KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önce birkaç konuda böyle daldan dala soru soracağım. Hükûmet tarafından şöyle bir kanaat yerleştirilmeye çalışılıyor: "Ekonomiye ilgili kötü konuşmayın 'kötüye gidiyor.' filan demeyin, derseniz hainsiniz, aynen teröristler gibisiniz." Dış politika da konuşulmaz "Millî meselelerdir, beka filan var, konuşulmaz." Konuşulur arkadaşlar, dış politika da konuşulur, ekonomi de konuşulur. Esas, dış politika konuşulur, her alanı konuşulur dış politikanın çünkü ayrı ayrı düşünebiliriz, farklı farklı düşünebiliriz -öyle de oluyor- sonra bu düşüncelerden -tartışırız, müzakere ederiz- en doğrusu çıkar. Dolayısıyla, bu, "konuşulmaz dış politika." tabusunu reddediyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, biz, burada "Dış politika konuşulmaz." falan diyoruz "Aman, savaşa 'hayır' diyemezsiniz." falan diyoruz ya İsrail -biraz evvel Sayın Gergerlioğlu sözünü etti- 7 kişiyi öldürdü, bir bedevi aileyi bombaladı. Kudüs'te -bazı haberlerde 500 bin deniyor, bazılarında milyon deniyor- İsrailli Yahudi yürüyüş yaptı, Siyonist devleti eleştirdi, yerden yere vurdu. Oluyor değerli arkadaşlar, beğenmediğiniz İsrail'de bile bu işler oluyor. O nedenle, dış politika konuşulur ama dış politika iç politikanın malzemesi yapılmaz Sayın Bakanım, Hükûmetinizin çokça yaptığı gibi.

Başka bir konu: D8'e kısa bir şekilde değindiniz Sayın Bakanım. On yedi sene bu D8 niye böyle cılız kaldı, niye büyüyemiyor, niye oksijensiz bırakıyorsunuz, eziyorsunuz? Son zamanlarda işte "D20 yapacağız." filan ama D8'in amaçları nelerdi ve niçin D8'i on yedi seneden beri eziyorsunuz? Özellikle iktidarınızın başında, burada, iktidarda tutunma gayretleriyle bu işin arasında bir ilişki var mı?

Sayın Bakanım, Yemen'de büyük bir insanlık trajedisi yaşanıyor. Öbür taraftan, bizim ülkemizde bir Cemal Kaşıkçı cinayeti yaşandı. Ama Hükûmetin bu konularda çok fazla sesi çıkmıyor, özellikle Yemen. Burada "Bunun böyle olmasında Aramco'nun 1,7 trilyon dolarla dünyanın en büyük şirketi olmasının bir etkisi var mı?" diye bir soru soracağım.

Uygur Türkleriyle ilgili, evet, Uygur Türkleri.... Bakın, Çin geleceğin en büyük ekonomisi olacak, bir numarası olacak, herkes bunu yazıyor, çiziyor. Siz, sunumunuzda iki küçük cümlelik bir paragraf ortaya koydunuz, Uygur Türkleriyle ilgili de temennilerde bulundunuz. Hayır, çok somut, yakıcı bir durum var ve Hükûmetin Uygun Türkleriyle ilgili ne yaptığını merak ediyoruz. Bakın, kimliklerinden dolayı insanlar çok büyük mağduriyetlerle karşı karşıyalar ve çok fazla sesiniz çıkmıyor.

Çin Büyükelçimizle ilgili birkaç kelime söylemek istiyorum, Abdulkadir Emin Önen. Değerli arkadaşlar, bildiğim kadarıyla, bu arkadaşımız, Hariciyenin dışından gelip büyükelçi olan arkadaşlardan biri ve Fatih Üniversitenden mezun, orada şunları, bunları yapmış, bir ya da iki dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekilliği yapmış ama Çin'deki bir Türk şirketinde Genel Müdürlük ve bu ülkede kendisine ait bir ithalat ve ihracat danışmanlık şirketinin bulunduğunu özgeçmişine koymamış, şu anda yok. Bunu etik olarak, ahlaki olarak nasıl buluyorsunuz? Bir de bu insan yeni bir şirket kurmuş. Bunlar doğru mu? Türkiye'de bir şirket var, bu şirket Çinlilere Türkiye'de ev pazarlıyor, bina pazarlıyor, falan. Bunlar doğru mu? Bunlar çok ciddi söylentiler, medyada yazıldı, çizildi. Bu konuyla ilgili neler söyleyeceksiniz?

Sayın Bakanım, Amerika'yla büyük sıkıntılar var, medyada Amerika baş düşman ilan ediliyor, bağırıyorsunuz, çağırıyorsunuz falan, dünya kadar görüşmeler var. Bu görüşmelerde, hiç İncirlik ve Kürecik gündeme geldi mi, merak ediyorum. Amerika'nın ve NATO'nun en büyük üssü, bu bölgede hiçbir şeyle mukayese edilmeyecek İncirlik ve Kürecik var. Kürecik'in de ne olduğu bilmiyoruz, bir muamma. Bu konularla ilgili bir şey söylendi mi? Bakın, Amerika'da bir emekli general "Biz, İncirlik'teki nükleer silahlarımız çekelim." diye dile getirdi.

Başka küçük bir konuya daha değineyim: Konuşmanızın bir yerinde "Irak'taki olayları, karışıklıkları endişeyle izliyoruz." dediniz. Sadece bu kadar mı Sayın Bakan? Bütün dünyada karışıklıklar var, bütün dünyada olaylar var. Neredeyse dalga şeklinde, Güney Amerika'dan İran'a, Irak'a kadar her tarafta Lübnan'da, Cezayir'de, her yerde müthiş bir dalga var. Arap baharına filan da benzemiyor, bazı tarafları da benziyor. Büyük bir başkaldırı diyebileceğimiz bu neoliberal soyguna, aslında baskıya, diktatörlüklere, eşitsizliklere, sendikasızlaştırmaya, AVM'lere, esnafın, çiftçinin yok edilmesine, her şey büyüklerin olsun denilmesine karşı büyük bir ayaklanma var. Türkiye bu konularda ne düşünüyor? Baskıların arttığı, ekonomik sıkıntıların arttığı, neoliberal politikaların insanları ezip geçtiği Türkiye'de hariciyemiz bu konuda ne düşünüyor?

Değerli Bakan, değerli arkadaşlarım; Suriye politikasıyla ilgili nereden başlamıştık nereye geldik, herkes bu konuya değindi, ben de birkaç satırla değinmek istiyorum. Konuşmamın başında bir şey söyledim. Dış politika konuşulur, tartışılır, müzakere edilir ama iç politikanın malzemesi yapılmaz. Siz, Sayın Cumhurbaşkanı sürekli bir gerginliğin malzemesi olarak sadece Orta Doğu'yla ilgili, Suriye ilgili ilişkileri değil, Avrupa Birliğiyle ilgili ilişkileri, Amerika'yla ilgili ilişkileri, Rusya'yla ilgili ilişkileri -uçak düşürme günlerini düşünün- sürekli iç politikaya yönelik bir gerginlik malzemesi olarak kullanılıyor. Bunlar ne kadar bizim çıkarımıza? Bakın, bu savaş başlarken partim tezkereye "evet" dedi, ben kişisel olarak bu savaşın doğru olmadığın söyledim, öyle şey yaptım. Burada Türkiye'nin çıkarına değil teröre karşı da Türkiye'ye fazla bir şey sağlamayacak, Orta Doğu, Suriye politikalarında da çok fazla bir şey sağlamayacak, yanlıştır bu diye düşünüyordum ama yapıldı. Peki, işte bu arada Amerika'yla görüştünüz, mutabakat sağladınız, Rusya'yla mutabakat sağladınız, ne oldu? Yani en son Amerika'ya gitti, geldi, Cumhurbaşkanımız. Ne oldu, hangi konularda neler yapıldı? Kısmen başarılı filan deniliyor. Aynen bir bütün olarak Suriye politikanız gibi son zamanlarda olup bitenlerde yani büyük bir hamasetle bağırıp çağırıyorsunuz, ortada ne var? Mesela somut konular diyeyim, S400 konusunda ne oldu yani neyi sağladınız yani? Var mı yani F35'lerle ilgili bir şey sağladınız mı? YPG'yle ilgili bir şey var mı? Cumhurbaşkanı Amerika'ya giderken işte: "Daha çekilmediler, döner dönmez biz devam edeceğiz harekâta filan." diyordu. Şimdi, gelirken ateşkes konusunda hiçbir problem yok deniliyor. Ne oldu yani? YPG, evet, 120 kilometre, 30 kilometre... Diğer taraflarda nedir yani gerçekten böyle bir şey oldu mu? Yıkmaya çalıştığınız Suriye hükûmeti ve işte "Esed" dediğiniz rejimi dediğiniz Suriye'deki yapıyla, hükûmetle ilgili ne oldu yani? Sizin bu harekâttan önceki durumuyla şu andaki durumu arasında bana bir karşılaştırma yapabiliyor musunuz, nedir bunlar?

İşte yaptırımlar vardı Ermeni tasarısı, Cumhurbaşkanıyla ilgili ne oldu değerli arkadaşlar? Türkiye Cumhuriyeti devletinin Cumhurbaşkanının mal varlığı gündeme getiriliyor, ailesini araştıracağız falan diyorlar ve büyük bir paniğe kapılıyoruz. Ne oluyor arkadaş, Cumhurbaşkanı çıksın bize açıklasın. Ne varlığı, gelin, buyurun açıklayın, niye demiyor, ne oluyor bunlara? Gerçekten ciddi bir şekilde endişe içindeyiz. Yani şunu demek istiyorum. Bu savaştan sonra ya da bu harekâttan sonra -savaş demiyorsunuz çünkü bir devletle savaşmadık falan diyorsunuz- ne oldu? Türkiye'nin elinde ne var, neyi kazandık, bu konularla ilgili de çok ciddi endişeler var.

Sürem hızlı bir şekilde azalıyor, bir konuya daha değineyim ve birkaç dakika da fazladan zaman verin bana bitireyim. Bakın, siz Hükûmete geldiğiniz ilk zamanlarda o zaman da dış politikayı iç politikanın malzemesi olarak kullanıyordunuz ve temel motivasyonunuz şuydu: İçerideki vesayet güçlerini -ben söylüyorum onu- dışarıdaki vesayet güçlerini dengelemekti yoksa Avrupa Birliğine bir yöneliminiz falan yoktu, öyle bir şey söz konusu bile değildi. İşte ama Avrupa çıpası, işte o Amerika'yla olan ilişkiler, dışarıdaki lobiler filan bütün bunları iktidarınızı pekiştirmek ve sürdürmek için kullanıyordunuz. Yani dış politikayı o zaman da kullanıyordunuz ama işler öyle gelişti ki sizin daha güvenli hâle geldiğinizde, özellikle Sayın Cumhurbaşkanının iktidara yerleşip güvenli hâle geldiğinde farklı birtakım motivasyonlarla geleneksel dış politika çizgisinin dışına çıktı. Çıktı mı, çıkmadı mı, ben hep Kürecik ve İncirlik'le ölçüyorum. Bana göre aslında çıkmadı, orada da hamasetti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul)- ...orada da dış politika iç politikanın malzemesi olarak kullanılıyordu değerli arkadaşlarım.

Şimdi, II. Abdülhamit sizin çok gündeminizde, dizileri filan de şey yapılıyor. Bugüne bile mesajlar veriliyormuş bu dizilerde, ben hiç izlemiyorum. Orada bir şeye yanılıyorsunuz yani Abdülhamit'i öz olarak, içerik olarak da çok fazla anlamıyorsunuz, yöntem olarak da. Nedir orada? Sanki işte büyük güçleri çatıştırıyor, hepsini, işte onu kullanıyor, bunu kullanıyor ve işini yürütüyor.

Hayır değerli arkadaşlarım, öyle de değildi. Kaldı ki II. Abdülhamit -Allah rahmet eylesin- işi filan da yürütemedi, belki kendini otuz üç sene iktidarda tuttu ama sonra kocaman bir Osmanlı İmparatorluğu gümbür gümbür gitti değerli arkadaşlarım yani beka filan... O zaman da çok kullanılıyordu bu beka, şu anda dizide de çok kullanıyorsunuz. Bu beka aslında ülkenin bekası filan değil, sizin bekanız, Abdülhamit'in bekasıydı. Evet, otuz üç sene kaldı ama sonra Abdülhamit'le beraber gümbür gümbür gitti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, lütfen bitirin.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Şimdi, bu Avrupa Birliğiyle ilgili, Avrupa Birliğinin tarihi... Öyle bir zaman yok ama Avrupa Birliğiyle ilgili, Sayın Büyükelçimiz de Cumhuriyet Halk Partisinin Sözcüsü de dile getirdi yani bizim uluslararası ilişkilerde -hani eksen kaydı, kaymadı, oraya gitti, buraya gitti yani esasen ilkelerdir eksen- hangi ilkeler var? Sayın Büyükelçi şey olarak ifade etti "laik ve çağdaş" dedi. Ben başka kelimelerle ifade edeyim: Türkiye, uluslararası ilişkilerde ve içeride gerçekten demokrasiyi, hak ve özgürlükleri, hukuk devletini, azınlıklara, zayıf olanlara ayrımcılığı, pozitif ayrımcılığı; bütün bunları esas alıyor mu ve eşit ilişkiler? Orta Doğu'ya gittiniz, daldınız, Emevî Camisi filan, dümdüz edecektiniz, gittiniz, Arap Baharı'nın zehirlenmesine bile sebep oldunuz ama öyle bir şey olmadı. Niye olmadı? Çünkü eşit ilişkiler içine girmediniz değerli arkadaşlar,

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Son cümlelerim.

Osmanlı mosmanlı, hayalî şeyler, geçmişi bu tarafa taşıdınız, Emevî Camileri, şunlar bunlar...

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Başkan, iyilik yaramıyor, sataşmaya başlıyor!

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bakın, oysa Suriye zaten kendisi değişiyordu. Ben, değerli arkadaşlarla, bir grup Türkiyeli aydınla beraber değişik kesimlerden "Doğu Konferansı" adı altında, hiç sizin aklınızdan geçmezken, 2003 yılından başlayarak defalarca Suriye ve bölge ülkelerini gezdim. Eşit ilişkilere o kadar açtılar ki o kadar alkışlıyorlardı. Şimdi, bir bakın, sıfır sorun mu ya? Suriye olayında bir tane İslam ülkesi, Katar bile tam durmadı, bir tane İslam ülkesi bizim yanımızda durmadı.

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu nasıl bir şey? Neyi yaptınız da böylesine büyük bir kötülüğü bu ülkeye yapabildiniz, merak ediyorum yani.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Bekaroğlu, YPG'ye bir cümle!

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...

Teşekkür ediyorum.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - YPG'ye bir cümle!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum arkadaşlar.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - YPG'yi kınamıyorsunuz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kahrolsun terörizm!

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Geldiğiniz noktaya bakın!

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - YPG'ye bir cümle, bir cümle!

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Şiddetle bir şey yapmak isteyen YPG dâhil, DEAŞ dâhil kim varsa hepsine lanet olsun!

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - PKK'yı, YPG'yi kınamıyorsunuz!

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen ya.

CAVİT ARI (Antalya) - Daha ne desin?

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Bana teşekkür et.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yani siz Cumhuriyet Halk Partililerin, YPG'yi ya da PKK'yı ya da şiddeti, terörü -bir CHP'linin- onaylayacağını mı söylemeye çalışıyorsunuz?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Bekaroğlu, bana teşekkür et.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen ya.

Sayın Çelebi, Sayın Aydemir, Sayın Bekaroğlu...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Cumhuriyet Halk Partilileri, İYİ PARTİ'lileri teröre yazmaya çalıştınız ama İstanbul'da 800 bin fark yediniz; devam edin! Türkiye genelinde 8 milyon fark yiyeceksiniz, devam edin!

BAŞKAN - Ya, ne kadar çok seviyorsunuz böyle karşılıklı atışmayı!

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Devam etsinler, devam etsinler!