| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a) Millî Savunma Bakanlığı b)Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 21 .11.2019 |
AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığının değerli mensupları; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Partimizin, Millî Savunmamıza, ulusal güvenlik sorunlarına bakışı malum.
Sayın Bakan, şu anki en önemli millî güvenlik sorunumuz Suriye kaynaklıdır. Suriye'deki krizin bu denli büyümesinde ve Türkiye üzerinde bu denli büyük maliyete ve tehdide yol açmasında en büyük amil ülkemizi on sekiz yıldır yöneten iktidar olmuştur. İktidarın bu vahim sorumluluğunu her takvim yaprağı itibarıyla tartışabiliriz.
Sayın Bakan, Suriye politikasının mağlubiyetinin ağır sonuçlarıyla mücadelede, siz ve ordumuz, birinci derecede görev yüklenmiş durumdasınız. "Keşke 2011 Martından ve bilhassa Ağustosundan bu yana Türkiye'de iktidar tarafından yapılan hatalar işlenmeseydi; hezeyanlar, hayaller 'Müslüman Kardeşler' ideolojisi yönünde hamleler yapılmasaydı da Suriye'den böyle bir maliyete, tehlikeye maruz kalmasaydık." diyor musunuz? Zira bugün, tüm siyasetimiz, seferberliğimiz, hedefimiz 2011 koşullarına dönmekten ibaret. Maalesef, bu hedef çok uzakta.
"2014'te Ayn el Arap, Kobani'de, ABD'yle YPG-PKK arasında ilk açık iş birliği kurulmadan önce farklı bir siyaset, farklı bir askerî taktik izleseydik daha iyi olurdu." diyor musunuz? 2015'te Rusya'nın Suriye'ye doğrudan müdahale edeceği nasıl hesaplanamadı? Rus uçağı düşürülmeden, iktidarın en üst düzeyde Moskova'ya karşı gerginliği yükselten söylemleri, uçak düşürüldükten sonra da "Talimatı sen verdin, ben verdim." çekişmesi hâlâ kulaklarımızda. Gidip soluğu NATO'da aldık. Bir buçuk yıl boyunca Suriye'de kıpırdayamadık. Sonradan özür dilemeler, diyet ödemeler ve S-400'lerin gündemimizin baş köşesine oturması merhalelerini yaşadık.
Sayın Bakan, sizin yönettiğiniz milletin ordusu, siyaseten yapılan temel hatayı, büyük yanlışları kısmen onarma gayreti için seferber oldu. Keza, Barış Pınarı Harekât'ıyla ilgili görüşlerimizi ve ABD ve Rusya'yla varılan mutabakatlara dair yaklaşımımızı Sayın Çıray biraz önce dile getirdi. Bunları zafer olarak nitelendirmek yanılsamadır, yanıltmadır. Hele süreç devam ederken, YPG-PKK tehdidi ortadayken, zafer naraları atmak zararlıdır.
Sayın Bakan, bu naraları durdurmak size düşer diye düşünüyorum.
Sonuçta, Suriye'yle 911 kilometrelik sınırımızın başında, uzaklardan gelmiş ülkelerle ve onlara tabi olarak millî güvenliğimize yönelik tehdit ve tehlikelere çözüm bulmaya çalışıyoruz. Suriye'de bir yandan ABD'ye diğer yandan Rusya'ya tabiyiz. Siz de konuşmanızda Rusya'ya sıkça atıfta bulundunuz. Rusya, Adana Protokolü'nün ve Adana Anlaşması'nın âdeta garantörü.
Diyelim ki siyasi süreç sonuçlandı, PYD-YPG-PKK-SDG ne olacak? Suriye'nin askeri sosyolojisi millî güvenliğimiz açısından son derece sakıncalı şekiller alabilir. Suriye silahlı kuvvetlerinin ana nüvesini oluşturan Baasçı, mezhepçi gruplar, İran yanlısı milisler ve PKK iltisaklı unsurlardan oluşan bir yapı gelecekteki güvenliğimiz açısından çok ciddi sorunlara yol açabilir.
"Suriye Millî Ordusu" olarak adlandırılan yapının, bilhassa Ahrar Şam gibi bazı unsurların akıbetlerinin orta ve uzun vadede ne olacak, bu meçhul. Sayın Bakan, Millî Ordunun kurumsallaşmasından söz ettiniz. Ama onlarla ilgili birçok endişe var. Bir çözüm düşünüldü mü onların akıbeti hakkında?
Sayın Bakan, teşekkürler, konuşmanızda İdlib'e de değindiniz. İdlib'deki 12 gözlem noktasında toplam kaç Mehmetçik'imiz bulunuyor?
Soçi Mutabakatı'ndan beri 1.300'e yakın sivil öldürüldü İdlib'de. Yüz binler sınırımıza doğru hareketlendi. İdlib'den ülkemize, Hatay'a yönelik yeni bir mülteci akımı tehlikesi devam ediyor mu? Sınırımızın hemen civarında yeni bir mülteci cebi oluşturulması söz konusu mu? Veya İdlib sorununun, başarılı sonuç vermesini temenni ettiğimiz anayasa görüşmeleri çerçevesinde eritilmesi mümkün müdür? Böyle bir durumda İdlib'deki veya diğer bölgelerdeki cihatçı grupların sınırımıza mücavir bölgelere yerleştirilmesi hâlinde bu nüfusun topraklarımız üzerinde ciddi bir tehdit yaratması, topraklarımızın "peşaverleşme" tehdidine maruz kalması gibi son derece ürkütücü bir ihtimal görüyor musunuz? Suriyeli Türkmenler için geliştirilen bir formül var mıdır?
Sayın Bakan, "Türkiye'nin NATO üyeliği ülkemizin uluslararası kimliğinin bir parçasıdır." cümlesi size ait. Geçtiğimiz ay Brüksel'de icra edilen savunma bakanları toplantısında da "Türkiye, NATO'nun merkezindedir." dediniz. Bugünkü konuşmanızda NATO'ya biraz çekinceli ama yine önem atfederek değindiniz. Madem NATO'ya bu denli önem atfediyoruz, Türkiye önümüzdeki ay yapılacak zirvede NATO için yeni bir stratejik konsept çalışmasına başlanması fikrini ortaya atabilir mi? On yıldan beri yeni bir stratejik konsept çok çünkü.
NATO içinde bir Türkiye sorunu, Türkiye içinde bir NATO sorunu yaşanıyor. Hem tartışmalarda hem uygulamada teşkilat içinde de bir gerginlik yaşadığımız belli. NATO, bizim de eşit statüde katılmamızla bazı hedefler ve tehditler belirliyor. Bizim bunlarla bağdaşmayan tutumlar içine girmemiz çelişki değil midir?
S-400 alımımız ve ucu gittikçe daha belirginleşen muhtemel CAATSA yaptırımları tedricen Türkiye'nin Batı savunma ekosistemiyle bağlarını koparma olasılığı taşıyor mu? S-400 konusunda genel söylem, Obama yönetiminin Patriot bataryalarını ülkemize satmadığı, onun için S-400 aldığımız yönündedir. Bu karar, bizatihi tarafımızdan belirlenen 6 kriterin ABD tarafından karşılanmamasından mı, yoksa başka tercihler dolayısıyla mı alınmıştır? Örneğin, ekipmanın hazır satın alınmasına tarafımızdan karar verilmiş olması hâlinde Obama yönetimi aynı kararı alacak mıydı? Bu soru önemli zira Rus tarafıyla S-400'ler konusunda varılan anlaşmada, teknoloji transferinin ve ortak üretimin sonuçlandırılmadığını hem Türk hem Rus yetkililer kamuoyuna açıkladılar. Bu durumda bizim S-400 sistemini hazır olarak aldığımız anlaşılıyor. Burada bir çelişki yok mu?
Ciddi, sözüne güvenilir ve ilişkilerimizi karşılıklı çıkar dengesini gözeterek ileriye götürmemiz gereken bir ülke olan Rusya'nın, bir NATO ülkesiyle bu alanda teknoloji transferi ve ortak üretim ilişkisine girmeyi kabullenmesini şahsen zor görüyorum.
Aktive edilirlerse, S-400'ün "stand-alone" kullanılacağı tarafımızdan açıklanmıştır. Bu durumda, sistemin konuş yerinden bağımsız olarak koruma ve kapsama alanı nedir?
NATO içinde son yedi yıldır hava ve füze savunmasının entegre edilmesiyle ilgili tüm çalışmalarda aktif yer alan ve NATO savunmasının kilit unsuru olan radarın topraklarımızda konuşlandırılmasına onay veren Türkiye, neden füze savunma sisteminde müşterek çalışma yeteneği bulunmayan bir sisteme yönelmiştir? Askerî açıdan bu doğru bir tercih midir?
İktidara yakın çevrelerin katkısıyla S-400'lerin alınması sanki bir egemenlik zaferi olarak ilan edilmiştir. Az önce belirttiğim koşullarda yabancı bir sistemle egemenlik nasıl sağlanacaktır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hafızam beni yanıltmıyorsa, bize ortak üretim önermiş olan EUROSAM'la yürütülen faaliyetler hangi aşamadadır?
Sayın Bakan, geçtiğimiz yıl bu Komisyonda F-35'Ierle ilgili bir sorun yaşanmayacağını, S-400'lerin bunların teslimine engel olmayacağını ifade etmiştiniz. Bugün durum farklı. Hükûmetiniz olası Rus SU-35 alımından da söz ediyor. SU-57'den hiç bahsetmiyorum. Zira bu şimdilik bir seçenek olmaktan uzaktır.
F-35 projesinden dışlanmanın ya da F-16 envanterini etkileyebilecek olası bir yaptırım karşısında SU-35 bir seçenek olabilir. Ancak, NATO altyapısı ve sistemleri kullanan Türkiye için böyle bir çözüm herhâlde çok maliyetli olacaktır. Kaldı ki az önce söylediğim nedenlerle bunun da ortak üretime konu olması hayli zayıf ihtimaldir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen son sözlerinizi alalım.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Peki, Sayın Başkan.
S-400 ve SU-35 alımları nedeniyle ikincil yaptırımlar modeline muhatap ülke Çin'dir. Çin örneğinin Türkiye konusunda takip edilmesi hâlinde Savunma Sanayii Başkanlığımızın yaptırımlara uğraması kaçınılmaz gözükmektedir. Böyle bir gelişme karşısında, krizin Türk-Amerikan savunma ilişkileriyle sınırlı tutulması mümkün olmayacaktır. Avrupalı şirketlerle de geliştirilen kritik iş birliği bundan etkilenecektir. Bu durumda, bizim yetersiz gördüğümüz ancak bazı başarılarını da takdir ettiğimiz savunma sanayimizdeki ilerleme akamete uğramayacak mıdır? İnsansız hava aracı üretimimiz dahi bundan etkilenebilecektir.
Sayın Bakan, yerli ve millî savunma sistem ve ekipmanlarımızın gerçek manada yüzde kaçı yerli ve millîdir? Örneğin, Almanya...