KOMİSYON KONUŞMASI

FERİDUN BAHŞİ (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakan, değerli Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay Genel Sekreterleri ve değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime rahmetli, büyük şair Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nun bir şiirinin son kıtasıyla başlamak istiyorum:

"Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir,

Temele taş bulmak gecikebilir,

Devlete baş bulmak gecikebilir,

Adalet gecikmez, tez verilmelidir."

Sayın Bakanın konuşmasını dikkatle dinledim, olması gerekenleri, olacakları pek güzel anlattı. Hepsi inşallah gerçekleşir. Ancak uygulamada sıkıntılar hâlâ en yüksek şekilde devam etmektedir. Geçenlerde bir karar verildi mahkeme tarafından "Sanığın sekiz yıl ila on iki yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına." Bu karar, hukukçu olan birisi tarafından verilmemeliydi, verilmemesi gerekirdi ancak maalesef, verildi. Hukuk fakültesi birinci sınıfa başlayan her hukuk öğrencisinin ilk öğrendiği kurallardan birisi, ceza yargılamasında cezalandırma yoluna gidilecekse ceza öngören yasa maddesi dosyadaki deliller değerlendirilerek tesis edilir ve bir miktar olarak belirlenir. Bu kurala aykırı bir ceza verilmiştir. Sıkıntı nerededir? Sıkıntı eğitimdedir. Yargının diğer sorunlarını bütün arkadaşlar ayrı ayrı değerlendiriyor, dile getiriyor, bunları ben tekrar etmeyeceğim. Ben sadece bugün, hukuk fakültelerindeki genel durumu ve neler yapılması gerektiği konusuna değineceğim. Bugün hukuk fakültelerinde hukuk eğitimi almamış, özellikle, ilahiyat fakültesi hocalarının yaygın bir şekilde ders verdiği bilinmektedir. Bundan daha vahimi ise hukuk fakültesi dekanlarının 20'sinin hukukçu olmamasıdır. Hatta, bazı hukuk fakültelerinde veterinerlerin bile dekanlık yaptığı bilinmektedir. Şimdi, bu 20 tane hukuk fakültesini size gösteriyorum. Bunlar içerisinde veterinerlik, maliye, tıp, kamu yönetimi, işletme, Fransız dili, çalışma ekonomisi, ziraat mühendisliği mezunu gibi insanlar vardır. Görüldüğü gibi toplam 20 hukuk fakültesinde dekan hukukçu değildir. YÖK verilerine göre 10/10/2019 tarihi itibarıyla 82 tane hukuk fakültesi vardır. Bunlardan 8 tanesi henüz faaliyete geçmemiştir. Geriye 74 hukuk fakültesi kalmaktadır. Hâlen dekanı olan hukuk fakültesi sayısı 73'tür. Hukukçu olmayan dekan oranı yaklaşık yüzde 28 civarındadır. Resmen kurulmuş ve faaliyete geçmemiş dolayısıyla dekanı atanmamış hukuk fakültelerine dekan atanmasıyla birlikte bu oran hem sayı olarak hem oran olarak daha da yükselecektir.

Yine, yukarıdaki tablo incelendiğinde Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Bursa Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi dışında dekanı hukukçu olmayan hukuk fakülteleri 2000 yılı sonrası kurulmuştur.

Yine, vakıf üniversiteleri hukuk fakültelerine nazaran devlet üniversitesi hukuk fakültelerinde hukukçu olmayan dekan daha sık görülmektedir. Sadece 3 vakıf üniversitesinin dekanı hukukçu değilken 17 devlet üniversitesinin dekanı hukukçu değildir.

Ortada ciddi bir sorun vardır. Hukukçu olmayan dekanların kendi içinde en büyük grubu ise -biraz önce de bahsettiğimiz gibi- ilahiyatçılar oluşturmaktadır ki toplam 4 hukuk fakültesinde dekan ilahiyatçıdır.

On yıl kadar önce bazı hukuk fakültelerini iktisadi ve idari ilimler kökenli dekanlar yönetiyordu. Son on yıldır ise bu, adım adım ilahiyatçılara dönüştü.

Hukukçu olmayan dekan atamalarının en masum sebeplerinden birisi fakültenin yeni açılmış olmasıdır. Yeni kurulan bir hukuk fakültesinde profesör unvanlı bir hukuk öğretim üyesi yoksa, rektör henüz bu fakülteye dekan olarak atanacak hukukçu bir profesör öğretim üyesi bulamamış ise bu fakülteye hukukçu olmayan dekan atamak veya hukuk fakültesi dekanlığını kendi uhdesine almak dışında bir seçeneği bulunmamaktadır. Ancak bu durumda dahi eleştirilecek hususlar vardır. Bir tane bile hukuk profesörü yokken neden hukuk fakültesi açılmaktadır?

Yine bazı rektörlerin, hukuk fakültesinde hukuk profesörü olmasına rağmen kendisine yakın hukukçu olmayan öğretim üyesi ataması yaptığına dair birçok şikâyet dile getirilmektedir. Burada şunu da belirtmek gerekir ki iyi niyetli rektörler de Türkiye'de hukuk fakültelerine dekan atamak konusunda büyük güçlükle karşılaşmaktadırlar.

Bilindiği gibi dekan atanacak kişinin profesör olması şarttır. Türkiye'de bazı hukuk fakültelerinde hukuk profesörü sayısı sıfırdır veya sadece 1-2'dir. Hâliyle her rektör daha geniş bir havuz içinden dekan seçmeyi arzu etmesine rağmen, bu arzusunu yerine getirememektedir ama bu durum dahi rektöre bu hukuk fakültesine hukukçu olmayan dekan atama hakkını vermez. İlk düğme yanlış iliklenince izleyen düğmeler de doğal olarak yanlış iliklenmektedir. Böyle iyi niyetli rektörlerin olduğu durumlarda "Keşke bu üniversitede hukuk fakültesi hiç kurulmamış olsaydı." demekten başka bir seçenek kalmıyor bize. Nitekim, Uludağ Hukuk Fakültesinde 1, Hacettepe Hukuk Fakültesinde 6, Gaziantep Hukuk Fakültesinde 2, İnönü Hukuk Fakültesinde 1, Kocaeli Hukuk Fakültesinde 4, Ondokuz Mayıs Hukuk Fakültesinde 1, Süleyman Demirel Hukuk Fakültesinde 4, Yalova Hukuk Fakültesinde 2 adet profesör unvanlı öğretim üyesi vardır. Aslında hukukçu olmayan dekan sorunu, Türkiye'deki hukuk fakültelerinin kendilerine hukuk profesörü bulamamaları sorununun da bir uzantısıdır.

Size ilginç durum daha aktarmak istiyorum. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Vekili Profesör Doktor Şevket Topal ilahiyatçıdır. Ayrıca, açık öğretim adalet yüksekokulunu bitirmiştir. Recep Tayyip Erdoğan Hukuk Fakültesi öğrencilerinin hukuk fakültesi mezunu olmasa da hiç olmazsa iki yıllık açık öğretim adalet ön lisansı yapmış bir dekanları vardır. Türkiye âdeta bir hukukçusuz hukuk fakültesi cennetidir. Hukuk fakültesi öğrenimi almamış kişiler nasıl olacak da hukuk dersi verecekler? Hukuk eğitimi almamış, kendileri hukuk fakültesinde çalışmamış kişiler nasıl olacak da hukuk fakültesini yönetecekler? Kendileri hâkim ve savcı olma ehliyetine sahip olmayan kişiler nasıl olacak da hâkim ve savcı veya avukat yetiştiren okulları yönetecekler, buralarda ders vereceklerdir?

Hukuk fakültelerinde ders veren hukukçu olmayan hocalara sormak istiyorum: Siz, sağduyuya sahip bir akademisyen olarak kendinizi hukuk fakültesinde ders vermeye ehil görüyor musunuz? Yine, içlerinden dekan olanlara da şunu sormak istiyorum: Kendinizi bir hukuk fakültesini yönetmeye ehil görüyor musunuz?

Hukukçu olmayan dekanlara ve hukukçu olmayan hukuk hocalarına sormak istiyorum: Kendinizin yönettiği veya ders verdiği hukuk fakültesine kendi çocuğunuzu göndermek ister misiniz?

Türkiye'de, başta ilahiyatçılar olmak üzere, pek çok çevrede en çok telaffuz edilen kelimelerden ikisi ehliyet ve liyakattir. Bu çevreler sıkça işi ehline vermeyen kavimlerin, milletlerin batacağını söyleyegelir.

Yine, hukukçu olmayıp hukuk dersi veren hocalara soruyorum: Sizin öğrenimini görmediğiniz dersleri vermeniz ehliyet midir? Kendinizin mezun olmadığı bir fakülteye dekan olmanız liyakat midir? Eğer işi ehline vermeyen kavimler batıyorsa, hiç kuşkunuz olmasın, hukukçu olmayan kişilerin ders verdiği hukuk fakültelerinin ve hukukçu olmayan dekanlar tarafından idare edilen hukuk fakültelerinin bulunduğu bir ülke bugün "Batmadı." diyorsanız bile eninde sonunda batacaktır.

Burada hukuk fakültesinde görev yapan hukukçu öğretim üyelerine yine sormak istiyorum: Sizin fakültelerinize hukukçu olmayan öğretim üyeleri atanırken, sizin bin bir emek ve güçlükle elde ettiğiniz unvanları başkaları hak etmeden kullanırken siz neden susarsınız? Elbette ki hukuk fakültelerinin dekanlarının hukukçu olması, bu fakültelerdeki mevcut kalitesizlik sorununu tek başına çözecek bir şey değildir. Hukukçu olmayan hukuk fakültesi dekanları sorunu, hukuk eğitiminde sıfırın altında bir kalite sorunudur. En azından sıfır derecesine çıkmadıkça başka kalite sorunlarını tartışmanın da bir anlamı yoktur. Hukuk fakültelerinde yapılan eğitimin kalitesi arttırılmadıkça yetişen hukukçunun kalitesi de artmaz. Hukukçunun, hukuk eğitimi düzeyi arttırılmadıkça dünyanın en iyi yasalarını da çıkarsanız, en iyi reformunu da yapsanız adil yargılanma hakkını sağlayamazsınız. En iyi yasalar kötü uygulayıcılar elinde kötü sonuçlar doğurur. En kötü yasalar da iyi uygulayıcılar elinde iyi sonuçlar doğurur. En büyük sorunumuz uygulayıcıların hukuk eğitimi sorunudur. Elbette ki bunun yanında yargı bağımsızlığıdır, hukuk fakültelerinin özerkliğidir. Türkiye'de yargıyı, siyasi etkilerden kurtarmadıkça yargıya güveni tesis edemezsiniz. Türkiye'de hukuk fakültelerinin özerkliğini sağlamadıkça hukuk eğitiminin kalitesini artıramazsınız.

Ülkenin hukuk eğitiminin kalitesizliğinin sebeplerini ortadan kaldırmak gerekir. Bunlardan en önemlisi öğretim üyesi azlığıdır. YÖK'ün verilerine göre, 2018-2019 öğretim yılında hukuk fakültelerinde okuyan 82.322 öğrenci, buna karşılık 407 profesör ve 211 doçent öğretim üyesi vardır. Üstelik bunların bir kısmı da hukukçu değildir.

Hukuk profesörü veya doçent başına düşen öğrenci sayısı 133'tür. Bu sayı ortada oldukça siz sihirbaz olsanız hukuk fakültelerinde eğitim kalitesini artıramazsınız. Üstelik pek çok hukuk fakültesinde dersler, profesör veya doçentler tarafından değil ders verme yetkisine ve yetisine sahip olmayan araştırma görevlileri tarafından verilmektedir. Araştırma görevlilerinin ders vermesi yasalara aykırıdır. Buradan derslerine araştırma görevlisi giren öğrencileri, dekanlarını rektörlüğe, rektörü de YÖK'e şikâyet etmeye davet ediyorum. Ne ilginçtir ki son dönemlerde büyük şehirlerde dahi bazı mahkeme kürsülerinde 23-24 yaşında hâkimler, bazı hukuk fakültelerinin kürsülerinde de 23-24 yaşlarında öğretim üyeleri görev yapmaktadır.

Yargı reformu yapmak isteyen Sayın Bakan ve bürokratlarına sesleniyorum: Yapmanız gereken şey, öncelikle hukuk fakültesi sayısını veya hukuk fakültesi eğitim süresini artırmak değil, hukuk öğretim üyesi sayısını artıracak tedbirler almaktır. Hukuk öğretim üyesi sayısını artırmak için ise yirmi yıla ihtiyacımız var. Bir hukuk profesörü, lisans eğitiminden sonra minimum yirmi yılda profesör olabilmektedir.

Durum bu iken, Afyonkarahisar, Bolu, Çankırı, Kırklareli, Rize, Tokat, Yozgat gibi hiç olmayacak yerlerde hukuk fakültesi kurarak zaten yetersiz olan hukuk öğretim üyesi sayısını iyice dağıttık, daha da işin içinden çıkılmaz hâle getirdik. Ne yaparsanız yapın, siz bu illerde açılmış hukuk fakültelerinde hukuk profesörü istihdam edemezsiniz. İstediğiniz tedbiri alın, istediğiniz teşviki verin, istediğiniz zorunlu hizmeti getirin, bunu sağlayamazsınız. Zorunlu hizmetini tamamlayanlar buralardan gidecektir.

Önümüzde bu konuda da çok güzel bir örnek var: Erzincan Hukuk Fakültesinde 2000'li yılların başında 30'dan fazla yardımcı doçent ve doçent varken bugün hepsi profesör olan hocaların tamamı ayrılmış, sadece 4 kişi kalmıştır bu fakültede. Türkiye'de hukuk eğitiminde kalite sağlamak istiyorsanız, öncelikle kendisine hukukçu bir dekan dahi bulmamış hukuk fakültelerini derhal kapatınız. Bunun dışında, kendi kadrosunda, en az 5 profesör, 5 doçent ve 5 doktor öğretim üyesi olmayan hukuk fakültelerini de derhal kapatınız. Tabii, bunları yapmak cesaret ister. Bugün kapatılabilir mi, bilemiyorum. Ama hiç olmazsa hukuk fakültelerine hukukçu olmayan dekan atanmasına engel olun. Hukuk fakültelerinde derslerin hukukçu olmayan öğretim üyeleri tarafından verilmesine karşı çıkın ancak bunları yapabildiğimiz takdirde bir yere gelebiliriz.

O nedenle çocuklarını hukuk fakültesine göndermeyi düşünen anne babalar göndermeyi düşündüğünüz hukuk fakültesinin "web" sayfasına girip, şu üç hususu araştırınız:

Birinci: Fakültenin kadrosunda tam zamanlı olarak 5 hukuk profesörü, 5 hukuk doçenti ve 5 hukuk doktoru var mı? Yoksa çocuklarınızı göndermeyin.

İkincisi: Fakültede ders veren öğretim üyelerinin hepsi hukuk fakültesi mezunu mu?

Üçüncüsü: Fakültenin dekanı hukukçu mu?

Böyle bir fakülteye çocuğunuzu göndererek onun geleceğini heba etmeyiniz.

Yargı reformu kapsamında bir de eğitim kalitesini artırmak için hukuk fakültelerinin beş yıla çıkarılacağı tartışılıyor. Bence hukuk fakültelerinin beş yıla çıkarılmasından önce bu hukuk aksaklıklarının giderilmesi şarttır. Bu fakültelerdeki dersler ehil hocalar tarafından verilirse bu fakülteleri ve hukukçularımız kaliteli hâle gelir.

Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.