KOMİSYON KONUŞMASI

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım; sizleri ve Komisyonumuzun değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüşülmeye başlayacak olan bu teklifin aslında bir hayli uzun bir geçmişi var. Ürün güvenliği ve piyasa gözetimi ve denetimiyle ilgili var olan 4703 sayılı Yasa'nın yeni baştan dizayn edilmesiyle ilgili bir çalışma.

Hepimizin malumu olduğu üzere ürün güvenliği, insan sağlığı, can ve mal güvenliği açısından hayati öneme sahip olduğu için doğrudan doğruya kamu gücü tarafından denetimi yapılması gereken bir husustur fakat aynı zamanda, bu denetim yapılırken ekonominin rutin işleyişini de aksatmamak gerekmektedir çünkü bu da toplumun çıkarı için önemlidir. Dolayısıyla toplumun bu iki çıkarı arasında hassas dengeyi oluşturarak sağlıklı, güvenli ürünlerin tüketiciye ulaşmasını sağlama mecburiyeti var.

Yine, hepinizin bildiği gibi, Türkiye, Gümrük Birliği Anlaşması'na taraf olduğu için Türkiye pazarları aynı zamanda AB pazarı olarak kabul edilir yani AB pazarı ve Türkiye pazarı eşit olarak kabul edilir. Dolayısıyla AB'yle yapılan anlaşmalar gümrük birliği anlaşmaları gereği de pazarlarımıza çıkacak olan ürünlerin AB'nin ilgili mevzuatına ve teknik düzenlemelere de uygun olmaya mecburiyeti var, aksi takdirde; özellikle bu ülkelerle olan ticaretimizi sekteye uğratacak olumsuzluklar yaşanacaktır.

Bu gerçeklerden hareketle, 2001 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde 4703 sayılı bir Yasa kabul edildi. Bu yasa, ürün güvenliğine uygun değerlendirme faaliyetinin usul ve esaslarını, kimin, neyi ve nasıl denetleyeceğini belirten bir yasaydı ve tamamen de Avrupa Birliğinin ilgili mevzuatı göz önüne alınarak hazırlanmıştı fakat 2010 yılında Avrupa Birliği mevzuatında çok önemli değişimler meydana geldi. Ürünlerin geri çağrılması, ürünlerin izlenebilirliği başta olmak üzere e-ticaret gibi konularda Avrupa Birliği mevzuatı değişince 4703 sayılı Yasa'mızın da bu AB mevzuatına uygun hâle getirilmesi için revizyonu gerekiyordu. Bu anlamda, bununla ilgili olarak 2013 yılında ilgili bakanlıklarımızın katkısıyla bir taslak oluşturuldu. Bu taslak Başbakanlığa 2015 yılında görüşler alındıktan sonra -sivil toplum kuruluşları, meslek teşekkülleri ve ilgililerin görüşleri alındıktan sonra- gönderildi fakat kasım ayında hükûmet değişikliğinden dolayı Meclise gelemedi ve iade oldu. Daha sonra, var olan bu taslak üzerinde tekrar çalışıldı, görüşlere açıldı, son değişikliklere göre de revizyonlar yapıldı ve Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi. Türkiye Büyük Millet Meclisinde 2018 yılı içerisinde bu Komisyonumuzda da görüşüldü ve geçti fakat tam o sırada Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi değişikliği olduğu için Genel Kurulda görüşülemedi ve bu çalışma da hükümsüz kaldı. Ama süratle hem piyasanın işleyişini bir an önce sağlıklı hale getirebilmek hem AB mevzuatına zorunlu uyumumuzu sağlayabilmek için bu taslakların bir an önce kanunlaşması gerekiyordu. Bakanlıklarımızda yapılan çalışmalardan sonra bu mevcut olan taslağın tekrar ele alınması, tekrar bakanlıklarımızın ve tarafların görüşü alındıktan sonra gerekli revizyonlar yapılarak kanun teklifi olarak sunulmasını kararlaştırdık ve bugün önünüzde bulunan metin bu çalışmanın sonucu olarak gerçekleşmiştir. Yani yedi yıldır taslak olarak süren bir çalışmanın bugün teklif olarak Meclisimize gelmiş hâliyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu kadar süre zarfında çok geniş kesimlerin de görüşleri alındı, değerlendirmeler yapıldı ve zaman içerisinde de geliştirildi.

Peki, bu teklifte 4703 sayılı Yasa'ya göre ne gibi önemli değişiklikler geliyor, kısaca size ondan da bahsetmek istiyorum. Her şeyden önce mevcut 4703 sayılı Yasa'mız ithalatçıyı, dağıtıcıyı, yetkili temsilciyi ve üreticiyi bir kabul ediyordu oysa AB mevzuatına göre bunların her birinin ayrı ayrı tanımlanması, sorumlulukların ayrı ayrı tanımlanması ve yarın bir olumsuzluk olduğunda da asıl müsebbibiyle ilgili yaptırımların uygulanması gerekiyordu. Dolayısıyla bu mevzuatla biz, imalatçıyı, ithalatçıyı, yetkili temsilciyi ve dağıtıcıyı ayrı ayrı tanımladık, yetki ve sorumluluklarını da ayrı ayrı burada tanımladık.

İkincisi: Güvensiz ürün ile teknik mevzuata aykırı ürün arasında bir ayrım yapılması gerekiyordu, mevcut yasada bir belirsizlik vardı çünkü bir ürünün teknik mevzuata uygunsuzluğu o ürünün güvensiz ürün olduğu anlamına gelmez. Örneğin, bir şekil şartını yerine getirememiş olabilir, bir etiket şartını yerine getirememiş olabilir; ürün, gene güvenli üründür ama formalite eksikliğinden dolayı sıkıntı vardır, oysa güvensiz bir ürün ne olursa olsun çok daha ciddi yaptırımlarla karşılanması gereken bir üründür. Dolayısıyla burada teknik mevzuata aykırı ürün ile güvensiz ürün ayrımını net olarak ortaya koyduk ki güvensiz ürünlere daha ciddi, caydırıcı tedbirler alınabilsin.

Üçüncüsü, Avrupa Birliğinin şart koştuğu, ürünlerin izlenebilirliği. Yani bir ürün olumsuz bulunduğu takdirde ya da bir üründen birisi zarar gördüğü takdirde bu ürünü kimin ürettiğini, bu olumsuzluğa neyin sebep olduğunu geriye doğru izleyebilmemiz gerekmekte. Bu konuda mevcut yasamızda ciddi eksiklikler vardı, o yüzden de asıl sorumluları bulmada sıkıntı yaşanıyordu, bazen de -tabiri caizse- top, ithalatçı, imalatçı, dağıtıcı arasında dönebiliyordu "Yok, onun; yok, bunun." Şimdi, burada tüm zincir içerisinde tüm iletişim bilgilerinin yer alma mecburiyetleri getirilerek ürünlerin geriye doğru izlenebilirliğinin altyapısı oluşturuldu. Üründen zarar gören taraf -bu nihai tüketici de olabilir ya da bir işletme de olabilir, bir makine almıştır- üründeki bir uygunsuzluktan dolayı zarar görmüşse bununla ilgili tazmin yükümlülüğüyle ilgili düzenlemeler geldiğini Avrupa mevzuatına uygun olarak... Bizde, evet, Borçlar Kanunu başta olmak üzere diğer mevzuatlara göre bu konuda elbette tazmin yükümlülükleri var ama bu yasada açıkça yer aldı ve daha ağırlaştırılmış olarak yer aldı Avrupa Birliği mevzuatına uygun bir biçimde.

Piyasa gözetimi ve denetiminin risk odaklı yapılabilmesiyle ilgili altyapı oluşturuldu. Yetkili kurumlar yüksek riskli ürünlerle ilgili daha caydırıcı tedbirler alabilecek ve denetimleri de yüksek risk grupları üzerinde planlayabilecekler.

Yine, burada bir başka düzenlememiz, AB dışındaki bir ülkeye ihraç edilen ürünlerle ilgili. Mevcut mevzuatımızda bununla ilgili hiçbir hüküm yoktu fakat Türk malının prestijinin korunmasıyla ilgili ciddi problemlerimiz var. Bu şikâyetler size de geliyordur. Birçok ülkeye Türkiye'den gönderilen ürünlerin ne yazık ki sahte olması, etiketi farklı içeriği farklı "tağşiş" dediğimiz muameleye tabi tutulmuş ve bu da Türk ürününün, Türk malının itibarını düşürdüğü gibi, aynı zamanda ihracatımıza da çok ciddi zarar veriyordu. Bu düzenlemeyle kısmen AB dışı ihracata konu ürünlerle de ilgili denetim şartları getirildi. Zaten, ilgili ülkenin standartlarını uygulamak zorunda ama her halükârda tüketiciyi yanıltıcı bilgiler, içeriğinin yanlış verilmesi, tağşişe konu olması gibi hususlar doğrudan doğruya yasa kapsamında denetime alındı. Bununla ilgili herhangi bir ülkeden şikayet geldiği takdirde Piyasa Gözetim ve Denetimi Yönetmeliği gereği yetkili bakanlıklarımız bu konuda denetim yapma ve yaptırım uygulama hakkını kazanıyorlar. Bunu kısmî olarak tutmamızın sebebi aynı zamanda ihracatçımıza da engel çıkarmamak. Yani bu hassas dengeyi de korumamız gerekiyordu.

Son yıllarda -e-ticaret- biliyorsunuz, gerek internet üzerinden gerek radyo ve televizyon üzerinden ürün satışları yapılıyor ve burada da ciddi problemler yaşanıyordu, birçok sağlıksız ürün sunuluyor ama bunun reklamını yapan, piyasaya arzını sağlayan bu kurumların hiçbir sorumluluğu yoktu. Bu yasayla birlikte internet servis sağlayıcılarından Radyo ve Televizyon Kuruluna kadar bu ürünlerin pazarlamasını yapan kuruluşlara da sorumluluklar getiriliyor; bunlar da: Yetkili kuruluşlara bilgi vermek, reklamını yapılan ürünlerin, satışa arz edilen ürünlerin kime ait olduğuyla ilgili izlenebilir kayıtları tutmak ve bunu, istendiği takdirde, bakanlıklara verme mecburiyeti getirildi.

Yine, bir başka düzenleme: Uygunluk değerlendirme kuruluşlarımız daha evvel sadece yetkilendirildikleri alanlarda yetkili kuruluşa karşı sorumluydular. Yeni düzenlemeyle şu getiriliyor: Bir bakanlık tarafından yetkilendirilmemiş olsa bile elindeki akreditasyona dayanarak piyasa gözetimi ve denetimi yapan -kısmen, ürün üzerinden, doğrudan doğruya, bildiğimiz, piyasa gözetimi değil ama- uygunluk değerlendirme kuruluşları da artık bakanlıklara karşı -yetkilendirilmemiş olsa bile- sorumlu tutuluyorlar. Yani ilgili bakanlık bu uygunluk değerlendirme kuruluşuna bu belgeyi nasıl verdiğinin tüm detaylarını vesairesini isteyebilme, onun uygunsuz belge verdiğini fark ettiği anda da faaliyetlerini kısıtlamadan men etmeye kadar ceza yaptırımı getirmeye imkân sağlıyor ve böylece mevzuatımızda var olan bir boşluğu da gidermiş oluyoruz.

Yaptığımız bir başka düzenleme de idari para cezalarını artırarak caydırıcılığın daha da yüksek seviyeye gelmesini sağlamaya çalışıyoruz.

Ürünün geri çağrılmasıyla ilgili müessesenin kurulması bu teklifteki en önemli değişiklik. Biliyorsunuz, uzun yıllardır Avrupa'da uygulanmaya başlandı, Amerika'da uygulanmaya başladı. Sağlıksız ürünün piyasadan geri toplatılmasıyla ilgili bizim mevzuatımızda bir düzenleme yoktu, bu yeni teklifle beraber artık kürünün hangi şartlarda geri çağrılacağı, geri çağrılma durumunda bunun sorumlusu -imalatçı, dağıtıcı- her kimse sorumlusunun cezai müeyyideleri de burada düzenlenmiş oldu.

Dediğim gibi, bu, 2013 yılından beri devam eden, hatta 2018'de Komisyonumuzdan geçen, var olan bir çalışmanın yeni şartlarda tekrar gözden geçirilmesi ve Meclisimizin görüşlerine arz edilmesi hususudur.

Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, bu imkânı verdiğiniz için de sizlere teşekkür ediyorum.

Saygılarımla.