KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım ve çok kıymetli bürokratlarımız, kurulların, ofislerin başkanları, yöneticileri ve Cumhurbaşkanlığımızın değerli çalışanları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hemen önce şunu göstererek söze başlamak istiyorum: Başbakanlık 2018 yılı kesin hesabı tarihe karıştı artık. Tabii, Başbakanlık kesin hesabı görüşülmüyor bile, artık 2018 yılının muhasebesini ve tartışmasını bile yapamıyoruz, yapmıyoruz daha doğrusu, gerek görülmüyor.

Şimdi, Cumhurbaşkanlığımızın geçmişteki 2018 yılı geri kalan dönem ve kesin hesabı ve 2020 yılı bütçesi üzerine görüşme yapıyoruz.

Ben öncelikle şunu söylemek istiyorum ki bugüne kadar Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Fuat Oktay'ın bize ilk yaptığı bütçe sunuş konuşmasından sonra bakanlıklarımızın ve bütün kurum kuruluşların, genel ve özel bütçeli idarelerin bütçelerinin üzerinde yaptığımız görüşmelerde, konuşmalarda dikkatimi çeken husus şu oldu, genel olarak söylemek istiyorum, her ne kadar biz Plan ve Bütçe Komisyonu olsak da ve bütçeyi ve planı ve planlamayı önemseyen ve bunun üzerinde devletin planlı bir kalkınması, planlı bir geleceği üzerinde yapılmış olan planların değerlendirilmesi ve bunlara ne kadar uyulduğunun incelenmesi, görüşülmesi üzerinde duruyor olsak da izlenimim şu ki bugüne kadarki bakanlıkların ve kurum ve kuruluşların gerek bütçelerine, gerek performans programlarına, gerek stratejik planlarına baktığımızda çok fazla plana önem verildiğini ve planlı yol yürümeye gerektiği kadar değer verildiğini göremedim, bunu hissedemedim.

Bunu şuradan başlayarak söylemek istiyorum: En başta On Birinci Kalkınma Planı zaten yaklaşık bir sene geç gündeme gelip bu yıl içerisinde, 9 Temmuzdu, hatırlıyorum, geçti Komisyonumuzdan ve Meclis Genel Kurulundan. Dolayısıyla 2019'un öncesinde yani bu yıl içinde bulunduğumuz yılın bütçesinin ve çalışmasının devlet yönetiminin On Birinci Kalkınma Planı'na göre hazırlanmış olması gerekirken biz ancak 2020 yılı bütçesini ve idarelerin o kalkınma planını ne kadar inceleyebildiğini, ne kadar bütçelerini oluştururken veya stratejik planlarını hazırlarken o zaman aralığında, darlığında ne kadar buna uygun hazırlık yaptıklarını da tereddütle karşılıyorum ama plansız olduğunu düşündüğüm bir süreç.

Bunu başka hangi nedenlerle söylüyorum? Bazı kurumlar, örneğin, stratejik planlarını 2019-2023 dönemi değil, 2011-2017 dönemi, işte, 2018-2023 dönemi değil 2011-2017 dönemi stratejik planları geldi önümüze bazı kurumlardan. Bazı kurumların stratejik planlarında koyduğu hedeflere ve performans programlarındaki hedeflere uygun stratejik amaç ve faaliyetlerin bütçelemelerine, maliyetlerine baktığımızda, ödeneklerin çok üzerinde planlama yapıldığını, performans programı hazırlandığını gördük. En azından daha dün, evveli gün Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının stratejik planında ve performans programında ödeneklerin 2 katı, 2,5 katı üzerinde maliyetlerle karşılaştık yani akıl alır gibi değil.

Tabii, bu da değil birçok kurumun, bakanlığımızın başlangıç ödeneğinin çok üzerinde harcama yapıldığı ve yıl içerisinde Hazineden ödenek aktarmalarla faaliyetlerini sürdürdüğü, gelir ve gider tahminlemelerinin çok tutarsız, daha doğrusu çok gerçek dışı, yanlış, hatalı planlamalarla yapıldığını gördük, buna müşahit olduk. Ben, önümüzdeki sürecin de yani 2020 yılının da planlı bir dönem, planlı bir süreç olacağına gerçekten inanamıyorum; bunu inanarak söylüyorum.

Bazı durumlarda, bu yeni dönemin, bizim "tek adam rejimi" olarak ifade ettiğimiz, Hükûmetin "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" olarak tanımladığı bu yeni dönemin hem yasamada hem yürütmedeki sorunlarını da aslında ifade etmekte fayda var. Geçen gün burada bir bakanlığın bütçesinin görüşmesi esnasında bu 13 termik santralin baca filtreleriyle ilgili bir eleştiri geldiğinde, AK PARTİ'den bir milletvekili arkadaşımız "Sayın Bakana niye söylüyorsunuz? Onu onlar yapmadı ki biz yaptık." dedi mesela yani "O kanun teklifini biz verdik, Bakanın suçu yok, suç varsa bizdedir." anlamına gelen bir ifade kullandı. Milletvekili arkadaşımızın ismini zikretmeyeceğim herhangi bir şey olmasın diye ama ben bu örneği vererek, örnek üzerinden aslında yasama organında getirilen kanun tekliflerinin, biliyoruz ki bakanlıklarımız tarafından, devletin organları tarafından, ihtiyaca binaen kimi zaman, doğru veya yanlış... Doğrusu da bu yani devletin bakanlıkları, bürokratları yürütmenin de gerçek amaç ve hedeflerine uygun düşecek değişiklikleri yapacaktır -eskiden kanun tasarısı olarak gelen değişiklikler- ve bunun da Meclise gelmesi doğaldır ama şimdi bu, bir çeşit kılıf uydurup ya da "Öyle değildi böyleydi." deyip kendi kendimizi kandırmak gibi bir sürece evrildi. Yani bu, yasama organı sanki yürütmeyle tamamen kopmuş, hiçbir bağı yok, kendi başına kanun yapan, yasama yapan bir organmış gibi davranan bir sürece evrildi. Yürütmede de bunun benzerini, karşılığını görüyoruz aslında. Cumhurbaşkanlığı teşkilatımızda ofisler var, özellikle bu kurullar var, politika kurulları var. Devletin yani yürütmenin politikalarını, devleti yönetmek, yürütmek adına geleceğe dair politikalarını belirleyen, esaslarını ortaya koyan, geleceği planlayan bu politika kurulları ortadayken bakanlıkların da "mış" gibi yaparak sanki kendileri bu politikaları belirliyormuş gibi -yürütmenin de kendi içerisinde- kendimizi kandırdığımız böyle bir süreç olduğunu görüyorum; bu da beni gerçekten üzüyor. Yani milletvekili arkadaşlarımızın birçoğu, Meclis sıralarında, Meclis Genel Kurulunda Sayın Bakanları göremedikleri için buraya gelip kendi şehirleri, seçim çevreleriyle ilgili "Şu sorunumuz var, bunu da çözer misiniz?" diye sözlü soru önergesi verme ihtiyacı duyuyorlar Sayın Bakanlara. Dolayısıyla bu da başlı başına bir sorunun, aslında büyük bir sorunun göstergesi. Tabii, burada bütçe hakkımızın uygulanmasında da millet adına, milletimiz adına bizler milletvekilleri olarak -bu Komisyonun her bir üyesi için söylüyorum- bütçe hakkını kullanırken birtakım sıkıntılar yaşıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(Oturum Başkanlığına Başkan Lütfi Elvan geçti)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Lütfen tamamlayalım efendim.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür edeceğim sadece.

Son sözüm şu: Bugün Sayın Cumhurbaşkanının bir sözü beni yaraladı. Yani bu "Tek parti yıllarında olduğu gibi, İslam'ı gerilik emaresi olarak gören faşist zihniyet ülkemizde tarihe karışmıştır." ifadesi, yani "Ezan sesine hasret kaldığımız karanlık dönemler inşallah bir daha geri gelmemek üzere kapanmıştır." sözleri beni gerçekten çok yaralamıştır, bu milleti yaralamıştır; doğrusu da budur, yaralamalıdır çünkü Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu sözleri hak edecek hiçbir dönem olmamıştır. Bunu özellikle belirtmek istiyorum. Ne Mustafa Kemal Atatürk'ün ne Millî Şef'imiz rahmetli İsmet İnönü'nün böyle faşist bir tutumu ya da ezanı yasakladığı bir dönem söz konusu olmamıştır. Bunu da sözlerimin sonuna ekleyerek sözlerimi bitirmek istiyorum.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Hocam, ezan yasak değil miydi?

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Ezan hiçbir zaman yasaklanmadı.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Arapça ezan yasaktı.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, Cumhurbaşkanlığımızın bütçesi devletimiz, milletimiz, geleceğimiz için hayırlı olsun diyorum.

Teşekkür ederim.