| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a) İçişleri Bakanlığı b)Emniyet Genel Müdürlüğü c)Jandarma Genel Komutanlığı ç)Sahil Güvenlik Komutanlığı d)Göç İdaresi Genel Müdürlüğü e)Afet ve Acil Durum Yönetimi Müsteşarlığı f)Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı g)Özel İdareler ve Belediyeler Kefalet Sandığı Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 20 .11.2019 |
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Bakanlığımızın çok değerli bürokratları, değerli milletvekilleri; bugün İçişleri Bakanlığımızın 2018 yılı kesin hesap ve 2020 yılı bütçe görüşmeleri oturumunda hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Özellikle vurgulayarak söyledim, 2018 kesin hesabı şu ana kadar hiç konuşulmadı; Sayın Bakan, sunuşlarında 2018'in muhasebesini yapmadı; 2017'den 2018'e nasıl geçmişiz, 2018'den 2019'a nasıl geçmişiz, bunun kesin hesabı konusunda herhangi bir bilgi kendisinden almadık. Aynı zamanda, 2020 yılı bütçesinde ise en sonunda bütçe üzerine kısaca birkaç rakam ifade edildi ama onu da görmedik. Yapılan sunum, Sayın Bakanın bizlere sunuşu tabii ki icraatın içerisindeki yani İçişleri Bakanlığının faaliyetlerindeki etkinliğin ifadesi oldu.
Bir kere öncelikle şunun altını çizerek söylemek istiyorum: PKK olsun, IŞİD olsun, FETÖ olsun, her ne sebeple olursa olsun Cumhuriyet Halk Partisi olarak terörün her türlüsüne her yerde ve her şekilde sonuna kadar karşıyız ve bu anlamda terörün ortadan kaldırılması, yok edilmesi için canını vermiş olan şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz, minnet duygularımızı, şükran duygularımızı bir kez daha ifade ediyoruz. Yine, aynı şekilde gazilerimize saygılarımızı, minnet duygularımızı ifade ediyoruz. Bunu peşinen söylüyorum çünkü buradan sonra başka anlamlar yüklensin istemiyorum.
Değerli arkadaşlar, 12 Eylül darbesi sonrasında biliyorsunuz darbe yönetiminin rahatsız olduğu kelimeler vardı, özellikle 1982 Anayasası'nın oylanması öncesinde mavi oy Anayasa'ya karşı oydu, "mavi" kelimesinin kullanılmasından bile rahatsız oluyordu 12 Eylül darbe yönetimi. Hatta bu konuda kimi karikatürlerde "mavi" kelimesi kullanıldığı için buna itiraz edilmesi sonucu "mavi"den kaçınılmaya çalışıldı. Hatta çekimser oy kullanmak isteyenler için "tak tak tak" ifadeleri kullanılıyordu, ondan da rahatsız olunduğu için kapı çalma karikatürlerinde "tak tak tak" yerine "zır" falan ifade ediliyordu. Trajikomik bir durumdu gerçekten o günler.
Günümüzde de "hak, hukuk, adalet" dediğinizde, "vicdan" dediğinizde, "hoşgörü" dediğinizde, "masumiyet karinesi" dediğinizde, "insan hakları, düşünce özgürlüğü" dediğinizde -eğer bunları diyorsanız zaten- siz iktidarın karşıtısınız ve hemen bir terörist damgası veya kendinden olmayanları dışlayan bir anlayış egemen oluyor. Üzülerek söylüyorum, bizim bu ülkede gerçekten demokrasiye ihtiyacımız var değerli arkadaşlar. Sayın Bakanım, bunu size bir rica olarak ifade ediyorum, özellikle dikkat etmenizi yürekten diliyorum. Buna ülkemizin, toplumumuzun çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Bakın, demokrasi, çoğunluk diktatörlüğü değildir. Demokrasi "Ben çoğunluktayım. Ben ne dersem o olur kardeşim, siz bakın işinize, oturun oturduğunuz yerde. Bana karşı bir laf ederseniz de terörist ilan ederim, sizi yok ederim." anlayışı değildir; çoğulculuk ilkesidir esas olan. Bugün burada bulunuş nedenimiz de bu ilkenin gereğidir aslında. Yani siyasal iktidar bugün istese bütçeyi denge, denetleme hak getire, bırakıp "Meclis Genel Kurulunda çoğunluk da zaten bizde." ya da "Komisyonda zaten çoğunluktayız. Ne diye görüşelim?" deyip oylar geçer gider. Hayır, çoğulculuk azınlığın da bir gün iktidara gelebilmesinin yolunun açık olmasıdır, aynı zamanda azınlığın düşüncesine de kıymet, değer verilmesi ve doğru yolu, gerçeği görmek adına azınlığa önem verilmesi anlayışıdır. Biz bundan her geçen gün uzaklaşıyoruz.
Sayın Bakanım, şimdi sizin sunuşunuzda 15 Temmuz öncesi ve sonrası dönemlerini çok gördüm -sayfalarını söylemeyeyim ama 8'inci, 14'üncü, 28'inci sayfalarında- hatta sanki Bakanlık 15 Temmuz sonrası bir anda faaliyete geçmiş gibi bir algıya bile neden oluyor. Öyle bir amacınız olmadığını biliyorum ama.
15 Temmuz öncesi ve sonrası çok yanlış. Bakın, PKK terör örgütüne katılmak isteyen gençleri, dağa çıkmak isteyen, çıkarılmaya çalışılan gençleri, genç evlatlarımızın annelerinin feryadını görüyoruz, acıyla, üzüntüyle bunu işitiyoruz ama şimdi şunu da görmek lazım: Bakın, bunu eleştirirken, bunun üzerinde söz söylerken 15 Temmuz öncesinde -15 Temmuz, hain darbe girişimidir ve buna taraf olanlar varsa bunun yanında olanlar varsa teröristtir, eyvallah, kabul ediyoruz- devletin önlem alması ve gereğini yapması da esastır.
Rakamları şimdi hatırlamıyorum, verdiğiniz rakamlar sanıyorum 27'nci sayfadaydı, not almışım, hemen söyleyeyim, önümde: 559.064 kişiye işlem yapılmış, 261.700 gözaltı, 91.287 tutuklama gerçekleşmiş. Sayın Bakan, 15 Temmuz gecesi darbe girişimine kadar neredeydiniz? 559-560 bin kişi gözaltına alınıyor bir gecede. Darbeye doğru giden bu süreci bizim istihbaratımız göremedi mi? O darbe girişiminde bulunanlara katılan gençleri göremediniz mi? Bunların, o süreçte siyasi ayağı konusunda hiçbir düşünceniz, fikriniz yok. Neden 15 Temmuzu milat alıyorsunuz? Öncesinde "Fetullahçı terör örgütü" olarak tabir ettiğimiz o terör örgütünün -terör girişimi olarak- hain darbe girişimine maruz kalan devletimiz, o teröristlerin önüne neden geçemedi? İstihbaratımız neydi, neredeydi, bunlara neden bir önlem almadık, göz mü yumuldu yoksa diye sormak isterim.
Dolayısıyla biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak orada da söylüyorduk: Memleketin idaresi Anayasa'nın temel ilke ve değerlerine, demokratik, laik, sosyal hukuk devletine göre olmalıdır. Birtakım cemaatlerin devlet yönetimini, nüfuzunu -başta Fetullah Gülen cemaati dediğimiz, o zaman "FETÖ" olarak- hatta onların amaçlarını her yerde her şekilde şiddetle eleştirdiğimiz bu yapıya karşı bizim düşüncelerimiz ortadaydı, o zaman da söylüyorduk. Bunu PKK için de bugün söylüyoruz. Bunu özellikle belirtmek istedim Sayın Bakanım. Bunun gerçekten önemli olduğunu düşünüyorum.
Bakın, şimdi, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü 9'uncu maddede, 10/A'da Koruma Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 26'ncı madde Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu gibi birtakım kurullar var ve bunlar, özellikle Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu, İçişleri Bakanlığının görev, yetki ve sorumluluklarına giren konularda Cumhurbaşkanına birtakım stratejik konularda öneriler geliştirmek, planlar sunmakla görevli. Bu kurulla ilgili ilişkileriniz nedir? Bunu ben Dışişleri Bakanlığına da sormuştum; benzeri, aynı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Dışişleri Bakanlığının da sorumluluk alanında birtakım iş ve işlemleri haiz. Bunu da hâlen anlayabilmiş değilim.
Aynı şekilde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, yine Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde tanımlanmış görev, yetki ve sorumluluk alanında -ki kararnamenin 97'nci maddesi bu- tanımlanmış görev, yetki sorumlulukları var. Özellikle depremselliğe karşı imar uygulamalarıyla ilgili, özellikle küresel iklim değişikliği ve buna karşı alınması gereken önlemlerle ilgili, bunun çevresel etkileriyle ilgili, bunun şehircilik adına yapılması gereken imar uygulamaları ve bütün bu mevzuatla ilgili iş ve işlemleriyle İçişleri Bakanlığı AFAD'ın, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının arasında ciddi bir benzerlik var, örtüşen konular var ama Ulusal Deprem Konseyi maalesef lağvedildi. Yani Türkiye'de bu meseleyi, ulusal bir mesel...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, tamamlayalım efendim.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum.
Özellikle, 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında 21 Mart 2000'de kurulan bu Ulusal Deprem Konseyinin strateji raporuyla kamuoyunun karşısına çıktığının ancak bunun lağvedilmesiyle birtakım meselelerin, sorunların yaşanmaya başladığının, bunun bir koordinasyon çatısı altında sürdürülmesi gerektiğinin de altını çizmek istiyorum. Yoksa buradan amacın dışında ve Allah korusun, bir afet durumunda, çaresizlik içerisindeki bir devlet yönetimiyle karşı karşıya kalabiliriz.
Sayın Başkanım, bir iki dakika daha rica ediyorum, bir konuya değineceğim. "Personel yatırımlarımızda yüzde 16'lık artış sağlanacaktır." diyorsunuz "Güvenlik personel sayımız 542.183'tür." diyorsunuz, yıl sonuna kadar yüzde 16'lık bir artış sağlanmış olacak, kolluk personeli başına düşen vatandaş sayısı Emniyette 261'den 211 kişiye yani 1 kolluk personeli başına 211 kişi düşecek. Jandarmada 121'den 92'ye yani 1 Jandarma personeline 92 vatandaş düşüyor. Bunun 2016-2019 arasında yüzde 20 azaldığını, 208'den 167'ye düştüğünü söylüyorsunuz. Yalnız, bunun sınırı nedir Sayın Bakanım? Bunu bize açıklarsanız memnun olurum. Yani bunun evrensel bir sınırı var mıdır? 1'e 1 midir yoksa, 1 kolluğa 1 vatandaş mıdır? Nereye kadar gidecek bu? Yani bu azaldıkça, düştükçe gurur duyuyoruz ama bu azaldıkça ve düştükçe bir polis devleti durumuna doğru sürükleniyoruz.
Son olarak, soru olarak bunu ifade ediyorum: Emniyet ve güvenlik mensuplarına 3600 ek gösterge konusunda ne düşünüyorsunuz Sayın Bakanım?
Sunuşunuzda fahri trafik müfettişliği konusuna değinmediniz ya da değindiyseniz benim dikkatimden kaçmış olabilir.
BAŞKAN - Var, var; girdiler, konuştular.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Belki çok sınırlı bir zaman olduğu için buna girmediniz ama bu konudaki durum nedir, buna yönelik düşüncenizi almak istiyorum. Trafik güvenliğinin sadece denetim ve kaza ilişkisi üzerinden değil, aynı zamanda, eğitim ve toplumsal kültür üzerinden de ifade edilmesinin doğru olacağını düşünüyorum.
E-belediyecilik konusunda çok geç kalınmıştır. Özellikle, dijital arşiv, mekânsal adres kayıt sistemleri ve e-belediyecilik kapsamında gerçekten en az on yıl geç kalınmıştır. İyi bir şeydir, kutluyorum ama geç kalınmıştır, en kısa zamanda bunun tamamen gerçekleşmesini diliyorum.
Bakanlığımızın bütçesinin ülkemizin huzuru, güvenliği, refahı adına hayırlı olmasını diliyorum.
Bakanlığımızın personeline tepeden tırnağa bu konudaki çabaları için şükranlarımı özellikle belirtmek istiyorum.
Sağ olun.