| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Dışişleri Bakanlığı b)Avrupa Birliği Başkanlığı c)Avrupa Birliği Bakanlığı ç)Türk Akreditasyon Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 18 .11.2019 |
CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarımız, Sayın Bakanım, değerli Bakan yardımcıları, bürokratlarımız, sayın basın mensupları; öncelikle ben de hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Sayın Bakanım, biz Dışişleri Bakanlığı bütçesinin daha güçlü olmasını isteriz çünkü Dışişleri Bakanlığı bizim için çok önemlidir, ülkemiz için çok önemlidir. Ancak görüyoruz ki bütçe kaleminde çok da beklenilen şekilde bir artış gözükmemekte. Geçen yıldan bu tarafa yani 2019'dan geçen süreçte çok fazla bir bütçe artışı yapılmadığını görüyoruz. Ulusal Ajans ve AB programları, AB Başkanlığı ve Türk Akreditasyon bütçe kalemlerini de eklediğimiz takdirde 5 milyar 882 milyon 723 TL'lik bir bütçe görmekteyiz. Kaldı ki bu bütçenin daha fazla olması ve Dışişleri Bakanlığının daha etkili olması hepimizin en büyük arzusudur.
Yapmış olduğunuz sunumda Dışişleri olarak, uygulama olarak sunduğunuz programın en önemli cümlelerinden bir tanesi de bana göre "Girişimci ve insani dış politikamızın bir diğer temel dayanağı da şüphesiz cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Yurtta barış, dünyada barış.' anlayışıdır." cümleniz. Gerçekten çok önemlidir çünkü Türkiye olarak, ülke olarak bizim barış hâlinde yaşamamız çok önemli. Bakın, en küçük bir anlaşmazlığın doğduğu dönemlerde görüyoruz ki Türkiye'de ticaret etkilenmekte, Türkiye'de tarım etkilenmekte, turizm etkilenmekte ve hatta bazen gereksiz savunma harcamalarıyla hak ettiğimiz şekilde ülke yatırımlarını yapamamaktayız. Bu nedenle temel politikamızın Ata'mızın bu ilkesi doğrultusunda yurtta sulh, cihanda sulh olması gerçekten çok değerli ve önemli.
Yine, sunumunuzda "Suriye'de toprak bütünlüğünü ve birliğini tehdit eden tezgâhları bozacağız." dediniz. Suriye konusu da gerçekten çok önemli bir konu. Özellikle Suriyelilerin geriye dönüş yönteminin doğru bir şekilde, hızlı bir şekilde uygulanması esasen önemli. Çünkü 4 milyona yaklaşmış olan Suriyelinin ülkemizde kalıcı bir şekilde yer almaları süreçte siyasi dengeleri değiştirecektir ama bugün itibarıyla da kültürel ve toplumsal huzur ve barış yönünden bir tehdit içerdiğini kabul etmekte fayda var. Bu anlamda da koşulları oluştuğunda en kısa zamanda Suriyelilerin geri dönüşünü de bir sisteme bağlamakta fayda var.
Önceki günlerde Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi görüşüldü Sayın Bakanım, 750 bin Suriyeli öğrenci var yani büyük bir potansiyel, ülkemiz açısından da ciddi sıkıntılar yaratabilecek diye düşünüyorum.
Bir mektuba cevap okumak istiyorum. "Bay Başkan, mesajınız gerek yazılış tarzı gerek muhtevası bakımından Amerika'yla ittifak münasebetlerinde daima ciddi bir dikkat göstermiş olan Türkiye gibi bir müttefikinize karşı hayal kırıcı olmuş, ittifak münasebetlerine değinen muhtelif konularda önemli görüş ayrılıkları belirmiştir. Gerek bu ayrılıkların gerek mesajın umumi havasının sadece çok sıkışık bir zamanda acele toplanmış mütalaalara dayanarak yapılmış iyi niyetli bir teşebbüsün telaşından doğmuş hususlardan ibaret olmasını yürekten dilerim." şeklinde bir mektup. 5 Haziranda gelmiş, 13 Haziranda cevap verilmiş. 1964 yılında yazılan Johnson mektubuna İnönü tarafından verilen mektubun temenni bölümü. İçerik bölümü çok daha uzun, bunu daha sonra hep beraber okuruz. Ancak burada gelen bir mektuba anında refleks gösterilmiş ve sonuçta da mektup kabul edilmemiş ve gereken cevap burada uygun bir diplomatik lisanla verilmiş. Ancak biraz önce konuşmalarda da geçen mektup meselesiyle ilgili şunu söylemekte fayda var: Yakın tarihte gelen bir mektup var hepimizin bildiği üzere. Maalesef ki önce "Bu mektup çöpe atıldı." denildi, arkasından da geçtiğimiz günlerde yapılan ABD ziyaretinde "Masaya bırakıldı." dendi yani böyle bir kafa karışıklığı içerisinde bulunmaktayız değerli arkadaşlar.
Şimdi, bir konuşmacımız bu mektup meselesiyle ilgili "İsmet-Cevdet el ele; bombala İrfan, bombala." şeklinde başlayan bir konuşma yaptı.
Ben öncelikle, şunu söylemek istiyorum: İsmet İnönü, Kurtuluş Savaşı'mızın en önemli kahramanlarındandır, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten sonraki 2'nci Cumhurbaşkanımızdır ve Kurtuluş Savaşı mücadelesindeki kahramanlıklarından dolayı da en büyük komutanlarımızdan, liderlerimizden biridir.
Cevdet Sunay da yine Kurtuluş Savaşı'nın önemli komutanlarından, güney cephesi ve batı cephelerinde görev üstlenmiş 5'inci Cumhurbaşkanımızdır.
Değerli arkadaşlar, şimdi, kendinizle ilgili bir mesele olabilir, bu meseleyi savunabilirsiniz, bu meseleyi değişik yöntemlerle de savunabilirsiniz ama bir meseledeki haklılığınızı ya da haksızlığınızı dile getirirken amacını aşan örnekler veremezsiniz; yani burada siz kendinize gelen mektuba hangi cesaretle cevap verebildiğinizi, ne kadar sürede cevap verebildiğinizi ve kamuoyundaki baskılar oluşmasıydı nasıl bir cevap verebileceğinizi anlatsaydınız keşke. Yani ülkemizin kurucuları olan bu millî kahramanlara bu şekilde hakaret ederek, onları sözde küçümseyerek ve küçük düşürerek verdiğiniz cevaplar sizi kurtarmaya yetmez. Bu üslup kesinlikle doğru bir üslup değildir, bana göre amacını aşan bir beyandır, özrü kabahatinden büyük beyanlardır. Dolayısıyla biraz önceki konuşmacımızın yapmış olduğu bu konuşmaları ve eleştirileri kabul etmiyor ve bir başka konuşmacının söylediği gibi de aynen kendisine iade etmek istiyorum.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ülkenin geldiği noktayı gösteriyor.
CAVİT ARI (Antalya) - Bir anekdotla tamamlamak istiyorum sözlerimi, fazla uzatmak istemiyorum.
Adalet Partili bir milletvekili İnönü'yü fazla eleştirince Süleyman Demirel, vekili odasına çağırır -Sayın Bakanım, siz de biliyorsunuzdur- ve "İsmet Paşa'nın ardında iki cephede kazandığı savaşı, zaferi var; senin arkanda terzinin diktiği ceketten başka ne var?" diye azarlar. Kısacası değerli arkadaşlar, siyaset, zarafet ve nezaket işidir. Yani böyle geçmişteki kahramanlarımızı, onları aşağılamaya çalışmak siyaset değildir, nezaket değildir ve kendinizi de kurtarmaya yetmez diyorum.
Teşekkür ediyorum.