KOMİSYON KONUŞMASI

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Aslında ilk günden söyledik, yayın olmuş olsaydı bunlar, bu tür aksilikler yaşanmazdı.

Sayın Bakan, öncelikle hoş geldiniz. Olması gereken birçok eleştirimizi gündeme getiriyoruz. Amacımız, Türkiye'de enerji konusunda ve diğer problemler konusunda gerçekten katkı sunabilmek ve burada bizim yaptığımız eleştirilerin hepimizi ilgilendiren daha iyi yarınlar için olduğunu lütfen bilin.

Enerji, aslında devasa bir konu ve dünyada son dönemde nasıl ki birçok savaş söz konusuysa Avrupa Kıtası'nda da enerjiyle ilgili birçok mevzuat, girişim söz konusu. Öyle bir hâlde, eski dünyadaki firmalar, büyük firmalar, sırf o ülkedeki rejimleri değiştirebilmek için, kendi enerji kazançları için girişimlerde bulunuyorlar, darbeler yapabiliyorlar, savaşlar çıkartabiliyorlar. O nedenle de enerji bütün yaşam için önemli olduğu gibi uluslar için de önemli, halklar için de önemli.

Enerji, sadece yer altını değil, yer üstü, hava, su, bütün hepsini de kapsayabiliyor, insan üretebileceği alanda üretebiliyor. Üretirken mutlaka verimli olmasına dikkat ediliyor, çevreye duyarlı olmasına dikkat edilmesi ve refah ve istikrara da katkı sunmasına dikkat edilmesi lazım. Ama son dönemde, az önce söylediğim gibi, darbe yapanlar, sistem değiştirenler, acımasızca dünya halkları üzerinde ölümlere neden olanlar, savaşlar çıkaranlar, bu enerjiyi elde edebilmek için doğa, tarih, çevre, insanlık yani her şeyi yok edebiliyorlar. Yani canlıları satabilmek için diğer canlıları yok edebiliyorlar.

Aslında bizim, daha çok yarınla ilgili kurguyu iyi kurmamız lazım. Bu stratejik dönemde bizim Türkiye'de... Girişte tanımlarken de yerli ve özellikle verimli bir enerji tanımlamışsınız, orada dikkat ettim "millî"yi kullanmamışsınız "yerli ve verimli" demişsiniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI FATİH DÖNMEZ - O doğal, millî zaten.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Genelde burada bütün bakanlar yerli ve millîyi beraber kullanıyorlar da sizde yok.

Tabii, burada istikrar ve refah çok önemli ama arkadaşlarımızın çoğu değindi, aslında Paris Anlaşması, geleceğimizle alakalı bu iklimle ilgili şeyin bir an önce Meclise gelip yürürlüğe girmesi lazım. Enerji dediğimiz şeyin aranması lazım, bulunması lazım, ortaya çıkarılması lazım, imal edilmesi lazım, ta işte bize ulaşana kadar bir yığın aşaması var ve bunların çoğu da sizi ilgilendiriyor ama sadece sizi de ilgilendirmiyor, bütün bakanlıkları ilgilendiriyor; diyelim ki sağlık boyutu Sağlık Bakanlığını, tarım ve orman boyutu Tarım ve Orman Bakanlığını, çevre ve şehir boyutu Çevre ve Şehircilik Bakanlığını. Bununla ilgili aslında birçok koordinasyon ve organizasyon yapılması lazım. Çeşitli girişimler de var ama en önemli şey çevre hassasiyeti. Peki, yasa ve yönetmelikler yeterli mi? Aslında belki de yasa ve yönetmelikler yeterli olsa bile kimi zaman, kimi şirketlere ayrıcalık tanınıyor, kimi şirketler veya kişiler ise bundan çok çok uzak tutuluyor.

Biz ilk günden beri söylüyoruz, Sayın Bakan, mesela, keşke, burada şu anda sendikalar olsaydı, çevre kurumları olsaydı, TMMOB olsaydı. Mesela, TMMOB tümüyle bu alanla ilgili ama yok. Ama mesela, sizin sunumunuzu okuduğumda ve dinlediğimde çevreye duyarlılık ve katkı anlamında, sivil toplum kuruluşu denilirken ELDER Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği... Yani biz firmalara vermişiz, sözleşme yapmışız, bize satanlar da bir dernek kurmuş ve sivil toplum örgütü olmuş. "GAZBİR Türkiye Doğal Gaz Dağıtıcıları Birliği" demişsiniz yani doğal gazı bize satıyorlar ve bir birlik kurmuşlar, sivil toplum örgütü olmuşlar. PETDER Petrol Sanayi Derneği, KÖMÜRDER Kömür Üreticileri Derneği... Şimdi, böyle dernekler var, sivil toplum örgütü diye tanıtmışız. Bunlar ne yapıyor? Çevreyi yok ediyor ve siz tanıtımınızda demişsiniz ki: "Bunlar ağaç dikiyorlar." Ya, ağaçları kesmesinler, talan etmesinler. Yani bu şunun gibi: "Her şeyi yapabilirler ama birkaç tane ağaç diktiklerinde bütün yaptıkları düzelecek." Orada ÇEVGÖN deseniz, çevreyle ilgili diğer kurumları da söyleseniz... Mesela, 11 Kasımda fidan dikme vardı, buna benzer kampanyalara katkılar, farklı kesimlerden katılım... Türkiye'de ormanla ilgili, ağaçla ilgili birçok düzenleme var ama bir taraftan doğayı tahrip edenlere ağaç diktiklerinde sanki bir af geliyor. Bakın, öyle bir hâle geldi ki Sayın Bakan, -ben sağlık çalışanıyım, hekimim- biliyorsunuz, işçi sağlığı ve güvenliğinde "az tehlikeli" "tehlikeli" ve "çok tehlikeli" diye tanımlamalar var ve enerji piyasasında "çok tehlikeli" diye tanımladığımız bütün işler son dönemde taşeronlara veriliyor biliyor musunuz. Ben Batman Vekiliyim, Batman'daki petrol sondaj işlerinin çoğu taşeronlara veriliyor. Taşeron, özellikle işçi sağlığı ve güvenliğini, insan sağlığını maliyet gibi düşünüyor. Mesela, taşkömürü konuşuyoruz, Amerika ve Çin dünyadaki en büyük kömür üreticilerinden, dünyada ilk 2 sırayı alıyorlar; Türkiye'de kömür çıkarırken olan kazalar onların 5 katından fazla ve çoğunluğu taşeron ve ceza almıyorlar. Verilen cezalar çok komik oluyor ve cezasızlık aslında bu işi özendiriyor; kaçağı özendiriyor, buna benzer girişimleri özendiriyor. Sendikalaşma olmadığı zaman bu işler kötüye gidiyor.

Bir de bu yerli dediğimiz şey ile yereli ayırmak lazım. "Yerli" denildiğinde benim nedense aklıma belli firmalar geliyor, belli firmalara ayrıcalık geliyor; yerele yok. Bakın, Mazıdağı'nda fosfat çıkıyor, zamanında Kemal Unakıtan oraya ilk gittiğinde demişti ki: "Bir fosfat dağı var, o dağ bize bakıyor, biz ona bakıyoruz; ekonomiye katmamız lazım." Sonra İtalya'daki "Schlumuerger" diye bir firma bu işe müdahil oldu, sonra özelleşti; şimdi -isim de verebilirim- Türkiye'deki bu 5 şirketten birisi orayı işletiyor. Oraya demir yolu gidiyor, otoyol gidiyor, özel güvenlik gidiyor. Bugün bir muhtarla -sizi de davet ediyor- Mazıdağı Karataş köyü muhtarıyla konuştum, şöyle diyor: "ETİ Maden İşletmesi ve Devlet Demiryollarının faaliyetleri yüzünden Mazıdağı'nda 14 köy etkilendi. Maden arama çalışmaları sebebiyle oluşan koku, toz dumandan durulmuyor. Geceleri dinamit patlatma gürültüsünden uyuyamıyoruz." Sayın Bakan, burası Mazıdağı ve köy, geceleyin dinamit patlıyor. Biz geceleyin havai fişek patladığında bile çeşitli sıkıntılara düşebiliyoruz. "Kapı, pencere açamaz hâle geldik. Dinamitle maden aranırken su kuyumuz patladı, suyumuz çamura döndü. Bütün yollar kapandı, kasabayla ve şehirle ulaşımımız kesildi. Defalarca Çevre ve Şehircilik Bakanlığına, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına sunulmak üzere Valiliğe verdiğimiz dilekçeler bize iade edildi. Gelin, bizi ziyaret edin." diyor. Ben buradaki bürokratlara telefon numarasını veririm, muhtarın ismi bende. Biz bunları düşünmediğimiz sürece, biz yerli dediğimiz insanlar için yereli kurban edersek vay hâlimize! Bizim yereli korumamız lazım, sadece insan olarak değil, çevre olarak değil, oradaki firmaları da koruyalım. Bakın, Türkiye'deki 5 yerli firma dışında veya 7-8 firma dışında yereldeki firmaların hepsi taşerona dönüştü, yükleniciye dönüştü. Onlara ayrıcalık var; vergide ayrıcalık var, kredide ayrıcalık var, resmen devletin verdiği parayı alıp satıyorlar, finansa dönüştü. Bizim bundan çıkmamız lazım ve mesela, Cengiz Holdingin orada yaptığı iş bütün çevreyi zedelediği gibi bizim ekonomimize de zarar veriyor. Neden? İstihdam alanında da, tarım alanında da, sulama alanında da birçok şeyi yok ediyor. Ben Batman Vekiliyim, Hasankeyf... Ya, hepimizin annelerimizden, anneannelerimizden, ninelerimizden, babalarımızdan, dedelerimizden kalan hatıralar var ve o hatıraların hikâyesi var. Onların kokusu var, kimi kasadadır, kimi bir yerde asılıdır. Biz onları elli yıl için kalkıp satabilir miyiz, herhangi bir şey için, keyif için satabilir miyiz? Bugün on iki bin yıllık miras dediğimizde: "Herkes bu işin altında ne yatıyor?" Herkesin bir hikâyesi var. Geçmişte Hasankeyf'te çocuklar boyunlarında bir kitapçık Hasankeyf'i tanıtıyordu, şimdi o çocuklar büyüdüler, Hasankeyf'in nasıl talan edildiğini anlatıyorlar yani elli yıllık bir enerji için. Hesapladık 1 milyar TL yıllık getirisi var. Türkiye'nin 2009 yılı enerjisine katkısı yüzde 1,3 ama biz başka firmalara çok af yaptık burada, çok şey yaptık. Böyle bizim bütün atalarımızın, geçmişimizin, medeniyetlerin bir mirasını nasıl yok edelim, dünya bize güler ve gülüyor da dünya bize. Siz bir Bakan olarak buna bir ses çıkarmazsanız, biz, hepimiz gerçekten enerjiye bakış açısını sadece parayla düşünürüz, çevreye bakış açısını sadece parayla düşünürüz. Biz bunu yapmadığımız zaman birçok şey olur. Bakın, UNESCO, Dünya Miras Listesi'ne koymuş Hasankeyf'i, 10 tane kural belirliyor, 9'u yerinde belirtilmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İpekyüz, lütfen tamamlar mısınız?

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Bitiriyorum.

Biz bunu yok ediyoruz enerji için.

Bir diğeri: Mesela, en son Mazıdağı'ndaki şeyi söyledikten sonra deniliyor ki: "Cudi'de 3 tane termik santral yapılacak." Eminim kime verileceği de bellidir. Yani bunların araştırılması lazım. Bir enerji üretiyoruz diye doğayı, tarihi, bütün şeyleri yok ettiğimiz gibi, biraz da yereli katmamız lazım. Yereli niçin diyorum? Munzur, ta 70'lerde millî park ilan edilmiş ve Munzur'la ilgili birçok rivayet var, öykü var. Maden ruhsatları için 200 firmaya çeşitli olanaklar tanındı, onun içeriği de bilinmiyor ve Munzur'la ilgili çıkarılacak maden ruhsatlarında doğru dürüst yerel firma var mı, yok mu bilmiyoruz. Ama orada ne diyorlar biliyor musunuz? "Biz yerel firma olarak başvurduğumuzda güvenlik soruşturmasına tabi tutuluyoruz." veya bir ruhsatı almak için, Sayın Bakan, 43 kurumdan izin alınması lazımmış, bir maden izni alınması için 43 kurumdan, bunu dernek başkanı iletti bana. Yani bir taraftan diyoruz çağ atlamışız... 43 kurumdan izin toplamak devasa bir şey, tek merkezde birleştirin ama ben ve birçoğumuz biliyoruz ki kimileri bir telefonla bunu halledebiliyor, kuruma bile gerek yok, telefonla talimat veriyor; telefonla talimat veriyor: "Bana vergi affı çıkartın." Telefonla talimat veriyor: "Benim sözleşmemi kimseye vermeyin, gizleyin." Böyle olduğunda olmuyor.

BAŞKAN - Sayın İpekyüz, teşekkür ediyorum.

Son olarak Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Bir taraftan da bakın enerji nasıl önemliyse gelecekte bütün dünya için tarım çok çok önemli ve biz şu anda enerji üretelim diye rastgele, plansızca HES'ler kuruyoruz ve bu, tarım alanlarını yok ediyor, doğal alanları yok ediyor ve gerçekten çiftçiyi de mağdur ediyor. Siz çiftçiyi öyle bir hâle soktunuz ki enerjiyi özelleştirdiniz, bugün bölgede DEDAŞ diye bir firma resmen Hükûmet, devlet, iktidar onun kefaletini yapıyor. Çiftçiye para verildiğinde, destekleme Ziraat Bankasına verildiğinde, devlet Ziraat Bankasındaki paraya DEDAŞ'a ödenmesi için el koyuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İpekyüz, lütfen tamamlar mısınız?

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Yani böyle bir şey mi olur? Çiftçiyi destekleyeceğiz, desteklemeden DEDAŞ adına tahsilat yapıyoruz. Onları desteklememiz lazım. Yani enerjiyle ilgili çok söylenecek şey var.

Sayın Bakan, önce insan ve insan için her şeyi yatırmamız lazım, para gelip geçer ve Türkiye'de o potansiyel var, Türkiye'de yaşayanların o potansiyeli var, buna yönelik çalışma yapmak lazım.

Teşekkür ediyorum.