| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2633) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 24 .02.2020 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, Sayın Ök; önce teşekkür ediyoruz, sunumunuzu kısa sürede toparlayıp aktardınız fakat birçok madde iç içe yani gerçekten bir torba. Kimi teknik düzeyde kimi de bir kısım çok tartışılması gereken, daha önceki dönemlerde de üstünde çok tartışılan konular var, tekrar gündeme geliyor. Yani her seferinde bu Plan ve Bütçe Komisyonunda konuştuğumuzda, bir torba yasa, halk arasında artık giderek çorbaya dönüştü... Yani ne oluyoruz? Bir taraftan "ihtiyaçlar" deniyor, fakat tarz hiç değişmiyor.
Daha geçtiğimiz hafta bankacılıkla ilgili bir düzenleme gelmişti, Komisyonda üç gün içerisinde görüşülüp Genel Kurula geldi. O daha hızını alamamışken şimdi de, işte dört beş günde, 21 farklı maddeyle ilgili herkesten görüş isteniyor. Bir kısmı teknik düzeyde, iyice araştırılması lazım, sivil toplum örgütlerinden görüşler alınması lazım ama bu yapılmıyor. Aslında daha çok şöyle bir özelliğe dönüştü, deneme yanılma yöntemi: "Yapalım, olmadıysa bir daha düzeltiriz, olmadı buna şunu ekleriz, olmadı bunu çıkartırız." Yani bu Parlamentonun görevi bir kanun çıkartırken olabildiğince inceleyip kamu yararını düşünmesi lazım. Ama giderek, biz artık kamu yararından vazgeçtik, kim, iktidarı nasıl ikna edebiliyorsa onlara göre düzenleme çıkarıyoruz ve düzenlemelerde kimi zaman da biz gerçekten kamudan uzaklaşıyoruz, tırnak içinde, belli bir kesime hizmet etmeye dönüşmüş oluyoruz, bazen de usulen bazı düzenlemeler yapmaya kalkışıyoruz.
Şimdi, 21 maddeyle ilgili düzenleme yapılıyor ama tümüyle bir kurnazlığa dönüşecek düzeyde içinde düzenlemeler de var, daha önce getirilip çıkarılanlar da var; bunlarla ilgili aslında çok tartışılması lazım. Mesela daha önce İçişleri Bakanlığı bünyesinde konuşulmuş, çok tartışılmış -Sayın Bakan Yardımcısı da burada- yani bunu buranın içine almanın bir şeyi yok, hiç olmazsa kamuoyu bunu tartışırdı, gündemleştirirdi, daha sağlıklı olurdu. Yani bir de birbirimizi bildiğimiz için, buradaki konuşmaları bildiğimiz için de burada daha sağlıklı konuşmak lazım. Sonuçta konuştuğumuz şeyler Türkiye'nin geleceğiyle ilgili, Türkiye'de yaşayanlarla ilgili.
En basiti, şimdi, depremle ilgili -sabah da konuştu arkadaşlarımız, dile getirdiler, birçok konuşmacı da dile getirdi- işte, yetki veriliyor, borçların ertelenmesi... Ya, borçları silelim, niye erteliyoruz? Ya, deprem; vatandaş perişan. Dün sabah, gece yarısına kadar -fotoğraflar var- Vanlı çocuklar köyde -tamam, orada doğal gaz yok- tir tir titriyorlar, çadır yetişememiş. Biz onlara diyeceğiz ki: Sizin borcunuzu erteliyoruz iki yıl. Daha önce özelleştirdiğimiz, birilerine "Al sana kıyak." diye verdiğimiz şirketlere de faizi Enerji Bakanlığı ödeyecek, hem de faizini de ödüyoruz. Başka zaman da bu şirketler vergi ödememek için, tırnak içinde, kaçınıyorlar. Vergi kaçırmıyorlar, kaçırmaları için ortam yaratıyoruz.
Biz, temel düzeyde yoksulların, mağdurların, afetlerde perişan olanların temel ihtiyaçları için ücretsiz bir düzenleme yapalım ama bunu yapmıyoruz, bir döneme kadar onun faizini vermesi için de Bakanlığa yük getiriyoruz. Ama bu şirketler kimi zaman vergi vermemek için kaçındıkları gibi, çeşitli allem kalleme kalkışmaları yetmiyor, bazen de şöyle bir şey çıkıyor: "Vergi affı" adı altında, "vergi barışı" adı altında birçok şeyi de çizebiliyoruz. O zaman burada kamu yararı ne? O zaman bu çocuklara, bu kadınlara, bu insanlara, yaşamını yitirenlere ilk günler çıkıp söylediğimiz şeylerin hepsi tümüyle şova dönüşüyor. Çadır veriyoruz, soba veriyoruz, odun veriyoruz ama "Sen bir yıl borcunu verme, iki yıl borcunu verme, sen borcunu iki yıl sonra verirsin." diyoruz ama buradaki birikecek faizi de ben şirkete vereyim. Şirket devlet olmuş, devlet de şirkete kolaylık sağlıyoruz. Böyle bir anlayışın kabul edilebilir hiçbir tarafı yok. Ki arkadaşlarımız dile getirdi, Türkiye'deki afetlerin bir kısmı son dönemde artık neredeyse insan eliyle dönen afetlere dönüştü. Yani çünkü öyle bir ortam yaratıyoruz, inşaatları kontrol etmiyoruz, rastgele binalar yapılıyor, sonra "imar barışı" diye o inşaatlara ruhsat veriyoruz. Yıkmıyoruz, ruhsat veriyoruz, sonra yıkıldığında hadi bununla ilgili düzenleme yapalım yani birçok düzenleme buna dönüşüyor.
Bir diğeri: Mesela bu üniversiteler ele alınmış. Ben sabahleyin baktım, burada zaten madde geldiğinde de konuşacağız, internet aramalarının hiçbirisinde üniversitenin iletişim adresi yok. Bir telefon buldum, cep telefonu.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Faaliyette değil zaten.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Hayır, üniversite zaten yok.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Yok.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Ama 3 kişi buraya gelmiş, zaten ismi kendiliğinden düzeltiyor. Bu üniversite şu anda yani internete girdiğinizde ne yapıyor, ne ediyor, yok ama Ekşi Sözlük'e girdiğinizde vallahi bütün bilgiler var. Ama buraya da şimdi bununla ilgili düzenlemeler getiriyorlar.
Şimdi, bir taraftan yani "kamu yararı" diyoruz, bir taraftan "Türkiye'deki eğitim" diyoruz, sonra da diyoruz ki "Niye üniversitelerimiz ilk 500'e giremiyor?" Gerçekten niye giremiyor? Bunu hepimiz kendimize sormamız lazım. Bununla ilgili düzenleme yapamazsak böyle olur. Bir taraftan mesleki yeterlilikle ilgili, bu İşsizlik Fonu'yla ilgili birçok düzenlemeler var; mesleki yeterlilik belgelerinin almasıyla ilgili sınavların tekrar uzatılıp İşsizlik Fonu'ndan desteklenmesi. Her bir sınav için en az 450 lira, bazen bin küsur lira para alınıyor. Kime veriliyor bu para İşsizlik Fonu'ndan? Bir şirkete veriliyor. Devlet sınav yapsın o zaman; ÖSYM'si var, Millî Eğitim Bakanlığı var, üniversiteleri var. Şimdi tekrar şirkete... Bu şirketle ilgili bilgilere de girdiğinizde şirket kimdir, neyin nesidir, ne kadarı kalıyor, yine belli değil. Burada mı kamu yararı var? Yani hiç mi biz bunu düşünmeyeceğiz. Yani bu şirketin... İki de bir uzatıyoruz ve "İşsizlik Fonu" diye kurmuşuz ve 1999'da yapmışız.
Ben şimdi maddeye de gelince konuşacağım. İşsizlik Fonu'ndan sadece 2019 yılında 19 milyar 97 milyon işverene verilmiş; İşsizlik Fonu'ndan yararlananlar, hak edenlere 10 milyar 6 milyon, 11 milyar... Bu kadar ciddi bir para. İşverene 8 milyar fazla para kalmış. 11 milyar vermiş; desteklerle, fonlarla, yüzde 2 oranında bir kesinti var, 8 milyar, kestiğimiz paranın dışında fazla para vermişiz ve ismini de "İşsizlik Fonu" koymuşuz. Daha önce genel bütçeden teşvik alan şeye İşsizlik Fonu'ndan veriyoruz ve kamuoyuna da ismini "İşsizlik Fonu" diye açıkladığımız şey, artık işverene peşkeş çekilmeye başlanmış. Şimdi buradan hiçbir zaman işçi de yararlanamaz. Verilere baktığımızda da intiharlar dâhil, her gün işsizlik artıyor, her gün sayı artıyor. Artık kadınlarda, gençlerde işsizlik oranında Avrupa'da ilk sıraya girdik. Buna rağmen, bununla ilgili düzenlemede ne yapabiliriz, ne edebiliriz düşünülmüyor, tam tersine, ona destek olacak kurumlar tekrar oraya peşkeş çekilmiş gibi oluyor.
Bu esnaflarla ilgili düzenlemeler aynı; iki de bir erteleniyor, iki de bir erteleniyor. Bir taraftan da gerçekten ihtiyacı olanlar, gerçek şekilde bu konudan yaralanmak isteyenlere bütün yapabilinecek destekler de öteleniyor. Bugün Türkiye'de esnaf perişan, kapatıyor, borcunu borçla ödemeye çalışıyor. Biz her gün sorduğumuzda, şu anda İŞKUR'a da sorduğumuz da başka yerlere de sorduğumuzda, Bankacılık Denetleme yetkilileri burada, onlara da sorduğumuzda, borcunu ödeyemeyenler var, yapılandıramayanlar var, perişan düzeyde.
Diğer bir düzenleme derneklerle ilgili. Sayın Bakan Yardımcısı da burada, daha önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi, Avrupa'daki birçok düzenlemenin bu konuda ciddi eleştirileri var, engelleri var. Özgürlükleri artırmayıp güvenlikçi politikalara yöneldiğimizde de Türkiye kalkınamaz, Türkiye daha kutuplaşır, daha sıkıntıya düşer. Her şeyi "güvenlikçi" diye düşündüğümüzde, insanlar artık kafalarından geçen düşünceleri söylemekten çekinirler. Düşüncesini açıklayamayan, düşüncesini rahat ifade edemeyen yapılarda, ülkelerde, kurumlarda, her yerde gelecek felakete bürünür, otoriterleşmeye gidebilir; tam tersine, insanlar özgürce yaşasınlar. Bir de bir bakanlık eğer bir kişi hakkında bir işlem yapıyorsa çeşitli yöntemleri var, kuralları var yani "Onu, o bilgileri illa bana aktarmaya..." diye de... Gerek yok. Biz biliyoruz ki Türkiye'de birçok bilgiye istenildiği zaman yirmi dört saatte ulaşılabiliyor. Eğer bir kişi de kendisiyle ilgili bir bilgi istendiğinde derneğe bir yazı yazabilir veya ilgili kurum yazabilir. "A kişisi hakkında şuna ihtiyaç var." Ama siz insanların kimliğinden, inancından veya tercih ettiği bir şeyden dolayı, herhangi bir yere üye olduğunda, yarın öbür gün "A kurumuna üyedir bu kişi." işe girerken...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Buyurun tamamlayın Sayın İpekyüz.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Toparlıyorum Başkan.
Bir taraftan "arşivleme" diye bir şey vardı, güvenlik soruşturması vardı burada, geri çektik. Geri çekmemizin nedeni, işte insanlarla ilgili bu şeylerden vazgeçmek lazım. Şimdi, buna benzer bir şey de insanlar "Şu şu kuruma üye diye görülürsem belki işe alınamam." Aslında Türkiye gibi ülkelerde ne kadar örgütlenme artarsa özgürlükler artar, eleştiri artar ve zenginleşiriz. Bugün biz, işte -tırnak içinde- daha gelişmiş ülkelerden söz ederken, kişiler... Mesela, İsveç'te -bir ara ben okumuştum- 1 kişi 8 tane sivil toplum örgütüne üye. Biz neredeyse diyeceğiz ki: "Benim iktidarım dönemimde bana ait kurumlara üye ol, başka hiçbir yere üye olma." Boyuna özgürlükleri artırmamız lazım ki insanlar üye olsunlar; zaten takibimiz var, izlememiz var. Birçok düzenlemeler var.
Bu bahis meselesi, Batman'da -ben Batman Vekiliyim, sizler de biliyorsunuz, kayıtlarda var- gençlerin bir kısmı bahiste batırdıkları için intihar ediyorlar ve kriminal olaylara karışıyorlar. Biz bunları önlemek için neler yapabilirizi konuşmuyoruz, yasa dışı bahisten dev yasal bahis oyunlarına geliyoruz. Bu mudur anlayış? "Bu gençler niçin buna yöneliyorlar, bunu nasıl önleyebiliriz, nasıl düzeltebiliriz?"i düşünmek yerine biz, bana bağlı, yasal olsun, ne yapıyorsan yap ama yasa dışı olunca olmuyor. Bu silahlanma meselesinde de silah meselesinde de gelin Türkiye'deki bu silahlanmanın önünü alalım. Yani bu konuda vakıflar var, bu konuda çalışan kurumlar var ama bunları yapmıyoruz, ilgili maddelerde tekrar konuşuruz.
Teşekkür ediyorum.