| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Cumhurbaşkanlığı b)Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı c)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ç)Diyanet İşleri Başkanlığı d)Devlet Arşivleri Başkanlığı e)Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı f)Strateji ve Bütçe Başkanlığı g)Kalkınma Bakanlığı ğ)İletişim Başkanlığı h)Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ı)Savunma Sanayii Başkanlığı i)Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu j)Yatırım Ofisi Başkanlığı k)Başbakanlık |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 29 .11.2019 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, değerli bürokratlar; hoş geldiniz.
Aslında geçen sefer de görüştüğümüzde tekrar sorunları dile getirmiştik. Burada da son günde böyle bu yorgunlukla biraz toparlamaya çalışacağız, sabah biraz istemediğimiz olaylar da yaşandı ve sonradan da daha da derinleşti. Yani birincisi şu, burada bulunan hiç kimse bu ülkenin birlik beraberliği, geleceği konusunda kötü bir şey istemez, istememesi lazım. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar her dönem tartışmalar olmuştur, incitmeler olmuştur ama hep Türkiye daha iyiye gitmek için çaba harcamıştır. Ve Meclisin iyi ki tutanakları var, geçmiş döneme ait tutanakları okunursa neler neler tartışıldı. Bugün hiç konuşulmaması, ağza alınmaması gereken konular, belki onun üzerinden epey tartışmalar da yaşandı. Sayın Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri burada. 28 Şubat öncesi o tartışmaları hep beraber hatırlayalım. Türkiye'de bazı sembollerin ne kadar kötüye kullanıldığını hatırlayalım. Hangi kurumlara kim girer, kim giremez, neredeyse özel mekânlara girer, giremez, sonucunun ne kadar kutuplaştırıcı ve kötü sonuçlara gittiğini hatırlayalım. Neredeyse üniversite rektörleri bir an önce ordu göreve gelsin diye çağrı yapıyorlardı ama bugün farklı bir sürece geldik. Ve geçmişte aslında bizim yaşadıklarımız ve tutanaklara girenlere baktığımız da her zaman bir şeyleri abartarak hoş görüp alkışlayanlar da olmuştur, bir taraftan da muhalefet etmek isteyenler olmuştur. Muhalefetin özelliği daha iyiye gitmek için geldiği yerdeki sorunları aktarabilmek için ve bunun böyle olması lazım. Bunun aksi durumunda zaten her devletin kurumları var, o kurumlar çalışma yürütür ve ona göre işlemler yapar.
Benim ilk dönem vekilliğim ve bu dönemi izlediğimde ilk günden beri aslında Cumhurbaşkanlığı sistemi, rejimiyle beraber belki de yeni bir Meclis, öyle bakmak lazım. Hatta geçenlerde bir yerde bir konuktum, orada konuşurken böyle küçük bir toplantıda. Dedim, aslında bu dönem Araf dönemi gibi. Bu dönemi biz iyi atlatabilirsek, birbirimizi iyi dinleyebilirsek sistemi oturtabilirsek yarını daha iyi yapabiliriz. Çünkü eski parlamenter sistem desek bile çok olağanüstü değildi yani teknoloji gelişmiş, dünya değişmiş, strateji değişmiş, birçok şey değişmiş, Türkiye'nin buna uyması lazım. Yeninin de çok iyi olduğunu söyleyemeyiz, bu tartışıldı da ve ona benzer önlemler de düşüyorum. Bu Araf dönemini biz konuşarak birbirimizi dinleyerek yapmazsak geleceğimizi hiç daha sağlıklı yapamayız. Buna çok yoğun emek harcamamız lazım ve bu konuşmaların buna yönelmesi lazım.
Şimdi, arkadaşlarımız değindi, ben birkaç konu daha belirtmek istiyorum bütçe konusunda. Bir tanesi bütün bakanlıklar dâhil, kâr amacı gütmeyen kurumlara yardım var, sadece kâr amacı gütmeyen kurumlar. Yani her bakanlıkta ve neredeyse her başkanlıkta da var -yani arkada oturan başkanlıklara da ait- bakanlıkların kimi genel müdürlüklerinde dâhil, bunlar ne, bilemiyoruz. Biz ilk günden beri burada bir dilekçe verdik, dedik ki: "Ya sivil toplum örgütleri burada olsun." Onlar yok, bu kâr amacı gütmeyen kurumlar keşke burada olsaydı yani sonuçta para alıyorlar, ne yapmışlar, ne etmişler, bu Türkiye'nin vekillerine bir bilgi versinler ve buraya çok ciddi miktarda para gidiyor. Ve bunu denetleyen yoksa saydamlığı yoksa çok büyük bir soru işareti oluşturur ve bunu sorduğumuzda da kimsenin itiraz etmemesi lazım. Bizim hakkımız, toplum adına bunu sormamız lazım. Bu paralar nereye gidiyor, kötü niyetle mi kullanılıyor veya tümüyle bir projececik mi gelişti? Birileri birilerini mi kandırıyor? Yani kendilerine "kamu yararına" gibi bir tanımlama getirip parayı alıp cebe mi atıyorlar, bunları bilmemiz lazım.
Bir diğeri de bazı isimleri gerçekten anlayamıyoruz, birçok bakanlıkta da var. Mesela dün Ulaştırma Bakanlığında da "hane halkına transfer." Yani içeriği ne bu "hane halkına transfer" derken ne oluyor? Sonra sorduğumuzda mesela firmalara para veriliyor yani bu isim o zaman "hane halkına" olmasın. Yani şimdi ben Batman'a gittiğimde "hane halkına transfer" dediğimde "Ya bu para nereden gelecek neyse ben de başvurayım." diyecek Ama Türkiye'de 5-6 şirket bundan yararlanıyor. "İşsizlik Fonu" diyoruz, işverenlere oradan pay veriyoruz. "İhtiyat akçesi" diyoruz, Karayollarının gideri için para veriyoruz. Yani isimlerin üstünü değiştirip kamuflaj edip hesap sorulamaz dediğimizde sıkıntılar çıkıyor. Bunu niçin söylüyorum? Bu araf dönemde bu denge-denetleme ve şeffaflaşmayı sağlamazsak, etik değerlere sahip çıkmazsak olmaz. Eğer Cumhurbaşkanlığında, burada oturan arkadaşlar veya buraya gelmeyen başkanlar iki yerden maaş alıyorsa, üç yerden maaş alıyorsa yönetim kurulu üyesi olarak ve birileri bunu sorduğunda da "Soramazsınız, inceleyemezsiniz; yasak getiriyoruz." diyorsanız denge-denetleme kalmaz, şeffaflık kalmaz. O zaman ne olur? Alttaki vali de, kaymakam da, müdür de bu şekilde düşünür, der ki: "Ben de istediğimi yaparım. Ben de birden fazla yere üye olayım. Ben de banyomu lüks yapayım, şunu yapayım; etrafımı gezeyim. Hiç kimse benden hesap soramaz." Bunun değişmesi lazım. Dışlayıcı, kutuplaştırıcı bir tutum sergilendiğinde tekçi anlayış bizi felakete götürür. Bunun inançta, kimlikte, anlayışta, felsefede, her alanda olması lazım; hele hele çoğunluk olan kişinin aza daha da önem vermesi lazım, sesi az duyulana önem vermesi lazım.
Şimdi, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı... Yani, Azadiya Welat gazetesi niye gelmiyor, Agos gazetesi niye gelmiyor, Sabo niye gelmiyor? Bu, sesi az duyulanlar ne diyor, neyi merak ediyorlar? Muhtemelen arkada, işte, Millî İstihbarat var; inceliyorlardır, biliyorlardır ama Cumhurbaşkanlığı makamının bunu merak etmesi lazım. Biliyor musunuz ne aşamaya geldik? Türkiye'de artık herkes CİMER'e başvuruyor, sonra Bakanlığa başvuruyor. Yani, CİMER, Cumhurbaşkanlığı bir baypas merkezi olmasın; oradaki bir kargo şeyine dönüşmesin. Bunlara eğilmediğiniz sürece olmaz.
Bir de, bir bilgi kirliliği var; bu bilgi kirliliğini biz kötü kullanırsak geleceğimiz daha da kötü olur.
Şimdi, sabahleyin arkadaşımız da gösterdi; mahkeme kayıtlarında Selçuk Mızraklı... 1 Nisanda yazılmış. 1 Nisanda Selçuk Mızraklı Milletvekili. Türkiye'de Yüksek Seçim Kurulu var. Milletvekili olan bir kişi için nasıl bir yazı gidiyor, ne oluyor? Ve bunu biz her söylediğimizde böyle bir itiraz... Ya, belgesi var ve her şeyi geçtim, yargı devam ediyor, mahkeme devam ediyor. Arkadaşlarımızın fotoğrafları gösteriliyor; yani, yıllarca yargılanıyorlar; tutukluluk resmen cezaya dönüşmüş. Ve başka bir durumda, biz eleştirdiğimizde "Yargı var, mahkeme var; niye itiraz ediyorsunuz..." Kendinize ait şeyi hoş görüp başkalarına ait olan şeyi de bir mevziye dönüştürürseniz daha da beter kutuplaştırıcı olursunuz.
Konuşacak çok şey var, mesela Kürtçe meselesi. Ya, her konuştuğumuzda bize kimi arkadaşlar "Eskiden cezaevinde Kürtçe konuşulmuyordu..." Ya, insanların Kürtçe konuştuğu için cezaevine girdikleri günleri de hatırlıyoruz. Ya, lazım değil, cezaevinde de Kürtçeye izin verilmeseydi. Ben dün Ulaştırma Bakanına söyledim. Hâlâ Türkiye Cumhuriyeti'nde gerçi "bölge" diyorlar arkadaşlar Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illere. Dün mesela kürdistan bölgesel yönetimi yöneticileri buradaydı, yöneticilerle konuştular; orada, uçakta Kürtçe anons yapmayıp hâlâ İngilizce anons yapıyorsa bu, bizim ayıbımızdır. Yani, niçin bunu konuşmuyoruz? "Yıllardır kardeşiz..." Ya, böyle kardeşlik mi olur? Diyanet Başkanlığı temsilcisi arkada. Sayın Başkan Vekilim, "web" sayfanızda 6 dilde ilan var, 6 ilde; Kürtçe niye yok? Bakın, ne güzel düzenleme yaptınız, dediniz ki: "Meleleri atayalım bölgeye." Meleler geldi, "Kürtçe vaaz verseniz iyi olur." dediler. Niye siz kendi sayfanızda bunu yapmıyorsunuz? Geçenlerde Kültür Bakanına da söyledim. Bu olmadığı sürece, bu sorunları biz gündeme getirdiğimizde "Ya, terör var, olmaz; vatan gidiyor..." Kimi zaman bazı şeyleri söylediğimizde "Türkiye liderdir, Türkiye çağ atlıyor, Türkiye'de dünya standartları uygulanıyor, her şey artık Türkiye'de bitiyor, stratejik bir önemi var..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan...
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun, tamamlayın.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Evet, bunlara evet ama başka konularda... Niye ilk 500'de üniversitemiz yok? Niye yoksullukta fazlayız? Niye işkencede fazlayız? Niye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda hâlâ başvurular var? Bakın, artık Anayasa Mahkemesi bile son dönemde isyan edercesine bazı kararları değiştiriyor. Şimdi, bunları biz söylemedikçe olmuyor. Şimdi, kayyumlar... Her "kayyum" diye söylediğimizde... Arkadaşlar, daha bir tane dosyada hırsızlık çıkmadı, bir tane usulsüzlük çıkmadı. Ve daha yeni bir süreç. Çoğu maaş ödeyemeyecek durumda. Bunu dile getirdiğimizde... Kayyumlar ne yapıyor, biliyor musunuz? O gün de söyledim: Birçok yerde ilk gittiklerinde Kürtçe tabelayı indiriyorlar; "web" sayfasını kapatıyorlar; kadınlarla ilgili, çocuklarla ilgili merkezleri kapatıyorlar. Ama Sayıştay yöneticileri burada; geçmiş dönemde, kayyum döneminde 31 yolsuzluk yapılmış; hiç biri hakkında işlem yapılmamış. Geçmişte, bizim arkadaşlarımız ilk seçildiğinde... Ya, odaları gösterdiler, usulsüzlükleri gösterdiler, faturaları gösterdiler...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın İpekyüz, tamamlayın lütfen. Son cümlelerinizi alalım.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Toparlıyorum.
Hiçbir işlem yapılmamış. Biz bunu söylediğimizde "Bu konuşulamaz, tabu." derseniz olmaz. Ve o kayyumlarla ilgili işlem yapılmazsa, hele hele aynı kayyumu bir daha göreve getirirseniz o bize oy veren vatandaş gerçekten bizim ne kadar meşru ve haklı olduğumuzu düşünür ve bu uygulamaların ne kadar gayrimeşru olduğunu düşünür. Şimdi, bütçenin adil olması için -çok konuşulacak var- sağlık, eğitim, ekonomi... Mutlaka savunma olsun, mutlaka güvenlik olsun ama "güvenlik" deyip de güveni sarsan, kutuplaştırmayı artıran, ayrımcılığı artıran ve hele hele şatafatı artıran, israfı önleyemeyen bir bütçe olursa işçi, emekçi, memur, köylü herkes mağdur olur ve bu ülke hepimizinse -birlik, beraberlik- bunları rahatça konuşacağız, birbirimize anlatacağız; Kürt'üyle, Ermeni'siyle, Alevi'siyle bunları konuşacağız. Bunu konuşmayıp tabloya dönüştürürsek bu, ileride bizi daha büyük sıkıntılara götürür ve ileride bu tutanaklar incelendiğinde, burada bunları konuştuğumuz için bize bazı ithamlarda bulunanlar tarih önünde 28 Şubat gibi tartışılır.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.