KOMİSYON KONUŞMASI

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de Kaboğlu Hoca'ya çok teşekkür ediyorum gerçekten. Bence de çok iyi bir sunum oldu Anayasa açısından. Çünkü gerçekten bu kanunu bir Anayasa perspektifiyle...

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar lütfen sesiz olalım yani bir uğultu var, lütfen rica ediyorum.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Ya tabii ki bütün kanunlar çok önemli burada tartışılan, diğer komisyonlarda ama bu kanun itibarıyla gerçekten binlerce insanın bire bir yaşamını etkileyecek, bir çok hakkına dokunacak bir kanun teklifi olduğu için gerçekten bunu Anayasa çerçevesinde düşünmek, bu esaslara göre düzenlemek çok önemli. Evet çünkü şu anda binlerce insanın gözü burada, binlerce insan zaten uzun bir süredir bu güvenlik soruşturması dediğimiz meseleyle karşı karşıya kaldıkları ve artık neredeyse yaşayamaz duruma geldikleri bir durumda. Tekrar gözlerin hepsi burada, Mecliste "Şu anda ne olacak?" diye bekliyor binlerce insan, binlerce kamu görevlisi. Bekleyen, ataması olup aslında güvenlik soruşturmasıyla bekleyen, güvenlik soruşturması konusunda haklarında güvenlik soruşturmasına uygun olmadıkları tespit edilip atanmayanlar ya da önümüzdeki süreçte yine bir şekilde kamuda görev almak isteyenler. Yani, şu anda, dediğim gibi, aslında büyük bir çoğunluk kitle bizi bekliyor. ''Ne yapılacak burada, ne olacak?'' diye.

Şimdi, bu kanun niye önümüze geldi ? Aslında OHAL'in bir sonucu olarak önümüze geldi çünkü bir OHAL düzenlemesinin değiştirilmesi sonucundaydı. OHAL kararnamesiyle güvenlik soruşturması bir kısım kamu görevlileri için uygulanırken birdenbire bütün kamu görevlileriyle ilgili uygulanmaya başlandı, aslında birçok mağduriyete de yol açtı. Ben bir iki tane de örnek vereceğim. Aslında çok da böyle, bizim burada konuşulduğu gibi, usulüne uygun, çerçevesi belli, çok hakkaniyete uygun bir uygulama olarak uygulanmıyor. Ben birkaç örnek vereceğim ama yüzlerce örnek de var bu konuda.

Bu, OHAL süreciyle karşımıza çıkan bir durumdu. Tabii, OHAL sürecinde birçok şeyle karşı karşıya kaldık yani literatürümüze birçok kelime girdi, literatürümüze birçok tanımlama girdi, daha önce hiç tartışmadığımız meseleleri tartışmaya başladık, bu da biraz onlarla ilgiliydi çünkü güvenlik soruşturması demek biraz da iltisakı tartışmak demekti. Bu, OHAL sürecinin kalıntısı olarak karşımıza geldi.

Biz bir OHAL sürecini kapattığımızı zannediyorduk. 15 Temmuzdan sonra dönemsel olarak uzatılan... Ama en son, artık biz kapattık, o defter kapandı. Aslında, devlete karşı uygulanmıştı, gereği de kalmadı; ortam sükûnete kavuştu, onun için biz kapatıyoruz bu defteri demiştik. Ama şu anda, biz, OHAL'in aslında ortaya çıkardığı sonuçları burada konuşmaya başladık, kanunların tekrar farklı bir biçimde karşımıza gelmesini konuşmaya başladık. Ya, tam da bizim dediğimiz gibi, aslında bu kanun, OHAL'in süreklileşmesi demek. OHAL döneminde ihtiyaç olabilir. İşte, 15 Temmuz döneminde, 15 Temmuzdan önce devletin birçok yapısının içerisine cemaatçilerin sızdığı, onların oradan temizlenmesi gerektiği, onun için birtakım düzenlemelerin yapılması gerektiği konusu da söylendi, böyle bir düzenleme geldi ama bundan sonra buna niye ihtiyaç var, bunu gerçekten tartışmak lazım.

OHAL'in devamı olarak karşımızda duruyor. Şimdi, hocamız, zaten çokça ifade etti, biz de Anayasa Komisyonuna gitmesi gerektiğini ifade etmiştik çünkü özellikle bizim yani yasamada bulunanların bir kanunu konuşurken Anayasa'ya uygunluğunu tartışmamız gerekiyor ve temel hak ve özgürlüklere ne kadar dokunduğunu, bunları ne kadar ihlal ettiğini konuşmamız gerekiyor.

Şimdi, bu kanunun, hukuki güvenlik, hukuk devleti ilkesi, bununla bağdaşması meselesini uzun uzun hocamız anlattı ama direkt, kişilerin temel hak ve özgürlüklerine dokunan bazı kesimleri, bazı etkileri var. Mesela, Anayasa'nın 13'üncü maddesinde temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunulmayacağı açıkça yer almaktayken bu masumluk karinesi yani "Bir kişinin tarafsız ve bağımsız mahkemeler karşısında suçsuzluğu ispat edilinceye kadar herkesin masum olacağı" ilkesi aslında burada yok sayılıyor çünkü bir karar yok, bir kanun yok, mahkemeden alınan bir ceza yok ama bu kanunla bir istihbari bilgi toplanması ya da işte güvenlik soruşturması adı altında yapılan bir araştırmada, bir kişinin aslında suçlu kabul edilip atanmaması söz konusu ya da bir kamu görevinde yer almaması söz konusu. Bu, aslında direkt en esaslı ilkelerden birinin ortadan kaldırılması demek.

Yine, bununla beraber, 38'inci madde, dediğim gibi, bir kişinin suçluluğu sabit oluncaya kadar, bir mahkeme kararı oluncaya kadar herkesin suçsuz olarak... Masumiyet karinesini bir tarafa bırakıyoruz. Bir de özel hayatın gizliliğine saygı. Bu kanunun uygulamasını da gördük, daha önceki uygulamasını da gördük, Anayasa Mahkemesinin iptal etmeden önceki uygulamasını. Bir defa, insanların özel hayatı tamamen ihlal edilecek bir biçimde bütün bilgileri derlenip toplanıyor ama işin ilginç tarafı arkadaşlar, güvenlik soruşturması yapılıyor, güvenlik soruşturmasının sonucunda deniyor ki: "Siz güvenlik soruşturmasından geçemediniz, uygun görülmediniz." Tek cümlelik bir tebligat yapılıyor kendilerine, bütün bu bilgileri toplanıyor ama bilgileri kendisine verilmiyor. Yani insanlar niye bu güvenlik soruşturmasından geçemediklerini bilmiyorlar, bunu belli bir aşamadan sonra öğrenebiliyorlar. Bu, hangi aşama? İşte, bir güvenlik soruşturmasından geçemedikleri söyleniyor, idari davaya başvuruyorlar, idari yargıda dava açıyorlar, idarenin cevaplarında, savunmasında, savunmanın içerisinde niye bu güvenlik soruşturmasından geçemediklerini öğrenebiliyorlar. Yani bütün bu araştırmalar yapılırken problem yok ama kişinin kendisine bile niye geçemediği açık, somut bir biçimde ifade edilmiyor. Ama ben bir iki örnek vereceğim bu konuyla ilgili, niye geçememişler, idareye yansımış bazı kararlar. Bir tanesi, bu gerçekten çok ilginç, hepimiz Mecliste bu meseleyi kınadık, 100'den fazla insanın yaşamını kaybettiği bir Gar patlaması vardı, Ankara Garı patlaması. 100'den fazla insan burada hayatını kaybetti, IŞİD'in yaptığı bir eylem vardı. Burada, insanlara, yaşamını yitirenlere, idare kusurlu bulunduğu için astronomik rakamlara varacak tazminatlar ödendi. Bunun sonucunda, bu güvenlik soruşturmasının bir tanesinde, hiçbir şey tespit edilememiş, hakkında dava mava yok ama "Gar patlamasının olduğu mitinge katılanların arasında yer aldığı..." Yani böyle tespitler yapılıyor. Bunlar da tebliğ edilmiyor zaten. Tabii "Yargıya başvuracak." diyeceksiniz. Bağımsız, tarafsız yargımız var, başvurur ama on yıl mı geçer, yirmi yıl mı geçer, o insan o süreç içerisinde ne yapacak, bunun herhangi bir şekilde açıklamasını yapamıyoruz çünkü insanlar bekliyor.

Bir tane daha söyleyeceğim, yine bir tespit, bu da gerçekten... Bu kanıya nasıl varmışlar, ben anlayamadım. "Kurumu tarafından komisyona intikal eden personel bilgi dosyasında, başvurucunun devletin güvenlik birimlerinde KCK örgüt irtibatı bilgisinin olduğunun belirtildiği, sosyal çevre araştırmasında, aşırı derecede KCK sempatizanı olduğu, anılan örgütle irtibatı olduğunun bildirildiği..." Aşırı derecede KCK sempatizanı olduğunu etrafından öğrenmişler. Yani güvenlik soruşturması dediğimiz aslında arkadaşlar bu.

Onun için Anayasa Mahkemesi dedi ki: "Bu güvenlik soruşturmasıyla ilgili olarak siz bir çerçeve ortaya koyun. Çünkü siz insanların gizli, en mahrem şeylerini öğreniyorsunuz, bir araştırma yapıyorsunuz bu insanlarla ilgili, bir çerçeve koyun." Biz bu kanunla bir çerçeve koyduk gibi bir görüntü var ortada ama bu da değil. Çünkü arkadaşlar, bu kanun 3'üncü maddesinde 4045 Sayılı Kanun'a atıf yapıyor, güvenlik soruşturmasıyla ilgili kanuna. Bu kanunun zaten içeriği kısacık -inceleyenler bilir arkadaşlar- böyle çok detaylı yapılmış bir kanun değil. O kanun da yönetmeliğe atıf yapıyor. Yönetmelikte de OHAL döneminde bir düzenleme yapmışız biz. Her yere iltisakı sızdırmışız ya, aslında böyle yapmış iktidar. Bütün kanunlara bir iltisakı yapıştırıyor. Yani bir yerlerden bir iltisak bulacağız. Bu kanunun yönetmeliğine iltisak eklenmiş.

Şimdi, bu kanunla ilgili de Anayasa Mahkemesine bir başvuru var. Ben ismini de vereyim, orada da -şimdi söyleyeceğim- "Anayasa Mahkemesi başvurusunu yapan" diyor, isim vereyim, bu bilinen bir şey, Fatih Saraman. Bu, güvenlik soruşturmasıyla ilgili bir başvuru yapmış ve sonucunda Anayasa Mahkemesi "4045 sayılı Kanun'un bireylerin özel hakkına saygı hakkının güvencelerini sağlayacak hükümlerden yoksun olduğunu, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının nasıl ve ne şekilde yapılacağı konusunda hiçbir düzenleme içermediğini, bu konuyu soruşturma ve araştırma yapmaya yetkili makamların görev ve talimatlarına bıraktığını, objektif, öngörülebilen ve önceden belirlenebilen güvencelere ve usullere tabi kılınmadığını ve bu hâliyle de keyfîliğe açık bir durum yarattığını; 4045 sayılı Kanun'un, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında aranan konuyla ilgili temel esasları, ilkeleri içeren bir çerçeveye sahip olmadığı..." diye uzatmış, anlatmış. Yani bizim atıf yaptığımız kanundaki düzenleme de aslında bir çerçeve sunmuyor. Dediğim gibi, Anayasa Mahkemesi, bize "Bir kanun yapın." demiş ama Anayasa Mahkemesi eğer "Bir kanuni düzenlenme ihtiyacı var." diyorsa tam da bu nedenle biz, Anayasa Komisyonunda önce bir görüşelim diyoruz. Çünkü buradaki arkadaşlarımın tabii ki düşünceleri çok değerli, benim bunu kesinlikle tartıştığım anlamına gelmesin ama Anayasa Komisyonu bu işte uzman arkadaşlarımızın yer aldığı, bu iş üzerinde yoğunlaşan kişilerin var olduğu ve bu konuyla ilgili uzmanlıkların olduğu bir Komisyon ve orada tartışılması gerekiyordu. İşte, tam bu nedenle Anayasa Komisyonunda bunun tartışılması gerekiyor dedik ama şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu tartışıyoruz ve bir torba kanunun içerisinde.

Şimdi, arkadaşlar, dediğim gibi, bunun anayasal olarak birçok probleminin yanında, bir de şöyle bir problem yaratacağını hepimiz biliyoruz. OHAL dönemindeki genel uygulamaya biz hepimiz şahitlik ettik. Bir sendikaya üye olduğu için güvenlik soruşturmasından geçemeyen, eski sevgilisinin bir şekilde bir örgütle bağlantısı olduğu için güvenlik soruşturmasından geçemeyen... Yani aslında bu güvenlik soruşturmasından bizim anladığımız, toplumun da anladığı, muhaliflerin de anladığı "Biz devlete sadakati, Anayasa'ya bağlılığı falan aramıyoruz; iktidara sadakati iktidar arıyor, iktidara bağlılığı arıyor ve kendine bir kamuoyu oluşturmaya çalışıyor." Peki, bunun cemaatin yaptığından ne farkı var? Cemaat de aynı şeyi yaptı. Geldi, mülakat adı altında birçok kamu kurumuna kendi ideolojisini benimseyen, kendi bakış açısını benimseyen kişileri yerleştirdi ve bunlar karşımıza bambaşka bir yapı olarak çıktılar.

Şimdi, aslında bu güvenlik soruşturması da buna benzer bir durum. Anayasa'ya aykırılığı, dediğim gibi, uzun uzun daha tartışırız. Bu, Anayasa ya aykırı ama bu, bir de toplumun bir kesimini "Ya siz bizim ideolojimiz çerçevesinde düşüneceksiniz ya da biz, sizi açlıkla terbiye ederiz." demek, "Kamunun hiçbir yerinde yer almayacaksınız." demek. Yani aslında İçişleri Bakanının söylediği de buydu: "Herkes her yerde çalışamaz." "Herkes her yerde çalışamaz." dediği, mesela HDP'liler her yerde çalışamaz çünkü bazı güvenlik soruşturmalarının sonucunda belgelenen bazı meselelerde "HDP'li vekillerle çokça görüştüğü..." Mesela, bunu kim tespit edecek yani o iltisak meselesini kim tespit edecek? Böyle bir bu konuda açıklamanın getirilmesi gerekiyor.

Yine, bu kanun teklifinin 9'uncu maddesinde şöyle bir düzenleme var: Terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak. Arkadaşlar, biz şöyle bir atmosferde yaşıyoruz artık: Neredeyse pazarcılardan ekonomiyi eleştirenlere kadar toplumun bütün muhalif kesimlerinin, defaaten, sürekli bir biçimde terörize edildiği bir ortamda yaşıyoruz; herkes terörist, herkes terörist olabilir yani bu salondaki herkes olabilir. Derler ya: "Herkes bir şekilde, bir saniye de olsa ünlü olacak." Bir tane de ben ona ekleyim: Bu ülkede herkes bir saniyeliğine de olsa terörist olacak. Yani o bir damgalanacak, bu konuda net olun.

Şimdi, bu ülke aslında bu kadar terörize edilirken, kamunun bütün alanına iktidarın bakış açısını taşıyan insanlar yerleştirilmişken, özellikle partimiz ve muhalefet her gün "terörist" damgası yerken bu terör örgütleri eylem birliği meselesini kim, nasıl tespit edecek? Bu kadar muğlak bir meselenin bu kanunda yer alması büyük problem yaratacak. Kim tespit edecek bunu? Emniyet nasıl tespit edecek bunu? Hangi örgütten bahsediyor? Biz mesela, HDP her gün terörist gösteriliyor. Bizim partimize gelip bir açıklamamıza katılanlar terörist ilan edilecek mi? Ya da benim saydığım örneklerde -bakın, burada iki tane örnek saydım, size çok daha fazla örnek de getirebilirim- buradaki örneklerde olduğu gibi, işte bir basın açıklamasına katılan, bir eylem, etkinliğe katılan kişi bir örgütle iltisaklı kabul edilecek mi? İşte, çerçevesi bu kadar geniş, aslında her tarafa çekilebilecek bir kanundan biz ne murat ediyoruz, bilmiyorum ama dediğim gibi, iktidarın ne murat ettiğini anladık. İktidar kendi kamusunu oluşturmaya çalışıyor, kendi yapısını oluşturmaya çalışıyor ve bunun dışındaki herkesi de kamunun dışında tutmaya çalışıyor. İşte bu da, yine Anayasa'ya göre, insanların çalışma hürriyetine aykırıdır yani çalışma hürriyeti yok. Üniversite okuyacaksınız, sınava gireceksiniz, çok yüksek dereceler alacaksınız, belki mülakatı da geçeceksiniz ama kalkıp bu sefer "Bir soruşturma var." diye atanmayacaksınız.

Bu kanun teklifinde bir tane daha garip bir mesele var. Arkadaşlar, biliyorsunuz ki bu da en temel ilkelerden biridir, kanunların geriye yürümezliği ilkesi. İstisnaları var mıdır? Vardır. Ceza kanunlarında lehe hükümler geriye yürütülür. Bu kanun diyor ki: "Bekleyin -ve böyle de lanse edildi- bu kanun çıkana kadar herhangi bir kişinin atamasını gerçekleştirmeyin."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Ataması gerçekleştirilmemiş ama dava açılmış farz edelim, o davaları da bekletin çünkü kanun geliyor. Aslında şöyle bir söyleniyor: Siz uygulayın -aslında kanun çıkmamış, kanun şu anda uygulanıyor- bu kanun geldiğinde, bilahare, varmış gibi davranırsınız. Bu kanunun bir maddesinde bu yazıyor. Geriye yürütme meselesi bu. Bir kanunun geriye yürütülmesi... Bu yine en temel haklardan kazanılmış hakların yok sayılması demek. Yani şu anda herhangi bir güvenlik soruşturulmasıyla ilgili bir düzenleme yok. Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti ama şu anda fiilî olarak bu uygulanıyor mu? Uygulanıyor. Ya da şöyle yapılıyor, bekletiliyor dosyalar. Ataması gerçekleştirilmiş, sınavı geçmiş bekliyor, güvenlik soruşturması yok ama bekliyor dosyalar raflarda, sümen altlarında bu kanunun çıkması beklenecek. Bakın, bu kanun çıktığında da "Bizim güvenlik soruşturması yapmamız gerekiyor." diye tekrar yapılacak, yapılanlara da bir daha yapılacak. Bir kanunun geriye yürümesi, tarihte görmediğimiz, artık bu dönem gördüğümüz bir mesele oldu. Yani bu OHAL dönemini, OHAL uygulamalarını aşan bir mesele. Şimdi, dediğim gibi, bu da en temel haklardan birinin ihlal edilmesi demek arkadaşlar. Ne demek "Bekleyin" bekletilmesi? Ne demek bir kanunun daha çıkmadan uygulamaya konulması? Var mı böyle bir şey? Yok ama uygulanıyor. İşte, tüm bu saydıklarımızla ilgili olarak arkadaşlar, tekrar ediyoruz, eğer gerçekten bir problem olduğu düşünülüyorsa mahkemeler var. Bir kişiyle ilgili bir yargı kararı yokken "güvenlik soruşturması" adı altında hiç kimse cezalandırılamaz, eğer hukuk devleti deniliyorsa bu ülkeye. Bu ülke, Anayasası'na göre ve daha önce de ifade ettiğim gibi, Anayasa'nın değiştirilemez maddesine göre bir hukuk devletidir, demokratik bir hukuk devleti olarak tanımlanır. Hukuk devletinin varlığının kanıtı da işte tam da bu saydığımız, adaletin varlığı demektir. Eğer bu kanunlar, bu kurallar uygulanmıyorsa bir hukuk devleti değildir. Biz eğer hukuk devletini bir kenara bırakıp kişilerin, 3 kişiden oluşturacağımız bir komisyondan ya da işte istihbari bilgiler çerçevesinde alacağımız bilgiler çerçevesinde insanların çalışma hürriyetlerini ellerinden alırsak yaşam haklarına varacak bir meseledir bu. Bakın, OHAL döneminde kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edilen insanlar medeni ölü hâline getirildi. Bu da böyledir, medeni ölülerin toplumda artırılması demektir. Eğer biz en temel hakları uygulamazsak bizim kendimize bir hukuk devleti tanımlaması koymamız gibi bir durum söz konusu olamaz. Onun için, eğer hukuk devletiyse böyle bir düzenleme olamaz. Eski durumda vardı. Nasıl vardı? Belli kesimler açısından uygulanıyordu, uygulansın. İşte, Jandarma, Emniyet, MİT... Ama yani artık neredeyse bütün toplumun fişlenmesi demek bu. Kamu kurumuna başvuran binlerce insan fişlenecek. Bunlar problemsiz, makul vatandaşlar ama bunlar da teröristler. Teröristlik kolay bir şey, dediğim gibi, işte fişlenme yöntemidir bu. Bu fişlenme yöntemi sonucunda, altı yıl okuyan bir doktor da bu memlekete hizmet veremeyecek, bu topluma hizmet veremeyecek, öğretmen de hizmet veremeyecek, hiçbiri hizmet veremeyecek. Arkadaşlar, bu büyük bir problem. Bakın, iktidar kendini sadece iktidarda olduğu dönem üzerinden tanımlamasın. Bu kanunlar üç gün sonra size de uygulanacak, geçmeyecek, her yere koydunuz, iltisakı her tarafa koydunuz. Velev ki üç gün sonra iktidar değişti, bence korkun bundan, gelen kişiler tam da bunlar üzerinden sizi iltisaklı kabul edip bütün kamudan çıkaracak, bunun önünü açıyorsunuz. "Yok; olmaz, olmaz." demeyin, "Olmaz, olmaz." diyenlerin hâlini biliyoruz. Olur çünkü eğer bir ülkede hukuk devletini oturtmazsan her gelen iktidar diğerini tasfiye eder, kendi kamusunu oluşturur, bu böyledir. Bu artık bir parti devletinin tanımlanmasıdır, parti devletidir bu. Benim görüşüme göre olanı tutarım, görüşüme göre olmayanın da ben kamunun hiçbir alanında var olmasına, yaşamasına izin vermem. Bu, parti devleti demektir. Parti devletinde de gelen parti, gidecek partiyi götürür, her yerden götürür. Sonra siz AKP'yle iltisaklı olursunuz, hatırlatırız bunu. Bakın, bu sadece kendimiz için değil biz zaten sürekli bir biçimde bu toplumda saldırı altında olduk, biz direnmeyi öğrendik ama dediğim gibi, bu, üç gün sonra sizi de bulur, gelir toplumun bütün kesimlerini bulur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Lütfen toparlayabilir miyiz efendim?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Toparlayacağım.

Biz başta, bu kanun teklifinin tamamen geri çekilmesini, toplumun yararına bir kanun olmadığını Anayasa'ya, hukukun en temel ilkelerine, yine Anayasa'nın 90'ıncı maddesine göre Anayasa'nın üstü de kabul edilen uluslararası sözleşmelere uygun olmadığını, o açıdan, bu kanunun biz HDP olarak çok net bir biçimde karşısında durduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Teşekkür ederim.