| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2451) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 16 .12.2019 |
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan Yardımcılarına bilgilendirmeleri için teşekkür ediyorum, diğer bürokratlarımıza da Komisyonumuza geldikleri için "hoş geldiniz" diyorum.
Ben az önce, Sayın Çeviköz bu anlaşmaya, bu muhtıraya ilişkin muhalefetimizi anlatırken, kaygılarımızı anlatırken Sayın Bakan Yardımcısı bir örnek verdi "Benzeri anlaşmalar da var." diye. Sayın Çeviköz'e karşılık ya da diğer dile getiren arkadaşlara karşılık. Ben o sırada, hızlı bir şekilde kendi amatörce Google taramamı yaptığımda eğer bahsedilen aynı anlaşmaysa, Sırbistan'la yapılan ve Meclisten geçmiş olan anlaşma ise oradaki tanımları size okumak isterim. Biraz farklılık var gibi geldi bana. Sırbistan'la olan anlaşmada "konuk personel" deniyor mesela burada hiç askerî personel yok, "konuk personel" terimi "Bu anlaşmanın amaçlarını yerine getirmek üzere diğer tarafın topraklarında faaliyetlerini ve görevlerini yerine getiren askerî veya sivil personel için kullanılır." diyor, bir de "askerî personel" diyor; zaten askerî personelin bizim kendi askerimiz olduğu belli. Ancak burada "misafir personel" tanımı Sırbistan Anlaşması'ndan farklı "Taraflardan herhangi birinin bu Mutabakat Muhtırası'nın uygulanması amacıyla diğer tarafa gönderdiği personel -bir kere bu konuda da bir açıklama isteyeceğim, parantez açıyorum; bu personel askeri de içeriyor doğal olarak değil mi; asker, sivil? Evet dediğinizi anlıyorum- veya savunma ve güvenlik kuruluşları mensubu sivil şahısları ifade eder." Bu tanım, benim gördüğüm... Siz yine Komisyonumuzu eğer bilgilendirirseniz, Başkan aracılığıyla üyelere bilgi verin. Kaç tane yapılmış olan anlaşmada "savunma ve güvenlik kuruluşları mensubu sivil şahıslar" teriminin kullanıldığı konusunda bizi aydınlatın, bu konudaki tereddütlerimizi giderin ama Sırbistan Anlaşması'nda olmadığını, en azından benim gördüğüm Sırbistan Anlaşmasında olmadığını söyleyebilirim. Yine, benzer, Somali'yle yapılmış olan bir anlaşmayı bulabildim. Orada da "misafir personel" tanımı için "Tarafların bu anlaşmanın uygulanması çerçevesinde diğer taraf ülkesinde bulundurdukları eğitici, öğretmen, danışman, gözlemci ve başka sıfatıyla bulunan askerî veya sivil kişiler." diyor. Yine, biraz daha geniş bir tanım ama bir savunma ve güvenlik kuruluşları şemsiyesini kullanmamış bu anlaşmada, eğer varsa yani bu tanımın kullanıldığı... Çünkü bu tanım yoruma açık, iddialara açık; dile getirildi, hakikaten, işte, uluslararası basında çıkan... Tabii ki, biz sizlerin sözlerinize güveneceğiz, itibar edeceğiz ama bu, işte, "SADAT mensupları gidecek." ya da "Suriye'den gitmek isteyen işte eli kanlı teröristler gidecek." Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine zaten böyle bir şeyi ben konduramam, yakışmaz da ama böyle asla kabul etmeyeceğimiz ithamlarla da karşı karşıya bırakıyor bizi galiba bu tanım, öyle gördük biz.
Benzer şekilde, bir başka endişemiz, bir kere daha vurgulamak isterim, yine bu anlaşmada, gizli bilgi, teçhizat, gizli bilginin değiş tokuşu vesaire var. Şimdi, işte "Çatışma değildir." dediniz, işte "Orası ona saldırıyor." dediniz ama ortada şu anda işte, Trablus'un kapılarına gelmiş olan, adına ne koyacaksak, siz "iç savaş" dediniz, belki öyle demek lazım ya da hangi terim... Ama böyle bir şey var yani taraflar var bir şekilde ve şimdi biz bir tarafla anlaşma imzaladık ama bu süreçte orada dengeler değiştiğinde -yani bu anlaşma çerçevesinde gizli bilgi değiş tokuşu olacak, paylaşılacak- diğer tarafın, ve şu, artık bize husumet besleyen, bizi karşıt olarak gören diğer tarafın eline Türkiye Cumhuriyeti devletine ilişkin gizli bilgilerin geçmesi hepimiz için çok büyük endişe kaynağı olmalıdır bence.
Yine, bu anlaşma, bu hâliyle bu metin, Birleşmiş Milletlerin -hep bahsedildi- Libya'ya silah ambargosunu hukuken geçerli kılan düzenlemesinin resmen -resmî olarak artık, bir mutabakat metniyle- ihlal edildiğini ortaya koymaktadır. Zaten gönderilen yardım, teçhizat vesaire olduğu bilinmekte ama böyle bir anlaşma imzalayarak bunu resmiyete dökmenin yine bizi zor durumda bırakabileceği kaygısı var. Şunu anlıyorum, en azından şöyle görüyorum ben tabloyu: Biz Doğu Akdeniz'deki yalnızlığımızı, işte Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin Yunanistan'la birlikte birçok anlaşma imzalayarak kazanım yaptığı yönünde genel bir algı var, bunu gidermek için Libya'yla bir anlaşma yaptık biz. Bunu Mecliste Sayın Haluk Koç konuştu, daha önce burada Sayın Çeviköz ve diğer sözcülerimiz konuştu. Biz bu yalnızlığın giderilmesine katkı sağlaması için bütün eleştirilerimizi ortaya koyarak, kırılganlığını vurgulayarak defalarca bunun belki birkaç ay sonra geçerli olmayabileceğini söylemiştik ama yine de destek vermiştik. Ama şu anda geldiğimiz noktada bu yalnızlığı gidermek için biz bambaşka bir ihtilaflı bölgenin içine, ateşin içine elimizi resmî bir anlaşmayla sokuyoruz. Ben yani şunu görüyorum, şöyle yorumluyorum: Biz yeni bir Suriye macerasına girmiş oluyoruz bu mutabakatı kabul ederek, bu açıklıkta taraf tuttuğumuzu, bu açıklıkta bir tarafın askerî güvenlik iş birliğiyle yanında durduğumuzu göstererek. Bu, maalesef -daha önce sözcülerimiz de söyledi- bizim Doğu Akdeniz'deki yalnızlığımızı ortadan kaldırmayacak. Onu kaldırmanın yollarını bu Komisyonda, Mecliste birlikte arayalım, bizim yapıcı önerilerimiz de var, defalarca dile getirildi hem Genel Başkanımız hem Sayın Genel Başkan Yardımcımız, Büyükelçi Çeviköz ve diğer sözcüler tarafından. Bunun başında da bölge ülkeleriyle artık diplomatik ilişkileri başlatmak geçiyor. İşte, Suriye'yle hem diplomatik ilişkileri başlatmak hem de belki de deniz alanlarına ilişkin bir anlaşmayı onlarla imzalamak geçiyor, benzer şekilde bölgenin diğer ülkeleriyle. Yoksa bu başlı başına bizi Doğu Akdeniz'deki yalnızlıktan kurtarmayacak. Rumların Yunanlılarla ve bölgede maalesef, izlediğimiz dış politika sonrasında yalnızlaşan ülkemize karşı, bölge ülkelerinin ittifak hâlindeki girişimlerine karşı, elimizi güçlendirmeyecektir. Bunun yerine hep birlikte biz öneririz, siz iktidar kanadı, siz Bakanlık olarak yaparsınız, yapmazsınız ama daha farklı arayışlara, daha farklı girişimlere ihtiyaç var; yoksa sadece Libya'yla o anlaşmayı yaptık, üzerine de bunu koyalım, başkasını da koyalım ama bu dengeler birkaç gün sonra, birkaç hafta sonra, birkaç ay sonra değişebilecek, değişme riski taşıyan dengeler.
BAŞKAN - Çakırözer, toparlarsanız...
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sonra ben şunda ısrar ediyorum en azından o konudaki algınızda, hem Sayın Komisyon Başkanımızın hem sizin, "Bu bir tezkere değil, tezkere için asker gönderilmesi gerekir." sözü var ama tam da bu sizin bu izahatınız ama aynı şekilde de burada misafir personelin tanımının savunma güvenlik kuruluşları mensubu sivil şahısları da kapsaması, aynı şekilde zaten askerî personelde göndereceğiz oraya bunları yapmak için, işte "Ani Müdahale Kuvveti"ni kurmak için, benzer şekilde mesela 4'üncü maddenin, 4'üncü fıkrasında çok geniş bir tanım var. Askerî planlama, tecrübe aktarımı, silah teçhizat kullanımı vesaire. Bunlar için çok geniş iş birliği alanları var ve şöyle de bir şey doğuyor ortada: Güvenlik için askerî eğitim ve öğretim, savunma sanayisi, terörizmle, yasa dışı göçle mücadele, lojistik, haritacılık alanında iş birliği, askerî planlama, tecrübe aktarımı, savunma ve güvenlik iş birliği ofisi kurulması gibi tüm alanlarda şöyle bir şey ortaya çıkıyor: Bütün hepsi askerî ama savunma ve güvenlik kuruluşlarından gidecek kişiler sivil şahıs oluyor, o zamanda bu kuşku doğuruyor. Bunun belki netleştirilmesinde fayda var.
Son olarak dediğim gibi, bu anlaşmayla ve çatışma hâlindeki ya da iç savaş hâlindeki Libya'yla yapacağımız anlaşmayla, hangi adımı atarsak atalım biz Doğu Akdeniz'deki yalnızlığımızdan, Orta Doğu'da gerekli adımları atmadığımız sürece kurtulmamız mümkün değil. Tam tersine, sekiz yıl önce Suriye'de yaptığımız hataya benzer, çok vahim bir maceraya maalesef resmî bir mutabakatla hem de BM ambargosunu deldiğimizi resmen kabul eden bir mutabakatla girmiş olacağız diye kaygı duyuyorum.
Son olarak da şöyle bir tartışmaya gitmek de... İşte bu anlaşmalar dizisinin yani Libya'yla yaptığımız geçen haftaki, işte bugün konuştuğumuz, mutabakatlar dizisinin Sevr Anlaşması'nın ters yüz edilmesi gibi bir kavram, bir tartışma var. Bizim bildiğimiz Sevr'in ters yüz edilmesi çoktan gerçekleşmiş bir şeydir Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, o da Lozan Anlaşması'yla olmuştur. Yeniden bir ters yüz edilmeye ihtiyaç var mıdır bilemiyorum ama bu tür anlaşmalar eğer bizi yeniden bir Suriye macerasına sokarsa biz maalesef bambaşka bir ters yüz edilmeyle karşı karşıya kalabiliriz.
Çok teşekkür ederim.