| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2451) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 16 .12.2019 |
İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Verilen bilgiler için de Dışişleri Bakanlığımıza ayrıca teşekkürlerimi ifade ediyorum.
Hakikaten, bir konuda Türkiye adına mutlu olduğumu da belirtmek istiyorum çünkü bizden önce konuşan çok değerli Dışişleri Komisyonu üyeleri yapmış olduğu yorumlarla, söylemiş olduğu sözlerle Türkiye'nin mevcut durumda gelmiş bulunduğu, geçmişe nazaran daha ileri potansiyeli ifade etme anlamında, aslında, mevcut hâli yansıtmış oldular. Bu da ayrı bir mutluluk kaynağı çünkü bir dönem biz, sadece Türkiye'nin kendi sınırları içerisindeki ve -kısıtlı da olsa- zaman zaman Irak'ın kuzeyine icra edilen, PKK terör örgütünün kamplarına yönelik icra edilen bazı konu başlıklarını değerlendirirdik veyahut Avrupa Birliğiyle ilişkiler dolayısıyla bu kısıtlı yapıdan Türkiye'nin bir anlamda kendi millî güvenliğini tesis etmesi ve beka meselesi olarak görmüş olduğu konu başlıklarını gündemine almasından sonra, hemen her siyasi partinin bu konularla alakalı kafa yormaya başlaması, kendi görüşlerini belirtmesi Türkiye'nin potansiyelinin artmasına ayrıca bir katkı sağlayacaktır, görüşünü taşıyorum.
Tabii şunu ifade etmemiz lazım: Çok saygıdeğer konuşmacılar bazı yorumlarda bulundular. 780 bin kilometrekarelik vatan toprağından bahsediyoruz ancak son yıllarda üzerinde sıklıkla durduğumuz ve ifade edilen bir kavram daha var ki bunu da görmezden gelemeyiz, o da 462 bin kilometrekarelik bizim mavi vatan hudutlarımızın da olduğu gerçeğidir. Yani 780 bin kilometrekareyle alakalı egemenlik haklarımızla ilgili var olan gündem neyse bize göre 462 bin kilometrekarelik mavi vatan hudutlarımızdaki egemenlik haklarımız da aynı konuyu yansıtıyor.
Dolayısıyla gelinen aşamada, geride bıraktığımız hafta burada görüştüğümüz, Hükûmetimizin imzaladığı ve Genel Kurulun, Türk milletinin iradesini ve vicdanını temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayıyla beraber geçen, Libya ile Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası'nın imzalanmasından sonra, bir konu herhâlde tescil edilmiş oldu ki Libya'nın da bizimle komşu olduğu gerçeği kabul edilmiş oldu. Dolayısıyla mavi vatan hudutlarında Libya bizim Doğu Akdeniz'deki komşularımızdan bir tanesi ve bu çerçeveden bakıldığında da mevzu millî güvenliğimizse pek tabii, Doğu Akdeniz'de yaşanan gelişmelerde, Libya'da yaşanan olaylarda Türkiye'nin bu anlamda önceliğine alması gereken ana konu başlıkları arasında yerini alıyor.
Burada, tabii, meşru bir hükûmetin varlığı söz konusu, diğer tarafta Hafter güçleri gibi bu hükûmet karşısında, özellikle Çad'la yapılan bir savaşta Çad'a esir düşmüş, sonradan Amerika Birleşik Devletleri tarafından koruma altına alınmış, Kaddafi'nin devrilmesine yönelik tekrar Libya'ya gönderilmiş, bunları konuşmayacağım ancak Libya'da var olan gündeme, özellikle de iç savaştan sonra, Arap Bahar'ından sonra, hem Kuzey Afrika'yı hem Orta Doğu'yu etkileyen o kanlı olaylardan sonra bölgeyle hesabı olan bazı çevrelerin kendilerine araç olarak seçtiği elemanların başında geliyor ve bu Hafter güçlerini destekleyen unsurlar, ülkeler yok mu? Var tabii, bunların hepsi zikredildi. Ama ben bir tane çok dikkatlere takılan örnek vermek istiyorum: Tabii, meşru bir Hükûmet var karşımızda Serrac'ın başında olduğu. Burada Sayın Çeviköz de ifade ettiler, bazı konuşmalarda söylediler, Aydın Bey söyledi. Birleşmiş Milletlerin 1970 sayılı Kararı -ben yanlış hatırlamıyorsam, saygıdeğer Dışişleri Bakan Yardımcımız da düzeltirse memnun olurum- ilk çıktığı dönemde bir bakıma, Muammer Kaddafi'ye yönelik alınmış olan bir karardı. Şimdi geçerliliği vardır, yoktur orasını geçiyorum ancak böylesi bir dönemde de bu konu gündeme gelmişken bunu da vurgulamak istedim.
Şimdi, Ulusal Mutabakat Hükûmetine bağlı güçler, tabii, geride bıraktığımız haziran ayında kendilerini savunmak için icra etmiş oldukları bir askerî harekât, çatışma -Savunma Bakanlığı yetkilileri daha iyi bilir- her neyse, burada ilginç tespitler oluyor. Hafter unsurlarına ait bir depoda Amerika Birleşik Devletleri yapımı Javelin FGM148 tipi bir füze ele geçiriliyor ve yapılan tetkiklerden sonra bu füzenin de -tabii Amerika bunu tartışıyor, bizim füzemiz orada nasıl yer alabilir, Hafter güçlerine ait bir depoda nasıl bulunabilir diye- Amerika Birleşik Devletleri tarafından Fransa'ya satılmış olan füzelerden biri olduğu tespit ediliyor. Fransız Hükûmetinin olaylarla alakalı yapmış olduğu açıklama çok garip; ifade aynen şöyle: Roketlerin terörle mücadele bağlamında istihbari görevle bölgede bulunan bir Fransız birliğine ait olduğu teyit ediliyor. Yani Fransa "Ben fillî olarak Libya'da yaşanan bu savaşın tarafıyım ve Hafter'i destekliyorum." diyor.
Şimdi, buradan şuna gelmek istiyorum: Dün, Sayın Dışişleri Bakanımız Meclisteydi, Dışişleri Bakanlığımızın 2020 yılı bütçesi görüşmeleri ve 2018 yılı kesin hesap bütçesi görüşmelerinde kendisine bazı sorular soruldu, Özellikle Doğu Akdeniz'de yaşanan gelişmeler paralelinde. Bu sorular arasında ilginç olan bir şey vardı. Gündeme de yansıdığı için, zannederim herkes de takip etmiştir, vâkıfızdır bu konuya. İtalya ve Fransa'nın, geride bıraktığımız günlerde, Doğu Akdeniz'de Güney Kıbrıs Rum kesimiyle beraber ortak bir tatbikatı oldu ve bu tatbikat sorulurken Sayın Bakana "Ya bizim bunları engelleyici, önleyici bir faaliyetimiz yok mu, ne oluyor, ne bitiyor? denmişti. Şimdi görüyoruz ki Fransa gibi, İtalya gibi, Rusya gibi veya Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki egemenlik haklarının karşısında bulunan -bu ülkeler her kimse- bu ülkelerin eylemleri sürerken hiç şüphe yok ki Doğu Akdeniz'de kıyısı bulunan, komşumuz olduğu tescil edilmiş olan Libya'da da Türkiye'nin millî güvenlik kaygıları ve hassasiyetlerinin olduğu gerçeğini görmemiz lazım. Öncelikle bunu ifade etmek isterim.
İkinci bir konu: Tabii, Türkiye bu zamana kadar pek çok ülkeyle askerî danışmanlığa yönelik bazı anlaşmalar imzaladı, bunu biliyoruz. Somali bunlardan bir tanesi, Katar bildiğimiz kadarıyla bunlardan bir tanesi ve Afganistan. Afganistan'da da uluslararası bir misyon çerçevesinde askerlerimiz bulunuyor, hem Afgan güçlerinin eğitimi veyahut diğer bazı görevler çerçevesinde bu faaliyetlerini icra ediyor.
Şimdi, böylesine bir konu varken Doğu Akdeniz gibi hakikaten önümüzdeki yıllarda belki de millî güvenlik algılamamızda en önemli konu başlığını oluşturacak bir sahada, bu sahada önemli de bir anlaşma yapmışken Libya gibi bir ülkede Türkiye'nin meşru Hükûmetin yanında yer alması ve bu Hükûmetle beraber, iç hukuki içtihatlarıyla beraber elbette ki oradaki huzuru, barışı, istikrarı önceleyerek bu manada uluslararası anlaşmaları, uluslararası teamülleri gözeterek davranması önemlidir ancak bizim açımızdan meselenin millî güvenlik hassasiyeti de yaratmış olduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz. Pek tabii, Türkiye'nin millî güvenliği, kendi sınırlarının bulunduğu alandan başlamıyor ancak konu bizim egemenlik haklarımıza dayandığı yere geliyorsa ki burada zaten bu iki konuyu da kapsayan bir durum var, yani bunu ifade etmemiz lazım, dolayısıyla bu hassasiyetin de gözetilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum.
Bu kapsamda da Milliyetçi Hareket Partisi olarak -Kamil Bey'den önce ben söz aldım, kendileri çok saygıdeğer Genel Başkan Yardımcımızdır- bu anlaşmaya müspet baktığımızı da ifade etmek isterim.
Teşekkür ediyorum.