KOMİSYON KONUŞMASI

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli üyeler, Sayın Bakan, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Sayın Bakan, adalet önemli bir kavram ve gerçekten toplum hayatının en önemli alanlarından bir tanesi adalet; bu doğru. Yani nasıl ekonomi bir alansa eğer ve insan topluluklarının hayatlarını belirleyen bir alansa adalet de o denli önemli bir alan fakat arkadaşlar, tarihte hiçbir zaman bir sıfır noktası olmadı yani aslında her zaman adaletsizlik vardı. Dolayısıyla da bazı arkadaşlarımız -Ekrem Bey'in güzellemesi diyeceğim- alınmasın ama bence her zaman için söylüyorum, adaletsizlik vardır ve devletlerin, hükûmetlerin görevi de adaletsizlikleri minimuma indirmeye yönelik davranışlardır. Sayın Bakanın bütçesiyle ilgili yaptığı konuşma da bundan ibaret diye düşünüyorum.

Şimdi, yani bu ülkede adaletsizlik gerçekten yeni bir durum da değil yani her zaman için olan bir şey. Ben geçenlerde yine burada bir konuşmada şöyle bir anekdot anlatmıştım. 1908'de Jön Türklerin Meşrutiyet ilan edildiğinde sokaklara çıkıp -1789 Fransız İhtilali'nden etkilenmişlerdi biliyorsunuz Jön Türkler - "Eşitlik, hürriyet, kardeşlik" diye slogan atılırken bizim Jön Türklerimiz bir kelime daha koydular. "Adalet, Eşitlik, özgürlük, hürriyet" dediler. Yani "adalet" kelimesinin birinci derecede öncelikli iddia olması gerektiğinin altını çizdiler çünkü o zamanda da adaletsizlik vardı arkadaşlar. Yani adaletsizliğin olmadığını söylemek anlamlı bir şey değil. Önemli olan adaletsizliklerin olduğunu görmek ve onları değiştirmeye yönelik akıl yürütmek, ortak akıl bulmak vesaire. Şimdi, dolayısıyla da biz "Adalet şu anda çok güzel, çok iyi gidiyor." desek de ülkede bir sürü adaletsizlik var, hepimiz de biliyoruz. Hani bırakın bizim bildiklerimizi -demin arkadaşlar gerçi altını çizdiler- mesela adalete olan güvenle ilgili olarak yapılan çalışmalar var yani gözüken o ki toplumda ciddi bir adaletsizlik duygusu yaygın. Yani bu, bizim özellikle atfettiğimiz bir şey değil, öyle. Mesela Kadir Has Üniversitesinin yaptığı bir çalışmada adalete güven yüzde 36 civarında çıkıyor -2016 yılı verisi var, muhtemelen daha yakında da yapmışlardır- ama çok düşük yani 100 üzerinden bakarsanız düşük. Şimdi nedenlerini boş verin, nedenleriyle ilgili olarak bir sürü şey bulabiliriz ama böyle bir durum var. Nedenleriyle ilgili de bir şeyler söyleyeceğim, konuşmamın amacı zaten o.

Onun ötesinde mesela birtakım endeksler var, sizi dinlerken arkadaşlarımdan istedim. Hukukun Üstünlüğü Endeksi 2019 yılında yapılmış. Mesela buraya da bakıyorum, bütün değerlerde çok düşüğüz. Yani birkaç tanesini vereyim, mesela 126 ülke içinde hukukun üstünlüğü konusunda 109'uncu sıradayız. Can ve mal güvenliğinde 126 ülke içinde 96'ncı sıradayız. Hukuki ve idari düzenlemeler ve uygulamalar kapsamında 106'ncı durumdayız. Adalete erişebilirlik -ki çok önemli bir konu- 96'ncı sıradayız. Şimdi, dolayısıyla da bizim hangi siyasi pozisyonu aldığımızdan bağımsız olarak ortada bir gerçek var: Toplum adalet konusunda sıkıntılı, daha adil bir toplum istiyor.

Arkadaşlar, şey de tesadüf değil, onu da söyleyeyim bu arada, mesela Adalet Partisinin ortaya çıkışı, Adalet ve Kalkınma Partisinin "adalet" kelimesini alması, rahmetli Erbakan'ın "adil düzen" demesi, rahmetli Ecevit'in "hakça düzen" demesi. Bütün bunlar esasında olmayan bir şeyi aramak anlamına gelen veya eksik olduğunu düşündüğümüz bir şeyleri tamamlamaya yönelik düşüncelerden ibaret. Dolayısıyla da hiç birbirimize güzelleme yapmayalım bence yani ortada bir durum var, Sayın Bakan da geldi, bütçesini açıkladı, programını açıkladı ve bazı düzeltmeler yapmak istiyor ama bu amaç, var olan sorunların olmadığı anlamına gelmiyor.

Şimdi, Erol Katırcıoğlu olarak gördüğüm kadarıyla benim kanaatim şu: Karşılaştığımız problem, esasında, hakikaten Adalet Bakanlığını da aşan bir problem, çok daha genel bir durumun parçası. Ne demek istiyorum, biraz açayım. Yani şöyle söyleyeyim: Bence Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi denilen sistem devlet kurumlarını yani toplumdaki bütün iradeleri yansıtan, ortak iradeyi ifade eden, doğrudan doğruya devlet kurumlarını, bütün kurumları sanki bir kara delik gibi hükûmetin kurumları hâline getirmiş oldu. Bu, bence ciddi bir zafiyet. Bunu nasıl ifade ederseniz edin ama ben eminim ki hepiniz görüyorsunuz bunu. Yani burada şu anlama geliyor: Bakanlıklar her şeye rağmen düzenleyici ve denetleyici kurullardır. Siz bunu kaldırdığınız zaman o zaman onun yerine kişisel ilişkiler koymuş olursunuz ve kişisel ilişkiler koyduğunuz sürece de belki ekonomiyi veya toplumu çok hızlı yönetebilirsiniz, hızlı kararlar alabilirsiniz ama adil kararlar aldığınızı iddia edemezsiniz diye düşünüyorum. Çünkü adil karar alabilmek için demokrasiyi denememiz şart. Yani farklı görüşlerin de katkısını alan bir yerden ülkeyi yönetmek ki bu parlamenter demokrasinin temeliydi diye düşünüyorum.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Şimdi başkanlık geldi ya, aynısı.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ama bizler böyle bir tercih yaptık yani toplum olarak referandumda Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi diye bir sistem ürettik. Fakat -yani daha uzun vakitler olsa da konuşsak daha böyle istatistiklerle vesaire- açık olan bir şey var: Yani bu ülkenin yönetimiyle ilgili sıkıntı var ve bu sıkıntının önemli bir kısmı kurumsallaşmanın bozulmasıyla ilgili, kurumsal yapıların bozulmasıyla ilgili. Dolayısıyla bunu, sanıyorum, adaletle ilgili konuştuğumuz konuların ortaya çıkış sebeplerinden bir tanesi diye düşünüyorum ve en önemlisi diye düşünüyorum. Çünkü -bu öyle bir şey ki bir kara delik gibi- devleti yani bütün toplumu temsil etmesi gereken bir kurumsal yapının bir tek Hükûmetin iradesini yansıtır hâle gelmesinin sonucunda da toplumun yargı konusunda, adalet konusunda bence bir güvensizlik üretmesine sebep olmuştur diye düşünüyorum.

Ben esasında, doğrusunu isterseniz, ekonomi ve hukuk arasındaki ilişkiler üzerine konuşmak istiyordum, ki bunlarla çok doğrudan bağımlı bir şey. Şimdi, bakın, arkadaşlar, ekonomide -çok kısaca söyleyeyim, kaç dakikam var bilmiyorum ama iki dakikam varmış- kimi arkadaşlarımız, iktidar partisinden arkadaşlarımız bize dıştan büyük bir saldırı olduğu kanaatindeler; olabilir, bir kısmı bundan da ibaret olabilir ama hiçbir zaman unutmayın ki yarası olanın yarasını kaşırlar. Yani siz eğer Londra'ya gitmişseniz Cumhurbaşkanı olarak ve orada Merkez Bankası düzenlemesini, Merkez Bankası hukukunu, Merkez Bankası Kanunu'nu aldırmayan bir yerden "Ben faizleri istediğim gibi indirmek istiyorum." derseniz eğer bu, yabancı sermayenin ülkeye olan güvenini sarsar ve emin olun -15 Mayıstı yanılmıyorsam bu konuşma- ondan sonra, hemen akabinde dolar 4,5 liraya çıktı, euro 5,29'a fırladı CDS dediğimiz risk primi de 150'den 200 küsura çıktı. Ondan sonra manipülasyonlar olmuş olabilir. Yani bu hikâye böyle devam etti, günümüze kadar da geldi.

Dolayısıyla da şimdi, yabancı yatırımcılarla ilgili yapılmış olan çalışmalardan okuduğum kadarıyla, soruyorlar, "Türkiye'ye yatırım konusunda tedirginliğiniz var mı? diyorlar, verilen cevaplarda birinci olarak politik gerginliği şey yapıyorlar yani "Yatırım yapmak istiyoruz ama politik gerginlik var." diyorlar. İkincisi: "Ekonomide yavaşlama var, şu anda uygun değil." diyorlar. Üçüncü olarak da arkadaşlar, regülasyon ve sözleşme sistemindeki zayıflıklara işaret ediyorlar. Dolayısıyla da "Yarası olanın yarasını kaşırlar." derken kastettiğim şey şu: Biz ülke olarak gerçekten yapılması gerekenleri yapıyor muyuz? Ben bundan çok emin değilim.

Sayın Berat Albayrak açıklamada bulundu ve anladığım kadarıyla bu açıklığı gördüğü için belki de, yargısal reformdan söz etti son açıklamasında ki isabetli bir açıklama.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(Oturum Başkanlığına Başkan Lütfi Elvan geçti)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun efendim.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Çünkü gerçekten de eğer biz... Yani şunu söyleyeyim size: Mesela, TÜİK'in rakamlarına kimse inanmıyor. Yurt dışına gidin sorun insanlara, inanmıyorlar. Gerçi TÜİK'in rakamları yanlış olmayabilir de ama hiç önemli değil, insanlar öyle algılamışlar bir kere.

Şimdi, aynı şekilde, bu ülkede "Yargı sistemi bozuktur." diye bir algı yerleşmiş vaziyette ve bizim bu kanaati değiştirmemiz lazım. Bunun için de yapmamız gereken şey, bence ekonomiyle ilgili de baktığımızda adaletin gerçekten tesis edilmesine yönelik, adaletle ilgili, yargıyla ilgili reformları mutlaka ve mutlaka yapmamız lazım ve ancak ve ancak o zaman ihtiyacımız olan yani yüzde 7 seviyesinde bir büyümeyi finanse edebilecek bir geliri ya da bir kaynağı yurt dışından bulma şansına ulaşabiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ama yani bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Ben de imzacı akademisyenlerden birisiyim, bunu niçin imzaladığımı şimdi söylemeyeceğim ama geriye dönüp baktığımda yani Türkiye'de bu kadar çok insanı ve üstelik yetişmiş insanı gerçekten heba eden, onları işsiz bırakan ve üniversite dışına atan bir anlayış, bir "karar" mı diyelim artık bilemiyorum, gerçekten bu ülkeye çok büyük zarar verdi diye düşünüyorum. Onun için, Sayın Bakanım, özellikle bu KHK'li arkadaşlarımızın, işte, bu şeyden yargılanan arkadaşlarımızın -hepsi beraat etti sanıyorum ama- işlerine dönmekle ilgili olarak sıkıntılar var. Dolayısıyla da siz Adalet Bakanı olarak lütfen bu işe de bir el atarsanız sevinirim.

Çok teşekkür ediyorum.