| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a) Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı b) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı c)Mesleki Yeterlilik Kurumu ç) Devlet Personel Başkanlığı d)Sosyal Güvenlik Kurumu e) Türkiye İş Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 19 .11.2019 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Öncelikle, aslında, bir sitemimi belirterek söze başlamak istiyorum. Çünkü sivil toplum örgütlerinin burada olmasını istemek, bunu talep etmek bir mesaj değildir, demokrasinin gereğidir. Bunu aslında biz talep etmemeliyiz, zaten siz sağlamalısınız. Hatta burada bir yayın sistemi var ve o yayın sistemiyle sadece sivil toplum örgütlerinin buraya katılımı değil, aynı zamanda halkın kendi bütçesinin yani kendi vergilerinin nereye harcandığını da izlemesi gerekir. Demokratik bir toplumun gereği budur. O nedenle, öncelikle bunu belirterek sözlerime başlamak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kerestecioğlu, tekrar söz vereceğim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Süremden yalnız...
BAŞKAN - Bir saniye efendim... O takdir bana ait ve vereceğim efendim.
Şunu söyleyeyim: Biz son derece demokratik bir ortamda Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışmalarımızı yürütüyoruz.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Son derece?
BAŞKAN - Evet.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Ben, çok katıldım Plan ve Bütçe Komisyonuna, ilk defa gelmedim.
BAŞKAN - Burada, ilgili basın mensuplarımız var. Özellikle yazılı basından tüm arkadaşlarımız burada, gün boyu bizleri takip ediyorlar. Ama takdir edersiniz ki bütçe görüşmelerinde... Binlerce, on binlerce sivil toplum kuruluşu var -bu noktada bizim herhangi bir işte- bir iki sivil toplum kuruluşunu çağırsanız diğeri de talepte bulanacak, salonumuzun koşulları belli. İşte, biraz önce gördünüz, kameralar önünde ben ne sizi ne de Sayın Bakanı görebildim; bu tür koşullar altında yürütüyoruz. Dolayısıyla Sayın Kerestecioğlu...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - O zaman Sayın Bakanı da çektirmeyin, o da şov yapmamış olsun.
BAŞKAN - Onu kendi aramızda konuşuruz Sayın Paylan. Onu biz kendi aramızda...
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Her toplantıda konuşuyorsun.
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar, lütfen ya...
Onu biz kendi aramızda konuşuruz.
Evet, sürenizi tekrar yeniden başlatıyorum Sayın Kerestecioğlu.
Buyurun lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Tamam teşekkür ederim.
Yalnız sivil toplum ve sendikalar kendi aralarında gayet iyi anlaşabilirler ve onlar temsilcilerini seçebilirler. Yani mesele kalabalık meselesi değil, gerçekten demokrasi meselesi diye düşünüyorum çünkü başka komisyonlarda bunu gerçekleştirebiliyoruz.
BAŞKAN - Bir saniye efendim.
"Başka komisyon" derken... Bu Komisyona kanun teklifleri görüşülürken katılmak isteyen tüm sivil toplum kuruluşları -bu toplantılara- katılıyor, herkese açık ve biz özellikle...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Ama şu an çok daha önemli bir an.
BAŞKAN - Şunu söyleyeceğim: Bütçe görüşmelerinin hiçbirinde sivil toplum kuruluşları katılmamıştır buraya ama kanun tekliflerinde...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Bunu kabul etmek zorunda mıyız Sayın Başkan?
BAŞKAN - Sayın Kerestecioğlu, kanun tekliflerinde...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Ama o zaman sürekli bana cevap vereceksiniz, siz yeniden başlatmak durumundasınız süremi.
BAŞKAN - Müsaade edin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Yani kusura bakmayın da...
BAŞKAN - Müsaade edin efendim, müsaade edin. Siz rahat olun, rahat olun siz, ben size şimdi şunu söyleyeceğim...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, 4 tane sendika, 2 tane...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Hayır, ben şunda rahat olamıyorum...
BAŞKAN - Sayın Kerestecioğlu, şunu söylüyorum...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Siz benim sözümü kesip başlayabiliyorsunuz da ben sizin sözünüzü kesemiyor muyum?
BAŞKAN - Çünkü bana yönelik konuşuyorsunuz, bana yönelik konuştuğunuz için...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - E, siz de bana konuşuyorsunuz.
BAŞKAN - Bir saniye efendim.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Cevap veriyor size.
BAŞKAN - Cevap veriyorum size.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Ben de size cevap veriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tamam.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Kerestecioğlu, sizi bilgilendiriyor.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Siz de mi benimle konuşmak durumundasınız?
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar ya, lütfen.
Dolayısıyla, biz burada Plan ve Bütçe Komisyonuna... Meclisteki komisyonlara bakarsanız Plan ve Bütçe Komisyonu sivil toplum kuruluşları açısından en fazla katılımın sağlandığı ve herkese, kanun tekliflerine açık olan bir Komisyondur.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ama bütçede değil.
BAŞKAN - Evet, bütçede değil,
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Evet, ben bunu kastediyorum.
BAŞKAN - Bütçede yapmıyoruz, onu söylüyoruz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bütçe, halkın bütçesi, yoksulların bütçesi.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; biz burada her şeyden önce sizden kadınların nafaka hakkına dokunulmayacağının ve İstanbul Sözleşmesi'nin gereklerinin tereddütsüz yerine getirilmesi için çalışmaya devam edeceğinizin sözünü almaya geldik. Gerçekten kadınlar öncelikle bu sözü bekliyorlar, en temel haklarımızın dahi yeniden tartışılır hâle gelmesi karşısında bugün yapacağınız değerlendirmelerin hiçbir anlamı kalmayacaktır. Buradan bugün çıkabilecek en önemli mesajlardan biri, Türkiye'nin tarafı olduğu sözleşmeler uyarınca sizin bu net tutumu sergilemenizdir diye düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, 2020 yılı bütçesinde en çok pay ayrılan ikinci Bakanlıktan söz ediyoruz, tam 125 milyar lira. Adil, toplumun her kesimini gören bir bölüşüm anlayışıyla çok sayıda sorunu çözebilecek bir tutar bu 125 milyar lira ama bu bütçenin yüzde 95'i "cari transferler" altında toplanıyor ve bütçe hakkının gerektirdiği şekilde katılımcı, şeffaf bir süreç işletilmediği için de bu transferlerin nereye, kime ve ne amaçla yapıldığının yanıtını bizler göremiyoruz.
2020 yılında 38,1 milyardan fazla görev zararı yapılması öngörülüyor.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, uğultu var.
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen sessiz olalım.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Neden milyarlarca liralık görev zararı öngörüldüğünü hakkıyla konuşmazsak yine adil, eşitlikçi bir bütçeden de bahsetmemiz mümkün değil. Şu hâliyle Bakanlık bütçesi, maalesef, nereye gittiği belli olmayan transferler ve görev zararları bütçesi. Bu harcamaların nereye yapılacağının halka açıklanması gerekiyor.
Sosyal devlet olmanın gereği, eşitsizlikleri ortadan kaldıracak sosyal politikalar üretmektir. Örneğin, kadınları kapitalist piyasa koşullarının insafına terk etmeyen, güvenceli ve eşit ücret alabilecekleri bir ekonomi, istihdam politikası planlamaktır. Engelli yurttaşlara fiilî eşitliğin sağlanması için merhamet ve hayırseverlik anlayışından vazgeçilerek hak temelli bir politikanın kamunun her alanına yerleşmesini sağlamaktır.
Acaba mümkünse etrafımda biraz sessiz olunabilirse... Gerçekten konsantre olamıyorum, çok rica edeceğim.
Fakat bütçede böyle bir planlama yok. Örneğin, 2020 ve sonrasında Bakanlık bütçesinde yatırım bütçesi oranları binde 2 oranının altında. Bu korkunç bir rakam arkadaşlar, yatırım bütçesi binde 2'nin altında.
Şimdi "Evet, burası sosyal yardım ve aslında yatırıma gerek yok." diyebilirsiniz; hayır, bunu birazdan anlatacağım şeylerle de açıklayacağım. "Engelliler" derken biz sadece yardım istemiyoruz, "kadınlar" derken sadece yardım falan istemiyoruz; gerçekten yatırım istiyoruz yani engellilere istihdam sağlayabilecek yatırımlar istiyoruz, kadınlara istihdam sağlayabilecek yatırımlar istiyoruz. Dolayısıyla, bu bütçenin yatırım oranının binde 2 oranının altında olması hakikaten iflası demek. Mesela Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yatırım bütçesi ancak bir daire fiyatı, 371 bin lira kadar; bu da gerçekten utanç verici diye düşünüyorum.
Sosyal politika; sosyal hizmet, sosyal yardımlardan ibaret değil fakat bugün "yoksulluk" denince tek yanıt, sosyal yardıma ayrılan bütçenin her yıl daha da artırılması; yani, sosyal yardımlarla övünen, yardımları siyasileştiren bir anlayışla karşı karşıyayız. Oysa sosyal yardım bütçesinin artması demek aslında sosyal yardıma muhtaç insan sayısının artması demek yani yoksulluğun artması demek ve bu, övünülecek bir şey değil. İhtiyacımız; bu anlayışı tersine çevirmek, sosyal yardım bütçesini köklü değişiklikleri hedefleyen bir yatırım ve sosyal politika bütçesine dönüştürmektir.
Değerli arkadaşlar, sosyal yardımlara başvuranların yüzde 80 civarı kadın çünkü ev işleri ve bakım emeğinin yanında, yoksul haneleri geçindirme görevi de kadınların omzunda. Ayrımcılıklara ve eşitsizliklere müdahale etmeyen bir sosyal politika, kadınlar için çözüm olmak bir yana, sorunları daha yakıcı hâle getiriyor.
15-64 yaş arası erkeklerin yüzde 65,6'sı istihdam edilirken kadınlarda bu oran yüzde 29. Zorunlu sigortalı yaklaşık 14 milyon kişinin 10 milyon kadarı erkek, 4 milyonu kadın. Her 100 genç kadından 33'ü işsizken kentsel alanlarda 100 kadının 41'i işsiz. 4 milyon kadın hiçbir sosyal güvencesi olmadan çalışıyor ve bunun üzerine bir de KHK'lerle yaklaşık olarak 26 bin kadın ihraç edildi. Üstelik bir de, bu sorunlar yokmuş gibi, kadınların yoksulluk nafakasıyla ilgili yapay bir gündemle uğraşıyoruz; kadınların çok yüksek nafakalar aldığı, nafakanın süresiz olduğu gibi aslında doğru olmayan iddialar üzerinden bu konu tartışılıyor. Oysa kadınların yüzde 80'i nafakayı tahsil dahi edemiyor. Ortalama yoksulluk nafakası miktarı 370 lira ve boşanmadan önce erkekler, miktarı düşük tutmak için, kadınlara baskı yapmaktan tutun da mal kaçırmaya kadar her türlü yola başvuruyorlar.
Sayın Bakan, dinliyor musunuz beni?
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL HİZMETLER BAKANI ZEHRA ZÜMRÜT SELÇUK - Dinliyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Tamam çünkü ben temsil ettiğim kadınlar adına konuşuyorum gerçekten; benim kişiselliğim önemli değil, kusura bakmayın.
Kadınların istihdamının önündeki engeller belli. Öncelikle bakım emeğini kadınların sorumluluğu olarak gören anlayış terk edilmesi gereken bir anlayış. Kreşler, bakımevleri, çocuk oyun alanları, yaşlı dinlenme ve sosyalleşme mekânları ücretsiz, yaygın ve erişilebilir olmalı; işte yatırım bu. Bunu yardım olarak istemiyor kadınlar. Bunları sağladığınız zaman kadınlar zaten kendilerine iş alanı yaratabilecek ya da iş hayatına katılabilecek duruma geliyorlar ama tabii ki iş varsa, bir yandan da buna bakmak lazım. Ama sonuçta devletin görevi yurttaşlara insanca bir hayat sunmak; bu nedenle, bütçe de toplumda var olan eşitsizlikleri yok etmeyi hedeflemeli, tıpkı toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemede olduğu gibi. Ancak son dönemde ne görüyoruz? Özellikle "eşitlik" kavramına duyulan alerjiden bu yöntem de nasibini aldı. Biz bununla ilgili tek bir laf duymadık bugün. Yıllardır kullandığımız "toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme" ifadesi şimdi "kadın-erkek fırsat eşitliğine duyarlı" gibi tuhaf bir kavramla ikame edilmeye çalışılıyor; özü, içeriği boşaltılıyor.
Bir örnek daha: Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu. Şimdi, bu Kurumun Başkanı -adı İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu olan bu Kurumun Başkanı- insan haklarından, cinsiyet eşitsizliğinden, kadınların en fazla en yakınlarındaki erkekler tarafından şiddete uğradığından gerçekten habersiz ve bir çalıştay düzenliyor, oradaki konuşmasında diyor ki: "Yüzlerce kadın cinayetini önemserken binlerce erkek cinayeti karşısında aynı duyarlılığı göstermemek ve gerekli tedbirleri almamak eşitlik anlayışına sığmaz. Kadınıyla erkeğiyle hepsi bizim canımızdır." Yani insan ne desin gerçekten bilemiyor. Onca kadın sanki erkekler tarafından öldürülmüyormuş ve böyle bir gerçeklik yokmuş gibi, İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı, kendisi şiddetle ilgili yaptığı çalıştayda bunları söylüyor ve bu kurum aynı zamanda bir başvuru kurumu ve kadınların bu kuruma başvurması bekleniyor herhâlde.
Sayın Bakan, gerçekten artık sizin bunlara bir "Dur!" demeniz gerekiyor. Yani kendi tasarrufunda her kurum aklına eseni ortalığa atıp söyleyemez. O zaman, hakikaten "eşitlik" kavramı inanılmaz derecede yıpranan bir kavram oluyor ve siz eşitliği sağlayamazsanız -kadından sorumlu bir Bakanlık olarak aynı zamanda- "ama"sız "fakat"sız eşitliği sağlamak için bir söylem tutturamazsanız ve bu söylemleri yapanlara bir "Dur!" demezseniz o zaman hakikaten ne CEDAW'u ne İstanbul Sözleşmesi'ni uygulamak mümkün olmaz ve hiçbir sorunu da çözemeyiz. Şimdi, kadına yönelik şiddeti önlemek bunun başlıca adımı.
Bakanlık milyarlarca lira görev zararı çıkarırken sığınak, ŞÖNİM, kreş ve barınma için ayırdığı bütçeyi nasıl oluyor da harcamıyor? Hükûmet kadınlara ayrılan bütçeden tasarruf mu ediyor? Biz her mahallede ev içi emeği ikame edecek kreşler talep ederken sığınakta kalan kadınların çocuklarının kreş masrafı için ayrılmış olan 1 milyon 600 bin liranın sadece 6.543 lirası harcanmış. Neden? Çünkü 6284 sayılı Kanun yeterince anlatılmıyor. Kadınlara bu kanun kapsamında aynı zamanda hakları olduğu yani kreş masrafı için ayrılmış hakları olduğu ve bunu talep edebilecekleri anlatılmıyor yani bilgilendirilmiyor kadınlar ve -tabiri caizse- hâkimler de kopyala yapıştır kararlar veriyorlar, aynı şekilde bu tedbir kararlarında da bunları uygulamıyorlar ve daha da önemlisi tabii ki kreş de yok. Yani kadınlara bu hakkı, bu parayı vereceğiz ama aynı zamanda kreş de yok yani kreş de açılması gerekiyor. Evet, hâlâ yeterince sığınak, ŞÖNİM yok. ŞÖNİM'ler 7/24 nitelikli hizmet verecek kapasiteye de sahip değiller. Oysa yol haritası belli; sadece söylenmiyoruz, yol haritasını biliyoruz gerçekten, yıllardır bunun için uğraşıyoruz. 2018 yılında yayınlanan GREVIO Raporu'ndaki acil, orta, uzun vadeli tavsiyelere kaynak ayırmakla başlamalıyız. Kolluk ve yargı personeline eğitimlerin artırılması gerekiyor. Ulusal eylem planlarının etkin uygulanması gerekiyor. 7/24 ücretsiz, çok dilli bir Alo şiddet hattının açılması gerekiyor. Cinsel şiddet kriz merkezlerinin kurulması içinde pekâlâ kaynak ayrılması gerekiyor.
Bu bütçenin görmediği bir kesim de şiddetin, yoksulluğun en çok muhatabı olan göçmen ve mülteci kadınlar. Güvenlikçi yaklaşım nedeniyle mülteci kadınlar sığınaklara alınmıyor, sağlık hizmeti dışındaki hizmetlerin hiçbiri ulaşılabilir değil ve ne yazık ki göçmenliğin en büyük nedenlerinden biri olan savaş ülkemizin temel politikası. Kadınlara ayrılması gereken bütçe bizi daha güvencesiz, daha yoksul hâle getiren savaşa harcanıyor. Bu savaş politikası her seferinde kadınları hedef alıyor. 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü yaklaşırken bile 25 Kasım broşürlerini toplatıyorsunuz. Kars, Van, Mardin, Bitlis'te broşürde "Erkek ve devlet şiddetine karşı isyandayız, itaat etmiyoruz." ifadesi yüzünden toplama kararı çıkartılıyor. Suruç'ta kadınlar broşür dağıtırlarsa gözaltına alınmakla tehdit ediliyor. Bu, kadınların kırk yıllık sloganıdır, bu bizim sloganımızdır. Tabii ki itaat etmeyeceğiz. İtaat eden makbul kadın olmak erkeklere şiddetin, istismarın, yolunu açmaktır. Bunu, bu salondaki hiçbir kadın, hiçbirimiz kabul etmemeliyiz ve 25 Kasımın gerçekten sokaklarda aynı şekilde protesto edilmesinin güvencesi siz olmasınız Sayın Bakan. 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü'nde kadınlara şiddet uygulanmamasının güvencesi siz olmalısınız; aynı zamanda kadınlar bu sözü de bekliyorlar bugün burada.
Tam çabamıza rağmen, Türkiye genelinde seçilmiş tüm temsilciler içinde kadınların oranı yüzde 11,1; Avrupa ortalaması yüzde 15 olan kadın belediye başkanı oranıysa bizde yüzde 3,2 ve üstüne, aslında, bir de bu oranı sağlayan vekillerimiz, belediye başkanlarımız hapiste ve rehin olarak tutuluyor. Kayyumlar rejimi açıkça kadınların kazanımlarını hedefliyor ve TBMM'den yerel meclislere eş başkanlık sistemi, bugün, Türkiye'de kadınların siyasete katılımını artıran en önemli siyasi araç ve aslında, sizler tarafından da teşvik edilmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, Bakanlığın görev alanlarında çok önemli bir alan da çocuklara ilişkin politikalar ve Türkiye nüfusunun üçte 1'ini çocuklar oluşturuyor. Hepimiz istiyoruz ki...
(Oturum Başkanlığına Kâtip Şirin Ünal geçti)
BAŞKAN - Tamamlayalım Sayın Vekilim, otuz saniyemiz kaldı.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Artı 2 artı 1 dakika vardı.
Tek bir çocuk dahi istismara uğramasın, ebeveynlerinin boğuştuğu yoksulluk çocukların kaderi olmasın, her çocuğun barınması için sağlıklı şartlarda bir evi olsun, her çocuk eşit kalitede eğitim alabilsin, sağlığa erişebilsin istiyoruz yani mutlu yaşasınlar istiyoruz ama ben sizinle çocuklarla ilgili bazı veriler paylaşacağım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.
Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Türkiye'de 12-18 yaş aralığında 3.100 çocuk mahpus bulunuyor ve bunların çoğu ağır suçlarla hapishanelerde tanışıyorlar. 2018'de 15 yaşından küçük 167 çocuk doğum yaptı. 15-17 yaş grubunda ise 11.636 çocuk anne oldu arkadaşlar. 2018 yılı içerisinde, çocuğun cinsel istismarı suçundan 18.290 dava açılmış. TÜİK verilerine göre, Türkiye'de çocuk işçi sayısı 2 milyona dayandı, her 10 çocuktan 8'i güvencesiz çalışıyor. 2019'un ilk on ayında 55 çocuk çalışırken yaşamını yitirdi ve ölenlerin 10'u göçmen, mülteci çocuklar.
Bitmiyor tabii sorunlarımız. Bugün, görüyoruz ki evet, Türkiye'de çocuk işçiliği sorunu çözülmek için değil tam tersine, aslında, sermayenin ihtiyaçlarını karşılamak üzere güvencesiz emek havuzu yaratmak için biçimlendiriliyor.
Engelli yurttaşlara bakıyoruz: Çok uzun süredir yaşanabilir kentler istiyorlar, istihdam olanakları ve her yurttaş kadar eşit olmayı talep ediyorlar. Engelliler için düzenli maaş, evde bakım uygulaması, bunlar önemli destekler, bunlarda artış görüyoruz gerçekten ama yalnızca nakdî desteklere ve yardımlara dayalı bir sosyal politika...
BAŞKAN - Sayın Kerestecioğlu, toparlayalım lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Bir dakikam var.
... engellilerin ve onlarla ilgilenen aile bireylerinin sosyal, kültürel hayatını kısıtlıyor. Engelli bireyin bakımını üstlenen annelerde büyük oranda tükenmişlik sendromu yaşanıyor Sayın Bakan. Gerçekten, sadece nakdî yardım vermek değil, onların sosyalliğe ihtiyacı var. Bunun için, engelli bireylerin politika belirlenme süreçlerine aktif olarak katılması gerekiyor ve kendileri de bunu istiyorlar.
Son olarak, çalışma yaşamına...
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Vekilim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Bitmedi vaktim efendim.
BAŞKAN - Bitti, iki dakika verdim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Bitmedi.
BAŞKAN - On sekiz dakika oldu.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, en son verdiğinizde iki dakika verdiniz. Toparlasın, bitirsin o zaman.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Konuşmanın başında bayağı tartışma oldu.
BAŞKAN - "Verdim." dedim arkadaşlar.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Bir dakikada toparlıyorum zaten.
Son olarak, çalışma yaşamına baktığımızda, karşımıza iş cinayetleri, sendikal hak ihlalleri, grev yasaklamaları, enflasyon oranı altında kalan işçi, memur zamları, emeklilik hakları gerçekten gasbedilen EYT'liler çıkıyor.
Bakıyoruz, yılın ilk on ayında 1.477 işçi yaşamını yitirdi arkadaşlar. Yani Türkiye'de her sabah 6 işçi işe gidip akşam eve dönemiyor, bu bir kâbus. 10 milyonu aşan sigortasız çalışan var. İşsizlik ise resmî olarak cumhuriyet rekorlarını kırmış durumda, 4,7 milyon işsiz var.
Evet, son cümlem: Arkadaşlar, biz, kadınlar, işçiler, engelliler, çocuklar bu ülkede yaşamak, doyasıya yaşamak, insanca ücretle ve eşit insanlık koşullarında yaşamak istiyoruz. Sizden de özellikle bu Bakanlık olarak, gerektiğinde -çünkü bu koltuk onu hak ediyor aslında- iktidarın politikalarına da karşı çıkabilecek ve hakikaten dezavantajlı olan herkesi savunması gereken uygulamalar bekliyoruz. Çünkü bu Bakanlık en fazla bunu hak eden bir Bakanlık; en fazla dezavantajlı, ayrımcılığa uğrayan insanların sorunlarıyla uğraşan bir Bakanlık. Gerektiğinde ters düşebilmelisiniz Sayın Bakan, bütün kadınlar arkanızda olacaktır öyle bir durumda, buna inanın.
Teşekkür ediyorum.