KOMİSYON KONUŞMASI

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar, sevgili Komisyon üyeleri ve değerli basın mensupları; hepinizi selamlıyorum.

Efendim, ben, esasında elektrik piyasası üzerine konuşacağım yani genel olarak enerji değil ama elektrik piyasasıyla ilgili konuşacağım çünkü konuşulması gereken bir durum olduğu kanaatindeyim.

Şimdi, tabii, şöyle bir tablo var, bu tablo kuruş kilovatsaat bilgilerini veriyor, belli bir zaman dilimi açısından bakıyor ve gözüken şu ki bu toptan TETAŞ verileri, aşağı yukarı 17 kuruş kilovat olan fiyatlar öyle seyrederken mesela, ticarethaneler 42 kuruş civarında, meskenler 40 kuruş civarında, sanayi 33-36 kuruş civarında fiyatlarla gidiyor.

Şimdi, bu tablo bana kalırsa elektrik piyasasında özellikle bir sorun olduğunu söylüyor bana ve bu sorunun yani TETAŞ'ın fiyatlarını maliyet gibi görürseniz -maliyet değil ki tabii ama- şunu söylüyor bana bu şey: Fiyat maliyet marjının zaman içinde giderek arttığını söylüyor yani fiyatların arttığını söylüyor, daha kısa şekilde söyleyecek olursak. Burada da benzer bir tablo var, zaten sizler benden çok daha iyi biliyorsunuz, fiyatlar artıyor. Şimdi fiyatların artışıyla ilgili olarak çeşitli görüşler ileri sürülebilir. Ben onlardan bir tanesini söylemek ihtiyacı hissediyorum. Her ne kadar Sayın Salih Cora AK PARTİ zamanında enerji piyasasının çok verimli, çok başarılı olduğunu söylese de benim anladığım kadarıyla bir kamu hizmeti olan elektrik üretiminin zaman içindeki yapısal değişimi sonucunda hataların yapıldığı ve bu hataların henüz daha giderilmedi.

Şimdi, arkadaşlar, biliyorsunuzdur eğer bir üretim bir boruyla veya bir kabloyla taşınıyorsa o alan doğal tekel alanı deriz yani orada rekabet değil, aksine tekel daha verimlidir. İkinci firmanın devreye girmesi tuhaf bir durum ortaya çıkarır çünkü herkese farklı şirketler her eve mesela kendi kablolarını getirmek durumunda kalırlar ki bu anlamlı ve rasyonel bir şeydir, o sebeple de doğal tekel durumu olur. Şimdi, doğal tekel olan piyasalarda insanlık iki tane yol bulmuş, bunlardan bir tanesini daha çok kara Avrupası bulmuş. Demiş ki: "Bu kamu hizmetidir ve kamu yapacaktır bu işi." Bir diğeri de Anglosakson dünyasının yaptığı şey. O da "Özel sektör devreye girebilir ama fiyatları ben regüle ederim devlet olarak veya bir regülatör kurum kurarak ben yaparım bunu." demiştir.

Şimdi 1980'lerde biliyorsunuz bizde de bir özelleştirme, serbestleştirme rüzgârı çıktı ve bu rüzgâr Türkiye Elektrik Kurumunun -kamu kuruluşuydu- özelleştirilmesine karar verildi ve ikiye bölündü. Tarihleri yanlış hatırlıyor olabilirim ama TEDAŞ ve TEAŞ diye ikiye bölündü. Bir tanesi dağıtım hizmetlerini götürecekti, diğeri de üretim ve iletim hizmetlerini götürecekti. Ve daha sonra da proje göre daha sonra TEAŞ bölünecekti, ki bölündü, 2004 yılıydı -yanılmıyorsam çok emin değilim ondan- ama işte TEİAŞ, EÜAŞ, TETAŞ diye bölündü. Bunların bir tanesi iletimi, piyasa işletmelerini yönetecek, diğeri üretimi, diğeri de toptan satışını. Şimdi bu yapısal değişim planı esasında olması gereken bir plandı çünkü gerçekten ulaşılan teknoloji esasında farklı firmaların aynı kablodan hizmet verme imkânını sağlayacak bir teknoloji geldiği için tüketiciler hiçbir şey değiştirmeden sadece kimden almak istiyorlarsa oradan enerjiyi alabilme imkânını bulacaklardı. Ve böylelikle de bir anlamda perakende elektrik satışı meselesi rahatlıkla rekabete açılabilecek bir mesele olarak, bir alan olarak görüldü ve bu da doğrusuydu yani buna da bir itirazımız yok esas itibarıyla. Fakat arkadaşlar, olan şey şu oldu: TEDAŞ, 21 bölgede özelleştirme yaptı ve ilginç tarafı şu. Anadolu'nun çeşitli bölgeleri belirli şirketlere ihale yoluyla verildi. Yani bu aslında doğal tekelin parçalı hâli gibi gelebilir çünkü dağıtım da o anlamıyla kablo gerektirdiği için doğal tekel konumundaydı. Şimdi, aldığım notlara göre ben mesela bu şeye baktığımda tuhaf bir durumla karşı karşıya kaldığımızı düşünüyorum. Bakın, şöyle, şimdi birtakım bölge isimleri okuyacağım, sonra da bu bölge isimlerinin hangi şirketler tarafından alındığını. İstanbul Avrupa yakası BEDAŞ. Efendim, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Yalova ULUDAĞ EDAŞ. Konya, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Karaman, Kırşehir MEDAŞ. AKDENİZ EDAŞ, Antalya, Isparta, Burdur. ÇEDAŞ, Sivas, Tokat, Yozgat. Arkadaşlar, Türkiye'nin çok önemli bölgelerinin sadece ve sadece Cengiz, Limak ve Kolin inşaat şirketlerinin aldığını görüyoruz yani burada doğal tekel konumunda olan bu dağıtım şirketleri tarafından alındığını görüyoruz. Dahası da var esasında, mesela, Adana, Gaziantep, Mersin, Hatay, Osmaniye, Kilis Toroslar şirketi; Ankara, Zonguldak, Kastamonu, Kırıkkale, Karabük, Çorum, Bartın, İstanbul Anadolu yakası AEDAŞ, bütün bu üç bölüm de Enerjisa'ya yani Sabancı Holdinge ayrılmış. Daha da var, Çalık Holdingin vesaire var ama ben o kadar artık şey yapmamayım. Ama söylemek istediğim şey şu: Bu ihaleyle yürüyen bu yapısal dönüşüm esasında önceleri mülkiyet ilişkilerine çok dikkat etmeden yapıldı bildiğim kadarıyla ve özelleştirmelerden sonra görüldü ki bu şirketlerin perakende bağlantıları var.

Arkadaşlar, bu dikey ilişkiler esasında rekabet hukuku açısından da dikkatle izlenmesi gereken ve rekabet ihlallerinin olma olasılığı çok yüksek olduğu bir ilişki ağını gösteriyor bize. Nitekim sizler yine benden çok daha iyi bileceksiniz, bu ilişki yani dağıtım şirketi sahiplerinin perakende satış yapan şirketlerle ilişkileri, perakende şirketlerin pazarda, perakende pazarında da tekelci bir güç elde etmesine sebep oldu. Nasıl oldu? Mesela, değiştirme maliyetleri yani bir şirketten diğerine değiştirmenin maliyetli hâle getirilmesi, bunun manipüle edilmesi; bir. İkincisi: Sayaç okuma hizmetlerinin, arızalara müdahale ilişkilerinin, elektrik kesme gibi eylemlerin, daha da önemlisi dağıtım şirketlerinde bulunan piyasa bilgilerinin perakendeci şirketlere devredilmesi, verilmesiyle ortaya çıkan bence, benim gördüğüm kadarıyla, elektriğin perakende alanında da büyük bir tekelleşmenin olduğunu görüyoruz.

Şimdi, arkadaşlar, sadece elektriği konuşuyoruz ama bence bu doğal gazda da geçerli, başka alanlarda da geçerli. Yani bizim, tabii, her ne kadar Avrupalı olduğumuzu söylesek de biraz Orta Doğulu olduğumuz da bir gerçek. Özellikle ülke yönetiminde kayırmacılığın çok ciddi ölçüde olduğunu biliyoruz.

Benim demin saydığım şirketler, esasında, arkadaşlar, devletten sürekli ihale alan şirketlerdir ve işin ilginç tarafı bunlar bütün medyayı da kontrol eden şirketlerdir. Yani medyadaki Turkuvaz Medya grubunun mesela birçok televizyonu vardır, gazeteleri vardır. Bu arkadaşlarındır, Çalık, Limak ve Kolin yani havuzun, evet, havuz diyebiliriz ona. Şimdi, dolayısıyla da şöyle: Doğru bir şey yapmaya yönelmiş ki bence geçmişte... Yani her ne kadar Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini sizler önemsiyorsunuz ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Fakat bence bu rejime geçmekle bu kadar -nasıl söyleyeyim- dayanışmacı -biat diyecektim ama- bir kültürün hâkim olduğu bir toplumda gerçekten arzulamadığımız ilişkiler ortaya çıkıyor ve nitekim, benim görebildiğim kadarıyla, elektrik piyasasında ilk başta söylediğim gibi fiyatların bu kadar uçması doğrudan doğruya bu piyasaların tekelleşmiş olmasından kaynaklanıyor.

Ben uzun zamandır ilgilenemiyorum sizin sektörle. Doğrusunu isterseniz, geçmişte bu konularda yazılarım olmuştur ama elektrik piyasasının özellikle sıkıntılı bir piyasa olduğunu ben de biliyorum, depo edilmesinin zorluğu vesaire bunların hepsi gerçek, dolayısıyla senkronizasyon önemli, bilmem ne falan. Ama görebildiğim kadarıyla, bu sizin EPDK'nın muhtemelen daha çok alanına giren bir şey ama bu şirketlerin kesinlikle ve kesinlikle mülkiyet ilişkileriyle regüle edilmesi lazım. Bunu yapmadığınız sürece yani dağıtım şirketleri ile perakende şirketler arasındaki bu ilişkileri onarmadığınız sürece gerçekten rekabete açma şansınız yok. Dolayısıyla da gerçekten rekabete açmadıysanız piyasayı o zaman o rekabetçi piyasadan beklediğiniz de gerçekleşmeyecek demektir yani tam aksine tekelci piyasanın görüntüleri ortaya çıkacaktır, çıkmıştır ve dolayısıyla da bugün itibarıyla yoksul halkın... İşte görüyorsunuz, mesken ve ticaret alanlarındaki fiyat aynı fiyat. Yani hâlbuki ticarethanenin artı bir kâr amacıyla çalışan bir şirket olduğunu düşünürseniz meskenlerle kıyasladığınızda gerçekten bu iki ayrı faaliyetin aynı fiyatlanması, ki bu görece olarak yüksek bir fiyatlanmadır, bence üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, lütfen tamamlayalım efendim.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ben son cümle olarak söyleyeyim ki: Yani doğal gazı konuşamadık, SOCAR'ın rolünü değerlendiremedik, SOCAR'ın devlet yardımıyla bu kadar büyütülmesinin, PETKİM'in ona devredilmesinin, bütün bunların esasında biliyorum ki sadece ekonomik sebepleri yok, siyasi ve belki Hükûmet açısından stratejik sebepleri de olabilir ama görebildiğim kadarıyla, bütün bu piyasanın fiyatlarının maliyetlerden kopmuş olması gerçeği doğrudan doğruya bu piyasalarda tekel gücünün yükselmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla da EPDK'ye büyük iş düşüyor diye düşünüyorum çünkü Rekabet Kurumu pek fazla etkili olmuyor.

Son bir şey daha söyleyeyim: EPDK de esas itibarıyla mali ve idari olarak özerk olması gereken bir kurumdur ama gördüğünüz gibi, bütün kurumlar gibi, bütün bu regülatör kurumlar gibi ki bunların hepsi bağımsız olması lazımdı ama 2011'den beri -bu cümleyi de çok sık kullanıyorum çünkü birçok regülatör kurumla karşılaşıyoruz burada- onların özerkliği yok edilmiştir. Dolayısıyla biz şunu bekleriz vatandaş olarak EPDK bizim sorumluğumuz yani ilgi alanımızda olması lazımdır, EPDK'yle bizim tüketici olarak ilişkimizi sürdürmemiz lazımdı.

Ben yine de tabii yani emeklerinizden dolayı bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.