bakan, arkanızda oturan arkadaşların siz iktidara geldiğinizde hemen hemen hepsi Bakanlıktaydı birkaçı hariç ve onlar bu Bakanlığa girdiğinde dış politikanın ilkeleri olarak birtakım temel unsurları öğrendiler. Yurtta sulh, cihanda sulh; başka ülkelerin iç işlerine karışmamak, toprak bütünlüğüne saygı göstermek; dini ve mezhepleri iç politikaya olduğu gibi dış politikaya alet etmemek, Arap ülkeleri arasındaki uzlaşmazlıklara taraf olmamak, Batı kültürünü benimsemek ama onların emperyalist emellerine alet olmamak gibi bir dizi kural öğrendiler ama ister istemez soruyorum: İktidara geldiğinizden beri bunların hangisi kaldı yürürlükte? Hepsinin üstüne bir sünger çektiniz. Dolayısıyla AKP iktidarının uygulamaya koyduğu politikalar seksen yıllık tarihimizin ve dış politika geleneğimizin üstünden yürüyüp gitmiştir. Yeni bir Türkiye zihniyetiyle uygulamaya konulan, bazılarına göre açılmış bir parantezi kapatmaya çalışan bu anlayışın sonuçlarını maalesef yaşayarak görmek durumunda kaldık. İYİ PARTİ olarak son iki yıl içinde Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener grup konuşmalarında, milletvekillerimiz Dışişleri Komisyonu ve Genel Kurulda yaptıkları konuşmalarda, parti sözcülerimiz haftalık basın toplantılarında, ayrıca milletvekillerimiz münferiden düzenledikleri basın toplantılarında önce halkımızı ve iktidarı düzenli olarak bilgilendirdi ve sadece bilgilendirmekle kalmadı, aynı zamanda iktidarı uyardı ve bunu yaparken devletimize, cumhuriyetimize ve milletimize karşı duyduğumuz sorumluluk duygusuyla hareket ettik. Sizler "Tünelin ucunda ışık göründü." derken biz aman dikkat edin, üzerinize gelen ışık karşıdan gelen trenin ışığı olmasın dedik.

Sayın Genel Başkanımız bundan dört ay evvel grup konuşmasında şunları söyledi: "Dünün 'Ey Trump'ı bugün 'Dostum Trump' oldu, Erdoğan'dan koparamayacağı bir şey olmadığını vurgularcasına 'Papazı bırak dedim, bırakıverdi.' dedi. Borazan medyada 'S-400 sorunu çözüldü, yaptırım gelmeyecek.' nidaları atılırken Trump'ın açıklamalarında 'Yaptırımlar gündemden düştü.' diye bir ifade yok dedik. Elimizde sadece 'Trump'tan yaptırım izlenimi almadım.' diyen Erdoğan'ın ifadeleri kaldı. Sürekli herkes tarafından kandırılan insan sarrafı Erdoğan'ın bu konuda yanılma ihtimali bence oldukça yüksek. Anlaşılıyor ki S-400'ler alınsa bile bir depoda küflenmeye terk edilecek, vatandaşın parasıyla gıcır gıcır Patriot'lar, Boeing'ler alınmaya devam edilecek." Bugün oradayız maalesef, bu, dört ay evvel söylendi.

"Oyunu bozduk." diyorsunuz ama aslında oyuna getirildiniz. Washington'da son olarak gerçekleştirilen Erdoğan-Trump görüşmelerinde cumhuriyetçi senatörlerin de davet edilmesini yanlış okudunuz. Trump "Gördüğünüz gibi elimden geleni yapıyorum. Üstelik bunlar bizim çocuklar, cumhuriyetçiler. Siz düşünün bir de Senatodaki demokratları, daha neler gelebilir başınıza. Sizi ben bile kurtaramam." dedi size, bunu okumadınız. Kısacası diplomaside hiçbir şey tesadüf değildir. Ortadaki masanın üzerindeki Boeing 747 de tesadüf değildi. Onu o gün sizin için koydular. Siz ona baktınız geçtiniz. Basın toplantısında "Türk-Kürt çatışması yüzyıllardır sürüyor." demeye devam etti Trump. "Mazlum Kobani'yi Beyaz Saraya kabul etmeyeceğim." diyemedi, demedi, edecek sonunda. Sayın Cumhurbaşkanı "Size ne, ben istediğim silahı alırım, bu S-400 de olabilir, F-35 de." diyemedi. Buna ek olarak Erdoğan Patriot almak konusunda arzulu olduğumuzu teyit etti. 100 milyar dolar ticaret hacminden söz edildi. Bizim ihracatımızın, ithalatımızın ne olduğu malum. Bu 100 milyara çıktığı zaman, bizim dış ticaret açığımız Amerika'yla 40 milyar dolara çıkacak bugünkü trendle giderseniz. Sonuçta ne mi oldu? Gerginliğin gazı bir ölçüde alındı, Erdoğan'ın beyanlarına göre 9 Ekim tarihli mektup iade edildi. Bunun ötesinde havanda su değil, zeytinyağı dövüldü. Sonuç sıfır.

"Sonuç sıfır." diyorum, komşularımızla da sonuç sıfır. Yani siz "Komşularımızla sıfır sorun." diye yola çıkmışken sorunları sıfırlamayı kestirme bir yol olarak belirlediniz. "Stratejik derinlik" kavramından stratejik bir kara deliğin dipsiz derinliğine gömüldünüz. Başkaları üç boyutlu satranç oynarken iktidar zar tutmasını dahi bilmeden düşeş peşinde koştu ama yek atmaktan öteye gidemedi. Neresinden başlayayım; Rusya'dan mı, Amerika'dan mı, Orta Doğu'dan mı, Çin'den mi, mağripten mi, maşrıktan mı, Avrupa'dan mı, uzaydan mı? Bir de uzaya gidiyorsunuz çünkü, belki orada bulursunuz burada bulamadığınız dostları. "Kardeş" dediğiniz toplumlardan da mı söz edeyim? Batı Trakya'daki Türk azınlığı, Bulgaristan'daki Türk azınlığı, Kırım, Türkmeneli, Suriyeli Türkmenler, Uygurlar, Kıbrıs, Ahıskalılar, bölmediğiniz neresi kaldı? Kimleri kucaklayabildiniz? Nafile, cevabı olmayan soruları sorduğumun farkındayım.

Orta Doğu'daki önemli ülkelerin başında yer alan Mısır'da, İsrail'de, Suriye'de büyükelçilerimiz yok. Oysa büyükelçileri çekmek, yapılması gereken son iştir ve ancak savaş hâli söz konusu olduğunda yapılabilir. Hiçbir ülkeyle, bu üçünün hiçbiriyle biz savaş hâlinde değiliz. Bu yetmedi, Bakanlığı bir dönem üç F tipi bir kurum hâline getirdiniz.

Sayın Bakan, kendi ağzınızla, Bakanlıktan 600'den fazla kişinin FETÖ'cü olarak tasfiye edildiğini ifade ettiniz ancak benim "Bu atılanlar ne zaman işe alınmıştı?" yönündeki yazılı soruma cevap veremediniz. Ne zaman alındılar, hâlâ ben bilmiyorum. Aslında biliyorum da sormak istiyorum. Biz "FETÖ'nün siyasi ayağı araştırılsın." derken siz üstlerin üzerine değil, astların üzerine çullandınız. Bunun sonucu olarak yurt dışı temsilcilikler memursuz, daireler başkansız, şube müdürsüz, kâtipsiz kaldı. Bu yetmedi "monşer" diye hitap ettiklerinizin yerine nereden kopup geldikleri meçhul neomonşerleri doldurdunuz. Bu da yetmedi, en başarılı büyükelçilerimiz diye neomonşerleri tanımladınız ve Türkiye Cumhuriyeti'nde hiçbir Dışişleri Bakanının telaffuz etmediği cümlelerle kendi kadrolarınızı aşağıladınız. İki gün sonra yalanlamaya kalkışsanız da verilen zarar verilmişti bir defa.

Sayın Bakan, şunu bilmenizi isterim: Dışişleri Bakanlığının bir Dışişleri Bakanına değil, bir İçişleri Bakanına ihtiyacı vardır. Bu Bakanlık biliniz ki çok az insanı vezir etmiştir. Benim kırk üç senelik meslek hayatımda Bakanlığın İçişleri Bakanı ve neticede de veziri olabilen insan sayısı 3'tür. Sizin bulunduğunuz aşamada hangi kategoride olacağınızı tarih takdir edecektir. Karar alma süreçlerini allak bullak ettiniz. Aşağıdan yukarıya işleyen bir sistemi çökertip yerine yukarıdan aşağıya işlemeyen modeller getirdiniz. Size "one minute" diyen memurlara ya kulaklarınızı kapadınız ya sırtınızı döndünüz. Dışişleri Bakanlığının şeffaf değil, çıplak olduğunu unuttunuz. Büyükelçileri işlevsiz kıldınız. Devlet başkanları düzeyinde yapılan toplantılarda bizim zamanımızda büyükelçiler devlet başkanının sağında otururdu, şimdi toplantılarda bile göremiyoruz.

Şunu bir kere daha hatırlatmak isterim: Bizim Bakanlık -hâlâ "bizim Bakanlık, benim Bakanlığım" diye söz etmekte hiçbir sakınca görmüyorum- bir organize sanayi sitesi gibidir, burada tornalar çalışır. Buraya giren memurlar ilkokul gibi girerler, orada tornadan geçe geçe geçe sonunda bu devlete hizmet edecek büyükelçiler hâline gelirler. Tornalar yerinde duruyor ama ustalar kalmadı. Dolayısıyla çıraklar yetim ve öksüz durumdalar. Dolayısıyla ben size bir ayna tutuyorum, hâlinize bir bakın, kendinize çeki düzen verin. Tarihe de bir not düşüyorum, 2023 hayaliyle giderken 2021'i dahi göremeyebilirsiniz.

Suriye politikamızın neresinden başlayayım. Komşuda yangın varken su yerine benzin ve körükle gittiniz. Suriye'de PYD-YPG diye bir oluşum yokken bu örgütün âdeta velayetini üslendiniz ve bir canavarın yaratılışına katkıda bulundunuz. Büyük Ortadoğu Projesi adlı bir oyunun "Eş başkanıyız" diyerek yola çıkıp Trump'ın deyimiyle figüranı durumuna düştünüz. 9 Ekim'de gelen bir mektubu geldiği kanaldan ertesi gün değil, otuz beş gün sonra iade ettiniz. İade ederken de "Takdim ettim." dediniz. "Büyük Ortadoğu Projesi'nde bize görev verildi." derken görevin astlar değil, üstler tarafından verildiğini unuttunuz. Boz ayıyla yatağa girmenin nelere mal olacağını rahmetli İnönü söylemişken yatağa bir de kutup ayısı aldınız. Bunlara rüşvet dağıtırcasına birinden S-400, diğerinden Patriot almaya kalkıştınız. Çıkışı olmayan bir labirentin içinde koşuşturmaktan öteye gidemediniz. Orta Doğu politikamızı ayıların insafına tek ettiniz. Boz ayının nisan ayından bu yana "Almış olsanız bile S-400'leri aktive etmeyeceksiniz." sözlerine hiç kulak asmadınız. Nisandan beri söylüyorlar bunu, yeni bir şey değil bu ama bugün başka gerçeklerle karşı karşıya kaldınız.

Trump'ın mektubu 9 Ekimde gelmişken Sayın Savunma Bakanı 14 Ekimde bize geldi, bütün partilere gitti, hiç bahsetmedi mektuptan. Yok mektup. 9'unda gelmiş. Sayın Bakan, siz 16 Ekimde Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna hitap ettiniz, bilgi verdiniz, yine mektuptan bahsetmediniz ancak kendinizi şu şekilde savunabilirsiniz "Cumhurbaşkanı bu mektubu benden de sakladı." diyebilirsiniz. Deyin o zaman.

Rus uçağının düşürülmesi, papazın salıverilmesi, türlü çeşitli gazetecilerin âdeta rehin alınmaları, hatta bir örnekte buharlaşması bir gazetecinin, konularına, bunlara hiç girmek istemiyorum.

Avrupa Birliği üyelik sürecimizi ise bir çıkmaza soktunuz. Gündüz vakti havai fişeklerle kutlanılan yol haritasından nereye vardığımızı söylemek dahi istemem. Üzerinden kaç yıl geçti hatırlamıyorum, sözde, vatandaşlarımız Avrupa'ya vizesiz gidebilecekken vizesiz gidebilenler sadece Suriyeliler oldu. Onunla da yetinmediniz, Sayın Cumhurbaşkanı "Geri kalan 4 milyonu da vizesiz gönderirim." diye Avrupa Birliğini tehdit etti. Bu insanlar aptal mı? Değil. İlerleme raporları ne oldu? Gerileme raporları oldu.

Irak'ta olup bitenlerden ders çıkarmadınız, Suriye'de aynı hataları yapmaya devam ediyorsunuz. Irak'taki 36'ncı paraleli Suriye'de 37'nci paralel olarak kendi ellerinizle uygulamaya koydunuz. Büyük güçlerin taşeronu oldunuz ve kendi isteklerini size yaptırdılar. "Güvenli bölge" diye yola çıkıp bugün birtakım ceplerde sıkışıp kaldınız ve kendi elinizle Suriye'de Bosna-Hersek Federasyonu modelinde bir kantonlaşmanın önünü açtınız.

Bütün bunları biz geçmişte müteaddit defalar söyledik. Sizden rica ediyorum, arkadaşlarınızdan bir tanesini sırf "Meclis tutanaklarında muhalefet ne diyor dış politika konusunda?" diye bir takip ettirin. Orada biz ne söylediysek başınıza geliyor maalesef. Keşke sizin başınıza gelse, bizim başımıza geliyor.

İdlib'de neredeyiz? Kuşatıldınız. Gözlem noktaları kendi hâllerine tek edilmiş vaziyetteler. Oradaki Türk Silahlı Kuvvetlerinin tek faaliyeti kendisini korumak. Oraya biz girdiğimizde alanın yüzde 30'u aşırı uçların elindeydi, bugün yüzde 90'ı onların elinde. Dolayısıyla neresinden bahsedeceğiz bu başarıdan?

Libya'da da aynı şeyi yapıyorsunuz, Suriye'de yaptığınız hatayı Libya'da yapmaya devam ediyorsunuz.

Geri kalanını da Aydın Sezgin Bey tamamlayacaktır büyük ihtimalle, ben 63 meselesine geleceğim.

Orta Doğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı. Bunda kimler var? Emekli büyükelçiler, emekli komutanlar. Kapının önüne koydunuz. Niye koyduğunuzu bana sonra söylersiniz, herhâlde bu soruları bu arkadaşlar not ediyorlardır. Onların Salacak'taki binadan niye dışa çıkarıldıklarını birisi bana anlatır.

Protokol sayfasında "Eski Cumhurbaşkanlarının vefat yıl dönümlerinde yapılacak törenler." diyor. 22 Ağustos merhum Celal Bayar'ın yıl dönümüdür. Ben bu sefer gittiğimde İstiklal Marşı çalınmadı. "Niye İstiklal Marşı çalınmıyor?" dedim. "Dışişleri Bakanlığı çıkardı İstiklal Marşı'nı programdan." dediler. Soruyorum şimdi: Önümüzdeki 22 Ağustosta yıl dönümü tekrar gelecek...

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Nereden?

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Celal Bayar'ın, Umurbey'de.

20 Ağustosta lütfen bana programı yollayın da üzerinde, İstiklal Marşı çalınıyor mu, çalınmıyor mu, ben Dışişleri Bakanlığının ne yazdığını görmek istiyorum.

Hâlâ bekliyorum, işgal edilen adalar hangileri? İstiyorum listesini. Sadece ben istemiyorum, burada herkes... Bunu istemeyecek bir insan varsa çıksın "Ben istemiyorum." desin.

Batı Trakya'da "Türk azınlığı" diyoruz biz, iktidarın "Türk azınlığı" demekte güçlüğü olduğunu anlıyoruz. Batı Trakya'ya gidiyorsunuz "Türk" kelimesi yazmıyor bir yerde. İstanbul'da "Rum" yazıyor. Çıkarın o zaman "Rum" kelimesini. Madem mütekabiliyet diye bir şey var, yapın bunu, becerin.

Sayın Cumhurbaşkanı 2020 yılında Orta Doğu ülkelerini ziyaret edecekmiş. Hangi Orta Doğu ülkesini ziyaret edecek, çok merak ediyorum.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Katar.

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Katar, güzel. İkinci bir tanesi varsa onu da bilmek istiyorum.

Ahıska Türklerini nasıl koruyorsunuz, çok merak ediyorum. Ahıska Türkleri İnegöl'de mobilya sanayisinde çalışıyorlar ve ceza yiyorlar. Suriyeli olursanız ceza yemiyorsunuz, Ahıskalı olarak çalışıyorsanız ceza yiyorsunuz.

Güvenlik donanımlı araçlar. 230 tane misyonunuz varsa sizin her sene 25 tane aracı yenilemeniz lazım; 11 tane araç yeniliyorsunuz. Dolayısıyla bir güvenlik açığı yaratıyorsunuz. O zırhlı araçların camlarının ömrü vardır, onlar ebedî ve ezelî değildir.

Bütçe teklifine damat beyin eli değmiş, eksi enflasyonla çıktık. Niye söylüyorum? Başlangıç ödeneği 2019'da 4 milyar 635 bin iken şimdi 4 milyar 631 bine inmiş; bu ancak eksi enflasyonla olur. Üstelik, sizin gibi bir Dışişleri Bakanlığı parasının büyük bir kısmını döviz olarak harcar. Şimdi buna bir de kur eklerseniz -ben size söylüyorum- bu 4,631'le siz sekiz ayı geçiremezsiniz. Alkış meselesi...

Haklısınız, arkadaşımız YPG'ye değinmedi.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Hayır canım, etnik temizlik yaptığımızı söyledi.

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - "YPG'ye değinmedi." dediniz siz.

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar... Böyle bir şey yok, karşılıklı... Lütfen... Siz neyse düşüncenizi ifade edin.

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Tamam.

Bize dağıtılan bütçe metni 100 küsur sayfa; 1 tane "YPG" yok, 1 tane "PYD" yok, 1 tane "YPG" yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Devletin bütçesinde onu söylemeye gerek yok.

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Yok. "FETÖ"yü yazmışsınız, "DAEŞ"i yazmışsınız, "PKK"yı yazmışsınız.

BAŞKAN - Lütfen konuşmanızı tamamlayınız Sayın Erozan.

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - "YPG"yi, "PYD"yi atlamışsınız.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - YPG, PKK demek zaten.

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Ben, o zaman, siz bu metni de alkışlayın diyorum.

Saygılarımı sunarım.