| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Cumhurbaşkanlığı b)Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı c)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ç)Diyanet İşleri Başkanlığı d)Devlet Arşivleri Başkanlığı e)Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı f)Strateji ve Bütçe Başkanlığı g)Kalkınma Bakanlığı ğ)İletişim Başkanlığı h)Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ı)Savunma Sanayii Başkanlığı i)Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu j)Yatırım Ofisi Başkanlığı k)Başbakanlık |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 29 .11.2019 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve bürokratlar, sayın üyeler, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sabahki oturumda gergin anlar yaşandı ki bugüne kadar yaşanmamış olan düzeyde bir gerginlikti. Tabii, bu şunu ortaya çıkarıyor bence: Her ne kadar burada daha küçük bir azınlıksak yani Meclisin çoğunluğu itibarıyla bakarsak, yakın ilişkiler de geliştirdi arkadaşlarımız, arkadaşlık ilişkisi kurduğumuz insanlarla birlikteyiz. Dolayısıyla da belli bir tolerans çerçevesinde birbirimizi de yeteri kadar tanıyoruz. Dolayısıyla da o tolerans çerçevesinde bir konuşma ve tartışma ortamı olmasını beklerdim şahsen ama iş öyle bir yere geldi ki yani beni tanıyanlar bilir, ben hayatımda bu kadar sinirlendiğimi de hatırlamıyorum ama bir noktadan sonra demek ki ben de bu kadar sinirlenebiliyormuşum, bu da herhâlde Karadenizlilik damarı olsa gerek diye düşünüyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, ben size şunları söyleyeyim: Ben bir Kürt değilim, ben bir Karadenizliyim ve bundan epey bir zaman önce... Üstelik sol siyasetlerden gelen bir insanım, onu da açıkça söyleyeyim. Erdal İnönü'nün ekonomi danışmanlığını yapmışımdır 1991'de, üç sene burada, bu komisyonlarda da yer almışımdır şu andaki bürokrat arkadaşların yer aldığı gibi. O zamanlar "Fetullah Gülen Hoca" diye peşinden giden arkadaşlarımızın -hâlâ Mecliste gördüğüm insanlar var bunların arasında- biz ya da en azından ben -öyle söyleyeyim- Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının siyasi çıkışını doğru bulmuş, bir itiraz hareketi olarak desteklemiş insanlardan biriyim ve bunu da bir yazar olarak yaptım, bir akademisyen olarak yaptım, televizyonlarda defalarca konuşmalar yaptım, başörtüsü meselesine ilk imza veren insanlardan biriyimdir. Bilgi Üniversitesinde uzun yıllar yöneticilik yaptım, Bilgi Üniversitesine başörtülü kızların alınmamasıyla ilgili YÖK'ten gelen baskılara rağmen direndik.
Evet, arkadaşlarımızın söylediği gibi birçok reformlar da yapıldı, yapılmadı değil ama arkadaşlar, geldiğimiz yere bakar mısınız lütfen. Geldiğimiz yer daha önce gelinen yer değil. Yani şöyle söyleyeyim: Geçmişte daha çok dindar insanlara yapılan baskılara benzer baskılar görüyoruz şu anda. Eğer siz "yok" diyorsanız, o zaman hakikaten ya siz ülkeyi yönetemiyorsunuz ya da biz yanlış şeyler görüyoruz diye düşünüyorum.
Şimdi, dolayısıyla gelinen nokta itibarıyla söyleyince, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi olarak kurduğunuz bu sistem yanlış bir sistemdir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yanlışlığı şuradadır arkadaşlar, altını çizerek söylüyorum: Topluma ait olması gereken, bağımsız olması gereken veya toplumda her kesime karşı aynı mesafede durması gereken kurumları Hükûmet kurumları hâline çevirdiniz, bir tür parti devleti oluşturdunuz. Bunu belki istemeden yaptınız yani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi denilen sistem sizi buraya getirdi belki ama bugün itibarıyla gördüğümüz şey şu arkadaşlar, bu gözden kaçamayacak bir şey. Eskiden bakanlıklar vardı -Sayın Bülent Kuşoğlu arkadaşım söyledi- bakanlıkların önemi bir ölçüde şuydu: Denetleyici ve düzenleyici bir kurum işlevi görüyordu.
Arkadaşlar, şimdi bakanlıklar gitti, tamamen bireysel ilişkiler geldi ve bireysel ilişkiler de özellikle bizim gibi biat kültürünün yaygın olduğu toplumlarda kaçınılmaz olarak otoriterleşme anlamına gelir ve öyle de olmuştur sonuç olarak. Yani bunu ben söylemiyorum, bunu Sayın Cumhurbaşkanı kendisi söyledi, hatırlıyorsunuz "Beyefendi öyle istiyor diye iş yaptıranlar var." dedi. Evet, sizler bunu görüyorsunuz, görmeniz lazım. Bu gidiş, gidiş değil arkadaşlar yani bir devlet böyle yönetilemez.
İltisak lafına geleceğim. Şimdi, iltisak lafı benim anladığım kadarıyla dilimizde pek olan bir kelime değildi ve yanılmıyorsam 2016'daki KHK'yle gündeme geldi Türkiye'de ve o KHK'nin de gelmesinin sebebi de biliyorsunuz 15 Temmuz darbesi gelmişti ve bunun altında bir teşkilat olduğu anlaşıldı ve bu teşkilatın da gizli çalıştığı anlaşıldı, iltisak lafıyla etkin bir mücadele verilebileceğine inanıldı ve iltisak lafı öylelikle benim anladığım kadarıyla hukukumuza da girmiş oldu.
Şimdi, arkadaşlar, iltisak, benim anladığım kadarıyla, ben hukukçu değilim ama hukukçularla yaptığım konuşmalarda anladığım şey şu: İltisak, irtibattan daha dar anlamı olan bir kelime. Dolayısıyla da iltisak irtibattan daha fazla delil gerektiren bir mesele. Dolayısıyla "Şu şununla iltisaklı." dediğiniz zaman, bir şey söylüyorsunuz ama söylediğiniz şeyin anlamı şu... Bunu ispatlamak zorundasınız, delil koymak zorundasınız ortaya. Ama benim bugün gördüğüm kadarıyla, herkes herkesi bir şekilde iltisaklı diye, daha da açık konuşalım, terörle iltisaklı diye mahkemelere sürüklüyor, gözaltı yapılıyor, tutuklama yapılıyor.
Bakın Halkların Demokratik Partisi, bizim partimiz Türkiye'de demokrasi talep eden bir partidir ve demokrasiyi de kusura bakmayın ama Adalet ve Kalkınma Partisinin anladığından daha geniş anlamda anlayan bir partidir. Onun için, Garo Arkadaşım, iki de bir "Niye burada kadın yok?" der. Çünkü biz, kadın eşitliğine de inanan bir parti olduğumuz için, bunun özellikle Türkiye'de sözcüsü olmak gibi bir hedefi benimsemiş durumdayız.
Şimdi, arkadaşlar, bizi, bir şekilde terörle iltisaklı diye konuşuyorlar. Ben de diyorum ki: Hukukta şöyle bir şey vardır "belirlilik" diye bir mesele vardır Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım. Yani bir kişi bilmesi lazımdır, neyi yaparsa yanlıştır, neyi yaparsa doğrudur, bunu bilmesi lazımdır. Eğer biz Halkların Demokratik Partisi olarak illegal bir örgütlenmeysek, terörle iltisaklıysak ben de diyorum ki -Genel Kurulda da yaptığım konuşmalarda söylüyorum bunu-: Bunu bana söylemek zorundasınız devlet olarak. Bunu ortaya koymuyorsunuz, koyamıyorsunuz çünkü. Niye koyamıyorsunuz, onu ben anlamıyorum. Varsa o zaman... Yani neden korkuyorsunuz anlamıyorum. Yani şu olabilir: Parti kapatmak istemiyor olabilir Adalet ve Kalkınma Partisi çünkü kendisi bir zamanlar kapatılmak istendiğinde bizler karşı çıkmıştık, Adalet ve Kalkınma Partisinin kapatılması kararına da karşı çıkmıştık. Şimdi, dolayısıyla da burada bir kör döğüşü gidiyor ve benim anladığım kadarıyla, Adalet ve Kalkınma Partisinin çıkıştaki itiraz eden bir parti olma hususiyeti yok oldu. Şimdi, biatcı bir anlayışla, tamamen kişisel ilişkiler üzerinden yürüyen bir devlet yapılanması ortaya çıkardınız. Bence -ekonomiyi de konuşuyoruz- ekonomik olarak da Türkiye'nin şu anda yaşadıklarının arkasında yatan budur. Çünkü az sayıda insan eğer çok sayıda insanın hayatıyla ilgili karar veriyorsa mutlaka yanlış karar veriyordur. Dolayısıyla da yani biz eleştirmeyip de ne yapacağız, tabii ki eleştireceğiz ve eleştirecek yığınla iş var. On beş dakika mı, on dakika mı veriyorsunuz, bu kadar bir süremiz var ve burada...
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - On dakika da bitmek üzere.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bitmek üzere, farkındayım.
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Ayrıca tamamlamanızı için süre veririm.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bir iki dakika daha verin.
Dolayısıyla da şunu söyleyeyim size: Bu öyle bir hâle geldi ki arkadaşlar, gerçekten gerçekleri konuşamaz hâle geldik. Ben dün burada Sayın Ulaştırma Bakanına soru sordum: Ya bütün bu ihaleleri alan 5 tane şirket aynı zamanda Türkiye'deki medyanın sahibi. Ya, bu size tuhaf gelmiyor mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Buyurun, tamamlayın, bir dakika daha süre veriyorum.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Bu size tuhaf gelmiyor mu? Yani Türkiye'de 4054 sayılı bir yasa var dedik rekabeti önlemek üzere. Şimdi burada bir rekabet ihlali var, açıkça gözüküyor. İhale almak için medyayı kullanıyorlar, sonra da aynı devletten ihale alıyorlar. Yani arkadaşlar, bu olmaz. Böyle bir mekanizma şu anlama gelir: Ekonomide de kararlar merkezileşmiştir. Yani az sayıda insan karar vermektedir, az sayıda şirket sahibi vermektedir. Aynı şekilde siyasi yönetimimizde de bu vardır.
Şimdi, bence arkadaşlar, buradan çıkış yok, ben size söyleyeyim. Böyle bir mekanizmadan çıkamazsınız. Bu, eninde sonunda bizi felakete götürecektir. Bunu uyarıyoruz, bunu uyarmaya çalışıyoruz ama bize diyorlar ki: "Terörle iltisaklısınız." Ya kardeşim, dün işte İbrahim Kalın'a söylediler. İbrahim Kalın da Zaman'da yazıyordu. E, Zaman da FETÖ'cü gazeteydi. Şimdi ne diyelim, biz şimdi iltisaklıdan gidersek bence onun da yargılanması lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ama benim, orada yazıyor olmasından dolayı Sayın Kalın'ı eleştirmek gibi bir şeyim yok açıkçası.
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Katırcıoğlu, lütfen tamamlayınız.
EROL KATRICIOĞLU (İstanbul) - Dolayısıyla da arkadaşlar, hakkında bir delil, bir şey olmadan insanları "iltisaklı" lafıyla suçlamak "terörle iltisaklıdır" diye iş vermemek kabul edilebilir bir şey değil. Arkadaşlar, lütfen... Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, umarım dinliyorsunuzdur ama bu eleştirileri ciddiye alın lütfen. Bunlar hepimiz felaketi olacak diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.